
Esas No: 2014/6052
Karar No: 2014/6052
Karar Tarihi: 14/9/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
EMİNE ERGÜN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/6052) |
|
Karar Tarihi: 14/9/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucu |
: |
Emine ERGÜN |
Vekili |
: |
Av. Makbule
TANIŞ |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, boşanma davasının kesinleşmesi üzerine açılan katkı
payı alacağı davasında evlilik birliği içinde edinilen taşınmazın değerinin
dava tarihi itibarıyla belirlenmemesi, katkı oranının da %45 olarak kabul
edilmek suretiyle paylaştırma yapılması ve ayrıca yargılamanın yedi yıl sürmüş
olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 28/4/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1955 doğumlu olup Antalya"da ikamet etmektedir.
9. Başvurucu 1976 yılında Y.T.Ö. ile evlenmiştir. Her ikisi de
devlet memuru olarak çalışmış ve gelir elde etmişlerdir.
10. Başvurucunun eşi Y.T.Ö. adına 4/8/1980 tarihinde bir
kooperatif hissesi satın alınmıştır. Başvurucuya ait üç bilezik bu kooperatif
üyeliği için harcanmıştır. Daha sonraki dönemlerde de üyelik aidatının
ödenmesine devam edilmiştir. Kooperatif hissesi karşılığında Y.T.Ö.ye bir
dubleks daire tahsis edilmiştir.
11. Y.T.Ö. 3/8/2001 tarihinde başvurucuya karşı boşanma davası
açmıştır. Ancak dava reddedilmiş ve davanın reddine ilişkin hüküm 2/4/2004
tarihinde kesinleşmiştir.
12. Boşanma davası devam ederken Y.T.Ö. tarafından kooperatif
hissesi 19/3/2002 tarihinde satış yoluyla üçüncü bir kişiye 20.000 TL bedel
karşılığında devredilmiştir.
13. Y.T.Ö. tarafından 10/4/2007 tarihinde ikinci kez boşanma
dava açılmıştır. 2/6/2008 tarihinde kesinleşen mahkeme kararıyla taraflar boşanmışlardır.
14. Bu arada başvurucu 6/7/2007 tarihinde Antalya 2. Aile
Mahkemesinde (Mahkeme) katkı payı alacağı davası açmıştır. Dava dilekçesinde,
kooperatife girişte verilen üç bileziğin yanında sonraki taksitlerin de kendisi
tarafından ödendiği belirtilmiş ve bu katkısı sebebiyle fazlaya ilişkin hakları
saklı kalmak üzere 10.000 TL maddi zararın faiziyle birlikte kendisine
ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Başvurucu, ayrıca ilk boşanma
davasının açıldığı tarihten (3/8/2001) sonra kooperatif ödemelerine katkı
yapmaya son verdiğini dilekçede ifade etmiştir. Başvurucu, sonradan ıslah
yoluyla tazminat talebini 65.000 TL"ye yükseltmiştir.
15. Mahkeme 16/4/2010 tarihli kararla davayı reddetmiştir.
Kararın gerekçesinde, başvurucunun kooperatif ödemelerine katkı sağladığına
ilişkin bilgi ve belge sunamadığı vurgulanmıştır. Başvurucunun üç adet
bileziğini kooperatif için harcadığı iddiasının davalı tarafından ikrar
edildiğinin ifade edildiği gerekçede, davalının sonradan bilezikler
karşılığında bir adet kolyeyi başvurucuya verdiği yolundaki beyanına itibar
edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Gerekçede son olarak, tanık beyanları da
dikkate alındığında davalının 20.000 TL satış bedelini çocukları için harcadığı
yolundaki savunmasının kabulünün hakkaniyet gereği olduğu açıklanmıştır.
