
Esas No: 2013/6261
Karar No: 2013/6261
Karar Tarihi: 7/3/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MAHMUT SARIDAĞ VE DİĞERLERİ
BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/6261) |
|
Karar Tarihi: 7/3/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Engin YILDIRIM |
|
|
Celal Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer TOPAL |
|
|
M. Emin KUZ |
Raportör |
: |
Murat AZAKLI |
Başvurucular |
: |
1. Mahmut SARIDAĞ |
|
|
2. Hıdır SARIDAĞ |
|
|
3. Fatma SARIDAĞ |
Vekilleri |
: |
Av. Ali AYDEMİR |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucular, murisleri
tarafından 16/11/1957 tarihinde Kızıltepe Tapulama Mahkemesinde açılan kadastro
tespitine itiraz davasının halen devam ettiğini, yargılamanın makul sürede
sonuçlanmadığını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüşler, ihlalin tespitiyle uğradıkları maddi
ve manevi zararın tazminine karar verilmesini talep etmişlerdir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 19/8/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede
başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 14/11/2013
tarihli ara kararı gereğince başvurunun, kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına ve bir örneğinin görüş için Adalet
Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir.
5. Adalet Bakanlığının 16/12/2013
tarihli görüş yazısı 23/12/2013 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiş olup,
başvurucular vekili 8/1/2014 tarihinde Bakanlık görüşüne karşı diyeceklerini
sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Mardin ili Kızıltepe ilçesi Otluk köyünde 1957 yılında
yapılan kadastro çalışmaları sırasında 3 ve 5 parsel numaralı taşınmazlar
Abdülkerim Aydoğan ve müşterekleri adına tespit edilmiştir.
8. Başvurucuların murisi İbrahim Sarıdağ
ve müşterekleri tarafından, Abdulkerim Aydoğan ve
müşterekleri aleyhine, 16/11/1957 tarihinde Kızıltepe Tapulama Mahkemesinin
1957/178 ve 1957/180 esas numaralı dosyalarında kadastro tespitine itiraz
davaları açılmıştır.
9. Kızıltepe Tapulama Mahkemesince, 13/4/1958 tarihinde 1957/180
esas sayılı dava dosyası ile 1957/178 esas sayılı dava dosyasının
birleştirilmesine karar verilmiş ve yargılamaya 1957/178 esas sayılı dava
dosyası üzerinden devam edilmiştir.
10. Maliye Hazinesi, dava konusu taşınmazların Hazineye ait
olduğunu ileri sürerek, 13/5/1958 tarihinde davaya müdahil olmuştur.
11. Dava dosyası 2013 yılında Mardin Kadastro Mahkemesine
devredilmiş olup, yargılamaya Mardin Kadastro Mahkemesinin 2013/42 esas sayılı
dava dosyasında devam edilmektedir.
B. İlgili
Hukuk
12. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir biçimde
yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
13. 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi; taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı
ayni haklara, tapuya tescil veya şerh edilecek veyahut beyanlar hanesinde
gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu
sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve özel kanunlarca kendisine verilen
işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile ilgili verasete ait uyuşmazlıkları
çözümleyebileceği gibi, istek üzerine veraset belgesi de verebilir. ”
14. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi
içinde açılacak davalar ve kadastro müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak
taşınmaz mallara ait kadastro tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden
devredilen işler hakkında dava dosyası açar. İlgililerin başvurusunu
beklemeksizin kadastro tutanakları ile uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili
olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen tebliğ eder.”
15. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmayan hallerde
basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu
beyanlarına gerekçe gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler.
Ancak hakim, kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma
sırasında topladığı deliller arasında çelişki görürse, bunu gidermek için
tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri tanık sıfatıyla yeniden
dinleyebilir.
Kadastro komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli
mahkemelerden devredilen dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı
veya dava açan mirasçının dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı
takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri
toplayarak taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle
yükümlüdür. Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da
tespit edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun
yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi kararları Tebligat Kanunu hükümlerine
göre resen taraflara tebliğ olunur.”
18. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince resen yapılması gereken soruşturma ve
tebligat işlemleri için zaruri giderler, ileride haksız çıkacak taraftan
alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
19. Mahkemenin 7/3/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 19/8/2013 tarih ve 2013/6261
numaralı başvuruları incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucuların İddiaları
20. Başvurucular, 1957 yılında
yapılan kadastro çalışmaları sırasında 3 ve 5 parsel numaralı taşınmazların
başka şahıslar adlarına tespit edildiğini, murisleri tarafından 16/11/1957
tarihinde Kızıltepe Tapulama Mahkemesinde açılan kadastro tespitine itiraz
davasının halen devam ettiğini, yargılamanın uzun sürdüğünü ve makul sürede
yargılama yapılmadığını, 56 yıldır devam eden yargılama sürecinde taşınmazı
kullanamadıklarını belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüşler, ayrıca maddi ve manevi tazminat ödenmesini talep
etmişlerdir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
21. Başvurucular, somut
başvuruya ilişkin olarak ilk derece mahkemesince yapılan yargılamayı
sonlandırır nitelikte bir kararın mevcut olmadığını, AİHM kararlarında da
belirtildiği üzere makul sürede yargılama yapılmaması iddiasına dayanan
başvurular açısından başvuru yollarının tüketilmesi şartının aranamayacağını,
zira başvurunun esasen yargılamanın nihayete ulaştırılamaması nedenine
dayandığını belirtmişlerdir.
