17. Hukuk Dairesi 2015/9216 E. , 2018/4538 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair verilen hükmün süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacılar vekili, müvekkillerinin desteğinin iş yerinden işvereninin temin ettiği servis aracı ile evine dönmekte iken servis aracının yapmış olduğu tek taraflı trafik kazasında öldüğünü açıklayıp 80.000,00 TL"nin tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere göre davanın kısmen kabulü ile davacı ... için 37.058,42.-TL, ... için 2.500,00.-TL ve ... için 2.500,00.-TL maddi tazminatın tahsiline karar verilmiş; hüküm, davacılar vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenlere göre davacılar vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, meydana gelen trafik iş kazası sonucu ölen desteğin hak sahiplerinin maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece davacıların maddi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Yargılama sırasında, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “ Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir.
Davaya konu iş kazası, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden sonra meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin değer; kusurlu olan işveren bakımından 5510 sayılı Kanunun 21/1, kusurlu üçüncü kişiler bakımından ise aynı Yasanın 21/4.maddesine göre belirlenmelidir.
Mahkemece hesap bilirkişi raporu ile davacılar yönünden hesaplanan destekten yoksun kalma zararlarından anılan davacılara Kurumca bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin tamamının rücuya tabi görülerek hesaplanan zarardan düşülmek suretiyle maddi zararının tespit edildiği görülmektedir.
Desteğin kusurunun bulunmadığı durumlarda kurumca yapılan ödemelerin indirilmesi yönteminde; kusurun işveren ya da üçüncü kişide bulunmasına göre 5510 sayılı Yasa"nın 21/1 ve 21/4 maddelerinde ayrı ayrı düzenlenmiştir.
Somut olayda meydana gelen kazada servis araç sürücüsünün tam kusurlu olduğu belirlenmiştir. Buna göre servis araç sürücüsünün üçüncü kişi olduğu açıktır. Hal böyle olunca ilk peşin sermaye değerinin rücuya tabi olan bölümünün 5510 sayılı Yasa"nın 21/4. maddesi dikkate alınarak belirlenmesi gerekir. 5510 sayılı Yasa"nın 21/4. maddesinde ise “... İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık, üçüncü bir kişinin kusuru nedeniyle meydana gelmişse, sigortalıya ve hak sahiplerine yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerinin yarısı, zarara sebep olan üçüncü kişilere ve şayet kusuru varsa bunları çalıştıranlara rücû edilir.” hükmü düzenlenmiştir.
Somut olay bakımından üçüncü kişinin kusurunun %100 olmasına göre; peşin sermaye değerinin rücu edilebilir bölümünün bunun yarısı olacağı, diğer bir deyişle hak sahibine bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin yarısının indirilmesi suretiyle, sigorta tahsisleri ile karşılanmayan zararın bulunup bulunmadığının belirlenmesi gerektiği açıktır.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan ilk peşin sermaye değerinin rücu edilebilir bölümü yerine tamamının indirilmesi suretiyle yazılı şekilde hüküm kurması isabetli değildir.
3- Davacılar tarafından 07.11.2007 tarihinde sigorta şirketine yapılan başvurudan sonra tekrar 11.09.2009 tarihinde başvuru yapılarak ödeme için 2. kez yeni bir süre verilmiş olmasına göre temerrüt tarihinin bu ikinci başvuru tarihinden sonra başlayacak olmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacılar vekilince 11.09.2009 tarihli ihtarname ile davalıya iki gün içinde ödeme yapması bildirilmiş olup, anılan ihtarnamenin tebliğinden itibaren 2 gün sonrasında davalının temerrüte düştüğünün kabulü gerekirken, davalının ihtarnameye cevap tarihinin temerrüt tarihi olarak kabulü doğru değildir. Mahkemece, ihtarnamenin davalıya tebliğ tarihi araştırılarak bulunacak tarihe iki gün eklenmek sureti ile temerrüt tarihine karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) ve (3) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 26/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.