
Esas No: 2012/958
Karar No: 2012/958
Karar Tarihi: 16/7/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NAİL İLBEY BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2012/958) |
|
Karar Tarihi: 16/7/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
Raportör |
: |
Serhat ALTINKÖK |
Başvurucu |
: |
Nail İLBEY |
Vekili |
: |
Av. Mahir IŞIKAY |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, hükümle birlikte
verilen tutuklama kararına istinaden çıkarılan yakalama emri doğrultusunda ceza
infaz kurumuna konulduğunu, suçluluğu hakkında kuvvetli belirti olmadığı halde 25/9/2012 tarihinden beri tutuklu olması nedeniyle
Anayasa’nın 19. maddesinde düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 3/12/2012
tarihinde Bakırköy 10. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler
tamamlatılmış Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 25/3/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
5. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, başvurucunun da aralarında bulunduğu 143 kişi hakkında 11/11/2011 tarihli iddianame ile dava açmıştır.
6. İddianamede başvurucunun, “Sakal” ve “Çarşaf” eylem planları hazırlanmadan önce uygun hedef
belirlemek amacı ile görevlendirilen gruplar içerisinde görev aldığı, görevi
nedeni ile gözlem ve keşif çalışmaları icra ettiği, rapor tanzim ettiği, bu
şekilde “Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini
cebren ıskat veya vazife görmekten cebren men etmeye teşebbüs”
ettiği iddiası ile cezalandırılması talep edilmiştir.
7. İstanbul 10. Ağır Ceza
Mahkemesinin 21/9/2012 tarihli kararıyla başvurucunun
765 sayılı mülga Türk Ceza Kanunu’nun 147. ve 61. maddeleri gereğince 16 yıl
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında yakalama emri çıkartılmasına
karar verilmiştir.
8. Başvurucu, hakkında
çıkarılan yakalama emri doğrultusunda 25/9/2012
tarihinde tutuklanarak ceza infaz kurumuna konulmuştur.
9. Başvurucu bu karara 26/9/2012 tarihinde itiraz etmiş, ancak itirazı 11. Ağır
Ceza Mahkemesi 23/10/2012 tarihinde reddetmiştir. Karar başvurucuya 28/11/2012 tarihinde tebliğ edilmiştir.
10. Redde ilişkin gerekçede, başvurucunun
sabit görülen eylemi sebebiyle verilen cezanın miktarı, mahkûm olunan suçun
tutuklama nedeni var kabul edilen katalog suçlardan olması, bir kısım
sanıkların yargılama aşamasında olduğu gibi karar sonrasında kaçmaya yönelik
eylemlerde bulunması nedeniyle tutukluluk halinin devamını gerektiren şartların
geçerliliğini sürdürdüğü ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı
vurgulanmıştır.
11. Başvurucu hakkında verilen
mahkûmiyet kararı, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 9/10/2013
tarih ve E.2013/9110, K.2013/12351 sayılı ilamıyla onanmıştır.
B. İlgili
Hukuk
12. İsnat olunan suçun işlendiği
tarihte yürürlükte bulunan 765 sayılı Mülga Kanun’un 147. maddesi şöyledir:
“Türkiye Cumhuriyeti İcra Vekilleri
Heyetini cebren iskat veya vazife görmekten cebren
menedenlerle bunları teşvik eyliyenlere
ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası hükmolunur …”
13. Aynı Kanun’un 61. maddesi,
işlendiği zamanda ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gerektiren suçun
teşebbüs aşamasında kalması halinde failin on beş yıldan yirmi yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılmasını öngörmektedir.
14. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin
varlığını gösteren olguların ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde,
şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2)
Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli
veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut
olgular varsa.
b) Şüpheli
veya sanığın davranışları;
1.
Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık,
mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a)
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan; (1)
…
9. Suç
işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde
220),
10.
Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (madde 302, 303, 304, 307, 308),
11. Anayasal
Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 310, 311, 312, 313,
314, 315),
…
(4) Sadece
adlî para cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla
olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
15. 5271 sayılı Kanun’un 260.
maddesi şöyledir:
“(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına
karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını
almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan
sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları
açıktır.
