17. Hukuk Dairesi 2017/1084 E. , 2019/10593 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair verilen hükmün süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya olarak incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili, ... Vergi Dairesinin ...Vergi Kimlik numarasında kayıtlı mükellefi ... ... Kömür Nakliyat İnş. Tur. Tic. Ltd. Şti."nin 02/04/2014 tarihi itibariyle 535.318,81 TL vergi borcu bulunduğunu, vergi borcunun bulunduğu dönemde şirket ortağı olan ... adına kayıtlı olan... K.M Köyü 6/516 Cilt, Sayfa No: 170 Ada 8 parseldeki gayrimenkulünü muvazaalı bir şekilde sattığını, satışın ... adına yapıldığını, ..."den ...adına; ..."tan da ..."e devredildiğini, satışın muvazaalı olduğunu, ödeme emirlerinin tebliğ edilmesine rağmen davalı ..."ın vergi borçlarını ödemediğini, bu nedenle davanın kabulü ile söz konusu tasarrufun iptalini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, davanın zaman aşımına uğradığını, taşınmazın beş yıl önce satıldığını, dava şartlarının oluşmadığını, müvekkilinin iyi niyetli olduğunu, mevcut tasarrufta bedel karşılığında gerçek bir satış yapıldığını, müvekkilinin bu taşınmazı kiraya verdiğini ve kira geliri elde ettiğini, İİK 280. Maddesi gereğince ızrar kastından bahsetmenin mümkün olmadığını, bu nedenle davanın reddini savunmuştur.
Davalı ... davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, ticaret sicil kayıtlarına göre davalı ..."ın borçlu şirketin kurucu ortağı olarak 16/09/2004 tarihinde %50 hisse sahibi olduğu, 05/04/2006 tarihinde ise şirketteki tüm hisselerini devrettiği, 6183 sayılı kanunun 35. Maddesinde 5766 sayılı kanun kapsamında yapılan düzenlemelerin Anayasa Mahkemesinin 28/04/2011 tarih ve 2009/39 Esas 2011/68 sayılı kararı ile iptal edildiği, Anayasa Mahkemesi kararı gereğince 6183 sayılı kanunun 35. Maddesinin 06/06/2008 tarihinden itibaren doğan ve ödenmesi gereken amme alacakları için uygulanacağı, bu durumda davalı ..."ın ... ... Ltd. Şti.nin 02/04/2014 tarihi itibariyle olan vergi borçlarından sorumlu tutulamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava 6183 sayılı Kanunun 24 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
6183 Sayılı Kanunun 35.maddesinin 1. fıkrasına göre, limited şirket ortaklarının şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olacakları ve Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulacakları düzenlenmiştir.
06/06/2008 tarihli ve 26898 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5766 sayılı Kanunun 3. maddesi ile 6183 Sayılı Kanunun 35.maddesine eklenen 2. fıkrada; hisse devri halinde hissesini devreden ve hisseyi devralan şahısların devir öncesine ait kamu alacaklarından sorumlulukları konusunun ilk kez düzenlendiği ve hisseyi devreden ve devralan şahısların söz konusu kamu alacaklarından müteselsilen sorumlu olacaklarının hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.
5766 sayılı Kanunun 3. maddesi ile eklenen 2. fıkra hükmünün yürürlüğe girdikten sonraki hisse devirlerini kapsamasına karşılık, anılan Kanunun geçici 1. maddesinde; bu Kanunla 6183 AATUHK’ta yapılan değişiklikler ve eklenen hükümlerin, yürürlüğe girme tarihi itibariyle henüz tahsil edilmemiş kamu alacakları hakkında da uygulanacağı hükmüme yer verilerek, limited şirkette hisse devri halinde hisse devreden şahsın şirketten tahsil edilemeyen kamu alacaklarından “hissesi oranında” sorumluluğu esasının devre dışı bırakıldığı ve hem hisse devredenin hem de hisse devralanın şirketin geçmiş dönem kamu borçlarından müteselsilen sorumlu tutulmalarının yolunun açıldığı, buna karşılık Anayasa Mahkemesinin 28/04/2011 tarihli, 2009/39 E.,2011/68 K. sayılı kararı ile 5766 sayılı Kanunun geçici 1. maddesinin Anayasa’ya aykırı bulunarak iptal edildiği ve 5766 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 06/06/2008 tarihi öncesi yönünden; limited şirkette hisse devri halinde, hissesini devreden şahsın (ortağın) şirketten tahsil edilemeyen kamu alacaklarından “hissesi oranında” sorumluluğu esasına geri dönüldüğü görülmektedir.
Nitekim Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunun 05/03/2014 tarihli, 2013/45 E., 2014/132 K. sayılı kararında da; söz konusu Anayasa Mahkemesi kararının, hissesini devreden limited şirket ortağının 06/06/2008 tarihi öncesine ait sorumluluğunu ortadan kaldırmadığı, ortakların şirketten tahsil edilemeyen kamu alacaklarından hisseleri oranında sorumluluklarının devam ettiği belirtilmektedir.
Hal böyle olunca somut olayda, 6183 sayılı yasa 35. maddesi hükmüne göre limited şirket ortağı olan ..."ın tasarruf ve devir tarihine kadar doğan ve şirketten tahsil edilemeyen kamu alacaklarından “hissesi oranında” sorumluluğu bulunduğu buna göre işin esasına girilmesi gerektiği halde, mahkemece hiçbir sorumluluğu bulunmadığı yönünde verdiği karar isabetli değildir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 13/11/2019 gününde Üye ..."un karşı oyu ve oyçokluğuyla karar verildi.
