
Esas No: 2014/4859
Karar No: 2014/4859
Karar Tarihi: 14/9/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ŞUAYİP ŞEN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/4859) |
|
Karar Tarihi: 14/9/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
Raportör Yrd. |
: |
Fatih ALKAN |
Başvurucu |
: |
Şuayip ŞEN |
Vekili |
: |
Av.
Fahrettin KANER |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, prematüre olarak doğan çocuğun ve annesinin özel bir
sağlık kuruluşunda tedavisinin yapılmasından kaynaklanan masrafların devlet
tarafından karşılanması talebiyle açılan davanın reddedilmesi nedeniyle kişinin
maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. OLAY VE OLGULAR
2. Başvuru 7/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 26/12/2014 tarihinde Anayasa
Mahkemesine sunmuştur.
6. Bakanlık görüşü 14/1/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 17/2/2015
tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal
Yargı Ağı Bilişim Sistemi üzerinden erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde
ilgili olaylar özetle şöyledir:
8. (Kapatılan) Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) sigortalısı olan
başvurucu, beş buçuk aylık hamile eşinin rahatsızlanması üzerine Bakırköy Çocuk
ve Doğum Devlet Hastanesinde ilgili servisin bulunmadığı gerekçesiyle 25/1/2001
tarihinde özel bir sağlık kuruluşuna müracaat etmiştir.
9. Bunun üzerine başvurucunun eşi, özel sağlık kuruluşunda
ameliyata alınmış ve prematüre bir bebek dünyaya getirmiştir. Ameliyattan sonra
anne ve bebeğin tedavileri, 6/3/2001 tarihine kadar özel sağlık kuruluşunda
devam etmiştir.
10. Başvurucu, söz konusu tedavi hizmeti karşılığında özel
sağlık kuruluşuna 10.193 TL ödeme yapmıştır. Başvurucu, SSK"ya başvurarak
tedavi gideri olarak ödediği bu meblağın tarafına geri ödenmesini talep
etmiştir.
11. Başvurucunun bu talebi, SSK"nın anlaşmalı olduğu
hastanelerde boş yataklar olmasına rağmen bunlardan yararlanılmadığı
gerekçesiyle reddedilmiştir.
12. Başvurucu, doğum olayının beklenenden çok önce
gerçekleştiğini, acil bir durum olması nedeniyle zaman kaybetmeleri durumunda
bebeğin ve annesinin hayati tehlikeyle karşı karşıya kalacağını, uzman doktor
tarafından söz konusu özel hastaneye yönlendirildiğini, aynı olayda SSK"nın
anlaşmalı olduğu özel hastaneler tarafından belirlenecek tedavi ücretinden
fazlasını ödemekle yükümlü olmadığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı
kalmak kaydıyla 4.000 TL tutarındaki tedavi masrafının SSK tarafından ödenmesi
talebiyle 25/10/2004 tarihinde Tekirdağ İş Mahkemesinde (İş Mahkemesi) dava
açmıştır.
13. İş Mahkemesi, 18/6/2008 tarihli kararıyla davanın kabulüne
karar vermiştir. SSK"nın devredildiği davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)
tarafından söz konusu karara karşı temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. Karar,
Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15/2/2010 tarihli kararıyla bozularak Mahkemesine
gönderilmiştir. Bozma gerekçesinde, tedavinin SGK"nın
anlaşmalı olduğu özel sağlık kuruluşlarında yapıldığı takdirde ne kadar masraf
oluşturacağı araştırılmadan karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu
belirtilmiştir.
14. Bozma üzerine İş Mahkemesi, tedavinin SGK sağlık
kuruluşlarında yapılması hâlinde, olay tarihinde yürürlükte bulunan bütçe
uygulama tebliği de dikkate alınarak ne kadar masraf oluşturacağının
hesaplanması amacıyla eczacı, jinekolog ve mali müşavirden oluşan üç kişilik
bilirkişi heyeti görevlendirmiştir.
