
Esas No: 2013/2507
Karar No: 2013/2507
Karar Tarihi: 6/3/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
MUSTAFA KEMAL SUNGUR BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/2507) |
|
Karar Tarihi: 6/3/2014 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Serruh KALELİ |
Üyeler |
: |
Burhan
ÜSTÜN |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Erdal
TERCAN |
Raportör |
: |
Özcan
ÖZBEY |
Başvurucu |
: |
Mustafa
Kemal SUNGUR |
Vekili |
: |
Av.
Yasin TEKAKÇA |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, Türk Silahlı
Kuvvetlerinden (TSK) dini inançları nedeniyle ilişiğinin kesildiğini, Yüksek
Askeri Şura (YAŞ) kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olduğunu, 6191 sayılı
Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 926 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanunu’na eklenen geçici 32. maddenin sağladığı haklardan
yararlanmak üzere yaptığı başvurunun kabul edildiğini, ancak emsallerinden
farklı olarak, kendisine statü dışında olduğu döneme ait aylık ve özlük
haklarının ödenmesi yönünde yaptığı talebin reddedildiğini, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinin (AYİM) tek dereceli ve son karar mercii olduğunu, subay sınıfından
olan üyelerin seçim ve atanma usullerinin hâkimlik teminatı ve yargı
bağımsızlığına aykırılık teşkil ettiğini, Mahkemenin kararlarına karşı itiraz
ve temyiz yolunun bulunmadığını, karar düzeltme başvurusunun aynı heyetçe
incelendiğini, bu talebin reddedilmesi halinde ayrıca para cezasına
hükmedildiğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 2., 10.,
17., 19., 20., 24., 25., 26., 36., 38. ve 60. maddelerinin ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 15/4/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesine doğrudan yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 17/7/2013
tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına,
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle
olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu, TSK bünyesinde subay statüsünde görev yapmakta
iken, YAŞ kararı ile 5/11/1987 tarihinde resen emekli
edilmiştir.
6. Başvurucunun, 10/3/2011 tarih ve
6191 sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu’nun 10. maddesi ile 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. maddeden yararlanma
istemi ile Milli Savunma Bakanlığı’na yaptığı başvuru, 13/5/2011 tarihinde
kabul edilmiştir.
7. Başvurucu, 17/10/2011 tarihli
dilekçesi ile anılan Bakanlıktan 5/11/1987 – 13/5/2011 tarihleri arasındaki
sürelere ait aylıklar ile diğer mali haklarının yasal faiziyle birlikte
ödenmesini talep etmiştir.
8. Söz konusu idarenin talebe cevap vermeyerek zımnen
başvuruyu reddetmesi üzerine, başvurucu tarafından, işlemin iptali istemiyle AYİM’e dava açılmıştır.
9. AYİM Üçüncü Dairesi, 22/11/2012
tarih ve E.2012/1038, K.2012/2286 sayılı kararla, “… Geçici 32’nci madde ile getirilen haklar söz konusu kanun maddesi
metninde ayrıntılı olarak belirtilmiştir. Bununla birlikte madde, görev (statü)
dışında geçirilen süreye ilişkin aylık ve diğer mali hakların ödenmesine
yönelik bir düzenlemeyi içermemektedir. Bu konu yasama iradesine taalluk eden
bir husus olduğundan, bunun eksik düzenleme olarak kabulünün mümkün olmadığı
değerlendirilmiş, Anayasaya aykırılık iddiası ciddi görülmemiştir. YAŞ
kararıyla Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesildiği tarihten, 926 sayılı
Kanun’a eklenen geçici 32. madde hükümlerinden
yararlandırılmasına karar verildiği tarihe kadar geçen döneme ilişkin aylık ve
diğer mali haklarının ödenmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır...”
gerekçesine yer vererek, yasal dayanaktan yoksun gördüğü davayı reddetmiştir.
10. Bunun üzerine başvurucu, karar düzeltme isteminde
bulunmuştur. AYİM Üçüncü Dairesi, 21/3/2013 tarih ve
E.2013/376, K.2013/381 sayılı kararı ile istemi reddetmiş ve bu nedenle 203 TL
para cezasının başvurucudan alınmasına karar vermiştir.
11. Bu karar, başvurucuya 6/4/2013
tarihinde tebliğ edilmiş olup, başvurucu, 15/4/2013 tarihli dilekçesi ile 30
gün içinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
B. İlgili Hukuk
12. 926 sayılı Kanun’un geçici 32. maddesi ve 4/7/1972 tarih
ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun 4.,
8., 9., 10., 63., 66. ve 67. maddeleri.
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
13. Mahkemenin 6/3/2014 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 15/4/2013 tarih ve 2013/2507 numaralı
bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
14. Başvurucu, TSK’den dini inançları nedeniyle ilişiğinin
kesildiğini, YAŞ kararlarına karşı yargı yolunun kapalı olmasının hak arama
hürriyetini engellediğini, bu işlemden dolayı Anayasa’nın 2.,
17., 19., 20., 24., 25., 26 ve 38. maddelerinde düzenlenen haklarının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür.
