
Esas No: 2014/1572
Karar No: 2014/1572
Karar Tarihi: 23/7/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İLHAN YÜKSEL EKŞİOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/1572) |
|
Karar Tarihi: 23/7/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan
ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin
YILDIRIM |
Raportör |
: |
Özcan
ÖZBEY |
Başvurucu |
: |
İlhan
Yüksel EKŞİOĞLU |
Vekili |
: |
Av.
Ersan ŞEN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, kendisine isnat
edilen suçlamalar nedeniyle, şartları oluşmadığı halde hukuka aykırı şekilde
iletişiminin tespitinin yapıldığını ve yargılama neticesinde mahkumiyetine
delil olarak gösterildiğini, görevli ve yetkili olmayan mahkemece
yargılamasının yapıldığını, şike ve teşvik primi verme fiillerinin 14/4/2011
tarihinde yürürlüğe giren 6222 sayılı Kanun ile suç olarak tanımlanmış olmasına
rağmen hakkındaki soruşturmanın bu tarihten önce başlatıldığını ve bu suç esas
alınarak örgüt üyeliğinden cezalandırıldığını, bu durumun suçta ve cezada
kanunilik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini, örgüt üyesi olmak suçundan
hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği halde şike
ve teşvik suçundan verilen mahkumiyet ile ilgili ayrıca TCK’nın 58/9. maddesi
uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın
infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine de karar verilmesinin kanuna
aykırı olduğunu, şike ve teşvik suçundan verilen hükümde 6222 sayılı Kanun’un
11/9. maddesindeki engelin lehe yasa yorumu ile aşılarak hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına ilişkin 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin bu suç için de
uygulanması gerekirken bu talebin reddedildiğini belirterek, Anayasa’nın 2.,
10., 13., 22., 36., 37. ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 6/2/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 21/3/2014 tarihinde, kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm Başkanı tarafından, 25/4/2014 tarihinde, başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir
örneğinin görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular 25/4/2014 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 27/6/2014 tarihinde
Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş
başvurucuya 30/6/2014 tarihinde bildirilmiş olup, başvurucu, karşı görüşlerini
15/7/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve ekleri ile Bakanlık görüşünde ifade edildiği
şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, olay tarihi itibarıyla Fenerbahçe Spor Kulübü Yönetim
Kurulu üyesidir.
9. 2009 yılı içerisinde Almanya adli makamlarınca yürütülen şike ve
bahis soruşturmasının Türkiye’de oynanan müsabakaları da içine alacak şekilde
genişlemesi sonucunda Türkiye Futbol Federasyonu"nun (TFF) da şikâyeti ile
Sarıyer Cumhuriyet Başsavcılığınca konu hakkında başlatılan soruşturma
kapsamında, birçok futbolcu, teknik direktör, kulüp yöneticisi hakkında adli
işlem yapılması, bir kısmının tutuklanması üzerine emniyet birimlerince
olaylara ilişkin inceleme başlatılmıştır.
10. Yapılan incelemelerde, çevresindeki birçok kişi ile birlikte
çeşitli cebir ve tehdit içerikli eylemlerde yer aldıkları değerlendirilen O.
P.’nin futbol camiası içerisinde son derece etkin
konumda bulunduğu, futbolcu transferlerinde söz sahibi olduğu, özellikle Giresunspor kulübünün yönetimini ele geçirmeye çalıştığı
belirlenerek, bu kişiler hakkında iletişimin tespiti ve kayda alınması
işlemleri yapılmıştır.
11. Emniyet birimlerince; Giresunspor
yönetimini, Ö. Ü. vasıtası ile elinde bulunduran O. P.’nin,
Giresunspor’un TFF nezdinde yaşadığı sorunları da
çözmeye çalıştığı, Giresunspor’a yönelik transfer
yasağının kaldırılması amacıyla TFF Başkanı M. Ö. nezdinde girişimlerde
bulunduğu değerlendirilmesi üzerine 4/2/2011 tarihinde M. Ö. hakkında
iletişimin tespitine başlanmıştır.
12. M. Ö.’ye yönelik iletişim
tespitlerinde, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım’ın; şüphe çeken
bazı görüşmelerinin olduğu, aracılar üzerinden görüşüp buluştukları, Aziz
Yıldırım’ın; Fenerbahçe futbol takımının oynayacağı müsabakalarda görev alacak
hakemlerin Fenerbahçe aleyhine karar vermemesi için girişimlerde bulunduğu,
bazı müsabakalar için hakem ayarlaması yapmaya çalıştığı, M. Ö.’nün; karşılığında futbol camiası içerisinde etkin
konumda bulunan Aziz Yıldırım’ın desteğini almayı hedeflediği ve bu maksatla
Aziz Yıldırım’dan gelen her türlü talebe olumlu cevap vermeye çalıştığı
değerlendirilerek, Aziz Yıldırım hakkında da örgütsel ilişkilerinin tespiti ve
ortaya çıkarılması için 17/2/2011 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca
soruşturma açılmıştır.
13. Aziz Yıldırım hakkında yapılan teknik takip çalışmalarında
Fenerbahçe yöneticisi olan başvurucunun, Aziz Yıldırım ile yaptığı telefon
konuşmalarında “Tarladaki işçiler”
ve “Ne zaman böyle dikim yapsak olmuyor”
gibi ifadeler kullanması üzerine şahısların kendi aralarında şifreli
konuştukları emniyet birimlerince değerlendirilmiş, yapılan çalışmalarda bu
ifadelerin futbol maçlarında yapılan şike faaliyetleri ile ilgili olduğu, “işçi” olarak tabir edilenin futbolcu, “tarla” olarak tabir edilenin futbol maçı,
“dikim” olarak konuşulan konunun
ise şike yapılması anlamlarına geldiği tespit edilmiş, emniyet görevlilerinin
yaptıkları bu tespitler üzerine 22/2/2011 günü başvurucu hakkında da soruşturma
başlatılmış, iletişimin tespiti ve kayda alınması işlemleri yapılmıştır.
14. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK 250. Maddesi ile
Görevli) başvurucu hakkında “suç işlemek
amacıyla örgüt kurmak ve buna bağlı olarak örgütün faaliyetleri”
kapsamında yüklenilen suç ile ilgili olarak “şüphelinin
konumunun anlaşılabilmesi, soruşturma konusu ile irtibatlı şahısların tespit
edilerek deşifre edilebilmesi için başka türlü delil elde etme imkânı
bulunmaması nedeniyle bahse konu şahsın iletişiminin dinlenmesine karar
verilmesi” talep edilmiştir. Bu istem üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesi (CMK 250. Maddesi ile Görevli); “Yukarıda
gerekçesi yazıldığı gibi yapılan soruşturmada suç işlediğine dair kuvvetli
şüphe bulunduğu, talep edilen tedbirin CMK 135/6. maddesine ilişkin olması,
ancak başka suretle delil elde etmek mümkün bulunmadığı değerlendirildiğinden,
CMK 135. ve 137. maddelerine göre şüphelinin kullanmakta olduğu ve yukarıda
belirtilen telefon numarasının iletişiminin 3 ay süre ile tespitine,
dinlenilmesine, kayda alınmasına, görüşme detay sorgulamalarının yapılmasına ve
sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine, şüpheli şahsa ait telefonun görüşme
yaptığı anda bulunduğu baz istasyonlarının tespiti ve takibinin
Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı Kanuni Dinleme Programı üzerinden
alınabilmesine” şeklindeki gerekçesi ile 22/2/2011 tarihinde
iletişimin dinlenmesi kararını vermiştir.
15. Başvurucu, hakkında yapılan teknik takip yanında, fiziki takip,
tanık beyanları ve sair delil toplama çalışmaları sonucunda; 26/9/2004 tarih ve
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suç
işlemek amacıyla örgüt kurmak” kenar başlıklı 220. maddesinin (2)
numaralı fıkrası; “Nitelikli dolandırıcılık”
kenar başlıklı 158. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (d) bendi; 31/3/2011
tarih ve 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un “Şike ve teşvik primi” kenar başlıklı 11.
maddesinin (1) numaralı fıkrası, (4) numaralı fıkranın (b) ve (c) bentleri ile
(5) numaralı fıkrasında düzenlenen suçları işlediği şüphesi ile 3/7/2011
tarihinde gözaltına alınmış, 7/7/2011 tarihinde tutuklanmış ve 2/7/2012
tarihinde de tahliye edilmiştir.
16. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca, 2/11/2011 tarihinde,
başvurucunun da aralarında bulunduğu toplam 93 şüphelinin yer aldığı iddianame
ile yukarıda belirtilen suçlar (§ 15) kapsamında başvurucu hakkında kamu davası
açılmıştır.
17. Başvurucu, İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi
ile görevli) 2/7/2012 tarih ve E.2011/63, K.2012/71 sayılı kararı ile; “Türkiye Profesyonel Süper Ligi’nde spor
müsabakalarının sonucunu şike ve teşvik primi ile etkilemek amacıyla Aziz
Yıldırım liderliğinde kurulan örgüte üye olmak” suçundan 5237 sayılı
TCK’nın 220. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile 62. maddesi uyarınca 1 yıl 3
ay hapis cezasıyla cezalandırılmış ve 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin (5) numaralı fıkrası gereğince hakkında
verilen bu cezaya ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmiştir.
18. Başvurucu ayrıca, “Türkiye
Profesyonel Süper Ligi’nde; 17/4/2011 günü oynanan Trabzonspor-Bursaspor,
22/4/2011 günü oynanan Eskişehirspor-Trabzonspor ve 15/5/2011 günü oynanan
Trabzonspor-İBB Spor müsabakalarının sonucunu etkilemek amacıyla teşvik,
15/5/2011 günü oynanan Fenerbahçe-Ankaragücü ve 22/5/2011 günü oynanan Sivasspor-Fenerbahçe müsabakalarının sonucunu etkilemek
amacıyla şike” suçundan 6222 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (1)
numaralı fıkrası, (4) numaralı fıkranın (b) ve (c) bentleri ile (10) numaralı
fıkrası ve 5237 sayılı Kanun’un 62. ve 52. maddeleri gereğince 1 yıl 25 ay 15
gün hapis ve 900.000 TL Adli Para Cezası ile cezalandırılmış ve 6222 sayılı
Kanun’un 11. maddesinin (11) numaralı fıkrası uyarınca da spor kulüplerinin,
federasyonların, bünyesinde sportif faaliyet icra edilen tüzel kişilerin
yönetim ve denetim organlarında görev yapmaktan yasaklanmıştır.
19. Bu yaptırımların yanında anılan Mahkemece başvurucunun bazı
eylemleri için de beraat kararı verilmiştir. Mahkemenin beraat gerekçesi
şöyledir:
“Her ne kadar sanık İlhan Yüksel Ekşioğlu hakkında Türkiye
Profesyonel Süper Ligi’nde; 21/2/2011 günü oynanan Manisaspor-Trabzonspor,
26/2/2011 günü oynanan Fenerbahçe-Kasımpaşa, 6/3/2011 günü oynanan
Bursaspor-İ.B.B Spor, 7/3/2011 günü oynanan Gençlerbirliği-Fenerbahçe, 9/4/2011
günü oynanan Eskişehirspor-Fenerbahçe ve 20/3/2011 günü oynanan
Gençlerbirliği-Trabzonspor arasında oynanan müsabakalarda şike yaptığından
bahisle dolandırıcılık suçundan cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış
ise de, 6222 sayılı Kanun öncesinde şike ve teşvik primi fiilleri suç olarak tanımlanmadığı
gibi ceza kanunlarında da bu fiiller özel olarak düzenlenmediğinden ve özetle
yüklenen fiil, kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğundan CMK"nın
223/2-a maddesi uyarınca beraatına”,
“Her ne kadar sanık İlhan Yüksel Ekşioğlu hakkında Türkiye
Profesyonel Süper Ligi’nde; 1/5/2011 günü oynanan Fenerbahçe-İ.B.B Spor
müsabakasının sonucunu etkilemek amacıyla şike yapmak suçunu işlediğinden
bahisle cezalandırılması istemi ile kamu davası açılmış ise de, yüklenen suçtan
cezalandırılmasına yeter her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı kanıtlara
ulaşılamadığı ve bu bağlamda yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit
olmaması nedeniyle CMK"nın 223/2-e maddesi uyarınca
beraatına…”
20. Başvurucunun 16/8/2012 havale tarihli dilekçesi ile örgüte üye
olmak suçundan dolayı hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına itiraz etmesi üzerine, hükmü veren İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinin
19/10/2012 tarihli kararı ile itirazı reddedilerek, dosya, itirazı incelemeye
yetkili olan İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmiş ve bu Mahkemece de
talebin reddedilmesi üzerine bu suçtan verilen hüküm 23/10/2012 tarihinde
kesinleşmiştir.
