
Esas No: 2020/84
Karar No: 2022/858
Karar Tarihi: 26.10.2022
BAM Hukuk Mahkemeleri İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/84 Esas 2022/858 Karar Sayılı İlamı
T.C.
İZMİR
7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2020/84 Esas
KARAR NO : 2022/858
DAVA : Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 05/02/2020
KARAR TARİHİ : 26/10/2022
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde; davalı tarafça, İzmir 19.İcra Müdürlüğü'nün ........ esas sayılı dosyası ile müvekkilleri hakkında takip başlatıldığını, takip dayanağı olarak 21/07/2010 tanzim ve 24/09/2019 vade tarihli 1.500.000,00-TL bedelli bono ibraz edildiğini, dayanak bononun keşidecilerinin ......Şirketi ile ... olup, davacıların müteselsil kefil olduklarını, senedin genel kredi sözleşmesinin teminatı niteliğindeki teminat senedi olup, genel kredi sözleşmesi uyarınca müvekkillerinin herhangi borcu bulunmadığını, davalı ile borçlu .......Şirketi arasında 20/07/2010 tarihli genel kredi sözleşmesi imzalandığını, sözleşmenin imzalandığı tarihte şirketin ortağı olan ve 2012 yılında ortaklıkları sona eren davacıların kefil olarak kendilerinden istenen matbu belgeleri imzalamak zorunda kaldıklarını, davaya konu senedin de vade tarihi boş olarak kredi sözleşmesinin teminatı olarak düzenlendiğini, senedin kat ihtarından önce düzenlenmesi nedeniyle teminat olarak verildiğinin kabul edilmesi gerektiğini, hangi tarihte ne miktarda kredi kullandırılacağı dahi belli değil iken 2010 yılında muaccel bir alacak yokken düzenlenen ve hayatın olağan akışı ile bağdaşmaz surette tanzim tarihinden 10 yıl sonra keşide edilen ihtarnameden 4 ay sonra takibe geçilmesinin senedin teminat niteliğini açıkça ortaya koyduğunu, tanzim tarihinin üzerinden 9 yıl gibi bir süre sonra vade yazılmış olmasının senedin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunun kabul edilmesini gerektirdiğini, gerek görülmesi halinde bu konuda bilirkişi incelemesi yapılmasını talep ettiklerini, takip konusu borç miktarının nasıl hesaplandığı ve müvekkillerinin hangi miktarla sorumlu olduğunun iddia edildiğinin belirsiz olup, senedin vade tarihinin boş olup, sonradan doldurulması nedeniyle TTK'nun 690.maddesinin göndermesi ile TTK'nun 615(1) ve 616.maddeleri uyarınca, bir yıl içinde ödenmesi gerektiğinden kambiyo vasfını yitirdiğini, bankaların kanun çerçevesinde mal satarak veya açıktan para vererek bono alamayacaklarını, banka ile borçlu şirket arasındaki temel ilişkinin kredi ilişkisi olup, sözleşme dışında alınan tüm borç ikrarını mutazammın senetleri asıl borç ilişkisinin munzam teminatını teşkil ettiğini, teminat senedinin bir borç ikrarını tazammun etmediği için öncelikle bu kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi yapılamayacağının açık olduğunu, vade tarihinin, ticari hayatın olağan akışına aykırı olarak tam 9 yıl iki ay sonra olarak düzenlendiğini, senet bedelinin 1.500.000,00-TL olduğu halde ödeme emrinde asıl alacak miktarının 1.150.000,00-TL olarak talep edildiğini, 24.05.2019 tarihli ihtarnamede bu tarih itibarıyla kredi alacağının 1.101.119,17-TL olduğunun bildirildiğini, ihtiyati haciz talebinde ise şirketin borcu sebebiyle senedin iktisap edildiğinin yazılı olduğunu, banka ihtar yazısı, kefaletname yazısı, senet tanzim tarihi, senedin keşide edildiği tarihte bankanın muaccel bir alacağının bulunmadığı ve bankanın Bankalar Kanunu çerçevesinde faaliyet gösterme zorunluluğu birlikte değerlendirildiğinde genel kredi sözleşmesinin teminatı olduğu açıkça anlaşılan senede dayalı alacak iddiasının