
Esas No: 2013/5956
Karar No: 2013/5956
Karar Tarihi: 15/4/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MURAT DURMAZ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5956) |
|
Karar Tarihi: 15/4/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER |
Başvurucu |
: |
Murat DURMAZ |
Vekili |
: |
Av. Mustafa DOĞAN |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, çalıştığı
işyerinden ayrılması sonrasında kişisel bilgilerine ulaşılarak bu bilgilerin
işçilik alacağına ilişkin olarak açılan davada hukuka aykırı delil olmasına
rağmen kullanılması ve bu kapsamda yaptığı suç duyurusu üzerine kovuşturmaya
yer olmadığına karar verilmesi nedeniyle Anayasa’nın 20., 22. ve 36.
maddelerinde tanımlanan özel hayatın gizliliği, haberleşme ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, ihlalin tespitiyle, iş mahkemesinde
görülen davanın aleyhine sonuçlanması halinde yeniden yargılama yapılmasına ve
uğradığı manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 29/7/2013 tarihinde
Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun
Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölümün İkinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde
belirtilen ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu tarafından,
işyerinden ayrılmasına bağlı olarak işyerindeki şahsi bilgilerine el konularak
kullanıldığı iddiasıyla yapılan suç duyurusu üzerine, İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığının 7/1/2013 tarih ve S.2012/144285 sayılı kararıyla şüpheliler
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
6. Başvurucu tarafından
belirtilen karar aleyhine yapılan itiraz İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin
28/5/2013 tarih ve 2013/1175 değişik sayılı kararı ile reddedilmiştir.
7. Başvurucu tarafından işveren
aleyhine açılan ve İstanbul 14. İş Mahkemesinin E.2012/403 sırasına kaydedilen
alacak davası hâlihazırda derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
8. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 172. ve 173. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
9. Mahkemenin 15/4/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 29/7/2013 tarih ve 2013/5956
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
10. Başvurucu, çalıştığı
işyerinden ayrılması sonrasında, kullanımına tahsis edilmiş olan dizüstü
bilgisayara, şahsi ajandalarına ve kartvizitlerine işverence el konularak,
belirtilen eşya içindeki resim, fotoğraf ve diğer kişisel bilgilerine ve
şifresi kırılmak suretiyle e-posta adresinin içeriğine ulaşıldığını, bu
kapsamda yaptığı suç duyurusu üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının
7/1/2013 tarih ve S.2012/144285 sayılı kararı ile kovuşturmaya yer olmadığına
karar verildiğini, karara karşı yaptığı itirazın İstanbul 13. Ağır Ceza
Mahkemesinin 28/5/2013 tarih ve 2013/1175 sayılı kararı ile reddedildiğini,
yapılan ceza soruşturmasının yalnızca dizüstü bilgisayarın işverene ait olduğu
vakıasına dayanılarak sonuçlandırıldığını, ayrıca belirtilen kişisel bilgilerin
işçilik alacağına ilişkin olarak açılan davada hukuka aykırı delil olmasına
rağmen kullanıldığını belirterek, adil yargılanma ve özel hayatın gizliliği
hakkı ile haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Adil
Yargılanma Hakkı Yönünden
a. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının S.2012/144285 Sayılı
Dosyası Açısından
11. Başvurucu, çalıştığı
işyerinden ayrılması sonrasında üçüncü kişilerce kişisel verilerinin elde
edilerek kullanıldığı iddiasıyla yaptığı suç duyurusu üzerine şüpheliler
hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini belirterek, Anayasa’nın
36. maddesinde tanımlanan hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
12. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurabilir…”
13. 30/11/2011 tarih ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve
özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf
olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
14. Anılan Anayasa ve Kanun
hükmüne göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No. 2012/1049, 26/3/2013,
§ 18).
15. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
16. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. ….”
17. Anayasa’nın 36. maddesinin
birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma
hakkının kapsamı düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin,
Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı”
kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi gerekir (B. No. 2012/13,
2/7/2013, § 38).
18. Sözleşme’nin adil yargılanma
hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır (B. No. 2012/917, 16/4/2013, § 21).
19. Bir ceza davasında üçüncü
kişilerin suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar
gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, adil yargılanma hakkının
koruma alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medenî
hak talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda
verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir
(B. No. 2013/1845, 7/11/2013, § 37; Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Perez/Fransa, B. No. 47287/99, 12/2/2004, §
70).
