
Esas No: 2013/2364
Karar No: 2013/2364
Karar Tarihi: 7/3/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
AYSUN TOKA BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/2364) |
|
Karar Tarihi: 7/3/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Cüneyt DURMAZ |
Başvurucu |
: |
Aysun TOKA |
Vekili |
: |
Av. Ahmet ÇAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, iş sözleşmesine dayalı
olarak çalıştığı iş yerinde işveren ve iş arkadaşları ile yaşadığı sorunlar
nedeniyle Cumhuriyet Savcılığına yaptığı suç duyurusundan ve iş sözleşmesinin
feshi nedeniyle açmış olduğu işe iade davasından bir sonuç alamadığını ve
davanın yaklaşık 3 yıl 4 ayda tamamlandığını belirterek Anayasa’da düzenlenen
adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş,
tazminat talep etmiştir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu tarafından 1/4/2013
tarihinde Bakırköy 1. Asliye Hukuk Mahkemesi aracılığıyla yapılmıştır. İdari
yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun
bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme
gönderilmesine karar verilmiştir
4. İkinci Bölüm tarafından 24/7/2013
tarihinde kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar
verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği
görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığının 3/9/2013 tarihli görüş yazısı 10/9/2013 tarihinde başvurucu
vekiline tebliğ edilmiştir. Başvurucu Adalet Bakanlığının görüşüne karşı bir
beyanda bulunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucu, iş sözleşmesine dayalı olarak İstanbul
Bahçelievler Sağlık Grup Başkanlığına bağlı Hürriyet Sağlık Ocağında 4/1/2007 tarihinde, veri hazırlama ve giriş elemanı
pozisyonunda alt işveren olan bir şirkette çalışmaya başlamıştır.
8. Başvurucu, iş sözleşmesi devam ederken ihaleyi alan
değişik şirketlerde çalışmış ve en son 2009 yılının Temmuz ayında Marmara
Temizlik Hizmetleri Gıda Bilgi Reklam ve Org. San. Tic. Ltd. şirketinde
çalışmaya başlamıştır.
9. Başvurucu, Hürriyet Sağlık Ocağında çalışırken uyumsuz
davranışları bulunduğu ileri sürülerek Şirinevler Sağlık Ocağında
görevlendirilmiş, daha sonra söz konusu davranışlarının devam ettiği iddiasıyla
Hekimbaşı İsa Efendi Sağlık Ocağında görevlendirilmiştir. Son iş yerinde
verilen işleri yapmadığı ve işyerinde huzursuzluk çıkardığı iddiasıyla iş sözleşmesi
feshedilmiştir.
10. İş sözleşmesinin feshedilmesinden sonra başvurucu, 28/9/2009 tarihinde, iş sözleşmesinin feshinin
geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesi istemiyle Bakırköy 11. İş
Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.
11. Mahkeme, 3/11/2009 tarihindeki
ilk duruşmada, davalı tarafa tanık listesi sunması için yirmi günlük kesin süre
vermiş, sonrasında yapılan 4/12/2009, 31/12/2009 ve 26/1/2010 tarihli üç
duruşmada davacı tarafın tanıklarını dinlemiş, davalı tarafın tanıklarına
tebligat çıkarmış, davalı şirkete tebligat çıkarıldığı fakat tanığa ayrıca
tebligat çıkarılmadığının bildirilmesi üzerine doğrudan tanık K. M.’ye tebligat çıkarılmasına ve mahal emniyet müdürlüğünce
zorla getirme emri yazılmasına ve talimat giderlerinin davalı tarafından
ödenmesi için süre verilmesine karar vermiştir. Mahkeme, usulüne uygun
tebligata rağmen gelmeyen tanık K. M.’nin zorla
getirilmesi yazısına müzekkere pulu sunulması için kesin süre vermiş aksi halde
tanık dinlenilmesinden vazgeçileceği ihtarlarını yapmış ve 4/1/2010
tarihinde Zeytinburnu İlçe Emniyet Müdürlüğüne ve 29/1/2010 tarihinde Eyüp
Alibeyköy Şehit Atıf Ödül Polis Merkezi Amirliğine ihzar müzekkeresi yazmıştır.