16. Mahkeme kararı, Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin (Daire)
25/1/2011 tarihli kararı ile bozulmuştur. Daire öncelikle taraflar arasında
1/1/2002 tarihine kadar mal ayrılığı rejiminin, bu tarihten sonra da -sözleşme
ile mal rejimi seçilmemiş olması nedeniyle- edinilmiş mallara katılma rejiminin
geçerli olduğunu ve uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesi gerektiğini
vurgulamıştır. Daire ayrıca başvurucunun, ilk boşanma davasının açıldığı
tarihten sonra katkı sunmayı kestiği vakıasının da 1/1/2002 tarihinden önceki
dönem yönünden dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucunun evlilik
birliği süresince ve taşınmazın edinildiği dönem boyunca çalıştığının sabit
olduğunun altını çizen Daire, başvurucunun taşınmazın edinilmesinde somut bir
katkısının bulunmadığının söylenemeyeceğini ifade etmiştir. Daire ayrıca,
başvurucunun üç adet bileziğinin kooperatif için harcandığını kabul eden
davalının bu üç bilezik karşılığında başvurucuya bir kolye verdiği biçimindeki
iddiasını kanıtlamakla yükümlü olduğuna işaret etmiştir. Daire ayrıca, satış
bedelini harcadığı yolundaki savunmanın davalıyı tazminat sorumluluğundan
kurtarmayacağını açıklamıştır. Daire sonuç olarak ihtilaf konusu taşınmazın
edinme tarihi, şekli ile ödemelerin miktarı ve dönemine ilişkin olarak
değinilen ilkeler çerçevesinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle
yeniden karar verilmek üzere Mahkeme kararının bozulması gerektiğini
belirtmiştir.
17. Bozma kararına uyan Mahkemece yeniden yapılan yargılamada
bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi raporunda başvurucunun en son
katkısının 2001 Ağustos ayında gerçekleştiği dikkate alınarak 1/1/2002
tarihinden önceki yasal mal rejimi olan mal ayrılığı rejimi esas alınarak
hesaplama yapılmıştır. Bilirkişi bu tarihte (Ağustos 2001) başvurucunun
gelirinin 372.094.811 TL, davalının gelirinin ise 450.495.330 TL olduğunu
dikkate alarak başvurucunun gelirinin aile geliri içindeki oranını %45 olarak
tespit etmiştir. Raporda, kooperatife yapılan toplam 3.222.048.884 TL ödemenin
%45"ine bilirkişi marifetiyle tespit edilen üç bileziğin toplam değeri (56.711
TL) de eklenmek suretiyle başvurucunun toplam katkısı 1.449.921.708 TL olarak
saptanmıştır. Bu miktarın da kooperatife ödenen toplam tutara oranı %45 olarak
belirlenmiştir.
18. Bilirkişi raporunda taşınmazın 2001 tarihi itibarıyla değeri
30.000 TL (yeni TL) olarak bulunmuş ve bu tutarın %45"i olan 13.250 TL"nin
başvurucuya tazminat olarak ödenmesi gerektiği ifade edilmiştir.
19. Mahkemece 11/10/2002 tarihli kararla davanın kısmen kabulüyle
bilirkişi raporunda belirlenen 13.250 TL tazminatın yasal faiziyle birlikte
başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, taşınmaz
19/3/2002 tarihinde elden çıkarılmış ise de bu tarih ile bilirkişi raporunda
esas alınan 2001 tarihinin birbirine çok yakın olması nedeniyle tazminat
miktarının belirlenmesinde 30.000 TL taşınmaz bedelinin dikkate alınmasının
hakkaniyete aykırı düşmediği açıklanmıştır.
20. Başvurucu tarafından bu karar temyiz edilmiştir. Temyiz
dilekçesinde, taşınmazın değerinin dava tarihi itibarıyla belirlenmesi
gerektiği ileri sürülmüştür. Karar, Dairenin 21/5/2013 tarihli kararıyla
onanmıştır.
