10. Hukuk Dairesi 2018/1889 E. , 2019/9320 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : İstanbul Anadolu 19. İş Mahkemesi
Dava, banka hesaplarına konulan haczin iptali istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davalı Kurum vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM
Davacı vekili, banka hesaplarına konulan haczin iptalini istemiştir.
II-CEVAP
Davalı SGK, kurum işleminin yerindeliğinden bahisle davanın reddini istemiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Davanın kabulü ile davalı Kurum tarafından ödeme emirlerindeki borç nedeniyle davacının bankalardaki mevduatına yapılan haciz işlemlerinin iptaline dair karar vermiştir.
B-BAM KARARI
Davalı Kurum vekilinin, istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davalı Kurum vekili, usul ve yasaya aykırı karar olduğu gerekçesiyle, Bölge Adliye Mahkemesi Kararının kaldırılmasını istemiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
6183 sayılı Kanun"un “Ödeme emri” başlıklı 55. maddesinin ilk fıkrasında; kamu alacağını vadesinde ödemeyenlere, yedi gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları gereğinin bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı; “Ödeme emrine itiraz” başlığını taşıyan 58. maddesinin birinci fıkrasında; kendisine ödeme emri tebliğ olunan kişinin, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itirazda bulunabileceği belirtilmiştir.
Diğer taraftan 6183 sayılı Kanun"un 54. maddesi hükmü uyarınca da süresinde ödenmeyen amme alacağı tahsil dairesince cebren tahsil olunur. Amme borçlusunun borcuna yetecek miktarda mallarının haczedilerek paraya çevrilmesi de maddede belirtilen cebren tahsil şekillerinden birisidir. Bu bağlamda, borçtan dolayı cebren tahsile geçmeden önce anılan Kanunun 55. maddesi hükmünde öngörülen bilgilerin tümünü içeren bir ödemeye çağrı yazısının “ödeme emri” nin tebliğ edilmesi yasal zorunluluktur. Bir başka ifade ile kamu alacağı için “ödeme emri” çıkarılmadan ve icra takibi kesinleştirilmeden haciz uygulanması ve diğer cebren tahsil yollarına başvurulması kanuna aykırıdır.
5510 sayılı Kanun"un 88/20 maddesi, “Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.” hükmünü öngörmüştür.
6183 sayılı Yasa"nın 35. maddesinde ise, “Limited şirket ortakları şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar” hükmü öngörülmüş iken, öngörülen istisnaları dışında 06.06.2008 tarihinde yürürlüğe giren Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkındaki 04.06.2008 tarih 5766 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile, 6183 sayılı Kanun"un 35. maddesinde yer alan “Şirketten tahsil imkanı bulunmayan” ibaresi şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan” şeklinde değiştirilmiştir. Aynı maddeye, “Ortağın şirketteki sermaye payını devretmesi halinde, payı devreden ve devralan şahısların devir öncesine ait amme alacaklarının ödenmesinden, birinci fıkra hükmüne göre, müteselsilen sorumlu olurlar. Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda, pay sahiplerinin farklı şahıslar olmaları halinde, bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden birinci fıkra hükmüne göre müteselsilen sorumlu olurlar.” şeklindedir.
Eldeki davada, davacı, 26.01.2016 tarihinde Türkiye İş Bankası ve Garanti Bankası hesaplarına Kurumca haciz işlemi uygulandığını, söz konusu borcun muris babası ... ’ın ... Techizatlar Teknoloji Dan. Tur. San ve Tic. Ltd. Şti. yöneticisi ve hissedarı olduğu şirkete dayandığını ancak mirası İstanbul Anadolu 19.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/458 Esas, 2016/705 Karar sayılı kararı ile reddettiğini ve 15.12.2016 tarihinde kararın kesinleştiğini belirterek mevcut hacizlerin iptalini istediği, dosyada mevcut Kurum’dan gelen belgeler incelendiği zaman, davacı adına 2014/5-12 ile 2005/1-3.aylar arası prim ve gecikme zammı borcu toplamı 560.435,23 TL"nin tahsili için 2015/069754 takip numaralı dosya üzerinden, 2014/5-12. ile 2015/1-3.aylar arası işsizlik sigortası primi ve gecikme zammı toplamı 48.259,41 TL"nin tahsili için 2015/069755 takip numaralı dosya üzerinden, 2014/5-12. ile 2015/1-3.aylar arası damga vergisi ve gecikme zammı toplamı 444,08 TL"nin tahsili için 2015/069756 takip numaralı dosya üzerinden davacı hakkında ödeme emirleri düzenlendiği ancak tebliğ edilemediği, en son düzenlenen, 2015/69754 sayılı ve 2014/4-11 aylar arasına ilişkin ödeme emrinin ise davacıya mernis adresinde 04.04.2016 tarihinde ... (kim olduğuna dair ibarenin tebliğ zarfında yer almadığı) adına tebliğin yapıldığı, Türkiye İş bankası ve Garanti Bankası haciz bildirisi’nin 13.01.2016 tarihinde düzenlendiği ve üzerinde 2014/79012 vd. şeklinde ödeme emri numarasının belirtildiği, 2014/1-2015/3 aylar arasına ilişkin prim ve işsizlik sigorta primine ilişkin olduğu belirgindir. Mahkemece mirsın reddi gözetilerek davanın kabulüne karar verilmiş ise de verilen karar eksik incelemeye dayalıdır.
Dosya içinde mevcut ticaret sicil gazetesinde 07.11.2014 tarihli hisse devri kararına göre, davacının 07.11.2014 tarihinde borçlu şirketteki tüm hisselerini muris ... devrettiği, Kurum’un, hem varis sıfatıyla hem de eski şirket müdürü sıfatıyla ödeme emirlerini düzenlendiği anlaşılmaktadır. Bu haliyle davacı, her ne kadar mirası reddetmiş ise de, kayıtlardan bir dönem şirket ortaklığı ve hissedarlığı bulunduğu buna göre 6183 sayılı Kanun’un 35. maddesine dayalı bir sorumluluğunun doğabileceği şayet müdürlük sıfatı da var ise o zaman 5510/88 maddesine göre de sorumlu tutulabileceği tartışmasızdır.
Dosya kapsamından haczin dayanağı ödeme emri/emirlerinin ne olduğu açık olmamakla birlikte bu husus Kurum’a sorulmalı, gelecek belge ve bilgilere göre de, davacının ticaret sicil kayıtlarıda irdelenmek suretiyle borçlu şirkette hangi sıfatla hangi dönemlerde hissedar olduğu belirlenerek çıkan sonuca göre de, az önce yukarıda bahsedilen 6183 sayılı Kanun 35. maddesi ve 5510 sayılı Kanun’un 88 maddelerine göre sorumlu olduğunun belirlenmesi ve hacizlerin dayanağının davacıya usulünce tebliğ edilmiş ödeme emirleri olması ve kesinleşmesi koşuluyla hacizlerin usule uygun olduğundan bahsedilebileceği aksi halde, davacının sorumluğunun bulunmaması ve ya kesinleşmiş bir takibe haczin dayanmaması halinde ise hacizlerin iptalinin gerekeceği düşünülmelidir.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 33. Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, 02.12.2019 oybirliğiyle karar verildi.