
Esas No: 2014/5963
Karar No: 2014/5963
Karar Tarihi: 20/9/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
EŞREF TURUNÇ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/5963) |
|
Karar Tarihi:20/9/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör Yrd. |
: |
Yusuf Enes
KAYA |
Başvurucu |
: |
Eşref TURUNÇ |
Vekili |
: |
Av. Ferhat
GÖZEL |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, tutuklamanın hukuki olmaması ve tutukluluğun makul
süreyi aşması nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, yargılamanın
adil yürütülmemesi ve tarafsız bir mahkemede yargılama yapılmaması nedenleriyle
adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 21/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasınakarar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8.Hatay 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 22/9/2011 tarihli kararı ile
başvurucunun yokluğunda tutuklama kararı verilmiştir.
9. Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı, başvurucu hakkındaki tutuklama
kararının vicahiye çevrilerek tutuklama kararı verilmesi talebinde bulunmuş ise
de Hatay 1. Sulh Ceza Mahkemesi 11/1/2012 tarihli kararıyla tutuklama talebini
reddetmiştir.
10. Bu karara yapılan itiraz üzerine Hatay 1. Asliye Ceza Mahkemesi
11/1/2012 tarihli kararı ile başvurucu hakkında, üzerine atılı suçun 4/12/2004
tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 100. maddesinin üçüncü
fıkrasında sayılı suçlardan olması, suç işlediğine yönelik yeterli delil
bulunması sebebiyle tutuklanmasına yönelik yakalama emri çıkarılmasına karar
vermiştir. Bu karar üzerine Hatay 1. Sulh Ceza Mahkemesi 11/1/2012 tarihli
kararıyla başvurucunun tutuklanmasına karar vermiştir.
11. Başvurucu hakkında Hatay Cumhuriyet Başsavcılığının
25/1/2012 tarihli iddianamesiyle kasten ve tasarlayarak birden fazla kişiyi
öldürme suçlarını işlediği iddiasıyla kamu davası açılmıştır.
12.Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28/3/2014 tarihli kararı ile
başvurucunun, kasten insan öldürme suçuna azmettirme suçundan iki kez müebbet
hapis cezası ile cezalandırılmasına ve tutukluluk hâlinin devamına karar
verilmiştir.
13. Başvurucu, 21/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
14.İlk derece mahkemesinin kararı, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin
4/4/2016 tarihli ilamıyla onanmıştır.
IV. İLGİLİ HUKUK
15.5271 sayılı Kanun"un"Tutuklama nedenleri" kenar başlıklı 100.
maddesinin ilgili bölümü şöyledir:
"(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli
veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi
beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama
kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni
var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması
veya kaçacağı şüphesini uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya
değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı
yapılması girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3)
Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı
halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza
Kanununda yer alan;
.
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
..."
16.5271 sayılı Kanun"un "Tutuklama
kararı" kenar başlıklı 101. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
"(1) Soruşturma evresinde şüphelinin
tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi
tarafından, kovuşturma evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının
istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir.
Bu istemlerde mutlaka gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz
kalacağını belirten hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.) Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki
bir tahliye isteminin reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla
gerekçelendirilerek açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa
sözlü olarak bildirilir, ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine
verilir ve bu husus kararda belirtilir."
17. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
istemi" kenar başlıklı 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
ilgili bölümü şöyledir:
"Suç soruşturması veya kovuşturması
sırasında;
...
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde
makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında
hüküm verilmeyen,
...
Kişiler, maddî ve manevî her türlü
zararlarını, Devletten isteyebilirler."
18. 5271 sayılı Kanun"un "Tazminat
isteminin koşulları" kenar başlıklı 142. maddesinin (1)
numaralı fıkrası şöyledir:
"Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin
ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin
kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
19. Mahkemenin 20/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddialar
1. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
20.Başvurucu, kuvvetli suç şüphesi olmadığı hâlde tutuklandığını
ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
21. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir."
22. Başvurucunun bu bölümdeki şikâyetlerinin, Anayasa"nın kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkını düzenleyen 19. maddesi kapsamında incelenmesi
gerekir.
23. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak
Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin
varlığı hâlinde söz konusu olabilir (Murat
Narman, B. No: 2012/1137, 2/7/2013, § 42).