21. Başvurucu, aynı iddiayı ileri sürerek karar düzeltme
isteminde bulunmuştur.Karar
düzeltme talebi, Dairenin 24/2/2014 tarihli ilamı ile reddedilmiştir. Nihai
karar başvurucuya 28/3/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 28/4/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. İlgili Mevzuat
23. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 17/2/1926 tarihli ve 743
sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi"nin 146. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir:
“Karı koca, mallarının idaresi hakkında hangi
usulü kabul etmiş olursa olsun boşanma vukuunda her biri kendi şahsi emvalini
geri alır. Husule gelmiş olan ziyade, kabul ettikleri usulün hükümlerine
tevfikan aralarında taksim olunur. Zuhur eden noksan, karısı tarafından
sebebiyet verildiğini ispat etmedikçe kocaya aittir.”
24. 743 sayılı mülga Kanun"un170. maddesi şöyledir:
“Karı koca, evlenme mukavelenamesi ile kanunda
muayyen diğer usullerden birini kabul etmedikleri takdirde veya kabul edipte
kanunda gösterilen sebeplerden birinin hüdusu
halinde, aralarında mal ayrılığı cereyan eder.”
25. 743 sayılı mülga Kanun"un189. maddesi şöyledir:
“Karı kocadan her birinin mallarının geliri ve
kendi kazançları, kendisine aittir.”
B. Yargıtay İçtihadı
26. Dairenin 23/6/2009 tarihli ve E.2009/1403, K.2009/3323
sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“Dava, 1.1.2002 tarihinden önce edinilen mal
varlığına yönelik katkı payı alacağına ilişkindir.
Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme hüküm
vermeye yeterli değildir.
...Bunlardan ayrı, ... tarafların dava konusu
taşınmazın ve otomobilin edinildiği tarihe kadar olan tüm gelirlerinin hesaplanması,TMK.nun 152. maddesine göre davacı kocanın evi
geçindirme yükümlülüğü de gözönünde bulundurularak
edinme tarihindeki katkı oranın belirlenmesi için yeniden uzman bilirkişiden
rapor alınması, belirlenen katkı oranınıntaşınmaz ve
otomobilin dava tarihi itibarıyla belirlenmiş değerleri ile çarpılarak katkı
payı alacağının hesaplanması gerekirken belirtilen hususlar dikkate alınmadan
karar verilmesi doğru olmamıştır. ”
27. Dairenin 9/2/2010 tarihli ve E.2009/6666, K.2010/612 sayılı
kararının ilgili bölümü şöyledir:
“Mahkemece yapılacak iş; önce öğretmen daha
sonra öğretim görevlisi olarak çalıştıkları anlaşılan tarafların 26.9.1988 olan
evlenme tarihinden taşınmazın edinildiği 16.8.1994 tarihine kadar geçen dönemde
çalışmaları karşılığında elde ettikleri gelirlerini ayrıntılı olarak belirlemek,
taşınmazın edinildiği tarihteki değerini tespit etmek vedavalı
kocanın TKM’nin 152. maddesinden kaynaklananiaşe
yükümlülüğü de gözetilerek davacının kazancından tasarruf edebileceği miktarı
bilirkişinin de görüşünü alarak saptamak ve buna göre katkı oranını açıklığa
kavuşturmak ve taşınmazın dava tarihinde belirlenmiş olan değeri ile bulunan
oranın çarpımı sonucu davacının katkısını belirlemek olmalıdır.Tüm
bunlar yapılmadan ve davacının katkısının ne olduğu tam olarak belirlenmeden ve
bundan ayrı kabule göre de; dava konusu taşınmazın dava tarihi itibariyle
değerinin 75.000 YTL olduğu açık iken davalının mahsup isteğine konu ettiği
taşınmaz için belirlenen 55.000 YTLdeğer üzerindenhüküm verilmesi de doğru olmamıştır. ”
28. Dairenin 18/1/2010 tarihli ve E.2009/3121, K.2010/114 sayılı
kararının ilgili bölümü şöyledir:
“Taraflar 19.10.1984 tarihinde evlenmişler,
3.7.2006 tarihinde açılan dava sonunda boşanmışlar ve boşanma kararı 24.4.2008
tarihinde kesinleşmiştir. Dava konusu taşınmaz kooperatif hissesi durumundaolup, davalı kadın adına 5.4.1997 tarihinde üye
olunmuş 25.7.2005 tarihinde ise dava dışı üçüncü kişiye devir yapılmıştır.