yargılamayı gerektirdiğinin Yüksek Mahkeme kararları ile de istikrarla vurgulandığını, buna bağlı olarak icra takibinin teminat aranmaksızın durdurulması gerektiğini, ihtarnamede yer alan kredi kullandırım bilgileri, ihtiyati haciz talebinde yer alan ifadeler, senet tanzim tarihi ile aynı tarihte genel kredi sözleşmesinin düzenlendiği, 9 yıl ileri tarihli vadenin hayatın olağan akışına aykırı oluşu, bankanın iyiniyetli hamil konumunda olmadığı nazara alındığında, takibe konu senedin sözleşme gereğince teminat amaçlı olarak düzenlendiğinin kabul edilmesinin gerektiğini, buna bağlı olarak kambiyo senetlerinin mahsus yolla icra takibi yapılamayacağını, borçlu şirket ile banka arasında kgf kredisinden kaynaklanan kredi ilişkisine dayalı borç bulunduğunu, müvekkillerinin kefalete dayalı bir borçlarının bulunmadığını, ilgili mevzuat gereği yapılandırma teklifi sunulmadan icra takibi başlatılmasının mümkün bulunmadığını, müvekkillerinin borçlu şirket ile ilişkilerinin 2012 yılında tamamen kesildiğini, takibe ve davaya konu kredinin müvekkilleri ile hiç bir ilgisi bulunmadığını, dava konusu KGF kredisine ilişkin sözleşmelere müvekkillerinin taraf olmadığını, yaklaşık 10 yıl önce, genel kredi sözleşme kapsamında teminat olarak düzenlenen senedin sonradan doldurulmak suretiyle KGF kredisi kefaleti bulunmayan müvekkilleri hakkında başlatılan icra takibinin açıkça kötü niyetli olduğunu, davaya konu KGF kredisinin genel kredi sözleşmesi ile de ilgisiz olup, KGF kredisi sebebi ile davalı bankanın müvekkillerine başvurma hakkının bulunmadığını, ihtarname de genel kredi sözleşmesinden bahsedilmediğini, büyük bir kısmı ihtiyaç kredisi olduğu anlaşılan diğer bölümleri ise faiz ve kefaletname kapsamına dahi girmeyen kredi kartı borcu gibi alacak kalemlerinden bahsedildiğini, süresi belirsiz 2010 tarihli kefaletnamenin geçersiz olup, dava konusu teminat senedine dayalı olarak müvekkillerinin herhangi bir borçtan sorumluluğunun bulunmadığını, kefaletin Borçlar Kanunu hükümlerine ve TBK'nun 583.maddesi hükmüne uygun düzenlenmediğini, kefalet süresinin gösterilmediğini ve eş muvafakatinin de alınmadığını, kefaletin ne miktar ve ne süre ile verildiğinin belirsiz olduğunu, davalı bankanın TTK'nun 18(2) maddesi uyarınca basiretli tacir gibi davranmadığını, Medeni Kanunun 2.maddesinde öngörülen iyiniyet kurallarına aykırı davrandığının ortada olduğunu bildirmiş, takibin durdurulması ile birlikte davaya konu icra dosyası nedeniyle davacıların, davalıya borçlu olmadıklarının tespitine, davacılar yönünden takibin iptaline, davalının alacağın %20'den az olmamak üzere kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu senedin borçlu ... tarafından yasal şartlara uygun olarak düzenlenerek dava dışı şirkete verildiğini, şirket tarafından bononun müvekkili bankaya ciro edildiğini, bu nedenle davacılar ile davalı arasında borç ilişkisinin kurulduğunu, senedin vade tarihinin TTK'nun 703(1)-d maddesi uyarınca "belirli bir günde" ödenecek vade niteliğinde olduğunu,
vadesi gelmesine karşın ödenmemesi üzerine 26/09/2019 tarihli ihtarname ile tüm borçlulara TTK'nun 714(3) maddesi uyarınca protesto çekilip ödeme yapılmaması üzerine ihtiyati haciz kararı aldıklarını, davacı tarafın ihtiyati hacze itirazının reddine karar verildiğini, istinaf başvurularının da reddine karar verilmesinden sonra bu davayı açtıklarını, ödeme yapılmaması üzerine davaya konu icra takibinin başlatıldığını, davacıların İzmir 11. İcra Hukuk Mahkemesi'nin ..... esas sayılı dosyasında borca itiraz ettiklerini, kambiyo senetlerinin