17. Hukuk Dairesi 2017/4603 E. , 2019/11110 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 11.Hukuk Dairesi
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan istinaf incelemesi sonunda; kararda yazılı nedenlerden dolayı, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen kararın süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği düşünüldü:
-K A R A R-
Davacı vekili; 02/08/2005 tarihinde, müvekkilinin murisi ..."in ölümü ile sonuçlanan çift taraflı trafik kazası meydana geldiğini, muris ..."in Afyonkarahisar 3. Asliye Ceza Mahkemesi dosyasında asli ve tam kusurlu bulunduğunu, murisin kullandığı aracın davalı ... şirketi tarafından ... sigortası ile sigortalandığını beyanla, davacı için 50.000,00 TL destekten yoksun kalma maddi tazminatının, haksız fiil tarihi olan 02/08/2005 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili zamanaşımı def"i de bulunmak suretiyle davanın reddini savunmuştur.
İlk derece mahkemesince; iddia, savunma, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre; davanın kabulü ile 50.000,00 TL tazminat tutarının davalıdan dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm aleyhine davalı vekilince istinaf yoluna başvurulması üzerine; Antalya
Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi"nce; davalı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş, karar davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosya içerisindeki bilgi ve belgelere, istinaf mahkemesi kararının gerekçesinde, dayanılan delillerin tartışılıp değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına; aşağıdaki bendin kapsamı dışında istinaf kararı ve gerekçesinin usul ve yasaya uygun görülmesine göre; davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Dava, yaralamalı trafik kazasından kaynaklanan maddi tazminat istemine ilişkindir.
Dairemizce kabul görmüş pay esasına göre; çocuksuz durumda destek, desteğin gelirini eşi ile ortak paylaşacağı varsayımına dayalı olarak, gelirden desteğin %50 ve eşin %50 pay alacağı kabul edilmektedir. Çocukların eş ile birlikte destek payı alacağı durumda ise destek gelirden eşi ile birlikte 2’şer pay alırken çocuklara birer pay verileceği, yine eş, çocuklar ile ana babanın pay alacağı durumlarda desteğe 2 pay, eşe 2 pay, çocukların her birine 1’er pay, ana ve babaya 1’er pay ayrılarak böylece gelirin tamamının dağıtılacağı esasına dayalıdır. Çocukların sayısı arttıkça hem desteğe ayrılan pay, hem de eş ve çocuklar ile ana ve babaya ayrılacak paylar düşecektir. Çocukların destekten çıkması ile birlikte destekten çıkan çocuğun payları destek, eş ve diğer çocuklara dağıtılacak, anne ve babaya verilmeyecektir. Böylece geriye kalan eş ve çocukların payları ile desteğin payı artacaktır. Bu pay esası Türk aile sistemine çok uygun düşmektedir. Çünkü Türk aile sisteminde desteğin geliri aile bireyleri tarafından birlikte paylaşılmakta, aile bireyleri arttıkça gelirden alınacak pay düşmekte, aile bireyi azaldıkça da gelirden alınacak pay yükselecektir. Ana ve babadan birinin destekten çıkması ile payı diğerine aktarılacak, ana ve baba ile çocukların tamamının destekten çıkması durumunda ise yine çocuksuz eş gibi desteğe 2 pay, eşe 2 pay esasına göre %50 pay desteğe, %50 pay eşe verilerek varsayımsal olarak gelir paylaştırılarak tazminat bu ilkelere göre hesaplanmalıdır.
Bununla birlikte, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu"nun 96/1. maddesinde "zarar görenlerin tazminat alacakları, sigorta sözleşmesinde öngörülen sigorta tutarından fazla ise, zarar görenlerden her birinin sigortacıya karşı yöneltebileceği tazminat talebi, sigorta tutarının tazminat alacakları toplamına olan oranına göre indirime tabi tutulur" düzenlemesine; aynı maddenin 2. fıkrasında ise "başka tazminat taleplerinin bulunduğunu bilmeksizin zarar görenlerin birine veya birkaçına kendilerine düşecek olandan daha fazla ödemede bulunan iyiniyetli sigortacı, yaptığı ödeme çerçevesinde, diğer zarar görenlere karşı da borcundan kurtulmuş sayılır" düzenlemesine yer verilmiştir.
KTK"nun anılan maddesindeki hükme göre, garameten ödeme ilkesi; bir rizikonun gerçekleşmesi ile zarar görenlerin birden fazla olması ve tazminat alacaklarının da sigorta sözleşmesinde öngörülen sigorta bedelinden fazla olduğu hallerde, zarar görenlerden her birinin sigortacıya karşı yöneltebileceği tazminat miktarı isteminden, sigorta bedelinin tazminat alacaklıları toplamına olan oranına göre indirim yapılmasını ifade etmektedir. Burada amaç, zarar görenlerin birden fazla olması halinde, sigortacının poliçede gösterilen limitle sorumlu olacağı da dikkate alınarak, zarar görenler arasında eşitliği sağlayıcı ve poliçe limitini de aşmayacak şekilde eşit paylaştırmanın sağlanmasıdır.
Diğer yönden kaza tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK"nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, her halde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağanüstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir (Eren Fikret, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, B. 9, İstanbul 2006, s. 794). Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 60 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK"nın 109/I. maddesinde "Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde
zamanaşımına uğrar." hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, "Dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir." hükmüne yer verilmiştir.