15. İş Mahkemesi, 29/5/2013 tarihli kararıyla bilirkişi raporuna
dayanarak davanın kısmen kabulüne ve başvurucuya 1.069,53 TL ödenmesine
hükmetmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
".. davacı sigortalı eşi Ü. Şen"in
25/01/2001 tarihinde 5,5 aylık hamile iken rahatsızlandığı, SSK Bakırköy çocuk
ve doğum hastanesine kaldırıldığı, ilgili hastane tarafından ilgili servis
bulunmadığı gerekçe gösterilerek hastanın özel .. hastanesine acil olarak gönderildiği,
Ü. Şen"in orada bir çocuk doğurduğu, davacının bu doğum nedeni ile ilgili
hastaneye 10.193,00 TL ödeme yaptığı, davalı kurumdan bu bedeli talep ettiği,
davalı kurumun bu bedeli ödememesi üzerine eldeki davayı açtığı, dosya kapsamı,
bilirkişi raporu ve Yargıtay bozma ilamı gereğince davacının eşi ve çocuğuna
yapılan tıbbi müdahalenin acil nitelikte olduğu, Sosyal Sigortalar Kanunu 118.
maddesi gereğince hastalık sigortası yardımlarından yararlanacak olanların
kurumca tespit edilecek belgeler ile davalı kuruma bağlı sağlık müesseselerine
veya kurum hekimlerine başvurarak muayene olmaları gerektiği, ilgili kurum
hastanesinde yeterli donanımın bulunmaması nedeni ile özel bir kurumda yapılan
tedavi giderleri ile ilgili olarak davalı kurumun söz konusu tedavinin Sosyal
Sigortalar Kurumu sağlık tesisinde yapılması halinde bu tedavi için ne kadar
bedel karşılığında sağlanacak ise ancak davalı kurumun bu bedeli ödemekle
sorumlu olduğu, bilirkişi raporuna göre tedavinin gerçekleştiği tarihte
yürürlükte olan 2000 yılı bütçe uygulama tebliğine göre söz konusu tedavinin
davalı kurum hastaneleri veya anlaşmalı hastanelerde yapılması halinde ödenmesi
gereken tedavi tutarının 1.069,53 TL olduğu anlaşıldığından davacının talebi
kısmen haklı ve yerinde görüldüğünden davanın kısmen kabul ve kısmen reddi ile
1.069,53 TL tedavi giderinin kurumdan tahsil talep tarihi olan 03/10/2001
tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davacı
tarafın fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmesi cihetine gidilmiş ve
.. hüküm kurulmuştur."
16. Söz konusu karar, başvurucu tarafından temyiz edilmiş ve
Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28/1/2014 tarihli ilamıyla onanmıştır.
17. Nihai karar, 11/3/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
18. Başvurucu, 7/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
19. İşlem tarihinde yürürlükte olan 17/7/1964 tarihli ve 506
sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu’nun "Tedavinin
nasıl yapılacağı" kenar başlıklı 118. maddesi şöyledir:
"Hastalık ve analık yardımlarından yararlanacak olanlar Kurumca
tespit edilecek belgelerle Kurumca bildirilen sağlık müesseselerine veya
hekimlere başvurarak muayene ve tedavi olurlar."
20. İşlem tarihinde yürürlükte olan ve 16/1/2004 tarihli ve
25348 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Sosyal
Sigortalar Kurumu Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği"nin (Yönetmelik) "Kurumca Sevk Edilmeksizin Kurum Dışı Sağlık
Tesislerinde Yapılan Tedaviler" kenar başlıklı 57. maddesi
şöyledir:
""Kurum sağlık yardımlarından yararlandırılanların ani ve acil
hastalığı dolayısıyla Kurum sağlık tesisleri dışında bir sağlık tesisine
yatırılması halinde, bu husus raporla tevsik edilmek ve Kurum tarafından kabul
olunmak şartıyla;
a) Resmi sağlık tesislerinde yapılan tedavi masrafları aynen,
b) Tedavi özel sağlık tesislerinde yapılmış ise, Kurum sağlık
kuruluşlarında ayakta veya yatırılarak yapılacak muayene ve tedavilerden
alınacak ücret tarifesi üzerinden hesaplanmak suretiyle ödenir.
Resmi sağlık tesislerinde özel nitelikte tedavi görmüş olanların
masrafları, o sağlık tesisinin normal ücret tarifesi üzerinden, yatak ücretleri
ise Kurumca belirlenecek yatak ücret tarifesi üzerinden ödenir.
