
Esas No: 2018/1827
Karar No: 2020/107
Karar Tarihi: 06.02.2020
BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2018/1827 Esas 2020/107 Karar Sayılı İlamı
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1827
KARAR NO: 2020/107
KARAR TARİHİ: 06/02/2020
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 07/06/2017
NUMARASI: 2014/899- 2017/534 E.K
DAVANIN KONUSU:Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen 04.11.2011 tarihli acentelik sözleşmesinin davalı tarafça 17.01.2012 tarihli ihtarnamesi ile haksız olarak feshedildiğini, müvekkilinin sözleşmenin devamı süresince çok kısa süre içinde 12.341 TL’lik poliçe düzenlediğini, kusursuz acentenin kendi döneminde akdetmiş olduğu ve devam eden sigorta sözleşmelerinden dolayı komisyon alacağından mahrum kaldığını, portföy tazminatı alacağının doğduğunu, haksız fesih ve azil sebebiyle daha evvel bu acenteliğe güvenerek alınan eleman ve kiralanan iki araç için masraflar yapıldığını, müvekkili hakkında olumsuz intiba oluştuğundan firmanın itibarının zedelendiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 20.000 TL mahrum kalınan komisyon ücreti, 24.000 TL işçi ücretleri,12.000 TL araç kiralama ücreti olmak üzere toplam 56.000 TL maddi ve 25.000 TL manevi tazminatın, fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte, davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacı acentenin münhasıran müvekkili şirket için kurulmadığını, bir çok sigorta şirketinin sigorta aracılık faaliyetlerini geçmişten buyana devam ettirdiğini, dolayısıyla müvekkili şirkete özgülenmiş bir faaliyetinin olmadığını, müvekkili şirket için harcama yapıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, bu harcamaların davacının tamamen kendi tasarrufu olduğunu, acentelik sözleşmesinin süreli olarak akdedildiğini, feshin haklı nedene dayandığını, davacının işyerinde emniyeti suistimal suçu işlediğinden bahisle haklarında ceza davası açılan personelleri işe aldığını, davacı acentenin sayesinde müvekkilinin önemli menfaat temini sağlamadığını, tazminat koşullarının oluşmadığını, kaldı ki sözleşmenin 22. maddesine göre de tazminat talep etmesinin mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; taraflar arasındaki sözleşmenin 21/f maddesi ile yasaklandığı gibi acenteliğin tanımında ve doğasında da aynı anda birden fazla sigorta şirketinin acenteliğinin yapılmasının mümkün olmadığı, acentenin başka sigorta şirketlerinin de acenteliğini yapamayacağı, bu durumun haksız rekabete neden olacağı, dosyada mübrez sompo japan sigortanın 24/11/2014 ve 06/05/2013 günlü TOBB cevabi yazılarından davacının davalı ile sözleşmesi olan aynı dönemi kapsar 04/11/2011 - 17/01/2012 arası dava dışı sompo japan sigortanın da davacı tarafça acenteliğinin yapıldığı, bu nedenle davalının haklı nedenle derhal ve bildirimsiz olarak fesih hakkına sahip olduğu, davacının tazminata hak kazanmadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki taleplerini haklı olduğunu, dosyada alınan iki rapor arasında çelişki olduğunu, feshin haksız olduğunu, müvekkilinin başkaca sigorta şirketleri ile çalıştığını, bunu engelleyen yasa hükmü bulunmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE Dava, sigorta acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, acentelik sözleşmesinin davalı tarafça haksız olarak feshedildiğini, portföy tazminatı alacağının doğduğunu, acenteliğe güvenerek personel alımı, araç kiralanması gibi masraflar yaptığını, haksız fesih nedeniyle ticari itibarının zedelendiğini iddia ederek maddi ve manevi zararının tazminimi istemiş, davalı ise davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçe doğrultusunda, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, yasal süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK'nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut olayda, taraflar arasında 04.11.2011 tarihinde bağıtlanan sigorta acentelik sözleşmesinin davalı tarafından feshedildiği ihtilafsızdır. Uyuşmazlık, feshin haklı nedene dayanıp dayanmadığı ve haksız ise davacının alacak ve denkleştirme tazminatı koşullarının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmede, sözleşme süresinin 04.11.2011-31.12.2011 olarak belirlendiği, taraflarca herhangi bir sebeple yada suretle feshedilmediği yada sona erme tarihinden en geç bir ay öncesinden ihtarname ile yürürlüğünün uzatılması arzusunda olmadığının diğer tarafa ihbar edilmemesi halinde sözleşmenin kendiliğinden ve her dönem için bir yıllık süre için yenileceği