
Esas No: 2012/1213
Karar No: 2012/1213
Karar Tarihi: 17/7/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
I.Y. BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2012/1213) |
|
Karar Tarihi: 17/7/2014 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Serruh KALELİ |
Üyeler |
: |
Zehra
Ayla PERKTAŞ |
|
|
Burhan
ÜSTÜN |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Zühtü
ARSLAN |
Raportör |
: |
Elif
KARAKAŞ |
Başvurucu |
: |
I.
Y. |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, öğretmen olarak
görev yaptığı okul idaresi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü görevlilerince,
aleyhinde hukuksuz idari işlem ve eylemler yapılması ve bu suretle kendisine mobbing uygulanması nedeniyle yaptığı suç duyurusu üzerine
şüpheliler hakkında soruşturma izni verilmemesine karar verilmesi ve yapılan
tahkikatın adil olmaması nedeniyle, Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinde güvence
altına alınan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespitiyle
yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 24/12/2012
tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölümün İkinci
Komisyonunca, 10/1/2014 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere dosyanın Bölüme gönderilmesine karar
verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
belirtildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucunun, öğretmen
olarak görev yaptığı okulda kullandığı e-okul sisteminde teknik sorunlar bulunduğunu
ve sağlıklı bilgi girişi yapamadığını okul yönetimine bildirmesine karşılık
okul müdürü tarafından sorunun çözülmesi yönünde girişimde bulunulmadığı,
e-okul kullanıcı hesabına resmi nitelik verilmediği ve kullanıcı hesabına
kasıtlı bir müdahale olduğu iddialarıyla sorumlular hakkında 28/12/2011
ve 6/1/2012 tarihlerinde Çankaya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne; 22/2/2012
tarihinde de Çankaya Kaymakamlığına yaptığı şikayetler sonuçsuz kalmıştır.
6. Diğer taraftan, başvurucu
hakkında, okul idaresi tarafından e-okul
kullanıcı şifresinin verilmesi hususunda kendisine farklı muamele yapıldığı
iddiasıyla verdiği 5/12/2011 tarihli dilekçe üzerine
yapılan incelemede konuyu farklı göstermeye çalışma ve idareyi gereksiz iş ve
işlemlerle uğraştırmaya dönük bir çaba içinde olduğu kanaatine varılarak
“kurumun huzur ve sükun içerisinde çalışma düzenini bozmak” fiilini
işlediği gerekçesiyle 17/1/2012
tarihli işlemle kınama cezası ile tecziye edilmiştir.
7. Başvurucu tarafından,
23/2/2012 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verilen dilekçe ile, görev yaptığı okulun müdür ve müdür yardımcısı ile
Çankaya İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü görevlileri hakkında, kendisine e-okul
kullanıcı hesabı açılarak şifre verilmesi gerekirken verilmediği, durumla ilgili
müracaatı sonrasında disiplin cezasıyla cezalandırıldığı, İlçe Milli Eğitim
Müdürlüğü yetkililerinin de bu duruma kayıtsız kaldığı belirtilerek suç
duyurusunda bulunulmuştur.
8. Şüpheliler hakkında
düzenlenen ön inceleme raporuna istinaden, Çankaya Kaymakamlığının 19/6/2012 tarih ve 2012/19 sayılı evrakı kapsamında, ileri sürülen iddialardan sübut bulan “öğretmenlerin
e-okul kullanıcı adı ve şifre değiştirme işlemlerinde dilekçe talep edilmediği
halde, yalnızca müştekiden dilekçe istenmesi durumunun” hukuki yönden bir ihlal
yapılarak müştekinin mağduriyetine sebep verilmediği görüş ve kanaatine
varıldığı belirtilerek, ilgililer hakkında soruşturma izni
verilmemesine karar verilmiştir.
9. Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığının 28/6/2012 tarih ve S.2012/41139 sayılı
kararı ile evrakın işlemden kaldırılmasına karar verilmiştir.