Kurumca olaya el konulabilmesi için durumun ilgililer tarafından mümkün
olan en kısa zamanda Kuruma bildirilmesi şarttır. ""
21. Anılan Yönetmelik"in "Doğum
Sağlık Yardımlarının Sağlanması " kenar başlıklı 61. maddesi
şöyledir:
"Sigortalı kadın ile sigortalı erkeğin sigortalı olmayan eşinin,
aylık ve/veya gelir alan sigortalı kadın ile aylık ve/veya gelir alan sigortalı
erkeğin sigortalı olmayan eşinin, doğum sağlık yardımlarının Kurumca aynen
sağlandığı yerlerde doğum için Kurum sağlık tesislerine veya sözleşme ya da
protokol yapılan sağlık tesislerine başvurularında boş yatak olmaması veya
doğumun sağlanamaması hallerinde, ilgililer Kurumca resmi bir sağlık tesisine,
resmi sağlık tesisinde boş yatak bulunmadığı veya doğumun resmi sağlık
tesisinde sağlanamayacağı raporla belgelendiği takdirde özel bir sağlık
tesisine sevk edilmek suretiyle doğum yardımları Kurum tarafından
sağlanır."
B. Uluslararası Hukuk
22. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) "Özel ve aile hayatına saygı hakkı" kenar
başlıklı 8. maddesi şöyledir:
"(1) Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve yazışmasına saygı
gösterilmesi hakkına sahiptir.
(2) Bu hakkın kullanılmasına bir kamu makamının müdahalesi, ancak
müdahalenin yasayla öngörülmüş ve demokratik bir toplumda ulusal güvenlik, kamu
güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, düzenin korunması, suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin
korunması için gerekli bir tedbir olması durumunda söz konusu olabilir."
23. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre kişilerin
bedensel ve ruhsal bütünlükleriyle ilgili konular, onlara sağlanan tıbbi tedavi
seçimindeki katılımları ve bu tedavilere olan rızaları ile ilgili hususlar,
Sözleşme’nin 8. maddesinin sınırları içerisinde yer almaktadır (İclal Karakoca ve Hüseyin Karakoca/Türkiye (k.k.), B. No: 46156/11, 21/5/2013). AİHM"e göre kişilerin
tedavi masraflarına yeterli ölçüde destek sunulmadığına ilişkin iddialar da
Sözleşme’nin 8. maddesinin kapsamındadır (Pentiaciova ve diğerleri/Moldova, B. No: 14462/03,
4/1/2005).
24. AİHM, Sözleşme"nin ücretsiz tıbbi tedaviye ulaşma gibi bir
hakkı garanti altına almamakla birlikte bazı davalarda engelli başvuranların
hareketliliğini ve yaşam kalitesini kolaylaştırmanın kamusal finansmanı
hakkındaki şikâyetleri 8. madde kapsamında incelemektedir (Zehnalová and Zehnal/Çek
Cumhuriyeti, B. No: 38621/97, 14/5/2002; Sentges/Hollanda (k.k.), B. No: 27677/02,
8/7/2003). AİHM"e göre kapsam, sınırlı devlet kaynaklarının tahsisi bağlamında
önceliklerin değerlendirilmesini içerdiğinde, ulusal makamların takdir marjı
daha geniştir. (Osman/Birleşik Krallık,
B. No: 23452/94, 28/10/1998, § 116).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A.Kişinin Maddi ve Manevi Varlığını Koruma ve
Geliştirme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
26. Başvurucu, zamanından önce gerçekleşen doğumların mevzuata
ve hayatın olağan akışına göre acil müdahale edilerek tedavisinin yapılması
gereken hâllerden olduğunu, ancak bu kapsamdaki eşine ve çocuğuna yönelik
yapılan tedaviler sonucu oluşan masrafların sigortalı olmasına rağmen SGK
tarafından karşılanmadığını ve kendisinden talep edildiğini, devletin sosyal
güvenliği tesis etmesinin anayasal bir görev olduğunu belirterek haksız yere
uğradığı zararların giderilmemesi nedeniyle Anayasa"nın 41., 56. ve 60.
maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
27. Bakanlık görüşünde, sosyal güvenlik hakkının ihlal edildiği
iddiasının bireysel başvuru kapsamında incelenemeyeceği belirtilmiştir. Başvurucu,
Bakanlık görüşüne karşı beyanında başvuru dilekçesindeki beyanlarını ve
taleplerini tekrar etmiştir.