(2) Asliye
ceza mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, mahkemenin yargı çevresindeki
sulh ceza mahkemelerinin; ağır ceza mahkemelerinde bulunan Cumhuriyet
savcıları, ağır ceza mahkemesinin yargı çevresindeki asliye ve sulh ceza
mahkemelerinin; bölge adliye mahkemesinde bulunan Cumhuriyet savcıları, bölge
adliye mahkemelerinin kararlarına karşı kanun yollarına başvurabilirler.
(3)
Cumhuriyet savcısı, sanık lehine olarak da kanun yollarına başvurabilir.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
16. Mahkemenin 16/7/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
3/12/2012 tarih ve 2012/958 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
17. Başvurucu, Derece Mahkemesince hakkında verilen mahkûmiyet kararı ile
birlikte, isnat edilen suçun 5271 sayılı Kanun’un 100. maddesinde sayılan
suçlardan olduğu gerekçesiyle tutuklanmasına karar verildiğini, tanıkları
etkileme ve delillerin toplanmasına engel olma ihtimalinin bulunmamasına rağmen
tutuklanmasının yasal olmadığını, Kanun’a aykırı şekilde verilen gıyabi
tutuklama kararının vicahiye çevrilmesi suretiyle tutuklandığını, genel ve
soyut varsayımlara dayanılarak tutuklanmasının özgürlük ve güvenlik hakkını
ihlal ettiğini ileri sürerek Anayasa’nın 19. ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin (AİHS) 5. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
18. Başvurucunun iddialarının
özü, mahkûmiyet kararıyla birlikte verilen tutukluluk kararı nedeniyle özgürlük
ve güvenlik hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. Bu nedenle incelemenin
özgürlük ve güvenlik hakkı kapsamında yapılması gerekir.
19. Anayasa’nın 19. maddesinin
ikinci fıkrası şöyledir:
“Şekil ve şartları kanunda
gösterilen:
Mahkemelerce
verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine
getirilmesi; … halleri dışında kimse hürriyetinden
yoksun bırakılamaz.”
20. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
Anayasa’nın 19. maddenin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise
bireylerin bu haktan şekil ve şartları kanunda gösterilen bazı istisnai
durumlarda mahrum edilebileceği kuralı yer almaktadır (B. No: 2012/338, 2/7/2013,
§ 38).
Buna göre, hürriyetten yoksun bırakılma ancak Anayasa’nın anılan maddesi
kapsamında belirlenen durumlardan birinin varlığı halinde söz konusu olabilir. (B. No: 2012/348, 4/12/2013, § 39). “Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların
yerine getirilmesi” amacıyla kişilerin hürriyetinden yoksun
bırakılması maddenin ikinci fıkrasında sayılan hallerden biridir.
21. Somut olayda İstanbul 10.
Ağır Ceza Mahkemesinin 21/9/2012 tarihinde açıklanan
kararıyla başvurucunun 16 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hakkında
yakalama emri çıkartılmasına karar verilmiştir. Yakalama emri doğrultusunda
başvurucu 25/9/2012 tarihinde tutuklanarak ceza infaz
kurumuna konulmuştur. Mahkemenin vermiş olduğu mahkûmiyet kararı sonrasındaki
bu tutma hali, Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasındaki “mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların
yerine getirilmesi” kapsamındadır.
22. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle başvurunun kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir. Serdar ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz
PAKSÜT bu görüşe katılmamıştır.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
1. Başvurunun, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Serdar ÖZGÜLDÜR ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşı oyu ve OY ÇOKLUĞUYLA,
2. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, OY BİRLİĞİYLE,
16/7/2014 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
Yargılama
safahatı boyunca hiç tutuklanmayan, duruşmadan vareste şekilde tutuksuz olarak
yargılanmakta iken hükümle birlikte hakkında “yakalama kararı” çıkartılan
başvurucu, bu karara istinaden tutuklanmış; tutuklama kararına karşı yapmış
olduğu itirazın reddi üzerine de kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlâli
iddiasıyla bu bireysel başvuruyu yapmıştır.
