21. Hukuk Dairesi 2015/11015 E. , 2016/4201 K.
"İçtihat Metni"
Davacı, iş kazası sonucu maluliyetinden doğan maddi ve manevi tazminatın ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında belirtildiği şekilde, isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı ve davalı vekillerince temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi.
K A R A R
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanuni gerektirici nedenlere ve temyizin kapsamına göre davalı ve davacı vekillerinin aşağıdaki bendlerin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine,
Dava, 07.02.2010 tarihinde geçirdiği iş kazasında yaralanan sigortalının maddi manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece,28.183,07 TL maddi,30.000,00 TL manevi tazminatın 07.02.2010 tarihinden işleyecek yasal faiziyle davalıdan alınıp davacıya verilmesine, karar verilmiştir.
Dosya içerisindeki bilgi ve kayıtlardan;meydana gelen zararlandırıcı olayın iş kazası olduğu, davacının uğradığı iş kazası neticesinde % 13.1 oranında meslekte sürekli kazanma gücü kaybına uğrayıp meydana gelen kazada %70 oranında davalı işverenin ,% 30 oranında ise davacı kazalının kusurunun bulunduğu anlaşılmaktadır.
2)Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi hükmüne göre hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile sigortalı yakınlarına verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları,tarafların sosyal ve ekonomik durumları,paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu,olayın ağırlığı,davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez ve yine 22.06.1966 gün 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de açıklandığı üzere zarar görenin müterafik kusurunun varlığı halinde bu durumun manevi tazminatın takdirinde göz önünde bulundurulması gerekir.
Buna göre olay tarihi,tarafların kusur durumu ve özellikle meydana gelen maluliyetin oranına göre hükmedilen manevi tazminat miktarı ise fazladır.
3)Kural olarak iş kazasına maruz kalan sigortalının maddi tazminat miktarı, işçinin olay tarihindeki bakiye ömrü esas alınarak aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşur.
Pasif dönem, sigortalının aktif çalışma döneminin sona ereceği, bir başka anlatımla emeklilik döneminin başlayacağının varsayıldığı tarihten itibaren , muhtemel bakiye ömrü sonuna kadar devam edecek olan dönemi ifade eder. Varsayıma dayalı olarak pasif dönem, erkeklerde 60, kadınlarda 55 yaşın dolduğu tarihte başlatılır. Bunun nedeni, SSK kapsamında çalışanların 506 sayılı Yasa hükümlerine göre bu yaşta emekli olabileceklerinin kabulüdür.
Gerçekte bu tür tazminat davalarında zarar hesabında varsayımlara göre sonuca gidilmesi bir zorunluluktan kaynaklanmaktadır. Pasif dönemin de her sigortalının koşullarına göre hangi tarihte gerçekleşebileceği ayrı ayrı tespit edilebilir ve buna göre hesap yapılabilir ise de henüz böyle bir uygulama bulunmamaktadır.
Eğer, dava sırasında sigortalının yaşlılık aylığının fiilen kendisine bağlandığı anlaşılabiliyor ise artık varsayıma gidilerek sigortalı erkek ise 60, kadın ise 55 yaşına kadar aktif çalıştığı varsayımına göre hesap yapılmaz, pasif dönemin artık belli olan emeklilik tarihi esas alınarak hesaplanması gerekir. Bu hesaplamada pasif dönemde esas alınması gereken ücret ise muhakkak ki asgari geçim indirimsiz asgari ücrettir.
Bu açıklama karşısında ,dosya kapsamında davacının emekli olup, olmadığı anlaşılamamaktadır,davalı vekilinin ,davacının 30.09.2013 tarihinde emekli olduğu yönündeki beyanı da dikkate alınarak mahkemece yapılacak iş davacının emekli olup olmadığı araştırılarak emekli olmuş ise ,emekli olduğu tarihten itibaren pasif dönem denilen emeklilik dönemine girdiği ve emeklilik döneminde de kazancının asgari geçim indirimsiz asgari ücret düzeyinde olacağı kabulüne göre yeni bir hesap raporu alarak tüm delilleri bir arada değerlendirip neticesine göre karar vermekten ibarettir.
4)Öte yandan, davacı lehine hükmedilen vekalet ücretinin takdirinde hataya düşüldüğü görülmektedir.
Somut olayda, kabul edilen maddi ve manevi tazminat talepleri üzerinden hesaplama yapılarak, ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken yazılı şekilde vekalet ücreti takdir edilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
Mahkemece yukarıda açıklanan maddi ve hukuksal olgular dikkate alınmadan, yazılı şekilde hüküm kurması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davalı ve davacı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul olunmalı ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Hükmün yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ve davalıya iadesine, 14/03/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.