9. Hukuk Dairesi 2016/3077 E. , 2016/9147 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İŞ MAHKEMESİ
DAVA : Davacı, şirket zararının tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Yerel mahkemece, dava hakkında görevsizlik kararı verilmiştir.
Hüküm süresi içinde davalılar tarafından temyiz edilmiş olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
A) Davacı İsteminin Özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarında, davacı şirketin eski genel müdürü olan davalı ... ile eski muhabese müdürü olan davalı ..."un yapılan denetim ve inceleme neticesinde davacı şirketi 11.524.997,46 TL zarara uğrattıklarının belirlendiğini, zararın ve davacı şirket kaybının davalılarca giderilmediğini belirterek, 11.524.997,46 TL alacağın davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B) Davalılar Cevabının Özeti:
Davalı ... cevap dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarında, davanın iş mahkemesinin görev alanına girdiğini, davalının davacı şirkette Ocak 1995 tarihinde işe başladığını, 2014 yılında haksız bir şekilde iş akdi feshedilinceye kadar muhasebe müdürü sıfatıyla çalıştığını, davaya dayanak müfettiş raporunun tek taraflı bakış açısıyla hazırlandığını ve objektiflikten son derece uzak olduğunu, rayice uygun satış ve rayice uygun satın alma fiyatıyla işlem yapıldığından zarardan ve menfaatten söz edilemeyeceğini, ortada bir zarar ve menfaat temini olmadığından görevin kötüye kullanılmasından da söz edilemeyeceğini, yaptıkları işlemin şirketin yararına yapıldığını, şirkette çalışan konuya vakıf en az onbeş imzaya yetkili personel ve yönetim kuruluna rağmen menfaat temin edebilmenin mümkün olmadığını, böyle bir şey olması durumunda yetkili personel ve yönetim kurulunun birlikte yapmış olması gerektiğini, tahsili kabil olmadığını değerlendirdikleri alacaklar için şirkete borçlu kabul edilmenin yasal dayanağının olmadığını ve davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı ... cevap dilekçesinde ve duruşmadaki beyanlarında, davanın iş mahkemesinin görev alanına girdiğini, davalının davacı şirkette 25/01/1995 tarihinde işletme şefi olarak işe başladığını, 2014 yılında haksız bir şekilde iş akdi feshedilinceye kadar genel müdür sıfatıyla çalıştığını, davaya dayanak müfettiş raporunu tek taraflı bakış açısıyla hazırlandığını ve objektiflikten son derece uzak olduğunu, rayice uygun satış ve rayice uygun satın alma fiyatıyla işlem yapıldığından zarardan ve menfaatten söz edilemeyeceğini, ortada bir zarar ve menfaat temini olmadığından görevin kötüye kullanılmasından da söz edilemeyeceğini, yaptıkları işlemin şirketin yararına yapıldığını, şirkette çalışan konuya vakıf en az onbeş imzaya yetkili personel ve yönetim kuruluna rağmen menfaat temin edebilmenin mümkün olmadığını, böyle bir şey olması durumunda yetkili personel ve yönetim kurulunun birlikte yapmış olması gerektiğini, tahsili kabil olmadığını değerlendirdikleri alacaklar için şirkete borçlu kabul edilmenin yasal dayanağının olmadığını ve davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
C) Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Mahkemece, davalıların davacı şirkette icracı müdür sıfatında çalıştıkları, bu yetkilerine istinaden şirket adına işlem yapıp şirketi borç altına soktukları ve TTK 553. maddesine göre icracı müdür hakkında açılmış sorumluluk davasında uyuşmazlığa bakma görevinin asliye ticaret mahkemesinde olduğu gerekçeleriyle görevsizlik kararı verilmiştir.
D) Temyiz:
Kararı davalılar temyiz etmiştir.
E) Gerekçe:
Uyuşmazlık taraflar arasındaki ilişkinin 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ve bu bağlamda iş mahkemesinin görevi noktasında toplanmaktadır.
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesine uyarınca, İş Kanununa göre işçi sayılan kimselerle (o kanunun değiştirilen ikinci maddesinin Ç, D ve E fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının çözülmesi ile görevli olarak lüzum görülen yerlerde iş mahkemeleri kurulur. 5521 sayılı kanunun 1. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen İş Kanunu, şu an yürürlükte olan 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Keza 4857 sayılı İş Kanununun 1 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince, 4 üncü maddedeki istisnalar dışında kalan bütün işyerlerine, işverenler ile işveren vekillerine ve işçilerine, çalışma konularına bakılmaksızın bu Kanunun uygulanacağı belirtilmiştir. Bu nedenle 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları, iş mahkemelerinde çözülecektir. İş mahkemesinin diğer kanunlardaki ayrık düzenlemeler hariç görevli olması için taraflar arasında iş ilişkisi bulunması gerekir. Taraflar arasındaki ilişkinin iş ilişkisi dışında diğer iş görme edimi içeren özel sözleşmeler (vekalet, eser, ortaklık gibi) olması halinde genel hukuk mahkemelerinin(görev uyuşmazlığı), statü hukuku kapsamında olması halinde ise idari yargının görevli olması (yargı yolu uyuşmazlığı) sözkonusu olacaktır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 19 ve 6100 sayılı HMK.’un 33. maddeleri uyarınca yargıç tarafların hukuki nitelendirmesi ile bağlı değildir. Yargıç aradaki sözleşmesel ilişkiyi yorumlar, sözleşme türünü ve içeriğini kendisi belirler. Tarafların gerçek ve ortak iradelerini esas alır. Bu nedenle taraflar arasındaki sözleşmenin iş, vekalet, eser veya ortaklık sözleşmesi olduğunu nitelendirilmesi yargıca aittir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 135. maddesi uyarınca “yönetim organı", anonim şirketler ve kooperatiflerde yönetim kurulu, limited şirketlerde müdür veya müdürler, şahıs şirketleriyle sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerde yöneticidir. Aynı kanunun 368. Maddesi uyarınca “Yönetim kurulu, ticari mümessil ve ticari vekiller atayabilir. Devamı 370/2 maddesine göre ise “Yönetim kurulu, temsil yetkisini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredebilir. En az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması şarttır”.