kararlaştırılmıştır. Bu durumda, dava konusu acentelik sözleşmesinin süreli olup, 01.01.2012-31.12.2012 tarihleri arasında bir yıllık süreyle yenilendiği anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmede; “Şirket, acentelik sözleşmesini herhangi bir sebep göstermeksizin 15 gün önceden diğer tarafa noterden ihbarname göndermek suretiyle her zaman feshedebilir. Şirket aşağıda yazılı hallerden birini tespit ettiği takdirde sözleşmenin süresinin bitmesini beklemeden derhal bir ihbarname keşide etmek ve diğer tarafa bildirmek suretiyle Acentelik Sözleşmesini feshetmek ve yetkilerini acenteden tamamen geri almak yetkisine sahiptir; a-Acente, ilgili Kanunlara ve Yönetmeliklere, Sözleşme Hükümlerine ve ilgili genelgelere, tebliğlere ve şirket tarafından acenteye gönderilen sirküler ve talimat hükümlerine uygun çalışmazsa, b-Acente hakkında meslekten çıkarılma kararı verilmesi halinde, c-Acente hakkında levhadan silinme kararı verilmesi halinde, d-Acente, bu sözleşme hükümlerine göre ŞİRKET'e ödemesi gereken prim borçlarından nakden tahsil edilenleri 16. maddede belirtilen sürede ödemezse, e-Acente, taksitli işler İçin Sigortalıdan alacağı ödemeyi 16. madde gereğince şirkete teslim etmezse, f-Acente, şirketin bilgisi ve izni dışında başka bir sigorta Şirketinin acenteliğini yaparsa, g-Acente, sözleşmenin 13. maddesine göre istenilen ek teminatı vermezse, h-Gerçek kişiliği haiz acentenin vefat etmesi, çalışamaz hale gelmesi, hallerinde, ı-Acentenin hasarlı malvarlıklarını sigorta etmesi halinde, j- Acentenin üretiminin yetersiz olması halinde, k- Acentenin hasar prim oranının yüksek olması halinde, Acentelik Sözleşmesi'ni feshedebilir.” Aynı sözleşmenin 22. maddesinde ise, “Her ne sebeple olursa olsun, bu mukavele feshedilir veya sona ererse, ACENTE, ŞİRKET'ten herhangi bir nam ile hak veya tazminat, portföy tazminatı, maddi-manevi zarar karşılığı veya kar kaybı istemeyeceğini veya herhangi bir iddiada bulunmaya hakkı olmayacağını beyan, kabul ve taahhüt eder.” denilmiştir. Davalı tarafından davacı acenteye gönderilen 17.01.2012 tarihli noter ihtarnamesi ile sözleşme tek taraflı olarak feshedilmiştir. Davalı tarafça fesih ihtarnamesinde fesih nedeni olarak herhangi bir neden gösterilmemiş ise de yargılamada fesih nedeni olarak, davacının işyerinde, haklarında emniyeti suistimal suçundan ceza kovuşturması bulunan personel çalıştırdığı iddiasına dayanılmıştır. Oysa ki salt böyle bir iddia hukuken davacı acentenin kusurlu bir davranışına dayanak olarak gösterilemez. Öte yandan, davacı acentenin davalı dışındaki diğer sigorta şirketleri ile acentelik ilişkisi olduğu ihtilafsız olup, bu husus tarafların da kabulündedir. Sözleşme ilişkisi kurulurken bu durumdan haberdar olan davalı ... şirketinin sonradan bu nedene sözleşmenin fesih nedeni olarak dayanması iyi niyet kuralları çerçevesinde korunamayacağı gibi denkleştirme tazminatı isteminden önceden vazgeçilemeyeceğinden, ilk derece mahkemesinin sözleşmenin haklı nedenle feshi gerekçesi yerinde değildir. Davacının denkleştirme (portföy) tazminatı yönünden; Acentelik ilişkisi boyunca acente, sürekli bir şekilde müvekkili nam ve hesabına aracılık faaliyetinde bulunur. Acentenin bu çabasının sonucunda müşteri çevresi oluşur. Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra da müvekkil bu müşteri çevresinden yaralanmaya devam ettiği halde, acente bu müşteri çevresiyle yapılan sözleşmelerden artık ücret alamaz. Acentenin, acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra, müvekkilin müşterilerle yaptığı sözleşmelerden ücret alma hakkı yoktur. Acentelik sözleşmesinin yürürlükte olduğu dönemde acentenin gayreti ile oluşturulan yeni müşteri çevresi ekonomik değeri olan bir portföy olup, sözleşmeden sonra da müvekkilin bu portföyden yararlanmasına rağmen, acentenin müvekkiline devrettiği bu müşteri çevresinden artık gelir elde edememesi hakkaniyete aykırı bir durum yaratmaktadır. İşte, acentenin denkleştirme talebi, müvekkilin, sözleşmenin sona ermesinden sonra acentenin oluşturduğu müşteri çevresinden herhangi bir karşılık ödenmeden yararlanacak olması nedeniyle hakkaniyet gereğince acenteye ödenmesi gereken bir bedeldir. Acentenin denkleştirme talebi önce öğretide tartışılmış, yabancı ülke mevzuatlarındaki düzenlemelerin ve öğretideki değerlendirmelerin etkisiyleYargıtay kararlarına konu olmuştur. Yargıtay, eTTK m.134.’den hareketle denkleştirme talebinin alt yapısını oluşturmuştur. Bu maddedeki düzenlemenin denkleştirme talebiyle ilgisi olmamakla birlikte, Yargıtayın bu değerlendirmesi, denkleştirme alacağının tanınması açısından önemli olmuştur. Denkleştirme tazminatı, 2007 yılında yürürlüğe giren Sigortacılık Kanunu’nun 23/16.maddesiyle ilk defa mevzuatımıza portföy tazminatı olarak girmiştir. 