illetten mücerret olup, davacıların borç ilişkisi bulunmadığı veya başka bir borç ilişkisi bulunduğu gerekçesiyle sorumlu olmadıklarının kabul edilmesinin mümkün olmadığını, İlK. m. 169/a maddesi hükmü gereğince itirazlarının reddi gerektiğini, davacılara karşı kredi ilişkisi sebebiyle hiçbir yasal takip başlatılmadığını, davacılar ve müvekkili banka arasındaki tek takibin, dava konusu icra takibi olup, takibin dayanağının sözleşme değil, bono olduğunu, davacının senedin teminat senedi olduğu yönündeki iddialarının soyut olup, gerçeğe aykırı olduğunu, bu konudaki iddianın senedin hangi ilişkinin teminatı olduğunun senet üzerine yazılmak suretiyle ya da yazılı bir belge ile ispatlanması gerektiğini, geçerli bir temel münasebetin bulunmadığını veya buna ilişkin defilerin dermeyanı ve ispatı meselesinin borçluya ait olup, bu prensibin en üst seviyede uygulandığı senedin kambiyo senetleri olduğunu, dava konusu senedin TTK'nın 776-777. maddelerine uygun olarak düzenlenmiş kambiyo senedi niteliğinde bono olup, davacıların ispatlanmamış gerçeğe aykırı iddiaları nedeni ile davanın reddine karar verilmesinin gerektiğini, bu konuda çok sayıda yüksek mahkeme kararının varlığının bulunduğunu, davacıların borçlarını inkar ederek sürekli dava açmak suretiyle kötü niyetlerinin ispatlanmış olduğunu bildirmiş, davanın reddi ile davacıların alacağın %20'sinden az olmamak üzere kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmalarına karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava; davacıların, davaya konu İzmir 19. İcra Müdürlüğü'nün .......... sayılı icra dosyası ile talep edilen alacaklar nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davaya konu, İzmir 19. İcra Müdürlüğü'nün ......... esas sayılı icra dosyasında; davalı banka, takibe dayanak bono bedelinin ödenmediği iddiası ile davacılar ve dava dışı borçlular hakkında kambiyo senetlerine özgü takip yolu ile takip yapmış ve davacılar hakkındaki takip kesinleşmiştir.
Davacı taraf, davaya ve takibe dayanak bononun, davacıların müteselsil kefil sıfatıyla taraf oldukları, 20/07/2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak davalı banka tarafından alınması nedeniyle bononun teminat senedi niteliğinde olduğu, senedin teminat senedi niteliğinde olduğunun davalı tarafça ihtiyati haciz talepli dilekçede beyan edildiği, senedin vade tarihinin boş olarak verilmiş olması ve sonradan doldurulmuş olması nedeniyle kambiyo senedi niteliğinin bulunmadığı, bu nedenle kambiyo senetlerine özgü yolla takip yapılamayacağı, davacıların 2012 yılında asıl borçlu şirketle ilişkilerinin kesilmiş olduğu, takibe konu alacağın senedin tanziminden sonra asıl borçlu şirkete kullandırılan KGF nitelikli bir başka krediden kaynaklanması nedeniyle kefalet sorumluluklarının bulunmadığı, kefalet sözleşmesinin süresi belirsiz olarak düzenlenmiş olması, TBK'nun 583 ve devamı maddelerine uygun düzenlenmemiş olması ve eş muvafakatlarının alınmamış olmalarına bağlı olarak geçerli olmadığı iddialarına dayanarak borçlu olmadığının tespitini talep etmiştir.
Davalı taraf, senedin yasal şartlara uygun olarak düzenlenerek ciro yolu ile müvekkiline belirli günde ödenecek vadeli olarak verildiği, senedin herhangi bir kredi sözleşmesinin teminatı olarak alınmadığı, geçerli bir temel münasebetin bulunmadığına, buna ilişkin defilerin dermeyanı ve ispatına ilişkin davacı tarafın iddialarının yazılı delillerle kanıtlaması gerektiği, senedin sebepten mücerret olduğu, vadesinde ödenmemesi üzerine yapılan takibin yasal olduğu iddialarına dayanmıştır.