21. Diğer taraftan başvurucunun kararı temyiz etmesi üzerine,
Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2014 tarih ve E.2013/16791, K.2014/516 sayılı
ilamı ile, başvurucu hakkında “suç örgütüne
üye olmak” suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması
kararına karşı, 5560 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı Kanun’un 231.
maddesinin (12) numaralı fıkrası uyarınca sadece itiraz mümkün olup temyiz
olanağı bulunmadığından, 5271 sayılı Kanun’un 264. maddesi uyarınca katılan
Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği
Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş.,
Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilinin bu husustaki temyiz
dilekçeleri itiraz niteliğinde kabul edilerek mahallinde işlem yapılması mümkün
görüldüğünden bu kararın inceleme dışı bırakılmasına; “şike ve teşvik primi” suçundan kurulan
hükmün ise onanmasına karar verilmiştir.
22. Yargıtay gerekçesinin özellikle iletişimin tespiti ile ilgili
kısımlarında (Yargıtay Kararı, s. 11-16) şu hususlara yer verilmiştir:
“İç hukukumuz açısından iletişimin tespiti ve kayda alınması
koruma tedbirine CMK"nın 135., teknik araçlarla
izleme tedbirine ise aynı Yasanın 140. maddelerinde düzenlenen suçlar yönüyle
gidilebileceği, bir başka anlatımla katalog olarak belirtilen suçların dışında
bu yola müracaat edilemeyeceği, ancak katalog suçtan dolayı alınan iletişimin
tespiti kararının icrası sırasında dinlenen kişi hakkında soruşturmaya konu suç
dışında ve fakat katalogda belirtilen bir başka suç isnadının bulunması
durumunda, tespitin devamına karar verilmesi gerektiğinin bir kısım öğretide kabul
görmüş bir düşünce olduğu,
AİHM"in teknik takip sırasında suç vasfının değişmesi
durumunda yapılan teknik takibin her zaman Sözleşme’nin 8. maddesine aykırılık
oluşturmayacağı yönünde kararlarının da bulunduğu, burada yetkililerin teknik
araçlarla izleme tedbirinde iyi niyetli olup olmadıkları ve yasa ile belirtilen
sınırlar içerisinde hareket edip etmediklerinin büyük önem taşıdığı, nitekim
Aydoğdu, Duran ve diğerleri ile Kaya ve Türkiye kararlarının bu yönde olduğu,
söz konusu kararlarda özetle, teknik takip kararının hâkim tarafından verilmiş
olması ve savcı gözetiminde icra edilmesinin Yasada belirtilen katalog
suçlardan birisi için alınan kararın bir diğer katalog suç için de geçerli
olabileceği gibi suç vasfı değişikliği nedeniyle birbirine kolayca dönüşebilen
suçlar yönüyle elde edilen verilerin delil olarak kullanılmasında ulusal
makamların baştan itibaren iyi niyetli oldukları sonucuna varıldığı,
AİHM kararlarına göre, bu yollarla elde edilen delillerin
ceza yargılamasında kullanılabilmesi için, sanık huzurunda ve kamuya açık bir
yargılama sırasında tartışma olanağının sağlanması gerektiği, bir başka
anlatımla, sanığa elde edilen delillere itiraz etmesi için yeterli ve gerekli
imkânların tanınması ve bu bağlamda savunma hakkının çiğnenmemiş olmasının
gerektiği…,
Davaya konu somut olayda, AİHS"nin 8. maddesi anlamında
koruma tedbiri kararlarının verildiği tarih itibariyle ulaşılabilirlik ve
öngörülebilirlik kriterlerinin karşılandığının son derece açık olduğu, bu
kararların CMK"nın 135. maddesi kapsamında yetkili ve
görevli mahkemelerden alındığı, kamuya açık olarak yapılan yargılamalar
sırasında tartışılıp, taraflara iletişimin tespiti ve kayda alınması kararları
ve iletişim tutanakları ile teknik araçlarla izleme tutanakları hakkında
itirazlarını bildirme imkanının sağlandığı hususlarında bir kuşkunun
bulunmadığı…,
Sanıklar haklarındaki tüm iletişimin tespiti, dinlenmesi ve
kayda alınması ile teknik araçlarla izleme kararlarının suç işlemek amacıyla
örgüt kurma ve örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlardan dolayı
alındığı,
14/4/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6222 sayılı Sporda
Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun"dan önce, Türk Ceza Yasasında ve
ceza hükmü içeren özel yasalarda şike ve teşvik primi fiillerinin bu adla suç
olarak tanımlanmadığı, 6222 sayılı Kanun’un 23/2. madde ve fıkra hükmündeki
‘Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11 inci maddede
tanımlanan suç bakımından da uygulanır.’ düzenlemesi uyarınca, şike ve teşvik
primi fiillerinin söz konusu yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren CMK"nın 135. maddesindeki katalog suç kapsamına alındığının
anlaşıldığı,
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve üye olma
suçlarının temadi eden suçlardan olduğu, bu suçun oluşması bakımından amaçlanan
