
Esas No: 2013/1420
Karar No: 2013/1420
Karar Tarihi: 17/7/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
HIDIR MEMİCİL BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/1420) |
|
Karar Tarihi: 17/7/2014 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Serruh KALELİ |
Üyeler |
: |
Zehra Ayla PERKTAŞ |
|
|
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Zühtü ARSLAN |
Raportör |
: |
Hüseyin TURAN |
Başvurucular |
: |
Hıdır MEMİCİL |
Vekili |
: |
Av. Yılmaz BEKTAŞ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1.
Başvurucu 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen azami beş yıllık tutukluluk
süresini doldurmasına rağmen tahliye edilmediğini ileri sürerek Anayasa’nın 17., 19., 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2.
Başvuru, 31/1/2013 tarihinde İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3.
Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 17/7/2013 tarihinde
kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir.
4.
Bölüm tarafından 12/12/2013 tarihinde yapılan
toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5.
Başvuru konusu olay ve olgular 16/12/2013 tarihinde
Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, 15/1/2014
tarihinde görüş sunulmasına gerek olmadığını belirtmiş olduğundan başvurucuya
bildirimde bulunulmasına gerek duyulmamıştır.
6.
Başvurucunun 2013/6228 başvuru numaralı ve 31/7/2013
tarihli bireysel başvurusu, “kişi yönünden
hukuki irtibat” nedeniyle söz konusu 2013/1420 numaralı bireysel
başvuru dosyası ile 28/2/2014 tarihinde birleştirilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
7.
Başvuru süreci ile ilgili olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucu, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma, tedarik etme, nakletme
ve bu amaçla bulundurma veya sağlama, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye
olma şüphesiyle 7/2/2007 tarihinde gözaltına alınmış
ve İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/2/2007 tarih ve E.2007/29 sorgu
sayılı kararı ile tutuklanmıştır.
9.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 20/2/2007 tarihinde
E.2007/294 sayılı iddianameyle başvurucu hakkında İstanbul 12. Ağır Ceza
Mahkemesinde dava açmıştır.
10.
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, 24/2/2010 tarih,
E.2007/139 ve K.2010/81 sayılı kararıyla başvurucunun mahkumiyetine ve
tutukluluk halinin devamına karar vermiştir.
11.
Temyiz edilen karar, Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 15/4/2011
tarih ve E.2010/52594, K.2011/3970 sayılı kararıyla bozulmuş ve başvurucunun
salıverilme isteği reddedilmiştir.
12.
Bozma kararı üzerine dava, 2011/119 esasına kaydedilmiş ve İstanbul 12. Ağır
Ceza Mahkemesi, 9/5/2013 tarih ve E.2001/119,
K.2013/115 sayılı ilamıyla başvurucunun 27 yıl 11 ay hapis ve 300.000 TL adli
para cezalarıyla cezalandırılmasına ayrıca, tutukluluk halinin devamına karar
vermiştir.
13.
Başvurucu, 16/5/2013 tarihinde tutukluluğun devamına
ilişkin karara karşı itiraz etmiştir.
14.
İtiraz üzerine İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, 31/5/2013
tarih ve 2013/350 değişik iş sayılı kararıyla itirazı reddetmiştir.
15.
Söz konusu karar başvurucuya 1/7/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
16.
Başvurucu, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 9/5/2013
tarih ve E. 2011/119, K. 2013/115
sayılı kararını 15/5/2013 tarihinde temyiz ettiğinden dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına gönderilmiş olduğu UYAP üzerinden yapılan
incelemeden anlaşılmıştır.
17.
Başvuru, 31/1/2013 tarihinde, birleşen 2013/6228
sayılı başvuru ise 31/7/2013 tarihinde yapılmıştır.
B. İlgili Hukuk
18. 4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza
Muhakemesi Kanunu"nun 8. ve 9. maddeleri şöyledir:
"Bağlantı kavramı
Madde 8 - (1) Bir kişi, birden fazla suçtan sanık olur veya
bir suçta her ne sıfatla olursa olsun birden fazla sanık bulunursa bağlantı var
sayılır.
(2) Suçun işlenmesinden sonra suçluyu kayırma, suç
delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme fiilleri de bağlantılı suç
sayılır.