12. 19/3/2010 tarihli duruşmada mahkeme,
tanıklarından birinin dinlenilmesinden vazgeçtiğini ve diğer tanık K.M’ nin evlenip soyadının “Ö.” Olarak değiştiğini ve
İskenderun’a tayin olduğunu davalı tarafın bildirmesi üzerine İskenderun İş
Mahkemesi’ne talimat yazılmasına karar vermiş; bu karardan sonra yapılan
18/05/2010 tarihli duruşmada talimatın beklenmesine, 16/7/2010 tarihli
duruşmada talimatın tekidine, 6/9/2010 tarihli duruşmada talimatın
beklenmesine, 22/10/2010 tarihli duruşmada talimatın akıbetinin sorulmasına,
aynı talimatın yeniden yazılmasına, 26/11/2010 tarihli duruşmada talimatın
cevabının beklenmesine, 31/12/2010 tarihli duruşmada talimatın tekidine,
4/2/2011 tarihli duruşmada, duruşmada hazır bulunmayan, mazeret bildirmeyen
kendisini vekil ile de temsil ettirmeyen davacının açtığı davanın yenileninceye
kadar işlemden kaldırılmasına, 17/3/2011 tarihli duruşmada davalı tanığı K. M.’nin adresinin İskenderun İl Sağlık Müdürlüğünden
sorulmasına, 18/4/2011 tarihli duruşmada talimatın tekidine, 27/5/2011 tarihli
duruşmada talimatın cevabının beklenmesine karar verilmiştir.
13. Sonraki 24/6/2011 tarihli
duruşmada “İskenderun İş Mahkemesine yazılan
talimatın tanık adına çıkarılan davetiyenin tanınmadığından bahisle iade
olduğundan bila ikmal geldiği, talimat mahkemesi
katiplerince talimat ekinde pul ve dilekçe olmadığına dair tutanaktır ibaresi
olduğu, 4. sulh ceza mahkemesinden son celse zaptının gönderilmediği, davalı
bakanlık vekiline tebligat yapıldığı talimat mahkemesince tanığının devlet
hastanesi adresine tebligat çıkarıldığı diğer iki adresine tebligat çıkarıldığına
dair bir meşruhatın talimat evraklarında bulunmadığı anlaşıldı” ğından “…davalı Bakanlık
vekiline davalı tanığı K.Ö’nün yeni adresini tespit
edip bildirmek… tebligat pulu, eğer bildirilecek adres
mahkememiz yetki sınırları dışında ise mahal iş mahkemesine talimat yazılması
için gerekli… talimat pulunu sunmak üzere davalı
Bakanlık vekiline 15 günlük kesin süre verilmesine, kesin süre içerisinde bu
hususlar yerine getirilmediği takdirde bu tanığı dinletme haklarından vazgeçmiş
sayılacaklarının ihtarına” karar verilmiştir.
14. 9/9/2011 tarihli duruşmada “Bakırköy 4. Sulh Ceza Mahkemesine yazı yazılarak
2009/1118 esas sayılı dosyada sanık olan tanık K.Ö’nün
bu dosyada mevcut adresinin, yakalama evrakı infaz edilmiş ise bu adresinin
bildirilmesinin, bu konudaki evraklarının örneklerinin istenilmesine,
kendisinin bu dosyadaki adresine tebligat çıkarılmasına”, 24/11/2011
tarihli duruşmada “1- Bakırköy 4. Sulh Ceza
Mahkemesine yazı yazılarak 2009/1118 E. sayılı dosyalarında sanık konumunda
bulunan K.Ö. nün açık kimlik bilgileriyle T.C. (kimlik) numarasının yine sanık
hakkındaki yakalama emri infaz edilmiş ise yakalama emrinin infaz edilerek
savunmasının alındığı celsede bildirdiği adresinin bildirilmesinin istenmesine,
2- Tanık K.Ö’nün T.C. (Kimlik) Numarası bildirildiğinde
Mernis"ten adres araştırması yapılmasına, eğer
Bakırköy 4. Sulh Ceza Mahkemesince adresi bildirilirse bu adresten davetiye ile
celbine, dosyada davetiye masrafı olmakla yeniden alınmasına yer olmamasına”
karar verilmiştir.
15. 18/1/2012 tarihli duruşmada başvurucu
vekilinin tanık K. Ö.’nün adresinin Erzurum’da
olduğunu bildirmesi üzerine Erzurum Şenkaya Asliye Hukuk Mahkemesine tanığın
dinlenilmesi yönünde talimat yazılmış, Erzurum Şenkaya Asliye Hukuk Mahkemesi
24/2/2012 tarihli duruşmada tanık K. Ö.’nün beyanını
alarak mahal mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
16. Bunun üzerine Bakırköy 11. İş Mahkemesi 27/4/2012 tarihli duruşmada tanık beyanını esas almış ve
davalı tarafa talimat cevabına cevap vermesi için süre vermiştir. Sonrasında
yapılan 8/6/2012 ve 5/7/2012 tarihli duruşmalarda harç
eksikliği gibi yargılama giderlerinin tamamlatılması, davalı tarafın bilirkişi
talebinin incelenmesi ve başvurucunun hizmet döküm cetvelinde bulunan iş
yerlerinin açık unvan ve bilgilerinin bildirilmesi için Ticaret Sicil Memurluğu"na yazı yazılması ile (diğer delillerin
değerlendirilmesi ile) meşgul olmuş, 18/7/2012 tarihli duruşmada hâkimin yeni
göreve başlaması sebebi ile süre verilerek dosyanın incelenmesine karar
verilmiştir.
