
Esas No: 2014/4540
Karar No: 2014/4540
Karar Tarihi: 21/11/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AKIN ALDIRMAZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/4540) |
|
Karar Tarihi: 21/11/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Volkan
ÇAKMAK |
Başvurucu |
: |
Akın
ALDIRMAZ |
Vekili |
: |
Av. Olgun
HAMARAT |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, hizmet süresine ilişkin olarak açılan davada hukuka
aykırı, çelişkili karar verilmesi ve yargılamanın makul sürede tamamlanmaması
nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 27/3/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar
özetle şöyledir:
8. Başvurucu, komiser olarak görev yapmaktadır. Başvurucunun
zorunlu askerlik hizmetinde geçen sürenin rütbe terfi işlemlerinde dikkate
alınması istemiyle yaptığı idari başvuru 1/2/2005 tarihli işlemle reddedilmiştir.
Başvurucu, söz konusu işlemin iptali istemiyle 2005 yılında dava açmıştır.
9. İstanbul 2. İdare Mahkemesi (Mahkeme) 31/1/2007 tarihli
kararıyla işlemin iptaline karar vermiş ise de Danıştay Onikinci
Dairesi 21/4/2008 tarihli kararıyla iptal hükmünü bozmuştur.
10. Mahkeme 28/1/2010 tarihli ilamıyla bozma kararına uyarak
davanın süre aşımı yönünden reddine karar vermiş ancak Danıştay Onikinci Dairesi 24/9/2010 tarihli kararıyla davanın süre
yönünden reddine ilişkin kararı da bozmuştur.
11. Nihai olarak Mahkeme 24/4/2013 tarihli kararıyla bozma
kararına uyarak davanın esastan reddine karar vermiştir. Ret kararının
gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
"... 3201 sayılı Yasa’nın 13. maddesinde emniyet hizmetleri
sınıfında rütbe kıdeminin polis memuru rütbesi ile başlayıp, bu rütbenin
üzerindeki rütbeler polis amiri rütbeleri olarak düzenlenerek polis
memurlarının polis amiri olabilmeleri için meslekte fiilen 6 yıl çalışılması
yani zorunlu bir bekleme süresi öngörüldüğünden polis memuru iken veya polis memuru
olmadan önce askerlik hizmetini yerine getiren ilgililerin askerlik hizmeti
süresi kadar polis memurluğunda beklemeleri gereken zorunlu sürenin kısaldığı
bir başka deyişle Yasa’nın 55. maddesinin 14. fıkrası uyarınca askerlik hizmeti
süresinin fiili çalışma süresi içerisinde değerlendirildiği gözönüne
alındığında, bu sürenin bir kez de polis amiri rütbelerinde (olayımızda komiser
yardımcılığı rütbesi) değerlendirilmesi anılan düzenlemenin amacına aykırı
olacaktır.
Zira polis memuru iken veya öncesinde yapılan askerlik hizmetinin polis
memurluğunda fiili çalışma süresinden sayılmasından sonra bir kez de polis
amirliğinde değerlendirilmesinin, askerliğini polis amiri olarak yerine getiren
emniyet teşkilatı mensubuna göre eşitsizlik yaratacağı, bu durumun da polislik
mesleğinin temeli olan hiyerarşik yapının bozulmasına neden olacağı açıktır.
Ayrıca 3201 sayılı Kanun’un 5337 sayılı Yasa ile değişik 55. maddesinin
14. fıkrasının ikinci tümcesinde yer alan” bu Kanunun 13.maddesinde sayılan
rütbeler içerisinde yapılan” ve hangi rütbede ifa edilmiş veya geçirilmiş ise o
rütbedeki” bölümleri ile “emniyet teşkilatına girmeden önce yapılan askerlik
hizmetinin atanılan ilk rütbede ve adaylığın
onanmasından sonra fiili çalışma süresinden sayılacağı”nı
öngören üçüncü tümcesinin iptali için, Anayasa Mahkemesine yapılan itiraz
başvurusu sonucunda, Anayasa Mahkemesi 31.01.2007 günlü K:2007/12 sayılı kararı
ile ikinci tümcesinin iptali istenen bölümleri için, 5337 sayılı Yasa’nın
yürürlüğe girdiği tarihte, askerlik hizmet süreleri gözetilerek bir üst rütbeye
terfi etmiş olanlar ile bir üst rütbeye terfi etmemiş olanların aynı hukuksal
konumda bulunmadıkları için eşitlik karşılaştırmasına esas alınmayacakları dava
konusu kuralın Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olmadığı, üçüncü
tümcesi için ise; emniyet hizmetleri sınıfında görev yapmakta iken askere
gidenler ile diğerlerinin aynı hukuki durumda bulunmadıkları, emniyet
hizmetleri sınıfında görev yapmakta iken askere gidenlerin askerlik sürelerinin
askere gittikleri tarihte bulundukları rütbenin fiili çalışma süresinden
sayılacağının kabul edilmiş olmasının, emniyet teşkilatına girmeden önce
askerliğini yapanların askerlik sürelerinin atanılan
ilk rütbede değerlendirilmesini öngören düzenlemenin eşitlik ilkesine
aykırılığı sonucunu doğurmayacağı, bu nedenle dava konusu kuralın Anayasa’nın
2. ve 10. maddelerine aykırı olmadığı gerekçesiyle iptal isteminin reddine
karar vermiştir.