20. Hukuk sistemimiz açısından,
5271 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak
iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmış olup, başvurucunun ceza muhakemesi
sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut
olayda başvurucunun isteğinin üçüncü kişilerin cezalandırılmasıyla, verilen
kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkilerinin de ceza muhakemesi süreci
ile sınırlı olduğu ve başvurucunun iddiaları göz önünde bulundurulduğunda hukuk
yargılaması açısından bağlayıcı bir etkisi bulunmadığı anlaşılmaktadır.
21. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusunun, Anayasa’da
güvence altına alınmış ve AİHS kapsamında yer alan temel hak ve özgürlüklerin
koruma alanı dışında kaldığı anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. İstanbul 14. İş Mahkemesinin E.2012/403 Sayılı Dosyası
Açısından
22. Başvurucu, çalıştığı
işyerinden ayrılması sonrasında, üçüncü kişilerce hukuka aykırı olarak elde
edildiği iddia edilen kişisel bilgilerinin işçilik alacağına ilişkin olarak
açılan davada hukuka aykırı delil olmasına rağmen kullanıldığını belirterek,
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
23. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“… Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
24. 6216 sayılı Kanun’un, “Bireysel başvuru hakkı” kenar başlıklı 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale
neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce
tüketilmiş olması gerekir”
25. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
uyarınca, Anayasa’da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller
kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından ihlal edildiğini iddia eden
herkese Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkı tanınmıştır.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrasında ise, bireysel başvuruda bulunulmadan önce,
ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş
olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği
belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin
gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar
(B. No. 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19–20; B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 26).
26. Başvuru konusu olayda,
hukuka aykırı olarak elde edildiği iddia edilen kişisel verilerin kullanıldığı
belirtilen yargılama prosedürünün ilk derece mahkemesi önünde derdest olduğu ve
Mahkemece henüz uyuşmazlığın esasına dair bir karar verilmediği görülmektedir.
Derdest olan yargılama faaliyeti nazara alındığında, ihlal iddiasıyla ilgili
olarak kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının
tüketilmemiş olduğu anlaşılmaktadır.
27. Açıklanan nedenlerle,
başvurucu tarafından ihlal iddiasına ilişkin olarak kanunen öngörülmüş olan
başvuru yolları tüketilmeksizin bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından,
başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin
“başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Özel
Hayatın Gizliliği Hakkı ve Haberleşme Hürriyeti Yönünden
28. Başvurucu, çalıştığı
işyerinden ayrılması sonrasında, kullanımına tahsis edilmiş olan dizüstü
bilgisayara, şahsi ajandalarına ve kartvizitlerine işverence el konulduğunu,
belirtilen eşya içindeki resim, fotoğraf ve diğer kişisel bilgilerine ve
şifresi kırılmak suretiyle e-posta adresinin içeriğine ulaşıldığı belirterek,
Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinde tanımlanan hakkının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
29. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
ise, bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan
işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir (§ 24).
30. Ancak belirtilen hükümlerde
yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri
açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek
nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması
gerekmektedir. Ayrıca, başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî
olarak uygulanabilir bir kural olup, bu kurala riayetin denetlenmesinde
münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda, yalnızca
hukuk sisteminde bir takım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda
bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir
biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden
başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine
getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir
(B. No. 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Benzer
yöndeki AİHM kararı için bkz. İlhan /Türkiye,
B. No. 22277/93, 27/7/2000, §§ 56–64).
31. Başvuru konusu olayda, her
ne kadar başvurucu tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 7/1/2013
tarih ve S.2012/144285 sayılı dosyası üzerinde, üçüncü kişilerce şahsi eşyaları
ve e-mail hesabı üzerinden, belirtilen eşya ve hesap içindeki resim, fotoğraf
ve diğer kişisel bilgilerine ulaşıldığı belirtilerek suç duyurusunda bulunulmuş
ise de, yapılan soruşturma neticesinde unsurları oluşmayan, kayda alınan
konuşmaları yayınlamak, iş ve çalışma hürriyetinin ihlali, haberleşmenin
gizliliğini ihlal, hırsızlık, kişisel verileri hukuka aykırı olarak ele
geçirmek veya yaymak ve şantaj suçları yönünden şüpheliler hakkında kovuşturmaya
yer olmadığına karar verildiği ve başvurucunun, kişisel verilerinin üçüncü
şahıslarca elde edildiği iddiasını konu alan uyuşmazlığın esasına ilişkin
olarak, özellikle iddiaya konu olay ve olguların tespiti açısından fonksiyonel
olabilecek, başka bir yargısal prosedür de başlatmamış olduğu anlaşılmaktadır.