22. Başvuru konusu dava, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlama tarihi olan 23/9/2012’den önce
açılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu anlaşılmakla, başvurunun
incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dâhilindedir. Ayrıca,
bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekmekle birlikte, hukuk sistemimizde,
yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın makul
sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik
taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun bulunmadığı anlaşıldığından,
başvuru kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir (B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § § 21-30).
23. Açıklanan
nedenlerle, açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar
verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
24. Başvurucular, murisleri
tarafından 16/11/1957 tarihinde Kızıltepe Tapulama Mahkemesinde açılan kadastro
tespitine itiraz davasının Mardin Kadastro Mahkemesinin E.2013/42 sayılı dava
dosyasında devam ettiğini, yargılamanın makul sürede tamamlanmayarak
Anayasa’nın 35. ve 36. maddesinde tanımlanan mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.
25. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak görüş sunulmasına
gerek görülmediği belirtilerek, mülkiyet hakkının ihlali iddialarının,
başvurucuların ihtilaf konusu taşınmazlar üzerinde henüz mülkiyet haklarının
bulunmadığı dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir.
26. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir
hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
27. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
28. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
29. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda
karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir.”
30. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma
hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca
inceleme yaptığı bir çok kararında, ilgili hükmü
Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, gerek
Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma
hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın 36. maddesi
kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).
31. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği
ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde
bulundurulması gerektiği açıktır.
32. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde gözardı edilemeyeceğinden, yargılama
süresinin makul olup olmadığının her bir başvuru açısından münferiden
değerlendirilmesi gerekir (B. No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
33. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
34. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikmelerin ayrı ayrı tespiti ile bu
kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 46).
35. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
36. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, taşınmaz mülkiyeti hakkında Kızıltepe Tapulama Mahkemesinde açılan
kadastro tespitine itiraz davasında, 3402 ve 6100 sayılı Kanun’larda
yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni
hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 49).
37. Medeni hak ve yükümlülüklerle
ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde, sürenin başlangıcı
kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye
başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarih olup, bu tarih somut
başvuru açısından 16/11/1957 tarihidir.
38. Başvuruya konu dava,
başvurucuların miras bırakanlarından intikalle takip etmekte oldukları bir
uyuşmazlık olup, bu yönüyle makul süre değerlendirmesi bakımından dikkate
alınacak sürenin başlangıç anı, mirasçıların yargılamaya katıldıkları an değil,
somut olayda muris açısından değerlendirmeye esas alınan sürenin başlangıç
anıdır (B. No: 2013/1115, 5/12/2013, § 51).
39.
Davanın ikame edildiği tarih ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların
incelenmesi hususundaki zaman bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı
olması halinde dikkate alınacak süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre
değil, uyuşmazlığın başlangıç tarihinden itibaren geçen süredir (B. No:
2012/13, 2/7/2013, § 51).
40.
Sürenin bitiş tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde
yargılamanın sona erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların
yargılama faaliyetinin devamı sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan,
değerlendirmeye esas alınacak sürenin bitiş anı başvurunun karara bağlandığı
tarihtir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 52).
41. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun Kızıltepe ilçesindeki kadastro
çalışmaları sonucunda yapılan kadastro tespitlerine itiraz ile taşınmazların
başvurucuların murisleri adlarına tapuya tescili istemlerine ilişkindir.
Mahkemece, başvurucular tarafından açılan dava dosyalarının birleştirildiği
anlaşılmaktadır. Birleştirmenin, davanın konusu ve taraflarının aynı olması
gerekçesiyle yapıldığı belirlenmiştir. 16/11/1957 havale tarihli dilekçe ile
yargılamasına başlanıldığı anlaşılan davanın tensip zaptının tanzimi
sonrasında, Maliye Hazinesinin davaya müdahil olduğu, halen derdest olmakla
birlikte, yargılama sürecinde yüzü aşkın duruşma yapılmış olup belirtilen
celseler arasında genellikle iki aylık sürelerin bulunduğu anlaşılmıştır.
42. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, özellikle tensip zaptı kapsamında ikmaline başlanılması
gereken tapu kaydı, birleşik kroki, mahalli bilirkişi listesi gibi evrakın
ilgili kurumlardan talep edilmeyerek, yargılama sırasında münferit celselerde
verilen ara kararları uyarınca kısım kısım talep
edildiği, ara karar gereklerinin yerine getirilmediği muhtelif celselerde taraf
vekillerinin mazeretlerinin kabulüne dair karar tesisi ile yetinildiği, celse
harcı tayini gibi usuli imkanların yargılama
makamlarınca kullanılmadığı, Mahkemece birçok defa dosyanın incelemeye alındığı
ve bu sebeple duruşmaların ertelendiği, keşif ara kararlarının farklı
gerekçelerle yerine getirilmediği ve birçok defa keşiflerin ertelendiği
anlaşılmaktadır.