Uyuşmazlık konuları; senedin teminat senedi niteliğinin olup olmadığı, teminat senedi olarak kabul görmemesi halinde genel kredi sözleşmelerinin teminatı olarak sözleşmelere bağlı olarak alınıp alınmadığı, kredi sözleşmelerine bağlı olarak alındığının kabulü halinde davacıların kefalet sözleşmelerinin geçerli olup olmadığı, senedin yalnız 20/07/2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak verilip verilmediği ile bu sözleşmeden doğan kredi borcunun bulunup bulunmadığı ve davacıların bu nedenle senedin dayanağı icra takibine konu alacaktan kısmen veya tamamen sorumlu olup olmadıkları noktalarında toplanmaktadır.
Davacı taraf, İzmir 11. İcra Hukuk Mahkemesinin ... esas sayılı dosyasında takibin iptali istemi ile şikayette bulunmuş, şikayetin niteliği itibari ile mahkememizdeki davayı ve verilecek hükmü etkiler niteliği dikkate alınarak sonucu ve verilecek kararın kesinleşmesi beklenmiş, icra mahkemesince şikayetin reddine ilişkin verilen karar İzmir Bölge Adliye Mahkemesi'nin 12. Hukuk Dairesinin 15/12/2020 tarihli kararlar başvurunun esastan reddine karar verilmesinden sonra Yargıtay 12. Hukuk Dairesi'nin onama kararı ile kesinleşmiştir. Kesinleşen hükmün niteliğine göre kararın, mahkememizdeki davayı etkiler bir yönü yoktur.
Davacı taraf, İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın ... soruşturma sayılı dosyasında, davaya konu bono ile ilgili olarak davalı banka yetkilileri hakkında bedelsiz senedi kullanma ve açığa imzanın kötüye kullanılması suçlamaları ile suç duyurusunda bulunmuş, soruşturmanın ve suçlamanın niteliği dikkate alınarak mahkememizdeki davayı etkiler niteliğinin bulunduğu göz önünde tutularak soruşturma sonucu beklenmiş İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından verilen 06/12/2021 tarihli şikayetin hukuki nitelik arz etmesi ve hukuk mahkemelerinde çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın itiraz sonrasında İzmir 4. Sulh Ceza Hakimliği'nin 05/10/2022 tarihli itirazın reddine ilişkin kesin kararla sonuçlandığı görülmüştür. Kararın mahkememizdeki davayı etkiler bir yönünün olmaması yanında dava dilekçesinde ve ön incelemede tespit edilen uyuşmazlık noktaları içinde soruşturma konusu edilen maddi ve hukuki vakıalar dava konusunu ve sebeplerini oluşturmadığından soruşturma kapsamındaki maddi vakıalarla ilgili delil toplanmamış ve yargılama yapılmamıştır.
Davacı taraf, senedin teminat senedi niteliğinde olması nedeniyle tahsil imkanının bulunmadığı iddiasını ileri sürmüş, buna karşın davalı taraf senedin hiçbir kredi sözleşmesinin teminatı olarak alınmadığını, yalnız bir miktar para borcu ikrarını içerir sebepten mücerret niteliğine bağlı olarak senet bedelinin talep edilebilirliği iddiasında bulunmuş ise de, dosyada toplanan tüm deliller, davacıların müteselsil borçlu ve kefil sıfatıyla katıldıkları, genel kredi sözleşmesinin 20/07/2010 tarihli olup, davaya konu senedin bu sözleşmeden bir gün sonra 21/07/2010 tarihinde düzenlendiği, senette yazılı bedel ile kredi sözleşmesi limitinin aynı olup, kredi sözleşmesinin asıl borçluları ile müteselsil kefillerinin aynı zamanda senedin keşidecisi kefilleri ve lehtarı oldukları, davalı banka ile senet borçluları arasında senedin düzenlenmesini gerektirir bir başka