10. Başvurucu tarafından
soruşturma izni verilmemesi kararına karşı yapılan itiraz Ankara Bölge İdare
Mahkemesinin 17/10/2012 tarih ve E.2012/350, K.2012/453 sayılı kararı ile, ön inceleme raporu ve eki belgelerde yer alan
tespitlerin isnat edilen eylemden dolayı Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlık
soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte olmadığının
anlaşıldığı belirtilerek reddedilmiştir.
11. Ret kararı 23/11/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
Başvurucu, 24/12/2012 tarihinde süresi içinde bireysel
başvuruda bulunmuştur
B. İlgili
Hukuk
12. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 172. ve 173. maddeleri, 2/12/1999 tarih ve 4483 sayılı
Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun’un 4.
maddesinin birinci fıkrası, 5. maddesinin birinci fıkrası, 6. ve 9. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 17/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
24/12/2012 tarih ve 2012/1213 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
14. Başvurucu, öğretmen olarak
görev yaptığı okulun yönetimi tarafından kendisine verilen şifre ve kullanıcı
kodu ile e-okul hesabına girişlerde sorun yaşadığını, bu durumu okul idaresine
iletmesine rağmen sorunun çözülmediği gibi sık sık e-okul şifresi istemek
suretiyle idareyi gereksiz işlerle uğraştırdığı belirtilerek tarafına kınama cezası
verildiğini, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne yaptığı müracaatlara da cevap
verilmediğini, kasıtlı olarak e-okul sayfasına müdahale edildiğini, bu şekilde
kendisine mobbing uygulandığını, belirtilen eylemler
nedeniyle yaptığı suç duyurusu üzerine şüpheliler hakkındaki evrakın soruşturma
izni verilmemesi nedeniyle işlemden kaldırılmasına karar verildiğini, yaptığı
itirazın da reddedildiğini ve bu kapsamda yapılan soruşturmanın adil olmadığını
beyan ederek, Anayasa’nın 17. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Adil
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiası
15. Başvurucu, görevi kötüye
kullanma iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına yaptığı şikâyet sonucunda eksik
incelemeye ve hatalı değerlendirmeye dayalı olarak şüpheliler hakkındaki
evrakın işlemden kaldırılmasına karar verildiğini, soruşturma izni verilmemesi
kararına karşı yaptığı itiraz sonucunda verilen kararın gerekçeden yoksun
olduğunu, söz konusu kararlar nedeniyle sorumluların cezasız kaldığını
belirterek, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
16. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.”
17. 30/11/2011 tarih ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
18. Anılan Anayasa ve Kanun
hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
19. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
20. AİHS’nin “Adil yargılanma
hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. ….”
21. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
22. Sözleşme’nin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak arama
hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için,
başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı
olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş olması
gerektiği anlaşılmaktadır (B. No: 2012/917, 16/4/2013,
§ 21).
23. Bir ceza davasında üçüncü
kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar
gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, adil yargılanma hakkının
koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medenî
hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda
verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir
(B. No. 2013/1845, 7/11/2013, § 37; Benzer yöndeki
AİHM kararı için bkz. Perez/Fransa, B. No: 47287/99, 12/2/2004, §
70).
24. Hukuk sistemimiz açısından,
5271 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak
iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmış olup, başvurucunun ceza muhakemesi
sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut
olayda başvurucunun isteğinin üçüncü kişilerin cezalandırılmasıyla, verilen
evrakın işlemden kaldırılmasına dair kararın etkilerinin de ceza muhakemesi
süreci ile sınırlı olduğu ve başvurucunun iddiaları göz önünde
bulundurulduğunda hukuk yargılaması açısından bağlayıcı bir etkisi bulunmadığı
anlaşılmaktadır (B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 24).
25. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusunun, Anayasa’da
güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında yer alan temel hak ve
özgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı anlaşılmakla, başvurunun bu
kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Anayasa’nın 17. Maddesinin İhlal Edildiği İddiası
26. Başvurucu, öğretmen olarak
görev yaptığı okul idaresi ve İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü görevlilerince
kendisi aleyhine hukuksuz idari işlem ve eylemler yapıldığını ve bu suretle mobbinge maruz kaldığını belirterek, Anayasa’nın 17.
maddesinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
27. Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve
geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
28. Sözleşme’nin “İşkence yasağı” kenar başlıklı 3. maddesi
şöyledir:
“Hiç kimseye işkence
veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya ceza uygulanamaz.”
29. Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında, herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahip olduğu belirtilmekte olup, bu düzenlemede yer verilen maddi ve
manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı, Sözleşme’nin 8. maddesi çerçevesinde
özel yaşama saygı hakkı kapsamında güvence altına alınan fiziksel ve zihinsel
bütünlük hakkı ile, bireyin kendisini gerçekleştirme
ve kendisine ilişkin kararlar alabilme hakkına karşılık gelmektedir (B. No:
2013/2187, 19/12/2013, § 30).
30. Anayasa’nın 17. maddesinin
üçüncü fıkrasında ise kimseye “işkence”,
“eziyet” yapılamayacağı ve
kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan”
muamele ve cezaya tabi tutulamayacağı düzenlenmiş olup, hüküm Sözleşme’nin 3.
maddesi kapsamında güvence altına alınmış olan hukuksal çıkarları
kapsamaktadır. Belirtilen düzenlemede yer alan ifadeler arasında bir yoğunluk
farkı bulunmakta olup, kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en ağır
şekilde zarar veren muamelelerin “işkence”,
bu seviyeye varmayan fakat yine de vücutta zarar ya da yoğun fiziksel veya
ruhsal ızdırap veren insanlık dışı muamelelerin “eziyet”, küçük düşürücü ve alçaltıcı
nitelikteki daha hafif muamelelerin ise “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele veya ceza olarak belirlenmesi
mümkündür (B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 22).
31. Ancak, bir eylemin
Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari
bir ağırlık düzeyine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşiğin aşılıp
aşılmadığının belirlenmesinde her somut olayın özellikleri dikkate alınarak bir
değerlendirme yapılması esastır. Bu bağlamda, muamelenin süresi, fiziksel ve
manevi etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşımaktadır (B. No. 2012/969, 18/9/2013, § 23).
Somut olaydaki veriler ışığında, belirtilen ağırlık eşiğinin altında kalan
muamele ve eylemlerin ise, diğer haklar kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.
32. AİHM içtihadında da, başvuru
konusu iddiaların Sözleşme’nin 3. maddesinin güvencesi kapsamında yer alması
için minimum bir ağırlığa varması gerektiği kabul edilmekte ve acımasız,
insanlık dışı veya küçük düşürücü muamele veya cezanın ağır ve kasıt içeren şekli
olarak kabul edilen işkencenin, şiddetli acı veya eziyet uygulanması, acının
kasıtlı olarak uygulanması ve bilgi almak, cezalandırmak veya korkutmak gibi
amaçlı bir muameleyi içermesi gerektiği benimsenmektedir. Önceden tasarlanarak
saatlerce uygulanan ve ağır yaralar ve en azından ağır fiziki ve ruhsal acılar
çektiren muameleler ise insanlık dışı muamele olarak değerlendirilmektedir.
Küçük düşürücü muamelenin ise, mağdurlarda korku ve aşağılık duygusu oluşturan,
küçük düşürücü ve alçaltıcı nitelikte olan muameleleri ifade ettiği kabul
edilmekte ancak, söz konusu muamelenin amacının ilgili kişiyi küçük düşürmek
veya alçaltmak olup olmadığı ve sonuçları itibarıyla mağdurun kişiliğini
Sözleşme’nin 3. maddesi ile uyuşmayan bir olumsuzluk düzeyinde etkileyip
etkilemediği üzerinde durulmaktadır (B. No: 2013/2284, 15/4/2014,
§ 34).
33. Yukarıda yer verilen
tespitlerden de anlaşılacağı üzere, doğası gereği cezaların veya menfi hareket
ve eylemler ile olumsuz hayat deneyimlerinin, kişinin fiziki ve ruhsal değerlerini
etkilemesi ve kişide stres, üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması ve bu
etkileri açısından özellikle küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması
mümkün olmakla birlikte, belirtilen eylemlerin Sözleşme’nin 3. maddesi
anlamında işkence, insanlık dışı veya küçük düşürücü muamele ve bu kavramların
Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen muadilleri olan işkence, eziyet veya
haysiyetle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak nitelendirilebilmesi için,
mağdurun sübjektif niteliklerinin yanı sıra muamelenin uygulanış şekli ve
yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler açısından
önemli bir ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir (B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 35).