17. Nihai olarak Bakırköy 11. İş Mahkemesi 6/11/2012
tarih ve E.2009/773, K.2012/450 sayılı kararıyla davayı kabul etmiş, feshin
geçersizliğine ve başvurucunun işe iadesine karar vermiştir.
18. Kararın temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesi, 22/1/2013 tarih ve E.2012/30100, K.2013/326 sayılı kararıyla
feshin haklı bir sebebe dayandığını belirterek Bakırköy 11. İş Mahkemesinin
kararını bozarak davanın reddine karar vermiştir.
19. Başvurucu ayrıca kendisi hakkında verilen işleri
yapmadığı ve işyerinde huzursuzluk çıkardığı gerekçesiyle tutanak
düzenleyenlere ilişkin evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanma nedeni ile
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur.
20. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, Bahçelievler
Kaymakamlığından şüpheli memurlar hakkında soruşturmanın devam edebilmesi için
soruşturma izni talebinde bulunmuştur. Ancak, Bahçelievler Kaymakamlığı 13/5/2011 tarih, K.20 sayılı kararıyla bu talebi
reddetmiştir.
B. İlgili Hukuk
21. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi
ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve
düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla
yükümlüdür.”
22. 6100 sayılı Kanun’un “Diğer
kanunlardaki yargılama usulü ile ilgili hükümler” kenar başlıklı
447. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Diğer kanunların sözlü yahut seri yargılama
usulüne atıf yaptığı hâllerde, bu Kanunun basit yargılama usulü ile ilgili
hükümleri uygulanır.”
23. 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş
Kanunu’nun “Fesih bildirimine itiraz ve
usulü” kenar başlıklı 20. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde
sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay
içinde kesin olarak karar verir.”
24. 4857 sayılı Kanun’un “Feshin
geçerli sebebe dayandırılması” kenar başlıklı 18. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran
işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş
sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya
da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe
dayanmak zorundadır.”
25. 4857 sayılı Kanun’un “İşverenin
haklı nedenle derhal fesih hakkı” kenar başlıklı 25. maddesi
şöyledir:
“Süresi belirli olsun veya olmasın işveren, aşağıda yazılı hallerde iş
sözleşmesini sürenin bitiminden önce veya bildirim süresini beklemeksizin
feshedebilir:
I- Sağlık sebepleri:
…
II- Ahlak ve iyi niyet kurallarına uymayan
haller ve benzerleri:
…
e) İşçinin, işverenin güvenini kötüye
kullanmak, hırsızlık yapmak, işverenin meslek sırlarını ortaya atmak gibi
doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması.
…
h) İşçinin yapmakla ödevli bulunduğu görevleri
kendisine hatırlatıldığı halde yapmamakta ısrar etmesi.
ı) İşçinin kendi isteği veya savsaması
yüzünden işin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, işyerinin malı olan veya malı
olmayıp da eli altında bulunan makineleri, tesisatı veya başka eşya ve
maddeleri otuz günlük ücretinin tutarıyla ödeyemeyecek derecede hasara ve kayba
uğratması.
III- Zorlayıcı sebepler:
…
İşçi feshin yukarıdaki bentlerde öngörülen
sebeplere uygun olmadığı iddiası ile 18, 20 ve 21 inci madde hükümleri
çerçevesinde yargı yoluna başvurabilir.”
26. Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin görevleri sebebiyle
işledikleri suçlardan dolayı yargılanabilmeleri izne tabi olup izin vermeye
yetkili merciler ve izlenecek usul 2/12/1999 tarih ve
4483 sayılı Memurlar Ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında
Kanun’da düzenlenmiştir.
27. 4483 sayılı Kanun’un “İtiraz” başlıklı 9. maddesi şöyledir:
“Yetkili merci, soruşturma izni verilmesine
veya verilmemesine ilişkin kararını Cumhuriyet başsavcılığına, hakkında
inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisine ve varsa şikayetçiye
bildirir.
Soruşturma izni verilmesine ilişkin karara
karşı hakkında inceleme yapılan memur veya diğer kamu görevlisi; soruşturma
izni verilmemesine ilişkin karara karşı ise Cumhuriyet başsavcılığı veya şikayetçi itiraz yoluna gidebilir. İtiraz süresi, yetkili
merciin kararının tebliğinden itibaren on gündür.
İtiraza, 3 üncü maddenin (e), (f), g
(Cumhurbaşkanınca verilen izin hariç) ve (h) bentlerinde sayılanlar için Danıştay
İkinci Dairesi, diğerleri için yetkili merciin yargı çevresinde bulunduğu bölge
idare mahkemesi bakar.
