8. Hukuk Dairesi 2015/13787 E. , 2015/19317 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İstanbul 16. İcra Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/09/2013
NUMARASI : 2013/1-2013/1141
Yukarıda tarih ve numarası yazılı Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki temyiz eden tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden Daire"ye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
K A R A R
Davacı alacaklı vekili, borçlu hakkında başlatılan takibin kesinleşmesi üzerine .. Ayakkabı isimli işletmede haciz yapıldığını ve haciz sırasında işyerinin yetkilisi olarak görünen A.. A.."ın istihkak iddiasında bulunduğunu, ancak bu kişinin haciz adresinde hiç çalışmadığını, işyerinin borçluya ait olduğunu, işyerine ait telefon faturasının da borçlu adına olduğunu, işyerinin asıl sahibinin de borçlunun kardeşi olduğunu, istihkak iddiasının doğru olmadığını iddia ederek davanın kabulü ile 3. kişinin istihkak iddiasının reddine ve %40"dan az olmamak üzere tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı 3.kişi vekili, haciz yapılan işyerinde 20.10.2009 tarihinden bu yana faaliyette bulunduğunu, takibin ise 2012 yılında başlatıldığını, borçlunun adresinin haciz adresinden farklı bir yer olduğunu, haciz adresiyle borçlunun ilgisinin olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
Davalı borçlu davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; Avcılar Vergi Dairesi"nin cevabi yazısı uyarınca hacze konu adreste, takip borçlusu L.. K..l"ın .. Ayakkabı işyeri ünvanıyla faaliyet gösterdiği, istihkak iddia eden diğer davalı A.. A.."ın takip tarihinden sonra adına kayıtlı vergi levhasını tanzim ettirdiği, haciz mahalli olan 54/34-35 nolu işyerinin, davalı L.. K.. adına kayıtlı işyeri olduğu, tanık beyanları ile bu hususun doğrulandığı, İİK"nun 97/a maddesi gereğince mülkiyet karinesinin borçlu yararına olduğu, karinenin aksinin davacı tarafından kesin ve güçlü deliller ile kanıtlanması gerektiği, takip borçlusu L.. K.."ın takibe konu borcun doğumundan sonra 2009 yılında vergi mükellefiyetini terk ettiği ve vergi dairesi yazı cevaplarına göre belirtilen adreste istihkak iddia eden şahsın hiç çalışmadığının belirlendiği, takip borçlusunun bilinen son işyerinin haciz adresi olduğu, .. Ayakkabıcılığın, .. Ayakkabıcılık ismini alarak faaliyetini devam ettirdiği, kağıt üzerinde işyeri sahiplerinin değişmediği, ayrıca aynı hacze ilişkin, aynı adresteki istihkak iddiasında, İstanbul 12. İcra Hukuk Mahkemesi"nce A.. A.."ın istihkak idiasının reddine karar verildiği ve kararın kesinleştiği, bu durumda istihkak iddia eden A.. A.. ile davalı borçlunun alacaklılardan mal kaçırma amacı ile birlikte muvazaalı olarak hareket ettiklerinin anlaşıldığı, takibin talik edilmediği ve koşulları oluşmadığı gözetilerek, davalı tarafından talep edilen kötü niyet tazminatının İİK 97 ve devamı maddeleri gözetilerek, reddine karar vermek gerektiği gerekçesiyle davanın kabulü ile istihkak iddiasının reddine, davalı alacaklı tarafından talep edilen tazminatın takip talik edilmediği ve yasal koşulları oluşmadığından reddine karar verilmiştir.
Kararı, davalı 3. kişi vekili temyiz etmiştir.
Dava, alacaklı tarafından İİK"nun 99.maddesi uyarınca istihkak iddiasının reddi talebiyle açılmıştır.
1-Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, yargılamanın açıklığı ilkesini kabul etmiştir. 6100 sayılı HMK’nın 294 ve devamı (Mülga HUMK’nun 382 ve devamı) maddelerinde hükmün nasıl tesis edileceği ve sonrasında kararın nasıl yazılacağı etraflıca düzenlenmiştir. Yargılamanın açık bir şekilde yapılması, tesis edilen hükmün açıkça belirtilmesi esastır. Bu nedenle hükmün, açık, anlaşılır, infaz edilebilir şekilde tesis edilmesi ve de en önemlisi yazılacak gerekçenin, verilen hükme uygun olması gerekmektedir. Aksi halde, yargılamanın açıklığı ilkesi dolayısıyla kamu vicdanı zedelenmiş ve mahkeme kararlarına güven sarsılmış olacaktır.
Bu minvalde, yazılacak kararın gerekçesiyle hüküm kısmı arasında bütünsellik esastır. Başka bir anlatımla, gerekçe ile hüküm birbirine bağlı olup, çelişki bulunmaması gerekir. Nitekim, HMK’nın 298/2. maddesinde de gerekçeli kararın, tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağı açıkça düzenlenmiş bulunmaktadır.
Somut olayda 26.09.2013 tarihli gerekçeli kararın ilk 5 paragrafının dava dosyasındaki bilgi ve belgelerle ilgisi bulunmamaktadır. Ayrıca, gerek karar başlığında gerek gerekçeli karar içeriğinde gerekse hüküm kısmındaki bentlerde tarafların dayanak takip dosyasındaki konumları da birbirine karıştırılmış olup, bu yönden de kararın infaz kabiliyeti bulunmamaktadır.
Bu durum karşısında, hüküm ile gerekçenin çelişik olması doğru görülmemiş, kararın bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davalı 3. kişi vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın İİK"nun 366 ve 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenle davalı 3. kişi vekilinin temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek olmadığına, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve İİK"nun 366/3. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 27.10.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.