suçların işlenmesinin gerekmediği, yani örgüt faaliyeti kapsamında amaçlanan
herhangi bir suç işlenmese dahi bu suçun oluşabileceği, dolayısıyla şike ve
teşvik primi suçlarının işlenmesi amacıyla örgüt kurulmasına yasal bir engel
bulunmadığı, bu fiillerin bu ad altında kanunda suç olarak tanımlanmadığı
14/4/2011 tarihi öncesinde, bu fiilleri gerçekleştirmek için örgüt
kurulamayacağından (TCK"nın 220/1. maddesindeki ‘Kanunun suç saydığı fiilleri
işlemek amacıyla...’ ibaresi nedeniyle) bahsedilebilirse de…, şike anlaşması
yapılmak suretiyle müsabaka sonucuna ilişkin olarak hileli yöntemlerle elde
edilen ön bilgiye dayanılarak oynanan bahiste sonuçlar tutturulmak suretiyle
yüksek kazançlar elde edilmesi ve diğer yasal şartların varlığı halinde,
dolandırıcılık suçunun işlenebileceği, esasen 14/4/2011 tarihi öncesinde mevcut
olan yapı içerisinde yer alan kişilerin hukuka uygun, geçerli ve muteber bir
amaç için bir araya gelmedikleri, 14/4/2011 öncesi ve sonrası eylemlerinin amaç
ve işleniş biçimi itibariyle benzerlik ve birlik gösterdiği, faillerin
eylemlerini bu tarih itibariyle sonlandırmak yerine aynı şekilde
sürdürmelerinin de amaçlanan suçlara yönelik hareketler olduğu, örgüt suçunun
amaç suç açısından bir araç suç olması ve bu suçların hazırlık hareketi oluşu
ile bu hareketlerin oluşturduğu toplumsal düzen ve barışa yönelik somut tehlike
hali cezalandırıldığından, temadi eden örgüt suçunun 14/4/2011 öncesinde
işlenmeye başlandığı hususunun kabulünde bir tereddüt bulunmadığı,
Esasen, bu tarih öncesindeki şike ve teşvik primi eylemleri
için Cumhuriyet Savcısının bir kısım sanıklar haklarında TCK"nın 158.
maddesinde düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçundan kamu davası açtığı,
yukarıda da izah edildiği üzere koruma tedbirlerinin haklı olup olmadığının
ancak yargılama sonunda belli olacağı, somut olayda da CMK"nın
135 ve 140. maddeleri kapsamında görünüşte haklılık koşulunun bulunduğu,
yapılan yargılama neticesinde bir kısım sanıklar haklarında 14/4/2011 tarihi
öncesi şike ve teşvik primi fiilleriyle ilgili olarak beraat kararları
verildiği, dosyada dolandırıcılık suçunun işlendiği yolunda kesin ve inandırıcı
delillerin bulunmadığı, yine TCK"nın 220/2. madde ve fıkrasında düzenlenen
örgüt üyeliği suçunun katalog suç kapsamında bulunmadığı sanık savunmanları
tarafından ileri sürülmüş ise de; yukarıda ifade edildiği üzere koruma
tedbirlerinin ön koşullarının somut olayda mevcut olduğu, örgüt kurmak suçundan
hakkında dinleme ya da gizli izleme kararı alınan şüpheli/lerin
örgüt faaliyetindeki rolünün/rollerinin ancak yargılama sonunda
anlaşılabileceği, bu düşünce biçiminin Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun
10/12/2013 gün, 2013/483 Esas ve 2013/599 sayılı Kararının müzakeresi sırasında
da benimsendiği, bu itibarla bu yöndeki itirazların da yerinde olmadığı,
Açıklanan nedenler ve örgüt suçunun niteliği gereği temadi
eden suçlardan olması karşısında 14/4/2011 tarihinden önce iletişimin tespiti,
dinlenmesi ve kayda alınması ile fiziki takip suretiyle elde edilen delillerin
hukuka uygun olarak elde edilmiş deliller olduğunda şüphe bulunmadığı,
Suç işlemek için örgüt kurma suçu ile bu örgütün faaliyeti
çerçevesinde işlenen suçların birlikte soruşturulup kovuşturulduğu, esasen suç
işlemek için örgüt kurma suçunu bu örgütlerin işlediği suçlardan bağımsız
düşünmenin doğru ve sağlıklı bir yaklaşım olmadığı, katalog kapsamında yer
almayan bu suçlar bakımından delil elde edilirken ek bir tedbir uygulanması ve
kişinin özel hayatı ile iletişimin gizliliğine yönelik ilave bir müdahalenin de
söz konusu olmadığı…
Haklarında düzenlenen iletişimin tespiti tutanakları
kendilerine okunan sanıkların bu kayıtların içeriklerine yönelik bir itirazda
bulunmayıp, bu konuşmaların içeriklerini doğrular tarzda ve sadece yorumlanma
biçimine karşı savunmada bulunduklarının görüldüğü,
Bu itibarla, Aziz Yıldırım liderliğindeki suç örgütünün
faaliyeti kapsamında işlenen şike ve teşvik primi fiillerine ilişkin olarak
Mahkemeden usulüne uygun olarak alınan iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda
alınması ile teknik araçlarla izleme kararları üzerine elde edilen TAPE
kayıtları ile fiziki takip tutanaklarının usul ve yasaya uygun olarak elde
edilmiş deliller olduğu, sanık Aziz Yıldırım"ın 23/2/2012 günlü oturumda
hakkında düzenlenen iletişimin tespiti tutanakları kendisine okunduğunda
‘Aleyhime olanları kabul etmiyorum, görüşmeleri ben yaptım bana aittir...’