İtirazlar, öncelikle incelenir ve en geç üç ay
içinde karara bağlanır. Verilen kararlar kesindir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 7/3/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 1/4/2013 tarih ve 2013/2364 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, açmış olduğu işe iade
davasının, davalı tarafın tanığı K. Ö.’nün önce
İskenderun’a sonra Erzurum Şenkaya’ya tayini çıktığı için ulaşılamaması
nedeniyle yaklaşık 4 yılda tamamlandığını belirterek uzun süren yargılama
nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının ihlal
edildiğini; görev yerinin değiştirilmesine bağlı olarak asıl görevinin dışında
olan işleri yapmak durumunda bırakılmasının Anayasa’da düzenlenen zorla
çalıştırma yasağını ihlal ettiğini ve hakkında tutanak tutanlara ilişkin açılan
soruşturmanın Bahçelievler Kaymakamlığınca verilen soruşturma izni verilmemesi
kararıyla sonuçsuz bırakılmasının Anayasa’da düzenlenen etkili başvuru hakkını
ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Zorla Çalıştırma
Yasağının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
30. Başvurucu, görev yerinin değişmesine bağlı olarak kendi
görevi olmayan işleri yapmaya zorlandığını, bu durumun zorla çalıştırma
yasağını ihlal ettiğini iddia etmiştir.
31. Anayasa’nın 18. maddesinin birinci fıkrasında “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz…”
düzenlenmesine yer verilmiştir. Anayasa Mahkemesi “zorla çalıştırma” kavramını, temel insan haklarına ilişkin
uluslararası sözleşmelerden ve ilgili uluslararası otoritelerin yorum ve
uygulamalarından yararlanarak tanımlamıştır. Buna göre, zorla çalıştırmadan söz
edilebilmesi için, kişinin ceza tehdidi altında ve rızası bulunmaksızın
çalıştırılması gerekmektedir (E.2011/150, K.2013/30, K.T. 14/2/2013).
32. Bir eylemin zorla çalıştırma veya zorunlu çalışma
sayılabilmesi için: 1) Kişinin işi kendi iradesine
aykırı olarak yapması, 2) İşi yapma yükümlülüğünün “haksız” veya “baskıcı”
olması veya yapılmasının katlanılmaz sıkıntılara yol açması gerekir. Ayrıca
kişinin bu işi önceden rızasıyla yapıp yapmadığı, bir kuruma isteyerek girip
girmediği, normal yurttaşlık veya mesleki yükümlülüğünün bir parçası olan bir
hizmeti ifa edip etmediği de dikkate alınmalıdır (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 28).
33. Yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde somut iddia
değerlendirildiğinde; başvurucu Hürriyet Sağlık Ocağında veri giriş elemanı
olarak çalışmakta iken görev yeri değişikliği ile Şirinevler Sağlık Ocağında
görevlendirilmiş, yeni görev yerinde veri giriş elemanı unvanı ile aylık
çalışma bildirisi, hastalık istatistik formu gibi belgeler düzenlemiştir. Başvurucu
her ne kadar bu işlerin kendi görevinin dışında olduğunu iddia etmekte ise de
veri giriş elemanı olmasının sadece hasta kabul ve kayıt işlemleri yapacağı
anlamına geldiği söylenemez. Bu açıdan başvurucunun görevlendirildiği işyerinde
kendi görevi kapsamında başka işleri yapması Anayasa ve AİHS bağlamında zorla
çalıştırma olarak nitelendirilemez.
34. Açıklanan nedenlerle, başvurucu tarafından ileri sürülen
iddianın yerinde olmadığı ve bir ihlalin bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiği yönündeki şikâyetinin
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma
Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
35. Başvurucu, aleyhine tutanak
düzenleyen kişiler hakkında görevi kötüye kullanma ve resmi evrakta sahtecilik
nedeniyle suç duyurusunda bulunduğunu fakat Bahçelievler Kaymakamlığının
soruşturma izni vermemesi nedeniyle bir sonuç alamadığını, bu uygulama
nedeniyle görev yerinin değiştiğini, iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine
ve işe iadesine karar verilmesi istemiyle açtığı davanın kesinleşmesi ile
etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu her ne kadar etkili
başvuru hakkının ihlal edildiğinden şikâyet etse de başvuru özü itibariyle adil
yargılanma hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.
36. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde
belirlenmesi gerekir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
37. Sözleşme’nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6.
maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin “medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili
uyuşmazlıkların” ve bir “suç
isnadının” esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu
belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bu ifadeden, hak
arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek
için, başvurucunun ya medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın
tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadı hakkında karar verilmiş
olması gerektiği anlaşılmaktadır (B. No: 2012/917, 16/4/2013,
§ 21).
38. AİHM içtihatlarına göre, bir ceza davasında üçüncü kişilerin
suçlanması veya cezalandırılmasını talep eden mağdur, suçtan zarar gören,
şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler, Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma
alanı dışında kalmaktadır. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medeni hak
talebine imkân veren bir sistemin benimsenmiş veya ceza davası sonucunda
verilen kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir
(B. No: 2013/1845, 7/11/2013, § 37).