2. Değerlendirme
28. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Somut olayda bebeğin ve annenin başvurucunun
maddi imkânlarıyla karşılanamayacak kadar pahalı bir bakıma ihtiyaç duyduğu ve
hizmetin imkânlar ya da yer darlığı gibi nedenlerle bir kamu kurumunda ya da
anlaşmalı bir özel sağlık kuruluşunda verilemediği iddiaları dikkate
alındığında, başvurucunun şikâyetlerinin özünün Anayasa’nın 17. maddesinin
birinci fıkrasında güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkıyla ilişkili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca her ne
kadar söz konusu tedavilerin başvurucunun eşine ve yeni doğan çocuğuna
uygulandığı görülmekte ise de mevcut sosyal güvencenin başvurucunun hukuki
durumuyla kazanıldığı, tedavi ücretlerinin başvurucudan alındığı ve İş
Mahkemesindeki davanın başvurucu tarafından açılarak takip edildiği gözönüne alındığında, başvurucu yönünden mağdur sıfatının
bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.
29. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa"nın
17. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:
"Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkına sahiptir.
Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kimsenin vücut
bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi
tutulamaz."
30. Anayasa’nın “Sağlık
hizmetleri ve çevrenin korunması” kenar başlıklı 56. maddesinin
üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkraları şöyledir:
“Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı
içinde sürdürmesini sağlamak; insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi
artırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlık
kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler.
Devlet, bu görevini kamu ve özel kesimlerdeki
sağlık ve sosyal kurumlarından yararlanarak, onları denetleyerek yerine
getirir.
Sağlık hizmetlerinin yaygın bir şekilde yerine
getirilmesi için kanunla genel sağlık sigortası kurulabilir.”
31. Anılan Anayasa hükümleri ile kişinin maddi ve manevi
varlığının bütünlüğü, gerek kamusal yetkilerle
donatılmış kişilerin gerekse özel kişilerin müdahalelerine karşı güvence altına
alınmıştır. Bu çerçevede devletin, egemenlik alanında yaşayan ve kontrolü
altında bulunan kişilerin maddi ve manevi varlıklarına yönelen müdahaleleri önleme,
önlenememiş olan müdahalelere yönelik olarak da gerekli soruşturma, kovuşturma,
failleri tespit edip cezalandırma ve gerektiğinde bundan doğan zararları etkili
bir şekilde bizzat karşılama veya sorumlularına karşılatma yükümlülüğü
bulunmaktadır. Kişilerin vücut bütünlüğüne yapılan bir müdahaleden doğan
zararlara yönelik etkili bir tazminin sağlanamadığı ve bu çerçevede devletin
Anayasa’nın 17. maddesinden doğan koruma yükümlülüğünü yerine getirmediği
durumlarda, kişinin vücut bütünlüğünün korunduğundan söz edilemez (Özkan Şen,B.
No: 2012/791, 7/11/2013, § 40; Salim Sayın,
B. No: 2013/3382, 4/11/2015, § 35).
32. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı esas olarak bireylerin
maddi ve manevi varlığına karşı devlet tarafından yapılabilecek keyfî
müdahalelerin önlenmesidir. Devletin ayrıca bedensel ve ruhsal bütünlüğe
yönelik fiziksel ve cinsel saldırılar, tıbbi müdahaleler, şeref ve itibarı
etkileyen saldırılar karşısında kişilerin maddi ve manevi varlığını etkili
olarak koruma ve maddi ve manevi varlığına saygı gösterme şeklinde pozitif
yükümlülüğü de bulunmaktadır (Adnan Oktar
(3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 32).
33. Bu kapsamda somut başvurudaki gibi tıbbi tedavinin zamanında
uygulanmaması nedeniyle müracaat edilen özel sağlık kuruluşuna ödenen tedavi
ücretinin devlet tarafından tazmin edilmesi talebi, devletin vücut bütünlüğünü
koruma konusundaki pozitif yükümlülüğü çerçevesinde Anayasa’nın 17. ve
Sözleşme’nin 8. maddelerinin ortak koruma alanı kapsamında yer almaktadır.
