11. Ceza Dairesi 2020/961 E. , 2021/1339 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgede sahtecilik, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
HÜKÜM : Mahkumiyet
A) Sanığın “Resmi Belgede Sahtecilik” suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin incelenmesi:
5237 sayılı TCK"nin 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 tarihli, 2014/140 esas ve 2015/85 karar sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür.
Bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sürecindeki işlemlerin hukuka uygun olduğu, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ile delillerin gerekçeli kararda gösterilip tartışılarak değerlendirildiği, vicdanî kanının deliller ve dosyadaki bilgilerle uyumlu olarak kesin verilere dayandırıldığı, fiilin sanık tarafından gerçekleştirildiğinin saptandığı, fiile uyan suç tipi ile yaptırımların doğru biçimde belirlenip uygulandığı, kurulan hükümde bir aykırılık bulunmadığı anlaşılmış; sanığın temyiz nedenleri yerinde görülmediğinden, hükmün ONANMASINA,
B) Sanığın “Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan” suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz talebinin incelenmesi:
1- Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 01/04/2014 tarihli 2013/9-542 Esas ve 2014/153 Karar sayılı kararında ayrıntılı olarak açıklandığı ve Dairemizin yerleşik içtihatlarında da kabul edildiği üzere; 5237 sayılı TCK"nin 206. maddesindeki "Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan" suçunun oluşabilmesi için, yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Aksi halde kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından anılan maddedeki suç oluşmayacaktır. Bununla birlikte, suçun oluşması için sanığın beyanda bulunması yeterli olmayıp, sanığın beyanı üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında; sanığın kimlik kontrolü sırasında kendisini önce ... olarak tanıtıp bu kişi adına sahte olarak düzenlenmiş sürücü belgesi ibraz ettiği, gerçek kimlik bilgileri sahibine ulaşılması üzerine, sanıktan gerçek kimliğinin tekrar sorulduğu, bunun üzerine kendisini bu sefer ... olarak tanıtıp herhangi bir belge ibraz edemediği, hastaneye götürüldüğünde ... olarak kaydının yapıldığının kabul edildiği olayda; dosya kapsamında ... adıyla düzenlenen herhangi bir belgenin bulunmadığının anlaşılması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından, bu kişi adıyla herhangi bir belge düzenlenip düzenlemediğinin araştırılması, belge düzenlendiğinin anlaşılması halinde TCK"nin 206. maddesinde düzenlenen suçun oluşacağı, düzenlenmediğinin anlaşılması halinde ise, sanığın eyleminin 5326 sayılı Kabahatler Kanunu"nun 40/1. maddesinde düzenlenen "Kimliği Hakkında Gerçeğe Aykırı Beyanda Bulunmak" kabahatini oluşturacağı gözetilmeden, eksik araştırma ile yalan beyanda bulunma suçundan hüküm kurulması, yasaya aykırı,
2- Kabule göre de; 5237 sayılı TCK"nin uygulanmasında; Anayasa Mahkemesinin 08/10/2015 tarih ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanığın temyiz talepleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince, uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.02.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.