Taraflar arasında 1.1.2002 tarihine kadar mal ayrılığı (TKM. md. 170) bu tarihten itibaren mal rejiminin sona erdiği
3.7.2006 tarihine kadar edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir. (4722 s.
Yürürlük K. md. 10/1)
Toplanan deliller ve dosya kapsamına göre
kooperatif ödemelerine davacının da kazancıyla katkıda bulunduğu
anlaşılmaktadır. Ancak katkının oranı ve miktarının belirlenmesi bakımından
1.1.2002 tarihinden önce ve sonra yapılacak araştırmalar farklıdır.
...
Mahkemece, dava konusu 6 nolu
dairenin üçüncü kişiye devredildiği 25.7.2005
tarihindeki sürüm değeri uzman bilirkişi yada bilirkişileretespit
ettirilmeli, bu değerden 1.1.2002 tarihindeki bina değeri çıkarılarakdikkate
alınacak değer bulunmalı, 1.1.2002 tarihinden önceki döneme ilişkin bulunacak
katkı payı alacağı, eklenecek değerler ve borçlar yukarıdaki açıklama
doğrultusunda dikkate alınarak artık değer belirlenmeli, artık değerin
yarısının katılma alacağı olarak davacı eşe ait olduğu düşünülmelidir. Tüm bu
hesaplamalardan sonra hüküm kurulurken tarafların kazanılmış hakları da göz
önünde tutulmalıdır. Mahkemece, bu yönler gözönünde
bulundurulmadan yazılı şekilde hüküm kurulmuş olmasıdoğru
olmamıştır. ”
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Katkı Oranına İlişkin
Şikâyet Yönünden
30. Başvurucu, taşınmazın edinmesindeki katkı oranının %45 olarak
kabul edilmiş olmasından şikâyet etmektedir.
31. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen
işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerekir.
32. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
öncelikle genel yargı mercilerinde olağan yasa yolları ile çözüme
kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin
bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
18). Başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetini öncelikle ve
süresinde yetkili idari ve adli mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu
konuda sahip olduğu bilgi ve kanıtlarını zamanında bu makamlara sunması, aynı
zamanda bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir (Bayram Gök, §
19).
33. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kayıtlarında yer
alan temyiz ve karar düzeltme dilekçeleri incelendiğinde taşınmazın satın
alınmasındaki katkı oranının %45 olarak belirlenmesine yönelik temyiz ve karar
düzeltme safhasında başvurucunun herhangi bir iddiada bulunmadığı
anlaşılmaktadır. Temyiz ve karar düzeltme aşamalarında ileri sürülmeyen bu
iddianın Anayasa Mahkemesince incelenmesi mümkün değildir.
34. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Tazminatın
Hesaplanmasına İlişkin Şikâyet Yönünden
35. Başvurucu yerleşik Yargıtay içtihadına göre katkı payı
alacağı davalarında katkı sağlanan taşınmazın değerinin belirlenmesinde davanın
açıldığı tarihin esas alınması gerektiğini belirtmiştir. Başvurucu bu içtihat
uyarınca taşınmazın 6/7/2007 tarihindeki değerinin esas alınması gerekirken
Mahkemenin bu içtihada aykırı olarak ilk boşanma davasının açıldığı 2001
yılındaki değerini esas aldığını ifade etmiş ve bunun adil yargılanma hakkını
ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
36. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun
yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda
incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak derece mahkemeleri önünde
dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda
açık bir keyfîlik içermesi ve bu durumun
kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş
olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular, derece
mahkemesi kararları açık bir keyfîlik içermedikçe
Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati
Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).