34. Devlet, sağlık hizmetlerini yeterli ölçüde sağlayamadığı
durumda bireylerin vücut bütünlüğünün korunması konusundaki pozitif
yükümlülüğünü yerine getirmemiş olur. Bu kapsamda devletin gerek kamuya ait
sağlık kuruluşarında gerekse de özel sağlık
kuruluşlarında tedavi gören hastaların vücut bütünlüğünün güvence altına
alınması için yasal çerçevenin belirlenmesi ve belli koşullarda gerekli
tedbirlerin alınması konusunda pozitif bir yükümlülüğü bulunmaktadır (Salim Sayın, § 38).
35. Devletin bireylere sağlık hizmeti sunma konusundaki
yükümlülüğü, ülkenin sosyal ve ekonomik gerçekleriyle yakından ilgilidir. Bu
nedenle devlet, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılabilmesi
noktasında, kaynakların tahsis edildiği alanlara ilişkin bazı sınırlamalar
öngörebilir. Dolayısıyla sağlık hizmeti sunma konusunda devletin pozitif
yükümlülüğünün ekonomik sınırları belirlenirken devletin kamu kaynaklarını
kullanma konusundaki takdir hakkı ile tedavi ücretlerinin bireylere yüklediği
ekonomik külfet arasında makul bir denge kurulmalıdır (Salim Sayın, § 40).
36. Devletin vücut bütünlüğünü koruma konusundaki ödevi, sağlık
hizmetlerinin mutlak anlamda ücretsiz olarak sağlanacağı şeklinde yorumlanamaz.
Anayasa"nın 5. maddesinde belirlenen genel çerçevenin yanında Anayasa’nın 56.
maddesi gereği devletin, sağlık hizmetlerini düzenleme ve planlama konusunda
üzerine yüklenen sorumluluk çerçevesinde oluşturulan genel sağlık sigortası
sistemi vasıtasıyla sağlık hizmetlerinin finansmanına katılması yasayla
öngörülebilir. Ancak bu durumda dahi kamu kaynaklarını kullanma ve hangi kamu
hizmetlerine öncelik tanınacağını belirleme konusunda kamu otoritelerinin geniş
bir takdir yetkisi bulunmaktadır (Salim
Sayın, § 41).
37. Somut olayda hamile olan eşine acil tıbbi müdahalede
bulunulması gerekli olan başvurucu, kamu hastanesinde tedavinin yapılmaması
nedeniyle müracaat ettiği özel sağlık kuruluşunda tedavi sürecinin
tamamlandığını, bu kapsamda ödediği ücretin tamamının devlet tarafından
karşılanması gerektiğini iddia etmektedir. Bu durumda başvuru konusu olayda,
acil durumlarda kamu hastanelerince veya SGK ile sözleşmesi bulunan sağlık
hizmeti sunucularınca sağlanan sağlık hizmetlerinden yararlanamayan bireylerin
SGK ile sözleşmesi bulunmayan bir sağlık hizmeti sunucusuna başvurmaları
hâlinde tedavi ücretinin karşılanması konusunda devlete düşen pozitif
yükümlülüğün sınırlarının belirlenmesi gerekmektedir.
38. Başvurucunun eşine erken doğum nedeniyle tıbbi müdahalede
bulunulmasını, sağlık yardımından yararlanılmasını gerektiren bir durum olarak
belirleyen İş Mahkemesi, başvurucunun SGK ile anlaşması bulunmayan özel bir
sağlık hizmeti sunucusuna ödediği 10.193 TL’nin 1.069,53TL’lik kısmının
başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme, başvurucuya ödenmesi gereken
ücreti, tedavinin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan 2000 yılı bütçe
uygulama tebliğine göre söz konusu tedavinin kamu hastaneleri veya anlaşmalı
özel hastanelerde yapılması halinde ödenmesi gereken tedavi tutarını esas
alarak tespit etmiştir.
39. İşlem tarihinde yürürlükte olan Sosyal Sigorta İşlemleri
Yönetmeliği"nin 61. maddesinde, ilgili kişilerin SGK sağlık kuruluşlarına veya
sözleşme ya da protokol yapılan sağlık kuruluşlarına başvurularında boş yatak
olmaması veya doğumun sağlanamaması hâllerinde, resmî bir sağlık kuruluşuna,
resmî sağlık kuruluşunda boş yatak bulunmadığı veya doğumun resmî sağlık
kuruluşunda sağlanamayacağı raporla belgelendiği takdirde özel bir sağlık
kuruluşuna sevk edilmek suretiyle doğum yardımlarının SGK tarafından
sağlanacağı düzenlenmiştir.