Limited şirketlerle ilgili düzenlemelerde de şirket ortağı yanında, şirket ortağı olmayan kişinin müdür olarak atanacağı açıklanırken(Mad. 623), ortak olmayan şirket müdürünün iş sözleşmesi kapsamında da çalıştırılabileceği belirtilmiştir(Mad.629).
Diğer taraftan 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 4. Maddesine göre “Sigorta şirketleri ve reasürans şirketlerinin yönetim kurulları genel müdür dâhil beş kişiden, denetçiler ise iki kişiden az olamaz. Genel müdür, yönetim kurulunun doğal üyesidir”. Sigorta şirketinde yasa gereği genel müdürün yönetim kurulu üyesi olması, yasadan kaynaklanan bir durum olup, iş sözleşmesi ile işe alınmasına engel değildir. Kısaca genel müdür olarak iş sözleşmesi ile işe alınan kişi yasa gereği yönetim kuruluna seçilmekle organ sıfatını almaz. Bankacılık Kanunu’nun 23. maddesi uyarınca banka yönetim kurulunun doğal üyesi olan genel müdürler de murahhas üye veya kişi/organ sıfatını kazanmamış ise iş ilişkisi kapsamında çalıştığının kabulü gerekir.
Kişi organ statüsündeki murahhas azalar dışında anonim şirket yönetim kurulunu oluşturan kişilerle şirket tüzel kişiliği arasındaki ilişki kural olarak vekalet akdine dayansa da bu ilişkinin iş ilişkisi olarak kurulmasına da bir engel bulunmamaktadır. O halde hukuki nitelendirme her somut olaydaki çalışma ilişkisi özelinde yapılmalıdır (Prf. Dr. Sarper Süzek, İş Hukuku, Yenilenmiş 10. Bası. İstanbul s. 133-134)
Türk Borçlar Kanunu ticari temsilciyi “işletme sahibinin, ticari işletmeyi yönetmek ve işletmeye ilişkin işlemlerde ticaret unvanı altında, ticari temsil yetkisi ile kendisini temsil etmek üzere, açıkça ya da örtülü olarak yetki verdiği kişi” olarak tanımlamıştır(Mad.547/1). Aynı kanunun 554. maddesinde ticari temsilci ile temsil ettiği kişi arasında hizmet, ortaklık veya vekâlet sözleşmelerinin olabileceği, ancak bunun sınırlı olmadığı, taraflar arasında başkaca hukuki ilişkilerin de bulunabileceği belirtilmiştir. Kısacası ticari temsilci ile işletme sahibi arasında iş ilişkisi kurulabilir.
Şirketlerde tüzel kişiliği temsil eden genel müdür veya müdürlerin ticari temsilci oldukları açıktır. Ticari temsilcinin yukarıdaki düzenlemelere göre gerçek anlamda ortak olmadıkça, bağımsız hareket etmedikçe ve murahhas üye olmadığı sürece, iş ilişkisi kapsamında çalıştığının kabulü gerekir.
Ayrıca ticari temsilci olan, genel müdür veya müdür ile tacir olan kişi arasında çıkan uyuşmazlıkların iş ilişkisi olması halinde uyuşmazlığın 6102 sayılı TTK.’nun 5/1 maddesi yollaması nedeni ile 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi uyarınca iş mahkemesinde görülmesi gerekir. Zira anılan 5. maddede açıkça ayrı düzenleme yoksa ticari davanın ticaret mahkemelerinde görülmesi gerektiği belirtilmiştir. 5521 sayılı kanun ayrı düzenleme öngörmüştür.
Somut uyuşmazlıkta davalılar davacı şirket nezdinde genel müdür ve muhasebe müdürü sıfatları ile çalışmışlar, davalılar yönetici pozisyonunda olmadıklarını savunmuşlardır. Davalılar hukuki ve kişisel olarak işverene bağımlı çalışıyor ise arada iş ilişkisinin, bağımsız çalışıyor ise vekalet ilişkisinin olduğu, yönetim kurulu murahhas üyesi veya ortak ise kişi organ sıfatı ile ortaklık ilişkisi kapsamında çalıştığının kabulü gerekir. Dosyada yer alan bilgi – belgelere göre davalıların çalışma dönemleri boyunca davacı işveren emrinde hukuki ve kişisel olarak bağımlı bir şekilde iş ilişkisi kapsamında çalıştıkları, ortaklık sözleşmesinin unsurlarını gösteren bir delil bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu durumda mahkemece işin esasına girilerek karar verilmesi gerekirken görevsizlik kararı verilmesi hatalıdır.
F) Sonuç:
Temyiz olunan kararın, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde ilgiliye iadesine 12.04.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.