37. Somut olayda taraflar 1976 yılında evlenmiş, 2/6/2008
tarihinde kesinleşen mahkeme kararıyla da boşanmışlardır. Başvurucu tarafından
4/8/1980 tarihinde evlilik birliği içinde diğer eş adına satın alınan ve
Mahkemece başvurucunun %45 katkısının bulunduğu sonucuna ulaşılan kooperatif
hissesine tahsisli daire nedeniyle 6/7/2007 tarihinde katkı payı alacağı davası
açılmıştır. Mahkemece taşınmazın 2001 yılındaki değeri (30.000 TL) esas
alınarak13.250 TL tazminata hükmedilmiştir.
38. Yukarıda atıfta bulunulan kararlardan da anlaşılacağı üzere
Dairenin genel içtihadının katkı payı alacağı davalarındaki tazminat miktarının
tespitinde taşınmazın dava tarihindeki değerinin esas alınması gerektiği
yolunda olduğu söylenebilir (bkz. §§ 26-28). Bununla birlikte Dairenin bu
içtihadının, taşınmazın (veya ihtilaf konusu eşyanın) dava tarihi itibarıyla
davalı tarafın mülkiyetinde bulunduğu hâllere yönelik olduğu anlaşılmaktadır.
Somut olayda ise ihtilaf konusu taşınmaz davalı tarafından19/3/2002 tarihinde
satılmıştır. Dairenin dava tarihinden önce satılan taşınmaza ilişkin ihtilafı
içeren ve yukarıda alıntılanan kararında, taşınmazın üçüncü kişiye devredildiği
tarihteki değerinin esas alınması gerektiği ifade edilmiştir (bkz. § 28).
39. Bakılan olayda Mahkeme, Daire içtihadına uygun olarak
taşınmazın elden çıkarıldığı 19/3/2002 tarihinin esas alınması gerektiğini
vurgulamış ancak bilirkişi raporunda dikkate alınan 2001 tarihinin bu tarihe
çok yakın olduğunu gözeterek tazminatın taşınmazın 2001 yıldaki değerine göre
belirlenmesinin hakkaniyete aykırı olmayacağı kanaatine varmıştır. Mahkemece
ulaşılan bu kanaat, Dairenin temyiz ve karar düzeltme denetimlerinden geçmiş ve
Daire tarafından hukuka aykırı görülmemiştir.
40. Sonuç olarak Yargıtay içtihadına uygun olarak hesaplandığı
anlaşılan tazminat miktarına hükmedilen Mahkeme kararında, bariz takdir hatası
veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun
bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durumda ihlal iddialarının kanun yolu
şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.
41. Açıklanan nedenlerle başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği Şikâyeti Yönünden
42.Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
43. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
44.Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın
ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra
aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği tarih yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Güher Ergun ve diğerleri,
B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 50, 52).
45. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).
46. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında başvuru konusu davadaki yaklaşık 6 yıl 7
aylık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
47. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
48. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
49. Başvurucu, tazminatın hesaplanma yöntemine ilişkin
şikâyetiyle ilgili olarak 58.500 TL maddi tazminatın yasal faiziyle birlikte
ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca makul sürede
yargılanmaması nedeniyle 100.000 TL maddi ve manevi tazminat isteminde
bulunmuştur.
50. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
51. Makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle yalnızca
ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya
net 7.200 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
52. Tazminatın hesaplanma yöntemine ilişkin şikâyet, açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez bulunduğundan buna yönelik tazminat isteminin reddi gerekir.
53. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Katkı oranına
ilişkin şikâyetin başvuru yollarının
tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Tazminatın
hesaplanmasına ilişkin şikâyetin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 7.200 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.