34. Belirtilen tespitler
ışığında somut olay incelendiğinde, başvurucu tarafından esasen, görev yaptığı
okulun yönetimi tarafından kendisine verilen şifre ve kullanıcı kodu ile e-okul
hesabına girişlerde sorun yaşadığı, bu durumu okul idaresine iletmesine rağmen
sorunun çözülmediği gibi sık sık e-okul şifresi istemek suretiyle idareyi
gereksiz işlerle uğraştırdığı gerekçesiyle kınama cezası ile cezalandırıldığı,
İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne yaptığı müracaatlara da cevap verilmediği,
kasıtlı olarak e-okul sayfasına müdahale edildiği, bu suretle manevi zarara
uğratıldığı ve bu kapsamda Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiği iddiasıyla
başvuruda bulunulduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu tarafından iddia
edilen eylemlerin fiziksel ve manevi etkileri, süresi ve yoğunluk derecesi gibi
unsurların değerlendirilmesi neticesinde; başvurucunun e-okul şifresi nedeniyle
okul idaresi ile yaşadığı sorunların sistematik bir muamele tarzına işaret
etmeyip münferit hadiselerden ibaret olduğu anlaşılmaktadır. Belirtilen
eylemlerin kişilik haklarını ihlal ederek, başvurucu üzerinde fiziki ve ruhsal
etkilerinin olması mümkün olmakla birlikte, özellikle kamu görevlisi olan
başvurucu hakkında bir disiplin cezası tesis edilmesinin, muamelenin uygulanış
şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal etkiler
açısından, başvurucunun yetişkin bir birey olması ve mesleki statüsü de nazara
alındığında, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı söylenemez.
35. Belirtilen nedenlerle
başvurucunun şikâyetinin, maddi ve manevi varlığın korunması hakkı ile
bağlantılı olarak Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrası kapsamında
değerlendirilmesi uygun görülmüştür.
36. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
37. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
38. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında,
bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak
ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun
yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (B. No: 2012/1027, 20, 12/2/2013, §§ 19–20; B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
39. Ancak belirtilen hükümlerde
yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri
açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek
nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması
gerekmektedir. Ayrıca, başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî
olarak uygulanabilir bir kural olup, bu kurala riayetin denetlenmesinde
münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda, yalnızca
hukuk sisteminde bir takım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda
bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir
biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden
başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine
getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir
(B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).
40. Bireyin fiziksel ve zihinsel
bütünlüğü, Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen “maddi ve manevi varlık” kapsamında yer almaktadır. Devlet,
bireyin maddi ve manevi varlığının bir parçası olan fiziksel ve zihinsel
bütünlüğe keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını
önlemekle yükümlüdür. Ancak Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığına
yönelik olarak yapılan müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurma
çerçevesindeki pozitif yükümlülüğü, tüm müdahale türleri açısından mutlaka
cezai soruşturma ve kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Belirtilen haksız
müdahalelere karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür.
Nitekim fiziksel ve zihinsel bütünlüğe yapılan müdahaleler için ülkemizde hem
cezai hem de hukuki koruma öngörülmüştür. Ancak hukukumuz
açısından, mobbing teşkil eden ve psikolojik taciz,
şiddet ve yıldırma türünden davranış grubu olarak kabul edilen ve somut
başvuruya konu eylemlere benzer eylemlerin içinde ceza hukuku anlamında suç
teşkil eden fiillerin yer alması durumunda, bu alandaki yaptırımlara tabi
tutulma olanağı bulunmakla beraber, özel hukuk anlamında bu tür fillerin
tazminat davasına konu edilebildiği görülmektedir. Yargı kararları
nazara alındığında, belirtilen tazmin imkanının, kişinin kamu görevlisi veya
özel hukuka tabi bir hizmet sözleşmesi çerçevesinde görev yapması nazara
alınarak, hem idari yargı hem de adli yargı alanında yer alan yargısal
makamlarca sağlandığı anlaşılmaktadır (Y.H.G.K. 25/9/2013
tarih ve E.2012/9-1925, K.2013/1407; Danıştay 8. Dairesi 16/4/2012 tarih ve
E.2008/10606, K.2012/1736). Dolayısıyla bir bireyin, somut başvuruda belirtilen
fiillere benzer eylemler vasıtasıyla fiziksel ve zihinsel bütünlüğüne müdahale
edildiği iddiasıyla, hukuk davası yoluyla daha etkin bir giderim sağlaması
mümkündür (B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 43).
