11. Hukuk Dairesi 2016/8675 E. , 2017/6707 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :TÜKETİCİ MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen davada ... Tüketici Mahkemesi’nce verilen 23.02.2016 tarih ve 2015/261-2016/129 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin davalı banka şubesinden 2014 yılında 69.000,00 TL bedelli, 36 ay vadeli ihtiyaç kredisi kullandığını, maaşının kredinin kullanıldığı dönemde 2.150,00 TL ve kredi aylık ödeme tutarının ise 2.408,00 TL olduğunu, maaş hesabının yanında, 10.000,00 TL bedelli KMH hesabı ile 750,00 TL tutarında kredi kartı bulunduğunu, yapılandırma ile aylık ödeme tutarının 2.908,66 TL’ye çıktığını, maaşına hukuka aykırı olarak bloke konduğunu, müvekkili hakkında başlatılmış bir icra takibi olmadığını, 2014 yılı Kasım ayından itibaren maaşını alamadığını iddia ederek müvekkilinin maaş hesabına konulan blokenin kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, kredi kullanımına yönelik talebe istinaden şubece kredi verilmeden önce gelirin belgelerle teyit ve tespit edildiğini, maaşını banka aracılığıyla alan davacının aylık 3.500 TL gelir elde ettiğinin belirlendiğini, sözleşme hükmü gereği, müşterinin banka nezdinde bulunan veya ileride bulunabilecek olan vadeleri dolmuş veya dolmamış tüm hak ve alacaklarının bankaya rehin verilmiş olduğunu, bankanın herhangi bir bildirime gerek olmaksızın virman, hapis hakkı, mahsup etme yetkisine sahip olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma ve hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre, taraflar arasında akdedilen sözleşme gereği 28/02/2009 tarihinde yürürlüğe giren 5838 sayılı Kanunu 32. maddesi ile değişik 5510 sayılı SGK"nın 93/1 maddesinde yer alan "bu fıkraya göre haczi yasaklanan gelir, aylık ve ödeneklerin haczedilmesine ilişkin taleplerin, borçlunun muvafakati yok ise, icra müdürü tarafından reddedileceği" hükmünün İİK"nın 83/a maddesine göre daha özel düzenleme içerdiği, borçlunun haczedilmesi mümkün olmayan mal ve hakları ile ilgili olarak, bu hakkından vazgeçebilmesi sebebiyle sözleşme hukukuna göre İİK. madde 83"teki yasağın kesin olmadığının ve bu şekilde sözleşme ile borcun başka teminatlara başvurulmadan ödenmesine imkan sağlandığı, takas ve mahsuba ilişkin sözleşme hükmünün haksız şart olmadığı, yapılan işlemin haciz yoluyla maaş kesinti işlemi değil, taraflar arasında akdedilen bir sözleşme ile verilen hesaptan tahsilat işlemi olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davacının kredi borcundan dolayı maaş hesabı üzerine konulan blokenin kaldırılması istemine ilişkindir. İİK"nın 83. maddesi uyarınca maaşların kısmen haczi mümkün olup haczedilecek kısım, maaşın ¼"ünden aşağı olamaz. Öte yandan, anılan maddede sayılan mal ve hakların haciz olunabileceğine dair önceden yapılan anlaşmalar da geçerli değildir. O halde, açıklanan hükümler gözetildiğinde davacının maaşının yalnız ¼"ü oranında kesinti yapılabileceği halde, davalının davacıya ait maaş hesabının tamamını bloke etmesi hukuki dayanaktan yoksundur. Bu durumda, davalı tarafın davacının maaşının tamamını bloke etmesinin yasal dayanağı olmadığına göre mahkemece yapılan açıklamalar çerçevesinde değerlendirme yapılarak, gerekirse yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir. (Bkz HGK 2013/11-1842 Esas, 2015/1101 Karar)
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile hükmün davacı yararına BOZULMASINA, ödediği peşin temyiz harcının isteği halinde temyiz edene iadesine, 29.11.2017 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, uyuşmazlığın İİK"dan daha sonra yürürlüğe giren ve daha özel nitelikli hükümler içeren 5510 sayılı Yasa"nın 93. maddesi hükümleri kapsamında çözümlenmiş bulunmasına göre usul ve yasaya uygun yerel mahkeme kararının onanması yerine yazılı gerekçe ile bozulmasına ilişkin sayın çoğunluk görüşüne karşıyım.