hukuki ilişkinin varlığının dile getirilmediği gibi bu konuda davalı tarafça hiçbir delil ve belgenin dosyaya sunulmadığı, senedin vade tarihinin keşide tarihinden sonra yaklaşık 9 yıldan fazla bir süreyi içermesi nedeniyle ve senedin dayandığı bir başka hukuki ilişkinin varlığının bulunmamasına bağlı olarak bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi davalı banka ile asıl borçlu şirket hakkındaki kredi ilişkisinin vade tarihine kadar sürmüş olması ve senetteki vade tarihinin kredi sözleşmesinin kat edilmesi tarihinden sonraki bir tarihe ilişkin olduğu, senet bedelinin daha yüksek bir miktarı içermesine rağmen ve davalı tarafça, takibin bedelin bir bölümü üzerinden yapılmasına rağmen aradaki farkın ödendiğine dair hiçbir iddia dile getirmediği gibi bu konuda bir belgede sunmadığı, bunun yanında davacıların ve dava dışı şirketin sorumlu olduğu kredi borcu ile davaya konu icra dosyasında talep edilen alacak miktarının birbirine çok yakın miktarları içerdiği, davacı tarafça, ihtiyati haciz dosyasında davalı tarafça, senedin kredi sözleşmesinin teminatı olarak alındığının ikrar edildiği iddia edilmiş ise de, ihtiyati haciz dosyasında iddia edilen nitelikte bir ikrarın bulunmamasına rağmen ihtiyati haciz talebinin de takibe konu alacak miktarı üzerinden yapıldığı, ayrıntıları ve gerekçeleri raporda açıklandığı üzere; kredi sözleşmesi ile senette yazılı olan bilgilerdeki uyum sebebi ile senedin 20/07/2010 tarihli kredi sözleşmesi ve kefaletnamenin munzam teminatı olarak bankaya verilmiş olduğunun kuvvetle muhtemel olduğuna ilişkin bankacı uzman bilirkişi raporundaki tespit ve değerlendirme birlikte değerlendirildiğinde, davaya ve icra takibine konu bononun, davacıların müteselsil kefil sıfatıyla taraf oldukları 20/07/2010 tarihli kredi sözleşmesi ve kefaletnamenin munzam teminatı olarak verildiği kabul edilmiştir.
Davaya konu takip, bono niteliğindeki senede dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü yolla yapılmıştır. Çok sayıda yerleşmiş Yargıtay kararında da açıklandığı üzere kredi sözleşmesinin teminatı olarak alınan senetlere dayalı olarak alacaklı banka veya kredi kuruluşlarının kredi sözleşmelerine dayanarak yapacakları ilamsız takibin yanında tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile senede dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü yolla ayrı bir icra takibi yapmaları mümkündür. Bu yönden davalının yaptığı icra takibinde yasal bir engel olmayıp davacı tarafın aksi yöndeki iddiaları haklı görülmemiştir.
Davacı taraf, kefalet sözleşmelerinin TBK'nun 583.maddesinde aranan şekil şartlarına uygun olmadığı ve eş rızalarının alınmaması nedeniyle geçerli olmadığı iddiasında bulunmuş ise de bilirkişi raporunda ayrıntılı olarak açıklandığı ve dosyada örnekleri bulunan kredi ve kefaletname sözleşmeleri içeriğine göre davacıların kefil sıfatıyla yer aldıkları, davaya konu 20/07/2010 tarihli sözleşmede TBK'nun 583.maddesinde aranan şekil şartlarının tamamının varlığının bulunduğu, bir yasal eksikliğin bulunmadığı gibi kredi ve kefalet sözleşmesinin düzenlendiği tarih itibariyle TBK'nun 584.maddesinde aranan eş rızasının aranması zorunluluğunun bulunmadığı dikkate alınarak aksi yöndeki davacı iddialarında bir haklılık görülmemiştir.