(Muhalif)
-KARŞI OY-
Vergi borçlusu olan limited şirketteki hissesini 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinde hissesini devreden ve devralanın devir öncesi vergi borçlarından müteselsilen sorumlu tutulacakları şeklinde, 06.06.2008 tarihinde yapılan değişiklikten önce devreden davalının yapmış olduğu tasarrufların iptaline yönelik açılan davada mahkemece, hisse devrinin kanun değişikliğinden önce yapılmış olması nedeniyle vergi borcundan davalının sorumlu olmadığı gerekçesiyle verdiği davanın reddi kararının temyizi üzerine Dairemizde yapılan incelemede mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiş ise de aşağıdaki gerekçelerle sayın çoğunluğun düşüncesine iştirak edemiyorum.
6183 sayılı Kanunun 35. maddesine 06.06.2008 tarihinde yapılan değişiklikle ilave ikinci ve üçüncü fıkralar eklenmiştir. Maddenin ilk fıkrasında “Limited şirket ortakları, şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar” düzenlemesi mevcuttu. Bu haliyle limited şirketlerde ortakların şirketten tahsil edilemeyen amme alacağından sorumluluğu belirlenirken hissesini devreden ve devralanlar yönünden bir açıklık bulunmuyordu. Kanun koyucu amme alacaklarının tahsil imkanını geliştirmek için maddeye, “Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahıslar devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur” şeklinde ikinci ve “Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu tutulur” şeklinde üçüncü fıkraları eklemiştir.
Değişiklikten önce tek fıkradan ibaret maddenin ilk fıkrasına göre amme borçlusu olarak kişisel sorumluluğun dayanağı amme borçlusu limited şirketin ortağı olmaktır. Maddenin bu haliyle, vergi borçlusu limited şirketin hisse devri yoluyla ortağı olan bir kişi vergi borcunun kendisinin ortaklık payını devralmasından önceye ait olduğunu ileri sürerek bu borçtan kurtulamaz. Zira, bu şekilde amme borçlusu bir şirketin hissesini devralan kişinin ekonomik değer ifade eden şirket hissesinin devir bedelini şirketin her türlü borç ve alacak durumlarına dikkate alarak belirlediği kabul edilmelidir. Dairemizin kararında zikredilen Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun oyçokluğuyla aldığı 05.03.2014 tarih ve 2014/132 sayılı kararında 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesinin 3. fıkrasına atıfla; mükellefiyete veya vergi sorumluluğuna ilişkin özel mukavelelerin vergi dairelerini bağlamayacağı, limited şirket ortaklık payının kısmen veya tamamen üçüncü kişiye devrine ilişkin sözleşmelerin de özel hukuk sözleşmesi olduğu, bu nedenle kamu alacağının tahsilinden doğan sorumluluğun pay devri ile ortadan kaldırılamayacağı belirtilmiştir. Bu kararda olduğu gibi 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinin değişiklik öncesi 1. fıkrası payın devredilmesine rağmen vergi sorumluluğunun kalkmadığı şeklinde yorumlandığında, payı devralanın da vergi borçlusu şirketin ortağı olarak zaten sorumlu olduğunun kabulünü gerektirirdi. Öyle olsaydı kanun koyucu 35. maddeye devreden ve devralanın birlikte sorumlu olacaklarına dair yukarıda yazılı 2. ve 3. fıkraları ekleme ihtiyacı duymazdı.
Bu açıklamaların ışığı altında; maddenin önceki halinde ortaklık sıfatı hisse devri nedeniyle sona erenlerin sorumluluğu artık hisseyle birlikte devralana geçmektedir. Kanun maddesinin değişikliğinden önce hissesini devretmiş olan davalının sorumluluğundan bahsedilemeyeceği için onun yaptığı tasarrufların iptaline yönelik davanın reddedilmesi hukuka uygundur.
Mahkemenin gerekçeli kararında Anayasa Mahkemesi’nin 28.04.2011 tarih ve Esas:2009/39, Karar: 2011/68 sayılı kararıyla 6183 sayılı Kanunun 35. maddesinde 5766 sayılı Kanun kapsamında yapılan düzenlemelerin iptal edildiğinden bahsedilmiş ise de söz konusu Anayasa Mahkemesi kararı 35. maddeye eklenen ikinci ve üçüncü fıkraların iptaline değil, 5766 sayılı Kanunun Geçici 1. maddesindeki “bu Kanunla 6183 sayılı Kanunda yapılan değişiklikler ve eklenen hükümler, hükümlerin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla tahsil edilmemiş bulunan amme alacakları hakkında da uygulanır” şeklindeki düzenlemenin iptaline ilişkindir. Anayasaya Mahkemesi bu maddeyle hukuki güvenlik ilkesi bağlamında vergi yükümlülüğüne ilişkin düzenlemelerin geriye yürümezliği ilkesinin ihlal edildiği gerekçesiyle Geçici 1. maddeyi iptal etmiştir. Vergi normlarının geçmişte meydana gelen olaylara uygulanmasının hukuki güveni zedeleyeceğini, bireylerin yaşamlarını sürdürürken ekonomik yönden alacakları kararları, yürürlükteki vergi normlarına göre aldıklarını, normatif düzende değişiklik yaratan organ tarafından, vergiyi doğuran olaydan sonra ihdas edilecek normlarla, kişilerin geçmiş dönemlere ilişkin vergi yüklerin arttırılmasının devlete olan inançlarının sarsılmasına; ekonomik ve ticari hayatta bulunması gerekli belirlilik ve istikrarın bozulmasına sebep olacağını kararının gerekçesinde belirtmiştir.