40. Devletin, yukarıda bahsedilen mevzuat hükmü uyarınca
sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularına acil durumlarda veya doğum nedeniyle
başvurulmuş olması ve buralarda tedaviden yararlandırılmış olması neticesinde
oluşan tedavi masarafının gerek bireyler gerekse de
SGK tarafından ödenecek miktarı sınırlandırmış olması, bu kapsamdaki bireylerin
öngörülemez ve orantısız bir ekonomik külfetle karşılaşmalarını engelleyici
niteliktedir. Hatta böyle bir sağlık hizmetinden yararlanan sağlık sigortalısı
veya bakmakla yükümlü olduğu bireylerin sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularına
ödedikleri ücret, bütçe uygulama tebliğine göre SGK tarafından fatura
karşılığında bireylere geri ödenmektedir. Bu nedenle devletin, acil ve
zorlayıcı şartlar altında sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucularına başvuran
bireyleri ekonomik anlamda karşılaşılabilecek aşırı bir külfetten koruma
konusunda gerekli yasal düzenlemeleri yaptığı görülmektedir.
41. Somut olaya konu tedavinin gerçekleştiği tarihte yürürlükte
olan 2000 yılı bütçe uygulama tebliğine göre tedavinin kamu hastanelerinde veya
anlaşmalı özel hastanelerde yapılması hâlinde ödenmesi gereken tedavi tutarı
esas alınmış ve bu kapsamda başvurucuya geri ödeme yapılmıştır. Ayrıca yapılan
incelemelerde söz konusu olayın gerçekleştiği tarihlerde SGK"nın
anlaşmalı olduğu özel sağlık kuruluşlarında acil müdahaleye ve tedaviye uygun
koşulların bulunduğu anlaşılmaktadır. Tüm bu veriler ışığında başvurucunun
ileri sürdüğü mağduriyetin, devletin sağlık hizmeti sunma konusundaki pozitif
yükümlülüğüne ilişkin bir eksiklikten kaynaklanmadığı ve bu yönde derece
mahkemelerince ilgili ve yeterli gerekçeler oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
42. Sonuç olarak başvuru konusu olayda, acil ve zorlayıcı
şartlar altında sözleşmesiz bir sağlık hizmeti sunucusuna başvuran başvurucunun
öngörülemez ve aşırı bir ekonomik zorlukla karşılaşmaması için gerekli mevzuat
düzenlemelerinin yapıldığı ve olayın gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan 2000
yılı bütçe uygulama tebliğinde belirlenen kıstaslar esas alınarak tespit edilen
tedavi ücretinin başvurucuya ödendiği dikkate alındığında, devletin pozitif
yükümlülüklerini yerine getirmediği söylenemez. Dolayısıyla başvurucunun tedavi
masrafları için fazladan ödediğini iddia ettiği yaklaşık 9.100 TL tutarındaki
meblağın, başvurucu ile sözleşmesiz sağlık hizmeti sunucusu arasındaki hukuki
ilişkiden kaynakladığı, başvurucunun yaptığı ödemeye ilişkin kamusal makamlara
atfedilebilecek herhangi bir kusurun söz konusu olmadığı değerlendirilmektedir.
43. Açıklanan nedenlerle kişinin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı açık olduğu
anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal
Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
44.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
45. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
46.Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih, yargılaması devam
eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13,
2/7/2013, §§ 50, 52).
47. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
48. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda Tekirdağ İş Mahkemesinde
25/10/2004 tarihinde açılan davada 29/5/2013 tarihinde karar verildiği ve
Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 28/1/2014 tarihli kararıyla söz konusu kararın
onandığı anlaşılmıştır. Bu nedenle karmaşık niteliği bulunmayan ve başvurucunun
yargılamanın uzamasında önemli bir etkisinin de tespit edilmediği başvuru
konusu davadaki yaklaşık 9 yıl 3 aylık yargılama süresinin makul olmadığı
sonucuna varmak gerekir.
49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı
fıkrası şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
51. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 10.000 TL manevi tazminata
karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
52. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
53. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya taleple bağlı kalınarak net 10.000 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
54. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI.HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme
hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Tekirdağ İş Mahkemesine (E.2010/82,
K.2013/192 sayılı dosyası) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.