...
Bu durumda; 3201 sayılı Kanun’un 55. maddesinin 5337 sayılı Kanun ile
değişik 14. fıkrasında, bu Kanun’un 13. maddesinde sayılan rütbeler içerisinde
yapılan askerlik hizmetinde geçirilen sürelerin hangi rütbede ifa edilmiş veya
geçirilmiş ise o rütbedeki fiili çalışma süresi içerisinde değerlendirileceği,
Emniyet Teşkilatına girmeden önce yapılan askerlik hizmetinin atanılan ilk rütbede ve adaylığın onanmasından sonra fiili
çalışma süresinden sayılacağının belirtilmiş olması ve bu hükme uygun olarak
davacının mesleğe girmeden önce yaptığı askerlik hizmetinin polis memurluğu
mesleğindeki kıdem ve fiili çalışma süresinden sayılmış bulunması karşısında;
anılan Kanun hükmüne göre askerlikte geçen sürenin ayrıca bulunduğu komiser
yardımcılığı rütbe terfiinde değerlendirilmeyeceğinden dava konusu işlemde
hukuka ve mevzuata aykırılık görülmemiştir."
12. Mahkemenin davanın reddine ilişkin kararı, Danıştay Onikinci Dairesinin 27/11/2013 tarihli kararıyla
onanmıştır.
13. Başvurucu nihai kararı 26/2/2014 tarihinde tebellüğ
etmesinin ardından 27/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
14. Mahkemenin 21/11/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil
Olmadığına İlişkin İddia
15. Başvurucu; konuya ilişkin mevzuat hükümlerinin hatalı
yorumlandığını, lehe birçok yargı kararı bulunmasına rağmen çelişkili karar
verildiğini ileri sürmektedir.
16. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan, B.
No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, uyuşmazlık konusu işlem ve yargılama
sonucu verilen karar nedeniyle Anayasa"nın 10. ve 36. maddelerinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.Başvurucu her ne kadar
Anayasa"nın farklı maddelerini temel almak suretiyle ihlal iddiasında bulunmuş
ise de şikâyetlerin özü dava konusu işlemin hukuka aykırı olduğu ve Mahkeme
tarafından hatalı karar verildiği iddialarına yönelik olduğundan şikâyetin
yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında
değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
17. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava
konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması
bireysel başvurukonusu olamaz. Ancak bireysel başvuru
kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya
açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu
kapsamda değildir (Ahmet Sağlam,
B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
18. Öte yandan benzer konularda aynı derecedeki yargı mercileri
arasındaki içtihat farklılıkları tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemeyeceği gibi derece mahkemeleri veya temyiz
mercilerinin, uyuşmazlıklara ilişkin olarak tarafların talepleri ve delilleri
arasındaki yorum farklılıkları da tek başına adil yargılanma hakkının ihlali
niteliğinde kabul edilemez (Miras
Mümessillik İnş. Taah. Reklam Paz.Bas.Yay.San.
ve Tic. A.Ş., B. No: 2012/1056, 16/4/2013, § 36).
19. Somut olayda Mahkemece; iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı
incelenerek ilgili kısımları yukarıda belirtilen (bkz. § 11) gerekçe ile
24/4/2013 tarihinde hüküm kurulmuştur. Danıştay Onikinci
Dairesi tarafından da delillerin Mahkemece takdir edilerek karar verildiği ve
takdirde de bir isabetsizlik bulunmadığı gerekçesiyle karar onanmıştır.
20. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece
mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına
ilişkin olup Mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate
alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır.
21. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir..
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
22. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
23. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 47. maddesinin (5) numaralı
fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 64. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu
öngörülmemiş ise ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde
yapılması gerekir (Yasin Yaman,
B. No: 2012/1075, 12/2/2013, §§ 18, 19). Başvurucunun başvuru formunda
değinmediği şikâyetler açısından otuz günlük süre koşulu işlemeye devam eder (Seyithan Akkuş, B. No: 2013/4267,
24/2/2016, § 29).
24. Somut olayda, başvurucu nihai kararı 26/2/2014 tarihinde
tebellüğ etmiş ve 27/3/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu
27/3/2014 tarihli bireysel başvuru formundayargılamanın
makul süredetamamlanmadığı yönünde bir ihlal
iddiasında bulunmamıştır.
25. Başvurucunun, Anayasa Mahkemesinin 8/4/2014 tarihli
yazısıyla yapılan eksikliğin giderilmesi bildirimi üzerine verdiği 12/5/2014
tarihli dilekçe ile yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını ileri sürerek
ihlal iddialarını genişlettiğianlaşılmıştır. Nihai
kararın tebliğinin ardından otuz günlük süre içinde dile getirilmeyen bu
iddianın haklı bir mazeret nedeniyle ileri sürülemediğine dair herhangi bir
beyanda da bulunulmadığı tespit edildiğinden başvurucunun makul sürede
yargılama yapılmadığı yönündeki iddiasının incelenmesi mümkün değildir.
26. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin süre aşımı nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın süre aşımı nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
21/11/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.