Anılan
yargılamaya ilişkin kesinleşmiş hüküm nedeniyle 230 başvurucunun yapmış olduğu
bireysel başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, 18.6.2014 tarih ve
Başvuru No: 2013/7800 sayılı kararıyla (RG. 5.7.2014,
Sayı: 29051) başvurucuların dijital delillerin
değerlendirilmesine ilişkin şikâyetlerin giderilmediğine dair iddialarının ve
dönemin Genelkurmay Başkanı ile Kara Kuvvetleri Komutanının tanık olarak
dinlenmesi taleplerinin reddi nedeniyle tanık dinletme hakkına ilişkin
şikâyetlerinin kabul edilebilir olduğuna; bu nedenlerle Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlâl edildiğine
oybirliğiyle karar vermiştir.
Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulunun bu ihlâl kararı karşısında, adil olmadığı tespiti
yapılan söz konusu yargılamanın bir parçası olan mahkûmiyet ve salt bu nedene
dayalı hükümle birlikte yakalama kararı verilmesi, akabinde de tutuklama koruma
tedbiri hukukî dayanaktan yoksun kalmış olup; her ne kadar bireysel başvuru
2012 yılında yapılmış olsa da, herkesi bağlayıcı mahiyetteki söz konusu Genel
Kurul kararı ile yargılamanın adil olmadığı hükme bağlanıp, mahal mahkemesince
de bu karar doğrultusunda yargılamanın yenilenmesine karar verilmesi olgusu
nedeniyle, bireysel başvurunun somutunda bu hukuki gelişmenin dikkate alınarak
bir sonuca varılması ve başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
gerekmektedir.
Konunun
diğer bir cephesi, gerek AİHM gerek Mahkememiz uygulamasında mahkûmiyet kararıyla
birlikte tutukluluk halinin son bularak “hükmen tutuklu” statüsüne geçileceği,
dolayısıyla özgürlük ve güvenlik hakkı ihlâli iddialarının mahkûmiyet kararıyla
birlikte dayanağını yitireceği şeklindeki içtihadın, bireysel başvurunun
somutunda uygulama yeri olup olmadığının saptanmasıdır. Başvurucu hüküm anına
kadar hiç tutuklanmadığından, bu statüde olmayan birinin statü değiştirerek
“hükmen tutuklu” durumuna geçeceği kabul edilemeyeceği gibi; aşağıda izah
edildiği üzere “yakalama kararı” ve buna dayalı “tutuklama” halinin yasal
dayanağının da bulunmaması karşısında, somut başvurudaki durumun istikrar bulan
uygulamayla benzer bir yönü söz konusu değildir.
Gerçekten,
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 98. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca “kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama
emri re’sen veya Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine hakim veya mahkeme tarafından
düzenlenir. “Başvurunun somutunda başvurucu kaçak sanık statüsünde olmadığı
gibi, hiç tutuklanmamış, mahkemece duruşmadan vareste tutulmuş bir sanık
statüsündedir. Dolayısıyla hüküm aşamasında başvurucu hakkında yakalama kararı
(yakalama emri) çıkarılması uygulaması hukuki dayanaktan yoksundur. Öte yandan,
5271 sayılı Kanun sistematiğinde “gıyabi tutuklama” müessesesine de yer verilmediğinden,
bu yakalama kararına dayalı tutuklama işlemi de aynı şekilde hukuka aykırılıkla
malûl durumdadır. Özgürlük ve güvenlik hakkının söz konusu olduğu durumda “dar
yorum” ilkesi gereği yasal dayanağı bulunmayan fiili uygulamalara gidilmesi
doğru olmadığı gibi bu uygulamanın itiraz mahkemelerince de benimsenmesi, bu
uygulamaya haklılık kazandıramaz.
Açıklanan
nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 19. maddesi kapsamındaki “Özgürlük ve
güvenlik hakkı”na ilişkin şikayetlerinin
kabul edilebilir mahiyette olduğu kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi
yöndeki kararına katılamıyoruz.
Üye Serdar
ÖZGÜLDÜR |
Üye Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.