32. Devlet, özel hayatın
gizliliğine keyfi olarak müdahale etmemek ve üçüncü kişilerin saldırılarını
önlemekle yükümlüdür. Somut başvuruda olduğu gibi, özel kişiler arasındaki
ihtilaflar açısından, çoğu zaman klasik müdahale biçimlerinden biri söz konusu
olmamakla beraber, bu kapsamda da yetkili makamlar için geçerli olan usulî özen yükümlülüğü, gerekli usulî
güvenceleri sunan yargısal prosedürleri sağlamak ve bu suretle yargısal ve
idari makamların özel kişiler arasındaki bir uyuşmazlıkta etkili ve adil bir
karar vermesini temin etme sorumluluğunu ifade etmektedir. Ancak Devletin, bu
müdahalelere karşı etkili mekanizmalar kurma çerçevesindeki pozitif
yükümlülüğü, tüm müdahale türleri açısından mutlaka cezai soruşturma ve
kovuşturma yapılmasını gerekli kılmaz. Üçüncü kişilerin haksız müdahalelerine
karşı bireyin korunması hukuk muhakemesi yoluyla da mümkündür.
33. Hukuka veya sözleşmeye
aykırı bir fiil nedeniyle başkasına verilmiş olan zararın tazmin edilmesi
yükümlülüğünü ifade eden hukuki sorumluluk, ceza hukuku alanında suç diye
adlandırılan insan davranışına göre daha geniş bir hukuka aykırı davranış
grubunu kapsamaktadır. Bir eylemin suç teşkil edebilmesi için ilgili kanunda
açıkça tanımlanması gerekirken haksız fiil için böyle bir sınırlamaya yer
verilmemektedir. Ayrıca ceza hukuku alanında taksire dayalı sorumluluğun
istisnai nitelik taşımasına rağmen, kasten veya taksirle başkalarına verilen zararın
hukuki sorumluluk kapsamında giderim imkânının daha fazla olduğu, ceza hukuku
alanında objektif sorumluluğa yer verilmezken hukuki sorumluluk alanında
objektif sorumluluk esasının da etkin şekilde uygulandığı ve hukuki sorumluluk
alanında aynı maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı
kullanılarak kişisel sorumluluğun söz konusu olabildiği anlaşılmaktadır. Bunun
yanı sıra, hukuk sistemimizde ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma
imkânı ortadan kaldırılırken, hukuki sorumluluk alanındaki tazmin
yükümlülüğünün asıl gayesinin zarar görenin zararının telafi edilmesi olduğu
nazara alındığında, özellikle somut başvuruya konu ihlal iddiasına benzer
uyuşmazlıklar açısından, hukuki tazmin yolunun daha yüksek başarı şansı
sunabilecek, kullanılabilir ve etkili bir başvuru yolu olduğu anlaşılmaktadır (B. No. 2013/2355, 7/11/2013, § 31).
34. Yukarıda yer verilen
tespitler çerçevesinde, başvurucu tarafından yalnızca ceza muhakemesi yoluna
başvurulmuş olduğu ve somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan
hukuk davası açma yoluna gidilmediği anlaşılmakla, Anayasa Mahkemesine bireysel
başvuruda bulunabilmek için tüm başvuru yollarının tüketilmesi koşulunun yerine
getirildiği söylenemez.
35. Açıklanan nedenlerle, başvurucu
tarafından somut başvuru açısından daha etkili bir giderim yolu olan hukuk
davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının “başvuru
yollarının tüketilmemesi” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun,
1. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının S.2012/144285 sayılı
dosyası yönünden ileri sürdüğü Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğine
ilişkin iddiasının “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. İstanbul 14. İş Mahkemesinin E.2012/403 sayılı dosyası yönünden
ileri sürdüğü Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddiasının “başvuru yollarının tüketilmemesi”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Anayasa’nın 20. ve 22. maddelerinin ihlal edildiğine ilişkin
iddialarının “başvuru yollarının
tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
15/4/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.