24. Anayasa’nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında suçluluğu
hakkında kuvvetli belirti bulunan kişilerin ancak kaçmalarını, delilleri yok
etmelerini veya değiştirmelerini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi
tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hâllerde hâkim kararıyla
tutuklanabilecekleri hükme bağlanmıştır. Buna göre bir kişinin tutuklanabilmesi
öncelikli olarak suç işlediği hususunda kuvvetli belirti bulunmasına bağlıdır.
Bu, tutuklama tedbiri için aranan olmazsa olmaz unsurdur. Bunun için suçlamanın
kuvvetli sayılabilecek inandırıcı delillerle desteklenmesi gerekir. İnandırıcı
delil sayılabilecek olgu ve bilgilerin niteliği büyük ölçüde somut olayın
kendine özgü şartlarına bağlıdır (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 72).
25. Ancak bu nitelemeye bağlı olarak kişinin suçla itham
edilebilmesi için yakalama veya tutuklama anında delillerin yeterli düzeyde
toplanmış olması mutlaka gerekli değildir. Zira tutukluluğun amacı yürütülen
soruşturma ve/veya kovuşturma sırasında kişinin tutuklanmasının temelini
oluşturan şüphelerin doğruluğunu kanıtlayarak veya ortadan kaldırarak adli
süreci daha sağlıklı bir şekilde yürütmektir. Buna göre suç isnadına esas
teşkil edecek şüphelere dayanak oluşturan olgular ile ceza yargılamasının
sonraki aşamalarında tartışılacak olan ve mahkûmiyete gerekçe oluşturacak
olguların aynı düzeyde değerlendirilmemesi gerekir (Mustafa Ali Balbay, § 73).
26. Başvurucu, Hatay Cumhuriyet Başsavcılığının 2007/3964 sayılı
soruşturması kapsamında, kasten ve tasarlayarak birden fazla kişiyi öldürmek
suçlarından Hatay 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 11/1/2012 tarihli kararı ile
tutuklanmıştır. Tutuklamaya gerekçe olarak (Hatay 1. Asliye Ceza Mahkemesi
kararında) "Şüpheliye yüklenen suçların
niteliği, yüklenen suçları işlediğine dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını
gösteren olguların mevcudiyeti, yüklenen suçun CMK. 100/3-a maddesinde sayılan
suçlardan olması " gösterilmiştir.
27. Cumhuriyet Savcılığınca düzenlenen iddianame incelendiğinde
özetle başvurucunun diğer şüpheli S.K. ile birlikte maddi getirisi ve rantı
yüksek gece kulübünün işletmesinden kaynaklanan -maddi sebeplerle ortaya çıkan-
husumet nedeniyleM.F.Ç. isimli şahsı tasarlayarak, M.A.A.yı ise kasten öldürdürme
iddiasıyla kamu davası açıldığı görülmektedir. İddianamede isnat olunan bu
suçlara ilişkin olay yeri inceleme raporu, olaya ilişkin tutanaklar, otopsi
raporu, yakalama tutanakları, şikâyet dilekçesi, ifade tutanakları, HTS
kayıtları gibi delillere de yer verilmiştir.
28. Başvurucu hakkındaki tutuklama kararı, iddianame ve
delillere ilişkin içeriği ile birlikte dikkate alındığında, başvurucunun suç
işlemiş olabileceğinden şüphelenilmesi için inandırıcı delillerin bulunduğu
sonucuna varılmıştır. Bu durumda başvurucunun, suç işlediğinden şüphelenilmesi
için somut olgu ve bilgi bulunmadığı hâlde tutuklandığı iddiasının yerinde
olmadığı sonucuna varılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Tutuklama Süresinin Makul Olmadığına İlişkin
İddia
a. Başvurucunun İddiaları
30.Başvurucu,uzun süredir tutuklu bulundurulduğunu, tahliye
taleplerinin formül gerekçelerle reddedildiğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
31. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı devletin, bireylerin
özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir
haktır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK],
B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62).
32. Anayasa"nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi
hürriyeti ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak konduktan sonra ikinci
ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin
hürriyetlerinden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır.
