
Esas No: 2013/3253
Karar No: 2013/3253
Karar Tarihi: 16/7/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
BEKİR RESULOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/3253) |
|
Karar Tarihi: 16/7/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan
ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin
YILDIRIM |
Raportör |
: |
Şebnem
NEBİOĞLU ÖNER |
Başvurucu |
: |
Bekir
RESULOĞLU |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, tarafı olduğu
boşanma davası sürecinin on yıl sürdüğünü ve açtığı son boşanma davası
kapsamında mahkemece dosyadaki delil ve kayıtların doğru değerlendirilmemesi
nedeniyle aleyhinde maddi ve manevi tazminat ile nafaka ödenmesine
hükmedildiğini, bu suretle adil yargılama hakkının ihlal edildiğini ileri
sürerek, ihlalin tespitiyle uğradığı maddi ve manevi zararın tazminine karar
verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 10/5/2013 tarihinde
İstanbul Anadolu 19. Aile Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden
yapılan ön incelemede başvuruların Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 19/3/2014
tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 8/4/2014 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki
kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen, başvuru hakkında görüş
sunulmayacağı bildirilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve ekleri ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Başvurucu tarafından açılan
boşanma davası Eyüp 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 24/5/2005 tarih ve E.2004/359,
K.2005/400 sayılı kararı ile reddedilmiş ve karar 9/12/2005 tarihinde
kesinleşmiştir.
8. Başvurucu tarafından Pendik
1. Aile Mahkemesinin E.2008/1040 sırası üzerinde 16/12/2008 tarihinde açılan
boşanma davası ise, Mahkemenin 15/3/2011 tarih ve E.2008/1040, K.2011/272
sayılı kararı ile kabul edilmiş ve 30.000,00 TL maddi, 30.000,00 TL manevi
tazminat ile aylık 450,00 TL yoksulluk nafakasının başvurucudan tahsili ile
davalı eşe verilmesine hükmedilmiştir.
9. İlk derece mahkemesi kararı
temyiz edilmekle, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 6/11/2012 tarih ve E.2011/17011,
K.2012/26238 sayılı kararı ile onanmıştır.
10. Başvurucu tarafından yapılan
karar düzeltme talebi, Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 21/2/2013 tarih ve
E.2013/1390, K.2013/4422 sayılı kararı reddedilmiştir.
11. Ret kararı başvurucu
vekiline 15/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve 10/5/2013 tarihinde bireysel
başvuruda bulunulmuştur.
B. İlgili
Hukuk
12. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 16/7/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 10/5/2013 ve 2013/3253
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
14. Başvurucu, tarafı olduğu
boşanma davası sürecinin on yıl sürdüğünü ve açtığı son boşanma davası
kapsamında mahkemece tarafların mal varlığı durumuna ilişkin olarak yapılan eksik
inceleme ve hatalı değerlendirmeler nedeniyle aleyhinde maddi ve manevi
tazminat ile nafaka ödenmesine hükmedildiğini, bu suretle yargılamanın makul
sürede tamamlanmaması ve adil şekilde yürütülmemesi nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı iddiası
15. Başvurucu, açtığı boşanma
davası kapsamında mahkemece tarafların mal varlığı durumuna ilişkin olarak
yapılan eksik inceleme ve hatalı değerlendirmeler nedeniyle aleyhinde maddi ve
manevi tazminat ile nafaka ödenmesine hükmedildiğini beyan ederek, adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
16. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, … açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir.”
17. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir
mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel
hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının
belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlarda inceleme yapılamaz.”
18. Anayasa’nın 148. maddesinin
dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6) numaralı
fıkrasında, bireysel başvurulara ilişkin incelemelerde kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususların incelemeye tabi tutulamayacağı, 6216 sayılı
Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun
başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği
belirtilmiştir.
19. Bir anayasal hakkın ihlali
iddiasını içermeyen, yalnızca derece mahkemelerinin kararlarının yeniden
incelenmesi talep edilen başvuruların açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve
Kanun tarafından Mahkemenin yetkisi kapsamı dışında bırakılan hususlara ilişkin
olduğu açıktır. Bu kapsamda, bireysel başvuruya konu davadaki olayların
kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması, yargılama
sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile kişisel bir
uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas yönünden adil
olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamaz.
Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği sürece ve bariz takdir
hatası içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki maddi ve hukuki hatalar
bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu çerçevede, derece
mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesinin bu takdire müdahalesi söz konusu olamaz (B. No: 2012/1027,
12/2/2013, §§ 25-26).
20. Başvurucu tarafından, maddi
vakıa ve delillerin hatalı takdiri neticesinde aleyhine maddi ve manevi
tazminat ile nafaka ödenmesine hükmedildiği, bu kapsamda derece mahkemelerince
delillerin takdirinin hatalı ve hükmün sonuç itibarıyla hukuka aykırı olduğu
belirtilmekte olup, başvurucunun belirtilen iddiasının özünün derece
mahkemelerince delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında
isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu
anlaşılmaktadır.
21. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun belirtilen iddiasının kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara
ilişkin olduğu, derece mahkemesi kararlarının bariz bir takdir hatası da
içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik
şartları yönünden incelenmeksizin “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
b. Yargılama Süresinin Makul Olmadığı İddiası
22. Başvurucu, tarafı olduğu
hukuk davasının on yıllık bir süreçte sonuçlandırıldığını belirterek,
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
i. Eyüp 2. Aile Mahkemesinin E.2004/359 Sayılı Dosyasına
İlişkin Olarak
23. 30/3/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
24. Anılan Kanun hükmü uyarınca
Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012 tarihi
olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar
aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Bu açık düzenleme
karşısında, anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da
içerecek şekilde yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir.
25. Anayasa Mahkemesinin zaman
bakımından yetkisi için kesin bir tarihin belirlenmesi ve Mahkemenin yetkisinin
geriye yürür şekilde uygulanmaması hukuk güvenliği ilkesinin gereğidir (B. No.
2012/51, 25/12/2012, § 18).
26. Başvurucu makul sürede
yargılanma hakkının ihlali iddiası kapsamında, makul sürenin tespitinde nazara
alınacak sürenin başlangıç tarihi olarak Eyüp 2. Aile Mahkemesinin E.2004/359
sırasına kayıtlı dava tarihini esas almış olmakla beraber, başvurucunun davacı
olarak yer aldığı boşanma talepli bu davanın, Mahkemenin 24/5/2005 tarih ve
E.2004/359, K.2005/400 sayılı kararı ile reddedilerek, süresi içerisinde temyiz
edilmeyen kararın 9/12/2005 tarihinde kesinleştiğine dair şerh verildiği
görülmekle, başvurucunun belirtilen dava evrakına yönelik makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiasının incelenmesinin, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi kapsamı dışında kaldığı anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle,
başvuru konusu kararın bireysel başvuruların incelenmeye başlandığı tarih
olarak belirlenen 23/9/2012 gününden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden
incelenmeksizin “zaman bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
ii. Pendik 1. Aile Mahkemesinin E.2008/1040 Sayılı Dosyasına İlişkin Olarak
28. Başvuru evrakı kapsamından,
başvurucunun Pendik 1. Aile Mahkemesinin E.2008/1040 sayılı dosyası yönünden
ileri sürdüğü makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
29. Başvurucu, açtığı boşanma
davasının on yıllık bir süreçte sonuçlandırıldığını beyan ederek, makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucunun iddiasına
konu ettiği Eyüp 2. Aile Mahkemesinin E.2004/359 sırası üzerinde yürütülen
yargılama faaliyeti açısından, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddiasının “zaman bakımından yetkisizlik”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmiş olmakla, belirtilen iddia
açısından değerlendirmeye alınacak yargılama süreci Pendik 1. Aile Mahkemesinin
E.2008/1040 sayılı dosyası kapsamında yürütülen süreçtir.
30. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da
girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı
dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
31. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
32. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
33. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
34. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı adil yargılanma hakkının kapsamına
dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği,
makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
35. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 40).
36. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde
göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§
41–45).
37. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
38. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
39. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, boşanma talebi hakkında yürütülen bir yargılama faaliyetinin söz konusu
olduğu görülmekle, 6100 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre
yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan
bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 49).
40. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, bu tarih somut başvuru açısından, başvuruya konu davanın açılmış
olduğu 16/12/2008 tarihidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 45). Sürenin bitiş
tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona
erme tarihi olup, davanın reddi hükmüyle sonuçlanan başvuru konusu yargılama
açısından bu tarih Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin E.2013/1390, K.2013/4422
sayılı, karar düzeltme talebinin reddine dair ilam tarihi olan 21/2/2013
tarihidir.
41. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 51).
42. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun boşanma talebi olduğu,
başvurucu tarafından 16/12/2008 havale tarihli dava dilekçesi ile açılan
davanın 2/12/2008 tarihli tensip zaptı sonrasında ilk derece mahkemesi nezdinde
yedi duruşma icra edildiği, yargılama sürecinde taraf delillerinin toplanması
hususunda ilgili kurumlara müzekkereler yazılarak, taraf tanıklarının bir
kısmının ilgili celselerde bir kısmının ise talimat yolu ile dinlenildiği,
yargılamanın 25/6/2009 ilâ 1/10/2009 ve 27/5/2010 ilâ 2/11/2010 tarihli
celseler arasında ve toplamda sekiz ayı aşkın süre ile taraf vekillerinin her
ikisi tarafından aynı celselerde sunulan mazeret dilekçelerine istinaden
ertelendiği, ilk derece mahkemesince 15/3/2011 tarihinde karara bağlanan
dosyaya ilişkin bakiye karar harcının başvurucu tarafından 5/7/2011 tarihinde
yatırılmasının ardından, karardan yaklaşık dört ay sonra ilk derece mahkemesi
kararının tebliğe çıkarıldığı, taraflarca temyiz edilen hükmün Yargıtay 2.
Hukuk Dairesinin 6/11/2012 tarihli kararıyla onanması üzerine ileri sürülen
karar düzeltme talebinin aynı Dairenin 21/2/2013 tarihli kararı ile
reddedildiği ve kararın belirtilen tarihte kesinleştiği anlaşılmaktadır.
43. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden ilk derece mahkemesince yargılama sürecinde ilgili usul
hükümlerine genel olarak riayetle ara karar gereklerinin yerine getirildiği,
toplam dört yıl iki aylık yargılama sürecinin sekiz ayı aşkın bölümünün taraf
vekillerinin mazeretleri nedeniyle duruşmaların tehir edilmesi nedeniyle
geçirildiği, ayrıca ilk derece mahkemesi hükmünün karardan yaklaşık dört ay
sonra tebliğe çıkarıldığı ve kanun yolu mercii nezdinde temyiz ve karar
düzeltme incelemeleri kapsamında geçen toplam yargılama süresinin ise, onama
kararının ve karar düzeltme talebinin ilk derece mahkemesince taraflara tebliği
aşamalarıyla birlikte yaklaşık bir yıl beş aylık bir zaman dilimini kapsadığı,
yargılamanın özellikle boşanma ve tazminat taleplerini konu alan bir ihtilaf
olması nedeniyle, ilgili kurumlar nezdinde tahkikat ve tanık dinlenilmesi gibi
usul işlemlerini gerektirmesine bağlı olarak belirli usul işlemlerinin
yapılmasını gerektirdiği, başvuru konusu olayda uygulanması gereken usul
hükümleri nazara alındığında, söz konusu iki dereceli yargılama prosedüründe
geçen dört yıl iki aylık yargılama süresinin makul süreyi aşmadığı ve başvuruya
konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının yargılama makamlarının tutumu nedeniyle
geciktirildiğine dair bir bulgu saptanmadığı anlaşılmaktadır.
44. Yukarıda açıklanan
nedenlerle, başvurucunun tarafı olduğu uyuşmazlığa ilişkin yargılama süresinin
makul süreyi aşmadığı ve başvuruya konu uyuşmazlığın karara bağlanmasının
yargılama makamlarının tutumu nedeniyle geciktirildiğine dair bir bulgu
saptanmadığı anlaşılmakla, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1.
Yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı yönündeki iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2.
Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddiasının KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
16/7/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.