Davaların birleştirilerek açılması
Madde 9 - (1) Bağlantılı suçlardan her biri değişik
mahkemelerin görevine giriyorsa, bunlar hakkında birleştirilmek suretiyle
yüksek görevli mahkemede dava açılabilir."
19. Aynı Kanun"un 102. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
"Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde,
tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi
gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez."
21. 5271 sayılı Kanun"un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
şüpheli veya sanık salıverilmesini isteyebilir."
22. Anılan Kanun"un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (d) bentleri ile son cümlesi
şöyledir:
"Tazminat istemi
Madde 141 - (1)
Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan,
tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
…
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede
yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm
verilmeyen,
…
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten
isteyebilirler."
23. Anılan Kanun"un 142.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme
tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir."
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
24. Mahkemenin 17/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
31/1/2013 tarih ve 2013/1420 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
25.
Başvurucu, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma ve örgüt faaliyeti
çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçları kapsamında 10/2/2007 tarihinden beri tutuklu olması nedeniyle
Anayasa"nın 19. maddesinde düzenlenen kişi özgürlüğü ve güvenliğinin ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca, uzun tutukluluk nedeniyle
cezaevinde kaldığından işkence ve kötü muamele görmeme hakkının, masumiyet
karinesi ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin de ihlal edildiğini iddia
etmiş, maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
B. Değerlendirme
26. Başvurucunun şikâyetinin
esas itibarıyla kanunda öngörülen azami sürenin aşılması nedeniyle tutukluluğun
hukuki olmadığına ilişkin olduğu, diğer şikâyetlerin bundan kaynaklandığı
anlaşılmakla, başvurunun Anayasa"nın 19. maddesi çerçevesinde incelenmesi
gerektiği sonucuna varılmıştır.
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
27. Başvurucunun iddialarının
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı, ayrıca başka bir kabul edilemezlik nedeni de
bulunmadığı görüldüğünden başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekir.
2. Esas
Yönünden
28. Başvurucu, tutukluluk
süresinin Kanun"da öngörülen azami süreyi aşması nedeniyle hukuki dayanağının
olmadığından şikâyet etmektedir.
29. Anayasa"nın 19. maddesi
şöyledir:
"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve
güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda
öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya
tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne
çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike
teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri
veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı
için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine
getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da
hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin
yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun
bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak
kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya
değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan
ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla
tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak
suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun
şartlarını kanun gösterir.
..."
30. Başvurucunun kanuni
tutukluluk süresinin aşıldığına ilişkin şikâyetinin Anayasa"nın 19. maddesinin
üçüncü fıkrası çerçevesinde değerlendirilmesi gerekir.
31.
Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan sonra, ikinci ve
üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla
kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa"nın anılan
maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı halinde söz
konusu olabilir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
33. Anayasa"nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması"
başlıklı 13. maddesinde temel hak ve hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasa"nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasa"nın sözüne ve
ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Anayasa"nın 19.
maddesindeki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının sınırlanabileceği durumların
şekil ve şartlarının kanunda gösterilmesi ölçütü, Anayasa"nın 13. maddesindeki
temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceğine dair kural ile
uyumludur (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 30).
34. Kişi hürriyeti ve
güvenliğine ilişkin sınırlamaların, kanunda belirtilen esas ve usule
uygunluğunu sağlama yükümlülüğü ilke olarak idari organlara ve derece
mahkemelerine aittir. Anayasa"nın 19. maddesinin amacı bireyi keyfi bir şekilde
özgürlüğünden alıkoymaya karşı korumak olup, maddede öngörülen istisnai
hâllerde kişi özgürlüğüne getirilecek sınırlamaların maddenin amacına uygun
olması ve keyfi uygulamaya yol açmaması gerekir. Bu nedenle
Anayasa"nın 19. maddesinde yer alan hürriyetten yoksun bırakmanın şekil ve
şartlarının kanunda gösterilmesi kuralı gereğince, başvurucunun tutukluluk durumunun
"kanuni" dayanağının
bulunup bulunmadığının, kanunun özgürlükten yoksun kılmaya izin verdiği
hâllerde ise, hukuk devleti ilkesi gereği, keyfiliği önlemek için,
uygulanmasında yeterli ölçüde erişilebilir, kesin ve öngörülebilir olup
olmadığının Anayasa Mahkemesince incelenmesi gerekir.