şeklindeki beyanları da nazara alındığında, mahkemece hükme esas alınmalarında
bir isabetsizlik bulunmadığı…”
23. Yargıtayın, 10/12/2011 tarih ve 6259 sayılı Kanun ile 6222 sayılı Kanun’un
11. maddesinde yapılan değişiklik (ek fıkra 9) sonucu, “Bu madde kapsamına giren suçlarla ilgili olarak…
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231 inci maddesine göre hükmün
açıklanmasının geri bırakılması kararı verilemez…” şeklindeki
düzenleme nedeniyle başvurucunun yapmış olduğu itiraza yönelik değerlendirmesi
(Yargıtay Kararı, s. 23-24) şöyledir:
“Diğer
taraftan, 6222 sayılı Yasanın değişiklik öncesi şike ve teşvik primi suçlarını
düzenleyen 11. maddesinde temel cezanın 5 yıldan 12 yıla kadar hapis olarak
belirlendiği, buna karşılık hükmün açıklanmasının geri bırakılmamasına dair
düzenlemeye yer verilmediği, atılı suçların işlendiği ve iddianamenin
düzenlendiği tarihte bu yaptırımların yürürlükte bulunduğu, Yasa Koyucunun anılan
maddedeki temel cezaları 1 yıldan 3 yıla kadar indirip hükmün açıklanmasının
geri bırakılması yasağı getirildiği, öngörülen değişikliklerin ‘ölçülülük’ ve
‘caydırıcılık’ gibi ceza hukukunun temel prensiplerini etkisiz kılacağı Sn.
Cumhurbaşkanı"nın Meclise geri gönderme tezkeresinde açıklandığı halde, bahse
konu değişikliğin Yasa Koyucu tarafından tekrar kabul edilerek yasalaştığı,
böylece sanıklar hakkında farklı yaptırımları içeren iki ayrı yasal
düzenlemenin uygulanabilir hale geldiği,
Bir suçun işlendiği zamandaki yasa ile sonradan yürürlüğe
giren yasa birbirinden farklı olduğu takdirde sanıklar hakkında TCK"nın 7.
maddesi gereğince lehe olan yasanın uygulanması gerektiği,
Gerek öğreti ve gerekse uygulamada hakim olan görüşe göre,
lehe yasanın tespiti için suç tarihinde yürürlükte bulunan yasa ile sonradan
yürürlüğe giren yasanın tüm hükümleri ile birlikte tatbik edilmesi, kesin
olarak lehe olanı belirlemek mümkün olduğunda onun uygulanması, her iki yasanın
sadece lehe olan hükümlerinin alınıp uygulanmasının mümkün olmadığı, bu hususun
23/2/1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ifade edildiği, (YCGK"nın 25/05/1999 gün, 1999/10-133 Esas, 1999/142 sayılı
benzer mahiyetteki Kararı)
Mevcut bu durum karşısında, 6259 sayılı Yasa ile değişik
6222 sayılı Kanunun 11. maddesinin blok olarak sanıkların daha lehine olduğu,
değişiklik sonrasına ait yaptırımlar ile değişiklik öncesine ait hükmün
açıklanmasının geri bırakılması şeklinde karma uygulama yapılamayacağı, bunun
yeni bir yasa ihdas etmek anlamına geleceği, bu itibarla CMK"nın
231. maddesinin uygulanmasına dair istemlerin yerinde görülmediği…,
Öte yandan, hangi eylemlerin suç sayılacağı ve bu eylemleri
işleyenlere ne tür ve miktarda ceza verileceği, hangi cezalara hükmün
açıklanmasının geri bırakılması olanağının sağlanacağı veya sağlanmayacağı
konusunun yasa koyucunun takdir yetkisi içinde olduğunun kabulü gerektiği…”
24. Yargıtayın, örgüt üyesi olmak suçundan hakkındaki hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verildiği halde şike ve teşvik suçundan verilen
mahkûmiyet ile ilgili ayrıca 5237 sayılı Kanun’un 58. maddesinin (9) numaralı
fıkrası uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve
cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine de karar verilmesinin
kanuna aykırı olduğu yönündeki başvurucunun yapmış olduğu itiraza ilişkin
değerlendirmesi (Yargıtay Kararı, s. 25) şöyledir:
“Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme ve üye olma suçunun örgüt faaliyeti
kapsamındaki suçtan ayrık ve bağımsız oluşu, TCK"nın 58/9. madde ve fıkra
hükmünün infaz rejimine ilişkin olup, müktesep hakka konu olmaması, CMK"nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının
geri bırakılması kararı ile eylemin suç ve sanığın suçlu olduğu tespit edilip,
bir mahkûmiyet hükmü kurulması, mahkûmiyet hükmü mevcut olmakla birlikte
sanığın kabulüyle sanık ile ceza arasındaki bağlantının belirli şartlarda
kesilmesi ve açıklanmasının askıya alınması ve geri bırakılması, dava konusu
somut olayda bir kısım sanıklar haklarında işyeri dokunulmazlığının ihlali,
tehdit, şike ve teşvik primi suçlarının örgüt faaliyeti kapsamında işlenmiş
olması ve buna bağlı olarak işlenen suçun nitelikli halini oluşturduğunun
anlaşılması karşısında; bir kısım sanıklar ve müdafilerinin araç suç olan örgüt
üyeliği suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin
kararın, bir mahkûmiyet hükmü olmadığından, amaç suç olup yukarıda zikredilen
suçlarda TCK"nın 58/9. maddesinin uygulanmasına yasal engel teşkil ettiğine
ilişkin itirazlarına itibar edilmediği gibi yerleşik Yargısal kararların da bu
yönde olduğu…”
25. Bu karar başvurucu tarafından aynı tarihte öğrenilmiş olup,
başvurucu, 6/2/2014 tarihli dilekçesi ile süresi içinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
26. Başvurucu, bireysel başvuru tarihinden sonra, 21/4/2014
tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebiyle Mahkemeye başvurmuştur.
27. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin E.2011/5 sayılı dosyasında,
23/6/2014 tarih ve 2014/236 Değişik İş sayılı karar ile, 5271 sayılı Kanun’un
318. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince yargılamanın yenilenmesi talebi
kabul edilmiş ve infazın geri bırakılmasına karar verilmiştir.
28. Mahkemenin yargılamanın yenilenmesi gerekçesi şöyledir:
“TCK’nın 220. maddesinde yer alan suç işlemek amacıyla örgüt
kurma suçu 6526 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonrası CMK’nın
135. maddesinde düzenlenen iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile
CMK’nın 140. maddesinde yer alan teknik araçlarla
izlemeye ilişkin katalog suçlar arasından çıkartılmıştır.
Mahkememize tevzi edilen dosyada Yargıtay tarafından onanan
bir kısım eylemler, onama tarihinden sonra yapılan Kanun ile iletişimin
tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ve teknik araçlarla izlemeye ilişkin
katalog suçlar arasından çıkartılan TCK’nın 220. maddesinde ilişkindir.
Aynı dosyada aynı olaydan yargılaması devam eden sanıklarla
haklarındaki hüküm onanmış sanıklar arasında farklı yargısal sonuçlara
ulaşmanın adalete güven duygusunu önleyebileceği ihtimal dâhilindedir.
Bu açıklamalar dikkate alındığında, Mahkememize tevzi edilen
dosyada Yargıtay 5. Ceza Dairesince onama kararı verilemesinden
sonra 6526 sayılı Yasa ile iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması ile
teknik araçlarla izlemeye ilişkin usul yasasında yapılan değişikliklerin CMK’nın 311/1-e maddesi kapsamında hükümlüler lehine
değerlendirme yapılmasını gerektiren yeni olay niteliğinde olması nedeniyle
yargılamanın yenilenmesi istemi, talepte bulunan hükümlü İlhan Yüksel Ekşioğlu
(…) açısından mahkumiyet kararı verilerek Yargıtay 5. Ceza Dairesince onanarak
kesinleşen eylemlere yönelik CMK’nın 318/1. maddesi
uyarınca kabule değer nitelik taşımakta olduğuna oy birliği ile … infazın geri
bırakılmasına oy çokluğu ile karar vermek gerekmiştir…
Görevsizlik ve yetkisizlik kararları verilmesine ilişkin
taleplerin; Sanıklara kumpas kurulduğuna ilişkin iddialar sebebiyle
yargılamanın yenilenmesi taleplerinin; Duruşma tutanaklarında sahtecilik
yapıldığına ilişkin iddialar sebebiyle yargılamanın yenilenmesi taleplerinin oy
birliği ile reddine…”
B. İlgili
Hukuk
29. 5237 sayılı Kanun’un “Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma” kenar başlıklı 220. maddesinin (1) ve
(2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt
kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç
ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması hâlinde, iki yıldan
altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için
üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.
(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
30. 5271 sayılı Kanun’un, olay tarihinde yürürlükte olan “İletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması”
kenar başlıklı 135. maddesinin ilgili bölümleri şöyledir:
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturmalarda, suç
işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil
elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın
telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir ve kayda
alınabilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim,
kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin
dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi halinde tedbir Cumhuriyet
savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüphelinin tanıklıktan çekinebilecek kişilerle
arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu
durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen
suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının
türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu,
tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için
verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, kullanmakta
olduğu mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde
Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin
olarak verilen kararda, kullanılan mobil telefon numarası ve tespit işleminin
süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir
defa daha uzatılabilir.
(5) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan
işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu Madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili
olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, Madde 220),
….
(7) Bu Maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse,
bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda
alamaz.”
31. 5271 sayılı Kanun’un 135. maddesinin 21/2/2014 tarih ve 6526
sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile değişiklik halinin ilgili bölümleri
şöyledir:
“(1) (Değişik fıkra: 21/02/2014-6526 S.K./12. md) Bir suç
dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin somut
delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil
elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, ağır ceza mahkemesi veya
gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli
veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir,
dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir.
Cumhuriyet savcısı kararını derhâl mahkemenin onayına sunar ve mahkeme,
kararını en geç yirmi dört saat içinde verir. Sürenin dolması veya mahkeme
tarafından aksine karar verilmesi hâlinde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından
derhâl kaldırılır. Bu fıkra uyarınca alınacak tedbire ağır ceza mahkemesince oy
birliğiyle karar verilir. İtiraz üzerine bu tedbire karar verilebilmesi için de
oy birliği aranır.
(2) (Ek fıkra: 21/02/2014-6526 S.K./12. md) Talepte
bulunulurken hakkında bu madde uyarınca tedbir kararı verilecek hattın veya
iletişim aracının sahibini ve biliniyorsa kullanıcısını gösterir belge veya
rapor eklenir.
(3) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle
arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu
durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(4) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen
suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının
türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu,
tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok iki ay için
verilebilir; bu süre, bir ay daha uzatılabilir. (Ek cümle: 25/05/2005-5353
S.K./17.mad) Ancak, örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili
olarak gerekli görülmesi halinde, mahkeme yukarıdaki sürelere ek olarak her
defasında bir aydan fazla olmamak ve toplam üç ayı geçmemek üzere uzatılmasına
karar verebilir.
(5) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, ... mobil
telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet
savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak
verilen kararda, ... mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi
belirtilir. Tespit işlemi en çok iki ay için yapılabilir; bu süre, bir ay daha
uzatılabilir.
(6) Bu Madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan
işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(7) Bu Madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal
bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan
suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
…
9. (Mülga alt bent: 21/02/2014-6526 S.K./12. md)
…
(8) Bu Maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse,
bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda
alamaz.”