6102 sayılı TTK 122. maddesindeki düzenlemenin mehazı, Alman Ticaret Kanunu (HGB)’nun 89 b maddesi ve 1986/653 sayılı AB Direktifidir. Acentenin portföy tazminatı talep edebilmesi için dört koşulun gerçekleşmesi gerekir: 1-Acentelik sözleşmesinin denkleştirme talep edecek şekilde sona ermiş olması, 2-Acentelik sözleşmesi sona erdikten sonra müvekkilin, acentenin çabasıyla oluşturulan yeni müşteri çevresinden önemli menfaatler elde etmeye devam etmesi, 3-Sözleşmenin sona ermiş olması nedeniyle acentenin, müvekkiline devrettiği yeni müşteri çevresinden gelir elde etme imkanını kaybetmiş olması, 4-Acenteye denkleştirme ödenmesinin hakkaniyete uygun (hakkaniyetin bir gereği) olması ( Özge Ayan, Acentenin Denkleştirme Talep Hakkı, Seçkin Yayınları, Ankara 2008, s. 146 vd; Arslan Kaya, Ticaret Kanunu Şerhi- Birinci Kitap Ticari İşletme- Yedinci Kısım-Acentelik, 2. Basım, İstanbul 2016, s.247 vd). Somut olayda, taraflar arasındaki sözleşmenin ayakta kalma süresi (74) gün olup, davacının söz konusu süre içinde davalıdan elde ettiği kazanç (komisyon) toplamının 2.052 TL olduğu ve tamamının davalı şirket tarafından davacıya ödendiği konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmenin feshinde kusuru olduğu ispat edilemeyen davacı acentenin davalıya yeni müşteriler sağladığı ve bunların sözleşmenin sona ermesinden sonra da davalıya önemli çıkarlar sağlamaya devam ettiğinin kanıtlanamadığı gibi davacı acentenin gayretleri ile işletmeyi ve ürünleri tanıtma, imaj yaratma ve rekabet ortamından pay alma çalışmaları ile sözleşmenin ayakta kaldığı süre (74 gün) ve somut olay şartları dikkate alındığında, bu tazminatın ödenmesinin hakkaniyete de uygun düşmediği sonuç ve kanatine varıldığından, koşulları gerçekleşmeyen denkleştirme (portföy) tazminatı isteminin reddi gerekmiştir. Davacının sözleşmenin devamı inancıyla personel ve araç kiralama adı altında masraflara katlandığını iddia ederek bu masrafların tazminini talep etmiş ise de taraflar arasındaki sözleşmede davacı acenteye bu bağlamda gider oluşturabilecek ek yükümlülükler getirildiğine ilişkin herhangi bir hükme rastlanılmadığı gibi, başka sigorta şirketlerinden alınmış acentelikleri de bulunan davacı acentenin olağan giderleri kapsamında değerlendirilen bu giderleri davalıdan tazmin talebinin reddi gerekmiştir. Öte yandan somut olayda, sözleşmenin haksız nedenle feshi dolayısıyla davacının kişilik haklarının ne şekilde zedelendiğinin ispatlanamadığı da gözetildiğinde manevi tazminat talebinin de reddi gerekmiştir. Açıklanan gerekçelerle, davacı vekilinin istinaf başvuru sebepleri yerinde olmadığından, başvurunun reddine karar vermek gerekmiş ise de ilk derece mahkemesinin kararının ve gerekçesinin yukarıda açıklandığı şekilde resen düzeltilmesi gerektiğinden, HMK'nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca, istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinin düzeltilerek esas hakkında yeniden karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemekle birlikte, İlk Derece Mahkemesinin hukuki gerekçesinde hata yapıldığı ve bunun düzeltilmesi gerektiği anlaşılmakla, HMK'nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının gerekçesinin yukarıdaki şekilde düzeltilerek esas hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın REDDİNE, 2-Alınması gereken 54.40 TL maktu karar harcının davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, 3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafından yapılan 50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, 5-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden (Dava değeri olarak sadece 56000 TL maddi tazminat gösterilmiş olmakla) hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 6.510.00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, 6-İstinaf yargılaması yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına, b-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 7-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 8-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK'nın 33, 355 ve 353/1.b.1-2. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 06/02/2020 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK'nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.