43.
3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu Kanunda hüküm
bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak ve
yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’un 30. maddesi, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini
ortaya koymaktadır.
44. Belirtilen hükümlere rağmen,
Mahkemece defalarca keşif masraflarının ikmali, davaya dâhil edilmesi gereken
şahısların tespiti ve davaya dâhil edilmeleri, yargılama sırasında vefat ettiği
anlaşılan tarafların veraset ilamlarının dosyaya ibraz edilmesi hususunda
taraflara süreler verildiği, birçok defa keşif ara kararlarının müracaat
yokluğu, hava şartları, bilirkişi temin edilememesi, güvenlik gibi nedenlerle
yerine getirilmediği ve bu uygulamanın davada yer alan taraf sayısı da nazara
alındığında yargılamanın uzaması üzerinde baskın bir etkiye sahip olduğu
anlaşılmaktadır. Bu kapsamda verilen bir kısım keşif ara kararlarından
dönülerek tekrar taraf teşkili sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir.
45. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu yargılamanın gerek taşınmaz sayısı gerekse taraf
sayısı bakımından, keşif ve bilirkişi incelemesi gibi usul işlemlerini
gerektirmesine bağlı olarak karmaşık bir niteliğe sahip olduğu, ancak yargılama
sürecindeki gecikmeler ayrı ayrı değerlendirildiğinde Kadastro Mahkemesinde
tatbiki gereken yargılamayı hızlandırıcı niteliğe sahip özel usul hükümlerine
riayet edilmediği ve verilen ara kararların birçoğunda taraflara eksikliklerin ikmali
hususunda usul hükümlerine aykırı şekilde süreler verilerek, yapılması gereken
işlemlerin uzun sürelerle, müracaat yokluğu ve masraf ikmal edilmemesi gibi
nedenlerle yerine getirilmediği anlaşılmaktadır.
46. Özellikle somut yargılama
açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı
nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme
yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No:
2013/4687, 23/1/2014, § 47).
47. Başvuru konusu yargılamada
söz konusu olduğu gibi, verilen birleştirme kararının adaletin daha iyi
gerçekleştirilebilmesi için makul olduğu değerlendirilebilirse de, bu tür kararların yargılamayı uzatacağı göz önünde
bulundurularak, yargılamanın diğer aşamalarında sürecin hızlandırılması
hususunda daha fazla gayret ve özen gösterilmesi gerektiği açıktır.
48. Yargılama sürecinde
tarafların yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak,
yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama makamlarının ilgili usuli
imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri engelleme sorumluluğu
bulunmaktadır. Bu kapsamda, taraf vekillerince muhtelif celselerde mazeret
dilekçeleri sunulduğu görülmekle birlikte, başvurucuların tutumunun
yargılamanın uzamasına özellikle bir etkisi olduğu tespit edilememiştir.
49. Davada yer alan kişi sayısı
ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul işlemlerinin niteliği
başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya koymakla birlikte, davaya
bütün olarak bakıldığında yaklaşık elli altı yıllık yargılama sürecinde makul
olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
50. Açıklanan nedenlerle,
başvurucuların Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
51.
Başvurucular ayrıca, uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazlardan
yararlanamadıkları gibi taşınmazlardan sağlanan gelir desteklerinden de mahrum
kaldıklarını belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet
haklarının ihlal edildiğini iddia etmiş olmakla beraber, somut yargılama
bağlamında başvurucuların makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiği
yönünde yukarıda yer verilen tespit ışığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki
iddianın ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
52. Başvurucular, maruz
kaldıkları zarar karşılığı 250.000,00 TL maddi tazminata, 150.000,00 TL manevi
tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.
53. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvurucuların tazminat taleplerine ilişkin görüş bildirilmemiştir.
54. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
55. Başvurucular tarafından
maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, mevcut başvuruda Anayasa’nın 36.
maddesinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, tespit edilen ihlalle
iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından,
başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.
56. Başvurucuların tarafı
oldukları uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık elli altı yıllık yargılama süresi nazara
alındığında, başvurucuların yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle ve
başvurucuların yargılamayı murislerinden intikalle takip etmekte oldukları da
nazara alınarak, yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi
zararları karşılığında, miras payları doğrultusunda takdiren,
başvurucular Hıdır ve Mahmut Sarıdağ’a ayrı ayrı
1000,00 TL, Fatma Sarıdağ’a 250,00 TL manevi tazminat
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
57. Başvurucular tarafından
yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvuruculara
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
58. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık elli altı yıl sürdüğü ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını
ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir
yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucular, Mahmut Sarıdağ ve Hıdır Sarıdağ’a ayrı ayrı 1000,00 TL, Fatma Sarıdağ’a
250,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
D. Başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucular tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları uyarınca, ihlalin
ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla Mardin Kadastro Mahkemesine
gönderilmesine,
7/3/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.