32. 6222 sayılı Kanun’un “Şike ve
teşvik primi” başlıklı 11. maddesinin (1) numaralı fıkrası, (4)
numaralı fıkranın (b) ve (c) bentleri ile (10) ve (11) numaralı fıkraları
şöyledir:
“(1) Belirli bir spor müsabakasının sonucunu etkilemek
amacıyla bir başkasına kazanç veya sair menfaat temin eden kişi, bir yıldan üç
yıla kadar hapis ve yirmibin güne kadar adli para
cezası ile cezalandırılır. Kendisine menfaat temin edilen kişi de bu suçtan
dolayı müşterek fail olarak cezalandırılır. Kazanç veya sair menfaat temini
hususunda anlaşmaya varılmış olması halinde dahi, suç tamamlanmış gibi cezaya
hükmolunur.
…
(4) Suçun;
…
b) (Değişik bent: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Federasyon veya spor kulüpleri ile spor alanında
faaliyet gösteren tüzel kişilerin, genel kurul ve yönetim kurulu başkan veya
üyeleri, teknik veya idari yöneticiler ile kulüplerin ve sporcuların
menajerleri veya temsilciliğini yapan kişiler tarafından,
c) Suç işlemek amacıyla kurulmuş bir örgütün faaliyeti
çerçevesinde,
…işlenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
…
(10) (Ek fıkra: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Bu maddede tanımlanan suçların bir suç işleme
kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi halinde,
bunlardan en ağır cezayı gerektiren fiilden dolayı verilecek ceza dörtte
birinden dörtte üçüne kadar artırılarak tek cezaya hükmolunur.
(11) (Ek fıkra: 10/12/2011 - 6259 S.K./1. md.) Bu maddede tanımlanan suçlardan dolayı cezaya
mahkûmiyet halinde, kişi hakkında ayrıca Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesi
hükümlerine göre, spor kulüplerinin, federasyonların, bünyesinde sportif
faaliyetler icra edilen tüzel kişilerin yönetim ve denetim organlarında görev
yapmaktan yasaklanmasına hükmolunur.”
33. 6222 sayılı Kanun’un “Yargılama
ve usul hükümleri” başlıklı 23. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Ceza Muhakemesi Kanununun 135 inci maddesi hükümleri, 11
inci maddede tanımlanan suç bakımından da uygulanır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Mahkemenin 23/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda,
başvurucunun 6/2/2014 tarih ve 2014/1572 numaralı bireysel başvurusu incelenip
gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
35. Başvurucu, kendisine isnat edilen suçlamalar nedeniyle, şartları
oluşmadığı halde hukuka aykırı şekilde iletişiminin tespitinin yapıldığını ve
yargılama neticesinde mahkumiyetine delil olarak gösterildiğini, görevli ve
yetkili olmayan mahkemece yargılamasının yapıldığını, şike ve teşvik primi
verme fiillerinin 14/4/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6222 sayılı Kanun ile suç
olarak tanımlanmış olmasına rağmen hakkındaki soruşturmanın bu tarihten önce
başlatıldığını ve bu suç esas alınarak örgüt üyeliğinden cezalandırıldığını, bu
durumun suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırılık teşkil ettiğini, örgüt
üyesi olmak suçundan hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verildiği halde şike ve teşvik suçundan verilen mahkumiyet ile ilgili ayrıca
TCK’nın 58/9. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü
infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine de
karar verilmesinin kanuna aykırı olduğunu, şike ve teşvik suçundan verilen
hükümde 6222 sayılı Kanun’un 11/9. maddesindeki engelin lehe yasa yorumu ile
aşılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin 5271 sayılı Kanun’un
231. maddesinin bu suç için de uygulanması gerekirken bu talebin reddedildiğini
belirterek, Anayasa’nın 2., 10., 13., 22., 36., 37. ve 38. maddelerinde
düzenlenen haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş, tedbiren
infazının durdurulmasını, ihlalin tespiti ile yargılamanın yenilenmesini ve
1.000.000 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki
nitelendirmesi ile bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi
takdir eder. Bu nedenle başvurucunun iddiaları Anayasa’nın 20., 22. ve 36.
maddeleri ile ilişkili görülerek bu maddelerin sağladığı haklar kapsamında
değerlendirilmiştir.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
a. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
37. Başvurucu, hukuka aykırı şekilde delillerin toplandığını,
görevli ve yetkili olmayan mahkemece yargılamasının yapıldığını, suçta ve
cezada kanunilik ilkesine aykırı davranıldığını, mükerrirlere
özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirine
karar verilmesinin kanuna aykırı olduğunu, lehe yasa yorumu ile hakkındaki
hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönündeki talebinin reddedildiğini
belirtmiştir. Başvurucunun anılan şikâyetlerinin, özü itibariyle Anayasa’nın
36. maddesine ilişkin olduğu değerlendirilerek, bu iddialar adil yargılanma
hakkı kapsamında incelenmiştir.
38. Bakanlık görüş yazısında kabul edilebilirlik açısından
değerlendirme yapılırken, Mahkemece yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul
edilmesi nedeniyle, başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasına sebep olan yargılamanın halen derdest bulunduğu hususu Anayasa
Mahkemesinin dikkatine sunulmuştur.
39. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
40. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
41. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403, 26/3/2013,
§ 16).
42. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip
olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
43. Somut olayda, başvurucu hakkında verilmiş
olan kararın, temyiz incelemesi
sonucunda Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2014 tarih ve E.2013/16791,
K.2014/516 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, başvurucunun, 21/4/2014
tarihli dilekçesi ile olağanüstü kanun yolu niteliğinde olan yargılamanın
yenilenmesi ve infazın geri bırakılması talebiyle yaptığı başvurunun Mahkemenin
23/6/2014 tarih ve 2014/236 Değişik İş sayılı karar ile kabul edildiği
anlaşılmaktadır.