39. Hukuk sistemimiz açısından, 4/12/2004
tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile ceza
muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmış olup,
başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı
bulunmamaktadır. Ayrıca somut olayda başvurucunun isteğinin üçüncü kişinin
cezalandırılmasıyla sınırlı olduğu, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair
kararın etkilerinin ceza muhakemesi süreci ile sınırlı olduğu ve başvurucunun
iddiaları göz önünde bulundurulduğunda hukuk yargılaması açısından bağlayıcı
bir etkisi bulunmadığı anlaşılmaktadır (B. No: 2013/2355, 7/11/2013,
§ 21).
40. Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 36. maddesine dayanan
ihlal iddiasının konusunun, Anayasa’da güvence altına alınmış ve AİHS
kapsamında yer alan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı
anlaşılmakla, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları
yönünden incelenmeksizin “konu bakımından
yetkisizlik” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi
gerekir.
c. Yargılamanın
Makul Sürede Tamamlanmadığı İddiası Yönünden
41. Başvurucunun yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyeti
açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi bu şikâyet için diğer kabul edilemezlik
nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun bu
bölümüne ilişkin olarak kabul edilebilirlik kararı verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden İnceleme
42. Başvurucu, iş akdinin feshedilmesi üzerine iş
mahkemesinde açtığı feshe itiraz davasının, 4857 sayılı Kanun’da belirtilen üç
aylık süreye rağmen yaklaşık 40 aylık makul olmayan bir sürede tamamlandığını
belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, makul süreye ilişkin
değerlendirmede Anayasa Mahkemesinin AİHM’nin yaklaşımını benimseyerek
yargılama sürecinin bütününü ele aldığını, AİHM’nin ulusal mahkemelerin yasal
süreye riayetlerine ilişkin yerel mevzuatı nasıl yorumladığı ve uyguladığını
denetlemediğini, davanın başvurucu açısından taşıdığı önemi bir değerlendirme kriteri olarak ele aldığını; somut başvuruda kararın 3 yıl 4
ayda kesinleştiğini ifade ederek yargılama süresinin makul olup olmadığı
incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiğini belirtmiştir.
44. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
45. Anayasa’nın “Duruşmaların
açık ve kararların gerekçeli olması” kenar başlıklı 141. maddesinin
dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan
süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
46. Sözleşme’nin “Adil
yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı
şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
47. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede
yargılanma hakkı Anayasa Mahkemesi kararları uyarınca adil yargılanma hakkı
kapsamında değerlendirilmiştir. Ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa’nın 141.
maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma
hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerekmektedir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 39).
48. Anayasa’nın 36. maddesi ve Sözleşme’nin 6. maddesi
uyarınca, medeni hak ve yükümlülükler ile cezai alanda yöneltilen suçlamalara
ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu olayda iş akdi feshedilen başvurucunun feshin
geçerli olmadığını ileri sürerek açtığı davada bir iş uyuşmazlığı sorunu
bulunmakta olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak 4857 ve 6100 sayılı
Kanunlarda yer verilen usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama
faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda
kuşku bulunmamaktadır.
49. Makul süre incelemesinde; yargılamaya intikal eden maddi
vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava malzemesinin veya uygulanacak hukuk
kurallarının karmaşık olması; tarafların genel olarak yargılama sürecindeki
tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki etkisi ve usuli
haklarını kullanırken gereken dikkat ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı
makamları yanında dava süreciyle ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına
atfedilebilir yapısal sorunlar ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir
gecikme olup olmadığı ve yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda
gerekli özenin gösterilip gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir
an önce gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve
niceliğine ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi
gerekmektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 42-46).
50. Adil yargılanma hakkı Devlete uyuşmazlıkların makul süre
içinde nihai olarak sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi kurma
ödevi yükler. İş akdinin işveren tarafından haksız yere feshedildiğini düşünen
bir çalışanın, bu işlemin hukuka uygunluğu hakkında kısa sürede bir yargı
kararı verilmesinde önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Zira işten
çıkarılmak suretiyle geçim kaynağını kaybeden bir bireyin hukuki durumunun
ivedilikle açıklığa kavuşturulması gerekir. Bir birey, geçim kaynağı olmaksızın
hukuki durumunun uzun süre belirsiz bırakılması halinde, bu durumdan olumsuz
etkilenecektir. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi hususunda
yargı organlarının özel bir itina göstermesi gerekir (B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 59).