35. Tutuklamaya ilişkin hükümler
5271 sayılı Kanun"un 100. ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan maddeye
göre kişi ancak hakkında suç işlediğine dair kuvvetli şüphelerin varlığını
gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde tutuklanabilir.
Maddede tutuklama nedenlerinin neler olduğu da belirtilmiştir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 45).
36. 5271 sayılı Kanun"un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde
tutukluluk süresinin en çok iki yıl olduğu ve bu sürenin zorunlu hallerde
gerekçesi gösterilerek uzatılabileceği, ancak uzatma süresinin toplam üç yılı
geçemeyeceği belirtilmiştir. Buna göre uzatma süreleri dâhil toplam tutukluluk
süresinin azami beş yıl olabileceği anlaşılmaktadır.
37. Somut olayda 7/2/2007 tarihinde göz altına alınıp, 10/2/2007 tarihinde
tutuklanan başvurucu, 9/5/2013 tarihli hüküm duruşmasında tahliye talebinde
bulunmuş İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucunun aldığı ceza miktarı,
tutuklu kaldığı süre, isnat edilen suçların CMK.100. maddesinde gösterilen
suçlardan olması, hakkında birden fazla tevkif müzekkeresi bulunması dikkate
alınarak tahliye talebinin reddine ve tutukluluk halinin devamına karar
vermiştir.
38. Başvurucunun, İstanbul 12.
Ağır Ceza Mahkemesinin ret kararına karşı itirazı da İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesince benzer gerekçelerle reddedilmiştir.
39.
Anayasa’da yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece derece
mahkemelerinin kararlarındaki kanunun yorumuna ya da maddi veya hukuki hatalara
dair hususlar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Tutukluluk
konusundaki kanun hükümlerinin yorumu ve somut olaylara uygulanması da derece
mahkemelerinin takdir yetkisi kapsamındadır. Ancak kanun veya Anayasa’ya bariz
şekilde aykırı yorumlar ile delillerin takdirinde açıkça keyfilik halinde hak
ve özgürlük ihlaline sebebiyet veren bu tür kararların bireysel başvuruda
incelenmesi gerekir. Aksinin kabulü bireysel başvurunun getiriliş amacıyla
bağdaşmaz. Dolayısıyla incelemenin bu çerçevede yapılması gerekir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 48).
40.
5271 sayılı Kanun’un 102. maddesinde soruşturma ve kovuşturma evrelerinde
kişilerin tutulabileceği azami kanuni süreler düzenlenmiştir. Madde metninde,
ağır ceza mahkemesinin görevine giren ve girmeyen işler bakımından bir ayrıma
gidilmiştir. Bireyler hakkındaki birden fazla suça ilişkin soruşturma ve
kovuşturmaların bir dosya üzerinden yürütülmesi veya bir dosyada birleştirilmiş
olması halinde bu soruşturma ve kovuşturmaların belli bir bütünlük içinde
yürütüleceği göz önüne alındığında, uygulanan bir tutuklama tedbirinin
soruşturma ve kovuşturmaların tamamı açısından sonuç doğuracağı açıktır. Bu
nedenle azami tutukluluk süresinin kişinin yargılandığı dosya kapsamındaki tüm
suçlar açısından en fazla beş yıl olması gerektiği anlaşılmaktadır. Tutuklama
tedbiri, bir yaptırım olmadığından aynı dosya kapsamındaki her bir suç için
azami tutukluluk süresinin ayrı ayrı hesaplanması kabul edilemez. Suç ve sanık
sayısı, davanın karmaşık olması gibi etkenler tutukluluk süresinin makul olup
olmadığı konusundaki değerlendirmede ele alınabilecek faktörler olup kanuni
tutukluluk süresinin belirlenmesinde esas alınmaları mümkün değildir. Normun
lafzı ve amacı, tutuklama tedbirinin ceza adalet sistemi içerisindeki yeri ve
5271 sayılı Kanun’un 102. maddesindeki düzenleme ile kişi özgürlüğüne yönelik
sınırlamaların dar yorumlanması hususları birlikte değerlendirildiğinde aksine
bir sonuca varmak mümkün görünmemektedir (B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 49).