Dolayısıyla kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının kısıtlanması ancak Anayasa"nın
anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı
hâlinde söz konusu olabilir (Murat Narman, §
42).
33. Kişilerin fiziksel hürriyetlerini güvence altına alan
Anayasa"nın 19. maddesinin, kişi hürriyetinin kısıtlanmasına imkân tanığı
durumlardan biri de üçüncü fıkrada düzenlenen tutuklama tedbiridir.
34. Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında bir ceza
soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin, makul sürede yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip
olduğu belirtilmiştir. Anılan fıkrada güvence altına alınan "makul sürede
yargılanmayı" ve "serbest bırakılmayı" isteme haklarının,
birbirinin alternatifi değil tamamlayıcısı olarak değerlendirilmeleri gerekir.
35. Anayasa"nın 19. maddesinde güvence altına alınan
"serbest bırakılmayı" isteme hakkı uyarınca bir ceza soruşturması
veya kovuşturması kapsamında tutuklu olan kişiler, ilgili yargı mercilerinden
serbest bırakılmalarına karar verilmesini talep edebilirler. Bu hakkın bir
yansıması olarak 5271 sayılı Kanun"un 104. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
şüpheli veya sanığın soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında
salıverilmesini isteyebileceği belirtilmiştir. Yine aynı Kanun"un 108. maddesininde tutukluluğun soruşturma ve kovuşturma
evrelerinde belirli süreleri aşmayacak şekilde resen incelenmesi gerektiği
ifade edilmiştir. Yargı organlarınca, tutukluluğun her aşamasında gerek kişinin
serbest bırakılma talebi üzerine gerekse resen yapılan incelemelerde tutulmanın
meşru nedenlerinin açıklanması Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının
bir gereğidir (§§ 39, 40).
36. Anılan maddede ayrıca tutuklanan kişilerin "makul
sürede yargılanmayı" isteme haklarına sahip olduğu ifade edilmiştir. Genel
olarak yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmaması, Anayasa"nın 36. maddesi
ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkının konusudur. Kişilerin
fiziksel hürriyetlerinin kısıtlanmasına ilişkin güvencelerin belirtildiği
Anayasa"nın 19. maddesine göre öncelikle tutukluluğun makul süreyi aşmaması
gerekir. Bununla birlikte maddenin tutuklu olarak sürdürülen yargılamanın makul
sürede sonuçlandırılması gerektiğine ayrıca işaret ettiği de görülmektedir.
37. Hürriyeti kısıtlanarak yargılanan kişinin yargılamanın makul
sürede bitirilmesindeki menfaati, işin doğası gereği diğerlerine göre daha
fazladır. Bu bağlamda Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasında belirtilen
tutuklu kişinin "makul sürede yargılanma" hakkı, Anayasa"nın 36.
maddesi ile güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul
sürede yargılanma hakkına göre daha yüksek bir koruma sağlamaktadır.
38. Buna göre tutuklu olarak sürdürülen soruşturma ve kovuşturma
süreçlerinin süratle sonuçlandırılması gerekir. Bunun için başta savcılıklar ve
mahkemeler olmak üzere tüm kamu organları, tutuklu olarak sürdürülen soruşturma/kovuşturma
süreçlerinin -adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelere riayet edilmek
koşuluyla- süratli bir şekilde sonuçlandırılması için özenli davranmalıdırlar
(§ 42).
39. Anılan özen yükümlülüğü, kişinin hürriyetinden yoksun
bırakılmaya devam edilmesinin keyfî olmadığının, dolayısıyla kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkına yönelik müdahalenin meşru amacının devam ettiğinin
söylenebilmesi için zorunludur. Bu itibarla tutuklu kişiler hakkındaki
soruşturma/kovuşturma süreçlerinin özenli olarak yürütülmesi Anayasa"nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasında güvence altına alınmıştır.
40. Diğer taraftan Anayasa"nın 13. maddesinde temel hak ve
özgürlüklere yönelik sınırlamaların "ölçülülük" ilkesine aykırı
olamayacağı belirtilmiştir. Anayasa"nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer
alan "tutuklamayı zorunlu kılan" ibaresiyle
de tutuklamanın ölçülü olması gerektiğine işaret edilmektedir. Anılan Anayasa
hükümlerine paralel bir şekilde 5271 sayılı Kanun"un 100. maddesinde; işin
önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması
hâlinde tutuklama kararı verilemeyeceği ifade edilmiştir.