Davaya konu bononun 20/07/2010 tarihli genel kredi ve kefalet sözleşmelerinin munzam teminatı olarak verildiğinin ve ödenmeyen kredi alacağı nedeniyle davalı bankanın senede dayalı olarak davaya konu icra takibini yapmasında yasal bir engel bulunmadığının tespit edilmesinden sonra uyuşmazlığın çözümü, kredi sözleşmesi veya sözleşmelerine konu alacağın varlığı ve yokluğuna bağlı olarak davacıların yalnız 20/07/2010 tarihli genel kredi sözleşmesinden veya sonraki tarihlerde yapılan kredi sözleşmelerinden de sorumluluğunun bulunup bulunmadığı ile yalnız 20/07/2010 tarihli genel kredi sözleşmesinden sorumlu bulunduğunun kabulü halinde bu sözleşme nedeniyle kullandırılan kredilerin bütünüyle ödenip ödenmediği, buna bağlı olarak senedin bedelsiz kalıp kalmadığı ve bunun bir sonucu olarak davacıların, davalıya borçlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Toplanan tüm deliller, kredi ve kefalet sözleşmeleri örnekleri, davaya konu icra dosyası ve değişik iş dosyası içerikleri, tarafların iddia ve savunmaları ile mahkememizce usul, yasa ve dosya kapsamına uygun görülen, ayrıntılı, gerekçeli, hükme ve denetime elverişli nitelikteki bilirkişi raporu ve ek raporları ile; davalı banka ile dava dışı borçlu ......Şirketi arasında 20/07/2010 tarihli 1.500,000,00-TL limitli ve 13/07/2017 tarihli 2.000.000,00-TL limitli genel kredi sözleşmelerinin düzenlendiği, davacıların 20/07/2010 tarihli sözleşmenin müşterek borçlu ve müteselsil kefili oldukları, buna karşın 13/07/2017 tarihli sözleşmeye borçlu veya kefil sıfatıyla katılmadıkları, bu nedenle davacıların yalnız kendilerinin kefili olduğu kredi sözleşmesinden doğan borçlarla ilgili olarak sorumluluklarının bulunup, kefil sıfatıyla taraf olmadıkları 13/07/2017 tarihli genel kredi sözleşmesi çerçevesinde kullandırılan kredilerden sorumlu tutulmalarının mümkün bulunmadığı, dava dışı borçlu şirkete bilirkişi raporunda ayrıntılı olarak gösterilen üç ayrı taksitli ticari kredi ile kredili mevduat hesabı, kredi kartı ve çek hesabı kullandırıldığı, tüm hesaplara ilişkin kredilerin tamamının 2018 ve 2019 yıllarında kullandırıldığı, raporda ayrıntıları belirtildiği üzere asıl borçlu ve kefillerin kullandırılan kredi borçlarını ödeme takvimine uygun olarak ödememeleri nedeni ile davalı banka tarafından hesabın kat edilerek 24/05/2019 tarihli ihtarnamenin düzenlendiği, ihtarnamenin davacı ...'e tebliğ edilememesine rağmen Umut Gencer'e 29/05/2019 tarihinde tebliğ edildiği, bilirkişi raporu ve ek raporlarında ayrıntılı olarak gösterilip açıklanan tespit ve bilgilere göre dava dışı şirkete kullandırılan kredilerin tamamının 13/07/2017 tarihli kredi sözleşmesine bağlı olarak kullandırılmış olup, 20/07/2010 tarihli kredi sözleşmesine bağlı olarak kullandırılan bir kredinin bulunmadığı, davaya konu ve takibe dayanak bononun 20/07/2010 tarihli genel kredi sözleşmesinin munzam teminatı olarak alınıp, 13/07/2017 tarihli kredi yönünden geçerli bir teminat senedi olmasının mümkün bulunmadığı gibi taraflarca bu sözleşmenin de teminatı olarak alındığına dair bir iddiada bulunulmadığı, bu yönde dosyada bir delil de toplanmadığı, davacılar tarafından 2012 yılında şirket ortaklığından ayrılmaları nedeni ile sorumluluklarının bulunmadığı iddia edilmiş ise de, kefaletin ortaklıktan ayrılmayla sona ermeyip ancak kefillikten istifa ile bir sonuç doğurmasının mümkün olması karşısında davacıların aksi iddiasında bir haklılık bulunmamakla beraber takibe dayanak senedin yalnız hangi sözleşme için verilmişse, verildiği sözleşme açısından bağlayıcılığının bulunduğu, senedin 13/07/2017 tarihli davacıların borçlu veya kefil sıfatıyla taraf olmadıkları kredi sözleşmesi için verilmediği ve bu sözleşmenin teminatı olarak da alınmadığı, 20/07/2010 tarihli sözleşmenin teminatı olarak alınıp, bu sözleşme uyarınca davacı şirkete kredi kullandırılmadığı, davacıların, davalı bankaya 