41.
Anayasa’nın 36. maddesinde adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Bu
kapsamda makul sürede yargılanma herkese tanınan bir haktır. Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması da Anayasa’nın 141. maddesinde
yargıya bir görev olarak yüklenmiştir. Azami tutukluluk süresinin, suç sayısı
gerekçesiyle uzatılması muhtemel özgürlük ve güvenlik ihlallerine ilave olarak,
makul sürede yargılanma hakkı açısından da olası ihlallere zemin
hazırlayabilecek niteliktedir. Böyle bir uygulama, özgürlük ve güvenlik
ihlalini neredeyse otomatik, makul sürede yargılanma hakkının ihlalini ise
potansiyel hale getirebileceğinden kabul edilemez (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 51).
42. Diğer
yandan, özgürlük ve güvenlik hakkına ilişkin sınırlamaların kanunla yapılması
ve sınırlamanın şekil ve şartlarının da kanunda açıkça belirtilmesi gerekir.
Kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki yardım almak suretiyle,
tutuklama nedenlerini ve sürelerini belli bir açıklık ve kesinlikte
öngörebilmelerine imkân verecek şekilde kaleme alınmış olmalıdır. Dolayısıyla
uygulanması öncesinde kanun, muhtemel etki ve sonuçları bakımından yeterli
derecede öngörülebilir olmalıdır. Bununla birlikte, kanun metninin tüm sonuç ve
etkileri göstermesi her zaman beklenemeyeceğinden, aranan açıklığın ölçüsü, söz
konusu metnin içeriği, düzenlemeyi hedeflediği alan ile hitap ettiği kitlenin
statü ve büyüklüğü gibi faktörler dikkate alınarak belirlenebilir. Bu özelliklere
sahip kanunun aynı zamanda kolaylıkla erişilebilir olması da gerekir (B. No:
2012/1137, 2/7/2013, § 52).
43.
5271 sayılı Kanun’daki azami tutukluluk süresinin ağır cezalık işler bakımından
uzatmalarla birlikte azami beş yıl olduğu, bu haliyle düzenlemenin
öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır. Ancak derece mahkemelerinin kanuni
tutukluluk süresinin her suç için ayrı ayrı hesaplanması gerektiği yönündeki
yorumu, bireylerin tutuklu olarak yargılanabileceği azami süreyi belirsiz ve
öngörülemez bir şekilde uzatmaya elverişlidir. Zira bir kişi hakkında birden
fazla suç isnadı olması halinde azami tutukluluk süresi her biri için ayrı ayrı
hesaplandığında kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği süre öngörülemez
bir şekilde uzayacaktır. Bu durumun başvurucu açısından öngörülebilir olmadığı
açıktır. Bir hukuk devletinde henüz suçluluğu sabit hale gelmemiş bir bireyin
mahkemenin benimsediği yorum nedeniyle belirsiz bir süre boyunca özgürlüğünden
yoksun bırakılması düşünülemez (B. No: 2012/1137, 2/7/2013,
§ 53).
44. Tutukluluk süresinin hesabında ilk derece mahkemesi
önünde yargılama aşamasında geçen sürelerin dikkate alınması gerekir. Zira kişi
yargılanmakta olduğu davada ilk derece mahkemesi kararıyla mahkûm edilmişse, bu
kişinin hukuki durumu “bir
suç isnadına bağlı olarak tutuklu” olma
kapsamından çıkmakta ve tutmanın nedeni ilk derece mahkemesince verilen hükme
bağlı olarak tutma haline dönüşmektedir. Nitekim AİHM, mahkûmiyet kararı
sonrası tutulma halini tutukluluk olarak nitelendirmemekte ve temyiz aşamasında
geçen süreyi tutukluluk süresinin hesabında dikkate almamaktadır (B. No:
2012/338, 2/7/2013, § 41; Benzer yöndeki AİHM
kararları için bkz: Solmaz/Türkiye, B. No:
27561/02, 16/1/2007,
§§ 23-24; Şahap Doğan/Türkiye, B. No: 29361/07, 27/5/2010, § 26). Aynı yaklaşım Yargıtay Ceza Genel Kurulunca da benimsenmiş ve 12
Nisan 2011 tarihli E. 2011/1-51, K. 2011/42 sayılı kararda, “hakkında mahkûmiyet hükmü kurulmakla sanığın atılı
suçu işlediği yerel mahkeme tarafından sabit görülmekte ve bu aşamadan sonra
tutukluluğun dayanağı mahkûmiyet hükmü olmaktadır.” gerekçesiyle,
temyizde geçen sürenin tutukluluk süresine dâhil edilmeyeceğine hükmedilmiştir.