41. Ölçülülük ilkesinin amacı temel hak ve özgürlüklerin,
gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesidir. Anayasa Mahkemesi kararları
uyarınca amaç ve araç arasında makul bir ilişkinin bulunmasını, diğer bir
deyişle yapılan sınırlamayla sağladığı yarar arasında hakkaniyete uygun bir
dengenin bulunması gereğini ifade eden ölçülülük ilkesinin, sınırlayıcı önlem
ile sınırlama amacı arasındaki ilişkinin denetiminde önlemin sınırlama amacına
ulaşmaya elverişli olup olmadığını saptamaya yönelik "elverişlilik",
sınırlayıcı önlemin sınırlama amacına ulaşma ve demokratik toplum düzeni
bakımından zorunlu olup olmadığını arayan "zorunluluk", ayrıca amaç
ve aracın ölçüsüz bir oranı kapsayıp kapsamadığını, bu yolla ölçüsüz bir
yükümlülük getirip getirmediğini belirleyen "oranlılık" ilkeleri
olmak üzere üç alt ilkesi bulunmaktadır (AYM, E.2013/57, K.2013/162,
26/12/2013).
42. Anayasa"nın 13. maddesinde yer alan "ölçülülük"
ilkesini gözetmek öncelikle tutuklamayı yapan ve tutuklamayı devam ettiren
yargı mercilerinin görevidir. Bu nedenle bir ceza soruşturması veya
kovuşturması kapsamında uygulanan ya da sürdürülen tutuklama tedbirinin ölçülü
olup olmadığı öncelikle tutukluluğa ilişkin kararların gerekçeleri üzerinden
tespit edilebilir (Murat Narman, §
62).
43. Tutukluluğa ilişkin kararların gerekçelerinde, tutuklamanın
ön şartı olan "kişinin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti
bulunduğunun" ayrıca "tutuklama nedenlerinin" ortaya konulması
gerekmektedir. Bu husus tutuklama kararlarının düzenlendiği 5271 sayılı
Kanun"un 101. maddesininde de ifade edilmiştir. Buna
göre tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda; kuvvetli suç şüphesini, tutuklama nedenlerinin
varlığını ve tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu gösteren deliller somut
olgularla gerekçelendirilerek açıkça gösterilmelidir.
44. Kuvvetli suç şüphesi, tutuklama için bir ön şart olup
varlığını tutukluluğun her aşamasında korumalıdır. Tutmanın bir amacı da kişi
hakkındaki şüpheleri teyit etmek veya çürütmek suretiyle ceza
soruşturmasını/kovuşturmasını ilerletmektir (Dursun
Çiçek, B. No: 2012/1108, 16/7/2014, § 87). Başlangıçtaki bir
tutuklama için kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun, tüm delilleriyle birlikte
ortaya konulması her zaman mümkün olmayabilir (Mustafa
Ali Balbay, B. No: 2012/1272, 4/12/2013, § 73; Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No:
2014/14061, 8/4/2015, § 84). Bununla birlikte soruşturma/kovuşturma süreci
ilerledikçe kişi hakkındaki suç şüphesini doğrulayacak ya da ortadan kaldıracak
delillere erişilecektir. Bu nedenle belirli bir süre geçtikten sonra
tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda kuvvetli suç şüphesinin bulunduğunun
somut olgularla birlikte açıklanması gerekir. Tutukluluğun herhangi bir
aşamasında, kişinin tutuklu olduğu suç yönünden kuvvetli suç şüphesini gösteren
olgular ortadan kalkmışsa artık tutmanın meşru bir amacının bulunduğu
söylenemez.
45. Başlangıçtaki bir tutuklama için işin doğası gereği Anayasa
ve Kanun"da öngörülen tutuklama nedenlerinin soyut olarak belirtilmesi yeterli
görülebilir. Ancak soruşturma/kovuşturma sürecinde deliller toplandıkça artık
delillere etki edilebilmesi imkânı ortadan kalkmakta ya da zorlaşmaktadır.