51. Kanun koyucu iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve
iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir
iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun uzmanı
mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde
sonuçlandırılmasını amaçlamıştır. Özellikle işe iade davalarında yargılamanın
uzaması her iki taraf için de hukuki belirsizliğin devamına sebep olduğundan bu
davaların ivedilikle sonuçlandırılması ayrı bir öneme sahiptir. Bu durum iş
sözleşmesi feshedilen fakat bir an önce eski işine dönme beklentisi taşıyan ve
bu yüzden yeni bir işe başlamakta tereddüt eden işçi açısından önemli olduğu
gibi, sözleşmesini feshettiği işçi yerine yeni bir işçi istihdam ederek iş
organizasyonunu tamamlamak isteyen işveren açısından da önemlidir. Dolayısıyla
iş sözleşmesinin feshine ilişkin uyuşmazlıkların kısa sürede sonuçlandırılması
hem çalışan hem de işverenin yararınadır (B. No: 2013/772, 7/11/2013,
§ 60).
52. Kanun koyucu, feshe itiraz davalarının özel önemini
dikkate alarak diğer iş davalarına oranla daha hızlı bir şekilde karara
bağlanması için 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesinde özel hükümlere yer
vermiştir. 4857 sayılı Kanun’un “Fesih bildirimine itiraz ve usulü” kenar başlıklı 20.
maddesine göre iş güvencesi hükümlerine tabi işçinin belirsiz süreli iş
sözleşmesi, işveren tarafından feshedilirse işçi, bu feshin geçerli nedene
dayanmadığı iddiasıyla feshin kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 1
aylık hak düşürücü süre içinde iş mahkemesinde feshin geçersizliğinin tespiti
ve işe iade davası açabilmektedir. Kanun koyucu, işe iade davalarının
yukarıda bahsedilen özel önemine binaen 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesi
gereğince seri muhakeme usulüyle mahkemelerce iki ay içinde; bu davaların
temyiz incelemesinin de bir ay içinde sonuçlandırılması yönünde düzenleme yapmıştır
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 61).
53. Taraflar için 4857 sayılı Kanun’da belirtilen süreler
kural olarak kesin ve hak düşürücü nitelikte olmasına rağmen, Kanun’un 20.
maddesinde mahkemeler için öngörülen bu süreler hak düşürücü nitelikte değildir.
İşe iade davalarının sonuçlandırılması için öngörülen iki aylık süre,
mahkemelere yönelik bir süre olduğundan düzenleyici nitelikte olup, mahkemeler
bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da daha sonra verdikleri kararların
geçerli olduğunda şüphe yoktur (B. No: 2013/772, 7/11/2013,
§ 62).
54. Bunun yanında 6100 sayılı Kanun’un
30. maddesinde uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerektiği belirtilmiş,
bu amaçla 6100 sayılı Kanun’un 447. maddesiyle 4857 sayılı Kanun’un 20.
maddesinde olduğu gibi daha önce yürürlüğe girmiş olan kanunlarda yer alan
sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmış ve bunun yerine iş hukuku
uyuşmazlıklarına da uygulanmak üzere basit yargılama usulü getirilmiştir. Bu durumda işe iade davalarında da
takip edilmesi gereken yargılama usulü 6100 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1/10/2011 tarihinden itibaren basit yargılama usulü olmuştur
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 64).
55. Basit yargılama usulü, 6100 sayılı Kanun’un 316.
maddesinde yer alan davalar ile kanunlarda açıkça belirtilen bazı davalarda
uygulanan ve yazılı yargılama usulünden daha basit ve çabuk işleyen, daha kısa
bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile
sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş bir yargılama usulüdür
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 65).
56. 6100 sayılı Kanun’un 317. maddesi ve devamı maddelerde
yer alan bu usulde davalar, mahkemeye sunulan dilekçe ile açılmakta ve
davalının, dava dilekçesinin kendisine tebliğinden itibaren 2 hafta içinde
cevap dilekçesini mahkemeye sunması gerekmektedir. Bu süre bir defaya mahsus
olmak üzere en fazla iki hafta uzatılabilmektedir. Basit yargılama usulünde
cevaba cevap ve ikinci cevap aşamaları bulunmamaktadır. Mahkemeler, 6100 sayılı
Kanun’un 320. maddesine göre mümkünse tarafları duruşmaya davet etmeden dosya
üzerinden karar verirler. Duruşmalı yargılamada aynı maddeye göre mahkemelerin,
tahkikatı ilk duruşma hariç, kural olarak iki duruşmada tamamlaması ve
duruşmalar arasındaki sürenin de bir aydan uzun olmaması gerekmektedir. Ancak
istisnai hallerde ikiden fazla duruşma yapılabileceği gibi, duruşma araları da
bir aydan fazla tutulabilmektedir (B. No: 2013/772, 7/11/2013,
§ 66).