20/07/2010 tarihli kredi sözleşmelerinden kaynaklanan kefalete dayalı hiçbir borcunun bulunmadığı birlikte değerlendirildiğinde, davalı bankanın 20/07/2010 tarihli kredi sözleşmesinden kaynaklanan bir borç bulunmadığı halde bu sözleşmenin teminatı olarak alınan senede dayalı olarak ödenmeyen kredi sözleşmesinden doğan alacağının tahsili için yaptığı icra takibinin haksız olduğu, takibe dayanak teminat sebebi ile davacıların, davalıya hiç bir borçlarının bulunmadığı, davacı tarafın kredi sözleşmeleri ile ilgili bütün belge ve hesaplara hakim taraf konumu nedeni ile takibe konu alacağın davacıların kefili oldukları sözleşmeden kaynaklanmadığını, kefaletlerinin bulunmadığı sözleşmeden kaynaklandığını, senedin kredi sözleşmesi nedeni ile alınan munzam teminat senedi olduğunu bildiği halde icra takibini yalnız 13/07/2017 tarihli sözleşmenin tarafı olan borçlular hakkında yapmak yerine davacılar hakkında da icra takibi yapması nedeni ile, kötü niyetli olduğu, davacı tarafın kötü niyet iddiasını kanıtladığı dikkate alınarak davanın kabulü ile, davacıların davaya konu icra dosyasında talep edilen alacak nedeni ile borçlu olmadıklarının tespitine, davacı bankanın davacılar dışında diğer borçlular hakkında da takip yapması nedeniyle takibin iptalinin mümkün bulunmadığı göz önünde tutularak davacıların takibin iptali isteminin reddine, davalının asgari haddin üzerinde tazminatla sorumlu tutulmasını gerektirir bir neden görülmemekle, asıl alacağın %20 si oranında kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerektirici nedenlerle:
1-Davanın KABULÜ İLE;
Davacıların, davaya konu İzmir 19. İcra Müdürlüğünün .......... sayılı dosyası ile bu dosyaya konu alacaklar nedeni ile davalı tarafa borçlu olmadıklarının tespitine,
Takibin iptaline ilişkin istemin reddine,
2-1.156.902,77-TL alacağın %20'si oranındaki 231.380,55-TL kötü niyet tazminatının davalıdan alınarak davacılara verilmesine,
3-Davalı tarafın kötü niyet tazminat isteminin REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 79.028.03-TL karar ve ilam harcından, peşin yatırılan 19.757,01-TL harcın indirilmesi ile geriye kalan 59.271,02-TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
5-Davacı yararına A.A.Ü.T.'nin 13 (1) maddesi uyarınca takdir edilen 140.552,22-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak, davacılara verilmesine,
6-6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu'nun 18/A (14) maddesi uyarınca taraflardan tahsili gereken yargılama gideri niteliğindeki 1.320,00-TL arabuluculuk ücretinin davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
7-Davacı tarafça yapılan 54,40 TL başvurma harcı, 19.757,01-TL peşin harç, 25,00 TL bir tebligat gideri, 77,00 TL on dört elektronik tebligat gideri, 0,50-TL kep reddiyatı, 40,20-TL posta gideri ile 850,00-TL bilirkişi ücretinden oluşan toplam 20.804,11-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak, davacılara verilmesine,
8-Davalı tarafça yatırılan gider avansından harcama yapılmadığı, davalı tarafça başkaca bir yargılama gideri de yapılmadığı dikkate alınarak bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına,
9-Taraflarca peşin yatırılan gider avansından artan gider avansının HMK'nun 333. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Davacılar vekili yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda HMK'nun 343 ve 345. maddeleri uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık kesin süre içerisinde Mahkememize veya Mahkememize gönderilmek üzere başka bir yer Asliye Ticaret Mahkemesi'ne verilecek bir dilekçe ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi'ne istinaf yasa yolu açık olmak üzere oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.26/11/2022
Başkan ...
¸e-imzalıdır
Üye ....
¸e-imzalıdır
Üye ......
¸e-imzalıdır
Katip ........
¸e-imzalıdır
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.