Ayrıca isnat edilen suç dolayısıyla belirli bir süre hürriyetinden yoksun kalan
ve bu itibarla yargılama sonunda alınması muhtemel cezanın en azından bir
bölümünü karşılayacak kadar tutulan kimsenin kaçma ihtimalinin başlangıçtakine
göre azaldığı da söylenebilir. Bu nedenlerle belirli bir süreyi aşan
tutukluluğa ilişkin devam kararlarında tutuklama nedenlerinin soyut olarak
belirtilmesi yeterli değildir(Hanefi Avcı, B.
No: 2013/2814, 18/6/2014, § 70).
46. Bu kararlarda tutuklama nedenlerinin somut olgulara dayalı
olarak açıklanması ve bu nedenlerin olayın koşullarında neden zorunlu olduğunun
ortaya konulması gerekir. Tutukluluk devam ettikçe bir taraftan bireye düşen
yükümlülük artarken diğer taraftan tutulmanın dayandığı meşru amaç
zayıfladığından, tutuklulun devamı kararlarında
davanın genel durumunun yanında, tutuklu kişinin özel durumu da dikkate
alınmalı, bu anlamda tutuklama nedenleri kişiselleştirilmelidir (Hanefi Avcı, § 84). Tutukluluğun devamı
ancak Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu
sayılamaz." ifadeleriyle güvence altına alınan ve esasında
hukukun temel ilkelerinden biri olan "masumiyet karinesi"ne
rağmen, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına üstün gelecek şekilde tutmanın
adaletin işleyişi bakımından gerekli olduğunun dayanaklarıyla birlikte
açıklanması durumunda haklı bulunabilir.
47. Suç işlemekle itham edilen kişiler hakkında,
"ölçülülük" ilkesi uyarınca en genel ifadeyle adaletin iyi işlemesi
meşru amacının sağlanması bakımından tutuklamaya alternatif diğer koruma
tedbirlerinin yeterli olup olmadığının incelenmesi gerekir. 5271 sayılı
Kanun"un 109. maddesinde öngörülen adli kontrol yükümlülükleri tutuklamaya göre
temel hak ve hürriyetlere daha hafif etkide bulunan koruma tedbirleridir.
Dolayısıyla tutukluluğun ölçülü olduğunun söylenebilmesi için buna ilişkin
kararlarda öncelikle adli kontrol tedbirlerinin tutuklama ile ulaşılmak istenen
meşru amaç bakımından neden yeterli olmadığı ortaya konulmalıdır. Bu husus
tutuklama istemleri yönünden 5271 sayılı Kanun"un 101. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında ifade edilmiştir.
48. Tutukluluk süresinin makul olup olmadığı konusunun genel bir
ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir kişinin tutuklu olarak
bulundurulduğu sürenin makul olup olmadığı, her davanın kendi özelliklerine
göre değerlendirilmelidir (Murat Narman, §
61).
49. Makul sürenin hesaplanmasında sürenin başlangıcı,
başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan
tutuklandığı durumlarda ise tutuklama tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak
kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk derece mahkemesince hüküm verildiği
tarihtir (Murat Narman, § 66).Bu
bakımdan temyiz aşamasında geçen süreler tutukluluk süresinin
değerlendirmesinde dikkate alınmaz. Ancak temyiz incelemesi sonunda bozma
kararı verilirse bireyin durumu tekrar suç isnadına bağlı tutmaya
dönüşeceğinden bozma sonrası ilk derece mahkemesi önünde geçen süre
değerlendirmede dikkate alınacaktır (Savaş
Çetinkaya, B. No: 2012/1303, 21/11/2013, § 42).
50. Tutukluluğun uzun sürdüğü veya makul süreyi aştığı
şikâyetiyle yapılan bireysel başvurularda, derece mahkemelerince verilen
tutuklama ve tutukluluğun devamına ilişkin kararlarda açıklanan gerekçeleri
inceleyerek bu gerekçelerin somut olayın özelliklerine göre ilgili ve yeterli
olup olmadığını ayrıca yukarıda belirtilen özen yükümlülüğüne uyulup
uyulmadığını incelemek Anayasa Mahkemesinin görevidir.