57. 4857 sayılı Kanun’un 20. maddesindeki sürelerin
düzenleyici nitelikte süreler olduğu, yapılması gereken duruşmalar ve duruşma
aralıkları, bilirkişi raporlarının beklenmesi, şahitlerin dinlenmesiyle
tebligat işlemleri göz önünde bulundurulduğunda, bu sürelerin aşılabileceği
görülmektedir. Bu nedenle öngörülen süreyi aşan her yargılamanın süresinin
makul olmadığı ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiği söylenemez. Bununla
birlikte işe iade davalarının başvurucu açısından taşıdığı değer ile davanın
kısa sürede bitirilmesindeki başvurucunun kişisel yararı göz önüne alındığında
bu davaların süre yönünden diğer davalarla aynı nitelikte olduğu da söylenemez
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 67).
58. Bu durumda somut başvuruda makul süre incelemesi
yapılırken işe iade davasının başvurucu için taşıdığı değer ve başvurucunun
kişisel yararı göz önünde bulundurularak yargılama sürecindeki gecikmelerin her
biri belirlenerek gecikmeye neden olan unsurlar ve bunların gecikmedeki
etkisinin tespiti ve bahsedilen makul süre kriterlerinin
toplam etkisinin değerlendirilmesi gerekmektedir.
59. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı kural olarak,
uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, somut
işe iade davasında başvurucunun mahkemeye dilekçeyle başvurarak dava sürecini
başlattığı tarihtir. Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da
kapsayacak şekilde yargılamanın kesin olarak sona erme tarihidir (B. No:
2013/772, 7/11/2013, § 69).
60. Başvuru konusu olayda, iş akdi işveren tarafından
feshedilen başvurucunun 28/9/2009 tarihinde Bakırköy
11. İş Mahkemesi nezdinde açılan feshin geçersizliği ve işe iade istemli
davasında Mahkeme, yaklaşık 37 buçuk ay gibi bir süre sonunda 6/11/2012
tarihinde davanın kabulüne karar vermiş, kararın temyiz edilmesi üzerine
Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 22/1/2013 tarihinde kararın bozulmasına ve davanın
reddine karar vermiştir. Bu durumda iki dereceli yargılama sisteminde davanın 3
yıl 3 ay 24 gün (yaklaşık 40 ay) sürdüğü anlaşılmaktadır.
61. İlk derece Mahkemesinde 37 ay 8 gün süren yargılama
sürecinde toplam 24 duruşma yapılmıştır. Yargılama sürecine bakıldığında
(10-17) belirlenen tanığa ulaşılamaması nedeniyle meydana gelen gecikme,
yaklaşık yirmi sekiz buçuk aydır. Tanık beyanının beklendiği süreçte
gerçekleşen 27/4/2012 tarihinden önceki on beş
duruşmada İskenderun İş Mahkemesine ve Şenkaya Asliye Hukuk Mahkemelerine
talimat yazılmış, iki kez Emniyet Müdürlüklerine ihzar müzekkeresi düzenlenmiş
ve İskenderun İş Mahkemesine tekit yazısı gönderilmiştir. 24/2/2012
tarihli tanık beyanını içeren talimat cevabı Mahkemeye geldikten sonra
27/4/2012 tarihli duruşmada okunmuştur.
62. Başvurucu vekili, mazeret sunmaksızın 4/2/2011
tarihli duruşmaya katılmamıştır. Başvurucu vekilinin katılmadığı bu duruşma
tanık beyanı için talimat cevabının beklendiği sürece denk geldiğinden herhangi
bir gelişme olmamış ve bu duruşmaya katılmamanın davanın uzamasına etkisi
görülmemiştir. Bu durumda başvurucu vekilinin katılmadığı ilk duruşma nedeniyle
davanın uzamasına sebebiyet verdiği söylenemez.
63. 37 ay 8 gün süren ilk derece
mahkemesi önündeki yargılama boyunca yapılan duruşmaların ortalama bir buçuk ay
gibi bir aralıkta gerçekleştiği görülmekle birlikte tanık talebi ve belirlenen
tanığa ulaşılması için iki kez Emniyet Müdürlüklerine ihzar müzekkeresi,
toplamda on kez İskenderun ve bir kez Şenkaya Mahkemelerine talimat yazısı ve
de iki kez İskenderun İş Mahkemesine tekit yazısı gönderilmiş tüm bu işlemler,
yirmi sekiz buçuk aylık zaman zarfında tamamlanabilmiştir.
64. Davalı taraf 12/11/2012
tarihinde temyiz başvurusunda bulunmuş, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 22/1/2013
tarih ve E.2012/30100, K.2013/326 sayılı kararıyla başvurucunun uyumsuz
davranışlarının görev yeri değiştirilmesine rağmen devam etmesinin fesih için
haklı bir sebep oluşturduğu gerekçesiyle Bakırköy 11. İş Mahkemesinin kararının
kesin olarak bozulmasına hükmetmiştir. Temyiz başvurusunun yapıldığı tarih ile
Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin karar verdiği tarih olan 22/1/2013
tarihi arasında yaklaşık iki buçuk ay gibi bir süre geçmiştir. Bir başka
ifadeyle dava dosyasının temyiz aşamasında Yargıtay’a sevki ve esastan
incelemesi için geçen süre yaklaşık iki buçuk aydır.