Bu bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin
değerlendirmesinde göz önünde bulundurulamaz. Ancak bozma kararı sonrasında
bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya dönüşeceğinden ilk derece
mahkemesi önünde geçen süre değerlendirmede dikkate alınacaktır.
45.
Somut olayda başvurucu, 7/2/2007 tarihinde gözaltına
alınması ile ilk derece mahkemesinin 24/2/2010 tarihli kararı ile hapis cezası
ile cezalandırılmasına karar verilmesi arasında 3 yıl 17 gün“bir suç isnadına bağlı olarak” tutulmuştur.
46.
Başvurucu, Mahkemenin mahkûmiyet kararını temyiz etmiştir. İlk derece
mahkemesinin 24/2/2010 tarihli kararı, Yargıtay
tarafından yapılan temyiz incelemesi neticesinde 15/4/2011 tarihinde
bozulmuştur. İlk derece mahkemesinin karar tarihi ile Yargıtay’ın bozma kararı
tarihi arasında geçen sürede başvurucu, “ilk derece mahkemesince verilen hükme bağlı olarak” tutulmuştur. Başvurucu, Yargıtay’ın bozma kararı
sonrasında yeniden “bir suç isnadına
bağlı olarak” tutulmaya devam
edilmiş, karar tarihinden önce 29/3/2013 tarihi
itibariyle “bir suç isnadına bağlı
olarak” tutulduğu süre 5 yılı doldurmuştur.
47.
Başvurucunun, “bir suç isnadına bağlı olarak” tutulduğu süre ilk derece
mahkemesinin tekrar hüküm verdiği 9/5/2013 tarihi itibarıyla
5 yıl 1 ay 11 gün olduğu anlaşılmış olup, bu şekilde 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen 5 yıllık azami süreyi
aştığı anlaşılmıştır. Başvurucunun bu tarihten sonraki tutuklu
bulundurulmasının hukuki dayanağı bulunmayıp Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü
fıkrasında belirtilen “kanuni”lik şartını
karşılamamaktadır.
48. Açıklanan
nedenlerle, Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı
Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
49. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal
edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde
ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
50.
Başvuruda, Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiği sonucuna
varılmıştır. Anayasa Mahkemesince hükmolunan hak ihlalinin ve sonuçlarının
ortadan kaldırılması için kararın bir örneği ilgili mahkemesine
gönderilmelidir.
51. Başvurucu, maddi ve manevi zararların giderilmesini
talep etmiştir.
52. Başvurucu, uğradığını iddia
ettiği maddi zarar ile ilgili olarak Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge
sunmamıştır. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için,
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tazminat talebi arasında
illiyet bağı kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesine herhangi bir belge sunmayan
başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmelidir.
53. Başvurucunun
özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal
tespitiyle telafi edilemeyecek ölçüdeki manevi zararı karşılığında somut olayın
özelliklerini dikkate alarak başvurucuya takdiren
5.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
54. Başvurucu tarafından yapılan
ve birleşen iki dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 396,70 TL harçtan
oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun, KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA
B. "Kanun"da öngörülen
azami tutukluluk süresinin aşılması" nedeniyle Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının
İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 5.000,00 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE ve tazminata
ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 396,70 TL harç (iki birleşen dosya
nedeniyle) ve 1500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.896,70 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğinden sonra Maliye Bakanlığına yapılacak
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması
halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal faiz uygulanmasına,
F. Karar örneğinin ilgili mahkemesine ve Yargıtay’a
gönderilmesine,
17/7/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.