51. Bu denetim sonunda tutukluluğa ilişkin gerekçelerin,
başvurucuların hürriyetlerinin kısıtlanmasının meşru nedenlerinin ortaya
konulması bakımından ilgili ve yeterli olmadığı veya tutuklu olarak sürdürülen
soruşturma/kovuşturma süreçlerinin kamu organlarının özen yükümlülüğü ile
bağdaşmayan tutumları nedeniyle tamamlanmadığı kanaatine varılırsa tutukluğun
makul süreyi aştığı sonucuna ulaşılacaktır.
52. Somut olayda başvurucu 16/12/2011 tarihinde gözaltına
alınmış, 11/1/2012 tarihinde tutuklanmış ve ilk derece mahkemesince 28/3/2014
tarihinde hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiştir. Buna göre başvurucunun
özgürlüğünden yoksun kaldığı süre 2 yıl 3 ay 17 gündür.
53. Somut olayda başvurucunun yargılandığı Hatay 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin E.2012/23 sayılı dosyasında bir kısım celselerde "atılı bulunan suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil
durumu, tutuklulukta geçen süre, yasada öngörülen ceza miktarı, hakkındakuvvetli suç şüphesi olgusunun bulunması ve suçun
CMK 100/3-a maddesinde sayılan suçlardan olması”; devam eden
celselerde ise bu gerekçelere ilaveten “delillerin
toplanmamış olması, sanıkların kaçacağıve delilleri
değiştirme hakkında şüphe olması, sanıkların alabileceği muhtemel ceza miktarı
ile tutuklamanın orantılı olması" gerekçeleriyle başvurucunun
tutukluluğunun devamına karar verilmiştir.
54. Derece mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan tutuklama
nedenlerine ilişkin açıklamalar incelendiğinde öncelikle suçun 5271 sayılı
Kanun"un 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasında yer alan ve Kanun gereği
"tutuklama nedeni varsayılabilen" suçlar arasında olmasına
değinildiği ayrıca suçun niteliğine, suça ilişkin Kanun"da öngörülen cezanın
süresine ve tutuklama tedbirinin ölçülü olmasına dayanıldığı görülmektedir.
Kişinin mahkûmiyeti hâlinde alacağı hapis cezanın ağırlığı, kaçma şüphesinin
varlığına işaret eden durumlardan biridir. Başvurucunun müebbet hapis cezasına
da mahkum edildiği dikkate alındığında, mahkemelerce verilen tutukluluğun
devamı kararlarındaki gerekçelerin, tutukluluğun devamının hukuka uygunluğunu
ve tutulmanın meşruluğunu haklı gösterecek özen ve içerikte olduğu; dolayısıyla
tutukluluk hâlinin devamına ilişkin bu gerekçelerin tutukluluk süresi dikkate
alındığında ilgili ve yeterli olduğu sonucuna varılmıştır.
55. Öte yandan başvurucunun yargılandığı davada, Hatay 2. Ağır
Ceza Mahkemesince yürütülen yargılamada ortalama birer aylık aralıklarla otuz
beş duruşmayapıldığı, bu duruşmalarda tanıkların,
sanıkların, katılanların dinlendiği, delillerin toplandığı görülmektedir. Bu
itibarla genel olarak davanın yürütülmesinde derece mahkemelerince bir
özensizlik gösterildiği tespit edilmemiştir.
56. Başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin derece
mahkemelerince açıklanan gerekçelerin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru
nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması ve davanın
yürütülmesinde bir özensizliğin bulunmaması dikkate alındığında 2 yıl 3 ay 12
günlük tutukluluk süresinin somut olayın koşullarında makul olduğu sonucuna
varılmıştır.
57. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının, diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine
İlişkin İddia
1. Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı
İddiası Yönünden
a. Başvurucunun İddiaları
58.Başvurucu, üzerine atılı şuçu
işlemediğini, delillerin yanlış değerlendirildiğini, lehine olan delillerin
dikkate alınmadığını, suç işlediğini ispat eden hiçbir delilin olmadığını, dava
dosyasında deliller arasındaki çelişkilerin giderilmediğini ileri sürmüştür.
b. Ön Sorun Hakkında
59. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi
ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru, "ikincil nitelikte" bir kanun yolu olup
bu yola başvurulmadan önce kural olarak olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması şarttır.
60. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak ihlallerinin
düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Bu nedenle temel hak ve
özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle idari merciler ve derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği
gereği, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için öncelikle
olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B.
No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17). Bununla birlikte bir başvuru yolu yoksa ya
da olan başvuru yolları etkili değilse Anayasa Mahkemesi somut olayın
koşullarını dikkate alarak bir başvurunun incelenmesine karar verebilir (Ümit Ata, B. No: 2012/254, 6/2/2014, §
33).
61. Somut olayda başvurucunun Hatay 2. Ağır Ceza Mahkemesinin
28/3/2014 tarihli nihai kararına karşı temyiz yoluna başvurduğu ancak temyiz
sonucunu beklemeden 21/4/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmıştır. Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında başvurucunun
başvuru tarihi itibarıyla başvuru yollarını tüketmeden bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmakta ise de bireysel başvuru sürecinde söz konusu hükmün
Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 4/4/2016 tarihinde onanarak kesinleştiği
(bkz. § 20), somut olayın koşullarında başvuru yollarının tüketildiğinin kabul
edilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır (Abdullah
Akyüz [GK],B. No: 2013/9352, 2/7/2015, § 33).
c. Değerlendirme
62. Anayasa’nın
148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken
hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği
belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının
yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla ilgili
varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvurukonusu
olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil
eden, bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içeren
tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet
Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).
63. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının
yukarıda belirtilen içtihat kapsamında delillerin değerlendirilmesine, hukuk
kurallarının yorumlanmasına ve yargılama sonucunun adil olmamasına ilişkin
olduğu sonucuna varılmıştır.
64. Başvuru konusu dava incelendiğinde dava konusu yapılmış
maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanması ileuyuşmazlıkla
ilgili varılan sonucun adil olup olmaması hususunda bariz takdir hatası veya
açık keyfîlik içeren bir durum tespit edilmemiştir.
65. Açıklanan gerekçeyle başvurunun bu kısmının da kanun yolu
şikâyeti açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2.Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
a. Başvurucunun İddiaları
66. Başvurucu, mahkeme heyetinin yanlı bir bakış açısına sahip
olduğunu, hâkimlerin duruşmalardaki tutumları nedeniyle tarafsızlıklarını
kaybettiklerini ileri sürmüştür.
b. Değerlendirme
67. Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel başvurularda
başvurucuların başvurularını titizlikle hazırlama ve takip etme yükümlülükleri
vardır. Bu yükümlülüğün bir gereği olarak başvurucu, ihlal edildiğini iddia
ettiği Anayasa hükmünün ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunmak
suretiyle hukuki iddialarını kanıtlamak zorundadır. Başvurucu tarafından soyut
şekilde birtakım Anayasa hükümlerine atıfta bulunulması iddiaların ispatlandığı
anlamına gelmez. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu, Anayasa"ya
aykırılığının soyut biçimde ileri sürülmesini sağlayan bir yol olarak
düzenlenmemiştir (İlhan Cihaner
(2), B. No: 2013/5574, 30/6/2014, § 33).
68. 6216 sayılı Kanun"un 47. maddesinin (3) numaralı, 48.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü"nün 59.
maddesinin ilgili fıkraları uyarınca Anayasa Mahkemesine başvuru konusu
olaylarla ilgili delilleri sunmak suretiyle olaylar hakkındaki iddialarını ve
dayanılan Anayasa hükmünün kendilerine göre ihlal edildiğine dair açıklamalarda
bulunarak iddialarını kanıtlamak başvurucuya düşer (Veli Özdemir, B. No: 2013/276, 9/1/2014, § 19).
69. Somut olayda başvurucu mahkemenin tarafsız olmadığına
yönelik soyut iddialar dışında ihlal iddialarına ilişkin delillerini sunma ve
temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiğine ilişkin açıklamalarda bulunma
yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından
ileri sürülen iddiaların kanıtlanamadığı sonucuna ulaşılmıştır.
70. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
2. Kişi hürriyeti ve
güvenliği hakkı kapsamında tutukluluğun makul süreyi aştığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Adil yargılanma hakkı
kapsamında yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
4. Adil yargılanma hakkı
kapsamında bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine
ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZOLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
20/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.