41. Hukuka veya sözleşmeye
aykırı bir fiil nedeniyle başkasına verilmiş olan zararın tazmin edilmesi
yükümlülüğünü ifade eden hukuki sorumluluk, ceza hukuku alanında suç diye
adlandırılan insan davranışına göre daha geniş bir hukuka aykırı davranış
grubunu kapsamaktadır. Bir eylemin suç teşkil edebilmesi için ilgili kanunda
açıkça tanımlanması gerekirken haksız fiil için böyle bir sınırlamaya yer verilmemektedir.
Ayrıca, ceza hukuku alanında taksire dayalı sorumluluğun
istisnai nitelik taşımasına rağmen, kasten veya taksirle başkalarına verilen
zararın hukuki sorumluluk kapsamında giderim imkânının daha fazla olduğu, ceza
hukuku alanında objektif sorumluluğa yer verilmezken hukuki sorumluluk alanında
objektif sorumluluk esasının da etkin şekilde uygulandığı ve hukuki sorumluluk
alanında aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı
kullanılarak kişisel sorumluluğun söz konusu olabildiği anlaşılmaktadır. Bunun
yanı sıra, hukuk sistemimizde ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma
imkânı ortadan kaldırılırken, hukuki sorumluluk alanındaki tazmin
yükümlülüğünün asıl gayesinin zarar görenin zararının telafi edilmesi olduğu
nazara alındığında, özellikle somut başvuruya konu ihlal iddiasına benzer
uyuşmazlıklar açısından, hukuki tazmin yolunun daha yüksek başarı şansı
sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu anlaşılmaktadır
(B. No. 2013/2284, 15/4/2014, § 44).
42. Başvuruya konu olayda,
başvurucu tarafından görev yaptığı okulun yönetimi tarafından kendisine verilen
şifre ve kullanıcı kodu ile e-okul hesabına girişlerde sorun yaşadığı, bu
durumu okul idaresine iletmesine rağmen sorunun çözülmediği gibi sık sık e-okul
şifresi istemek suretiyle idareyi gereksiz işlerle uğraştırdığı gerekçesiyle
kınama cezası ile cezalandırıldığı, İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne yaptığı
müracaatlara da cevap verilmediği, kasıtlı olarak e-okul sayfasına müdahale
edildiği, belirtilen eylem ve işlemler yoluyla kendisine mobbing
uygulandığı belirtilerek suç duyurusunda bulunulduğu, yürütülen soruşturma
sonucunda şüpheliler hakkındaki evrakın işlemden kaldırılmasına karar
verildiği, ancak başvurucu tarafından somut başvuru açısından daha etkili bir
giderim yolu olan hukuk davası açma yoluna gidilmediği anlaşılmaktadır.
43. Yukarıda yer verilen
tespitler çerçevesinde, fiziksel ve zihinsel bütünlüğe ait unsurlara karşı
yapıldığı iddia edilen müdahaleler ile ilgili olarak, başvurucu tarafından
yalnızca ceza muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu nazara alındığında, Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için etkili başvuru yollarının
tüketilmesi koşulunun yerine getirildiği söylenemez (B. No. 2013/2284, 15/4/2014, § 46).
44. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından fiziksel ve zihinsel bütünlüğüne ait unsurlara karşı
yapıldığı iddia edilen müdahaleler ile ilgili olarak yalnızca ceza muhakemesi
yoluna başvurulduğu ve somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu
olan hukuk davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru
yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının “konu bakımından yetkisizlik”,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğine yönelik
iddialarının “başvuru yollarının
tüketilmemesi”,
nedenleriyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
17/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.