65. Söz konusu davada talimatla tanık
beyanının alınması için yazılan müzekkerelere zamanında cevap verilmemesi ve
gereğinin yapılamaması idari ve yargısal kurumlara atfedilmesi gereken kusurlar
olup, devletin uyuşmazlıkların makul süre içinde nihai olarak
sonuçlandırılmasını garanti edecek bir yargı sistemi ve bu amaçla mahkeme
kararlarını zamanında ve gereği gibi yerine getirecek adli ve idari organlar
kurma pozitif yükümlülüğünü yerine getiremediğini göstermektedir.
66. Başvurunun değerlendirilmesi neticesinde, başvuruya konu
feshe itiraz davası, hukuki meselenin çözümündeki güçlük, maddi olayların karmaşıklığı,
delillerin toplanmasında karşılaşılan engeller, taraf ve tanık sayısı gibi kriterler dikkate alındığında karmaşık olmaktan uzaktır.
Başvurucunun tutum ve davranışlarıyla ve usuli
haklarını kullanırken özensiz davranmasıyla yargılamanın uzamasına önemli
ölçüde sebep olduğu da söylenemez.
67. İlk derece mahkemesi yargılamasında tanıkların mahkemeye
getirtilmesi ve beyanlarının alınması sorunları yaşanmış, bir tanığın adresine
ulaşılamadığından talimatla beyanının alınabilmesi yirmi sekiz buçuk ay sonunda
mümkün olmuştur. Başvuruya konu dava açısından tanık delilinin önemi de
düşünüldüğünde, bir kamu görevlisi olan tanığa ulaşma ve tanığı mahkeme önünde
hazır etme konusunda idari ve yargısal sorunlar olduğu ve bu sorunlar nedeniyle
devlete atfedilmesi gereken kusur sorumluluğunun artacağı konusunda şüphe
yoktur.
68. Söz konusu başvurunun konusu olan işe iade davasında
yargılama sürecindeki gecikme dönemleri ayrı ayrı değerlendirildiğinde, ilk
derece mahkemesince bir tanığın makul sürede duruşmada hazır edilemediği,
yazılan müzekkerelere zamanında cevap verilemediği veya yerine getirilemediği, sonuç
olarak haklı görülemeyecek derecede uzun bir süre olan yaklaşık 40 ayda
yargılamanın tamamlandığı görülmektedir. İş ilişkisinden kaynaklanan
uyuşmazlıkların özellikle de işe iade talebini içeren feshe itiraz davalarının
niteliği, başvurucu açısından taşıdığı değer ve başvurucunun davadaki menfaati
dikkate alındığında, 3 yıl 4 ay gibi bir sürenin makul olduğu söylenemez.
69. Belirtilen nedenlerle, başvurucunun Anayasa’nın 36.
maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
70. Başvurucu, ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama
yapılmasını ve işe iade davası kabul olmuş olması halinde alacağı tazminat
oranı dikkate alınarak 20.000 TL tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
71. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun yeniden
yargılanma ve tazminat talepleri konusunda değerlendirme yapılmamıştır.
72. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar”
kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
73. Başvurucu tarafından davanın 4857
sayılı Kanun gereği bitirilmesi gereken üç aylık süreden kararın kesinleştiği
tarihe kadar geçen süre için aylık asgari ücret üzerinden yapılan hesaplama
sonucu tazminat talep edilmişse de bu süreçte uzun süren yargılama ile
başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar arasında illiyet bağı kuracak
bir delil sunulmamıştır. Başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal edildiği
tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle iddia edilen maddi zarar
arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından ve yeniden yargılanma
talebinde hukuki yarar bulunmadığından başvurucunun tazminat ve yeniden
yargılanma taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
74. Başvurucu açısından işe iade konulu
davanın başvurucunun kişisel yararı göz önünde bulundurulduğunda, yaklaşık üç
yıl dört ay süren yargılama sürecinin uzunluğu sebebiyle başvurucuya yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında davanın
başvurucu için taşıdığı değer de dikkate alınarak takdiren
3.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
75. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler
uyarınca tespit edilen 198,35 harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan
toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi
gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun,
1- Zorla çalıştırma yasağının ihlal edildiği şikâyeti yönünden “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2- Etkili başvuru hakkının ihlal edildiği şikâyeti yönünden “konu bakımından yetkisizlik” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3- Yargılamanın uzunluğuyla ilgili şikâyet yönünden KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 3.000,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucunun diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35
harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama
giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini
takiben başvurucunun Maliye Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay
içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği
tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili
mahkemesine gönderilmesine,
7/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.