Aynı fiil bazen hem sorumluluğu gerektiren, hem de ceza kanunlarına göre cezayı gerektiren bir fiil olabilir. Bu fiile göre Ceza Kanununun daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörüldüğü hallerde, tazminat davasının daha önce zamanaşımına uğraması tutarlı bir çözüm oluşturmaz. Zira cezalandırma, müeyyide olarak tazminattan daha ağırdır. Bu sebeple, kanun koyucu uyum sağlamak amacıyla ceza davası için öngörülen zamanaşımı süresince tazminat davasının da devamını temin bakımından genel olarak BK 60/II (6098 sayılı TBK m. 72/I), özel olarak da KTK 109/II. maddesinde düzenleme yapmıştır.
Zamanaşımı, alacak hakkının belli bir süre kullanılmaması yüzünden dava edilebilme niteliğinden yoksun kalmasını ifade eder. Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zamanaşımı, alacak hakkını sona erdirmeyip sadece onu "eksik bir borç" haline dönüştürür ve "alacağın dava edilebilme özelliği"ni ortadan kaldırır. Bu itibarla zamanaşımı savunması ileri sürüldüğünde, eğer savunma gerçekleşirse hakkın dava edilebilme niteliği ortadan kalkacağından, artık mahkemenin işin esasına girip onu incelemesi mümkün değildir.
Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır.Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumu ile ilgili olmayıp, istenmesini önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
Somut olayda, murisin nüfus kayıt örneği dosya içerisine alınmamış olup sisteme taraf olarak eklenmediğinden UYAP ortamından da nüfus kayıt örneği temin edilememiştir.
Dosya kapsamından murisin 24 yaşında vefat ettiği, geride eşinin kaldığı anlaşılıyor ise de; desteğin anne ve babasının yaşayıp yaşamadığı anlaşılamamaktadır. İlk derece mahkemesi dosyasında aldırılan 17.10.2016 tarihli ek aktüer raporunda murisin anne ve babasının payları da esas alınarak yapılan hesaplamada davacı eşin destek zararı 128.223,99 TL olarak hesaplanmış, ilk derece Mahkemesince; kaza tarihi itibariyle davalı ... şirketinin sorumlu olduğu teminat limitinin 50.000,00 TL olduğu ve davacı tarafça teminat limiti kadar talepte bulunulduğu anlaşıldığından, taleple bağlı kalınarak 50.000,00 TL üzerinden davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Dairesince her ne kadar, davalı vekilinin, rapora göre verilen kararda, müteveffanın davacı olmayan, ancak sağ olan anne ve babasının dikkate alınmadığı, tazminat hesabı yapılırken destek tazminatı talep etme hakkı bulunan tüm kişilerin paylarının dikkate alınması gerektiği, davacı eş yönünden müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğu hesaplanırken anne ve babanın payının garame yapılarak düşülmesi gerekirken düşülmediği ve davacı eş açısından poliçe teminatının tamamı olan 50.000,00 TL"ye hükmedildiği şeklindeki istinaf nedeni, olay tarihinden karar tarihine kadar geçen uzunca bir süre olan 10 yıla yakın bir zaman içinde davalı sigortaya, davacıdan başka müracaat eden olmadığının anlaşılmasına, dava dışı ana ve baba 2 yıl içinde dava açmadığı, karar tarihine kadar da dava açılmadığı, kaza tarihi 02/08/2005"den itibaren 10 yıllık sürenin geçtiği, 02/02/2016 tarihinde yürürlüğe giren ZMMS Sigortası Genel Şartlarına göre ölenin % 100 kusurlu olması nedeniyle mirasçılarının üçüncü kişi sıfatıyla dava açma yolunun artık bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiş ise de; davacının murisinin vefat ettiği kaza tarihi ve kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK"nın 66/1-d maddesinde öngörülen 15 yıllık ceza zamanaşımı süresi dikkate alındığında, dava tarihinde zamanaşımı süresi dolmadığı gibi, murisin anne ve babası eldeki dosyada taraf olmayıp, dosyada dava dışı anne baba için tazminat talebi ve davalı tarafça ileri sürülmüş zamanaşımı def"i de bulunmamaktadır.
Bölge Adliye Mahkemesi Dairesince yukarıda anlatılan hususlar gözetilmeksizin verilen karar doğru olmayıp, bu durumda yapılacak iş, murisin nüfus kayıt örneği de dosya içerisine alınarak, murisin anne ve babasının hayatta olması halinde, ilk derece mahkemesi dosyasında aldırılan aktüer raporunda davacı yönünden hesaplanan destek tazminatı davalının düzenlediği ... poliçesindeki 50.000,00 TL"lik limiti aştığı için, tüm hak sahiplerinin payları dikkate alınıp tazminatlarının hesaplanması ve tüm hak sahipleri arasında garameten paylaştırma yapılması konularında, rapor/ek rapor alınıp, oluşacak sonuca göre (usuli kazanılmış haklar da dikkate alınarak) karar verilmesi gerekirken, dava dışı anne ve babanın tazminat taleplerinin zamanaşımına uğradığı şeklinde re"sen ve yanılgılı olarak yapılan değerlendirme ve eksik incelemeyle, yazılı biçimde hüküm tesisi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı ... Anonim Türk Sigorta A.Ş. vekilinin sair temyiz itirazlarının REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davalı ... Anonim Türk Sigorta A.Ş. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile 6100 sayılı HMK"nun 371/1-a maddesi gereğince, Bölge Adliye Mahkemesi Daire kararının BOZULMASINA ve kaldırılmasına; aynı Kanun"un 373/1 maddesi uyarınca, dosyanın ilk derece mahkemesine ve kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine ve peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 22.10.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.