44. Yargılamanın yenilenmesi ile ilgili düzenlemeleri içeren 5271 sayılı
Kanun’un “Yenileme istemi hakkında
uygulanacak hükümler” başlıklı 317. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
“Kanun yollarına başvurma hakkındaki genel
hükümler, yargılamanın yenilenmesi istemi hakkında da uygulanır.”; “Yenileme isteminin esassız olmasından dolayı reddi,
aksi takdirde kabulü” başlıklı 321. maddesinin (2) numaralı fıkrası,
“Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın
yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.”; “Yeniden duruşma sonucunda verilecek hüküm”
başlıklı 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası, “Yeniden
yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali
ile dava hakkında yeniden hüküm verir.” hükmünü içermektedir.
45. Anılan bu maddelerden de görüleceği gibi “yargılamanın yenilenmesi” yolu her ne kadar
bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlenmiş ise de, Mahkemece bu talebin kabul
edilmesi halinde duruşmanın açılarak, yargılama sonucunda yeni bir hükmün
verilmesi ve bu hükme karşı kanun yollarına başvurma imkânının bulunduğu
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu süreçte, adil yargılanma ile ilgili hak
ihlalleri iddialarının öncelikle derece mahkemelerince incelenmesinin
beklenilmesi Anayasa Mahkemesinin ikincil nitelikteki rolüne uygun olacaktır.
46. Açıklanan gerekçelerle, ihlal iddiasına konu edilen dava ile
ilgili yeniden yargılama yapılmasına karar verildiği ve bu usulde öngörülmüş
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmediği anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
b. Özel
Hayatın Gizliliği Hakkı ve Haberleşme Hürriyetinin İhlal Edildiği İddiası
47. Başvurucunun, şike ve teşvik primi verme fiillerinin 14/4/2011
tarihinde yürürlüğe giren 6222 sayılı Kanun ile suç olarak tanımlanmış olmasına
rağmen hakkındaki soruşturmanın bu tarihten önce başlatıldığı, dolayısıyla
şartları oluşmadığı halde hukuka aykırı şekilde iletişiminin tespiti yapıldığı
yönündeki iddiasının, Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde düzenlenen özel
hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyeti ile ilişkili olduğu
değerlendirilerek bu kapsamda incelenmiştir.
48. Bakanlık, başvurunun bu kısmının kabul edilebilirliği konusunda
herhangi bir görüş bildirmemiş, ancak esas hakkındaki görüşünde; somut olayda,
başvurucunun iletişiminin tespitine Mahkemelerin karar verdiği, bu kararlarda,
başvurucunun açık kimlik bilgilerinin ve hangi tarihe kadar iletişimin tespit
edileceği hususlarının yer aldığı, tedbirin türü ve kapsamının belirtildiği,
kararın verilme sebebinin yazılı olduğu, başvurucuya yüklenen suçun
gösterildiği, başvurucunun bu yöndeki şikâyetlerinin Yargıtay tarafından da
değerlendirildiği gibi hususlara yer vermiştir.
49. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“…Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
50. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuru hakkı” kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“İhlale neden olduğu
ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir.”
51. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru
yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm
organlarının anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya
çıkan hak ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu
nedenle, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle
derece mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından
değerlendirilmesi ve bir çözüme kavuşturulması esastır (B. No: 2012/403,
26/3/2013, § 16).
52. Bu nedenle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen
hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek
ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Bu ilke uyarınca, başvurucunun
Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili
idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip
olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması ve aynı zamanda bu
süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması
gerekir (B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 17).
53. Somut olayda, başvurucu hakkında verilmiş
olan kararın, temyiz incelemesi
sonucunda Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 17/1/2014 tarih ve E.2013/16791,
K.2014/516 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, başvurucunun, 21/4/2014
tarihli dilekçesi ile olağanüstü kanun yolu niteliğinde olan yargılamanın
yenilenmesi ve infazın geri bırakılması talebiyle yaptığı başvurunun Mahkemenin
23/6/2014 tarih ve 2014/236 Değişik İş sayılı karar ile kabul edildiği
anlaşılmaktadır.
54. Yargılamanın yenilenmesi ile ilgili düzenlemeleri içeren 5271
sayılı Kanun’un “Yenileme istemi hakkında
uygulanacak hükümler” başlıklı 317. maddesinin (1) numaralı fıkrası,
“Kanun yollarına başvurma hakkındaki genel
hükümler, yargılamanın yenilenmesi istemi hakkında da uygulanır.”; “Yenileme isteminin esassız olmasından dolayı reddi,
aksi takdirde kabulü” başlıklı 321. maddesinin (2) numaralı fıkrası,
“Aksi hâlde mahkeme, yargılamanın
yenilenmesine ve duruşmanın açılmasına karar verir.”; “Yeniden duruşma sonucunda verilecek hüküm”
başlıklı 323. maddesinin (1) numaralı fıkrası, “Yeniden
yapılacak duruşma sonucunda mahkeme, önceki hükmü onaylar veya hükmün iptali ile
dava hakkında yeniden hüküm verir.” hükmünü içermektedir.
55. Anılan bu maddelerden de görüleceği gibi “yargılamanın yenilenmesi” yolu her ne
kadar bir olağanüstü kanun yolu olarak düzenlenmiş ise de, Mahkemece bu talebin
kabul edilmesi halinde duruşmanın açılarak, yargılama sonucunda yeni bir hükmün
verilmesi ve bu hükme karşı kanun yollarına başvurulması imkânının bulunduğu
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bu süreçte, özel hayatın gizliliği hakkının ve
haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği yönündeki iddialarının öncelikle derece
mahkemelerince incelenmesinin beklenilmesi Anayasa Mahkemesinin ikincil
nitelikteki rolüne uygun olacaktır.
56. Açıklanan nedenlerle, ihlal iddiasına konu edilen dava ile
ilgili yeniden yargılama yapılmasına karar verildiği ve bu usulde öngörülmüş
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmediği anlaşıldığından, başvurunun
bu kısmının “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”,
2.
Özel hayatın gizliliği hakkı ve haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği iddiasının“başvuru yollarının tüketilmemesi”,
nedenleriyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
24/7/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.