15. Başvurucu ayrıca, 6191 sayılı Kanun’un 10. maddesi ile
926 sayılı Kanun’a eklenen geçici 32. maddenin sağladığı haklardan yararlanmak
üzere yaptığı başvurunun kabul edildiğini, ancak emsallerinden farklı olarak,
kendisine statü dışında olduğu döneme ait aylık ve özlük hakları ile OYAK aidat
ve nemalarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi yönünde yaptığı talebin
reddedildiğini, anılan maddede mali ve özlük haklarının tazminine ilişkin bir
kural bulunmadığını, ancak yasa koyucunun iradesinin söz konusu hakların
verilmesi yönünde olduğunu, AYİM’in tek dereceli ve
son karar mercii olduğunu, subay sınıfından olan üyelerin seçim ve atanma
usullerinin hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığına aykırılık teşkil
ettiğini, Mahkemenin kararlarına karşı itiraz ve temyiz yolunun bulunmadığını,
karar düzeltme başvurusunun aynı heyetçe incelendiğini, bu talebin reddedilmesi
halinde ayrıca para cezasına hükmedildiğini, bu nedenlerle Anayasa’nın 10., 36. ve 60. maddelerinin ihlal edildiğini iddia ederek,
ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. YAŞ Kararına İlişkin İddia Yönünden
16. Başvurucu, dini inançlarından dolayı YAŞ kararı ile
TSK’den ilişiğinin kesilmesi ve bu işleme karşı yargı yolunun kapalı olması
nedeniyle anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
17. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, 23/9/2012 tarihinden
sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler.”
18. Anılan Kanun hükmü uyarınca Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlangıcı 23/9/2012
tarihi olup, Mahkeme, ancak bu tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve
kararlar aleyhine yapılan bireysel başvuruları inceleyebilecektir. Mahkemenin
zaman bakımından yetkisine ilişkin bu düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup,
anılan tarihten önce kesinleşmiş nihaî işlem ve kararları da içerecek şekilde
yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
19. Başvurucunun, temel hak ihlaline
sebep olduğunu iddia ettiği 5/11/1987 tarihli idari işlemin, 6216 sayılı Kanun’un 76.
maddesi ile geçici 1. maddesinin (8) numaralı fıkrası dikkate alındığında,
23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu görülmektedir. Anayasa
Mahkemesinin, bu tarihten önce kesinleşen kamu gücü işlemlerini bireysel
başvuru yoluyla denetleme yetkisi bulunmamaktadır.
20. Açıklanan nedenlerle, başvuru konusu işlemin 23/9/2012 tarihinden önce kesinleşmiş olduğu anlaşıldığından, başvurunun “zaman bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. AYİM Kararına İlişkin İddialar
Yönünden
21. Başvurucu, davasının Mahkemece reddedilmesi nedeniyle
Anayasa’nın 10., 36. ve 60. maddelerinin ihlal
edildiğini belirtmiş ise de, bu yöndeki tüm iddiaların adil yargılanma hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Mahkemenin
Mevzuatı Yanlış Yorumladığı İddiası
22. Başvurucu, 926 sayılı Kanun’a
eklenen geçici 32. maddesinin sağladığı haklardan yararlanmasına rağmen,
kendisine statü dışında olduğu döneme ait aylık ve özlük hakları ile OYAK aidat
ve nemalarının yasal faizi ile birlikte ödenmesi yönünde yaptığı talebin
reddedildiğini, anılan maddede mali ve özlük haklarının tazminine ilişkin bir
kural bulunmadığını, ancak yasa koyucunun iradesinin söz konusu hakların
verilmesi yönünde olduğunu, Mahkemece talebinin bu şekilde yorumlanmayarak adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
23. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
24. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda
inceleme yapılamaz.”
25. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel
başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar
başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
26. 6216 sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme” kenar başlıklı
49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel
başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve
bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır.
Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
27. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen
kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel
başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.
28. Anılan kurallar uyarınca, ilke olarak derece mahkemeleri
önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin
değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece
mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup
olmaması bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun istisnası, derece
mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik
içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve
özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede, kanun yolu şikâyeti
niteliğindeki başvurular, bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadıkça
Anayasa Mahkemesince esas yönünden incelenemez (B. No: 2012/828, 21/11/2013, § 21).
29. Diğer taraftan adil yargılanma hakkı bireylere, dava
sonucunda verilen kararın değil, yargılama sürecinin ve usulünün adil olup
olmadığını denetletme imkânı verir. Bu nedenle, bireysel başvuruda adil
yargılanmaya ilişkin şikâyetlerin incelenebilmesi için başvurucunun yargılama
sürecinde haklarına saygı gösterilmediği, bu süreçte karşı tarafın sunduğu
deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadığı veya bunlara etkili bir şekilde
itiraz etme fırsatı bulamadığı, kendi delillerini ve iddialarını sunamadığı ya
da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının derece mahkemesi
tarafından dinlenmediği veya kararın gerekçesiz olduğu gibi, mahkeme kararının
oluşumuna sebep olan unsurlardan değerlendirmeye alınmamış eksiklik, ihmal ya
da bariz takdir hatası veya açık keyfiliğe ilişkin bir bilgi ya da belge sunmuş
olması gerekir (B. No: 2013/2767, 2/10/2013, § 22).
30. Somut olayda başvurucu, işlemin hukuka aykırı olduğunu
belirtmiş, AYİM ise söz konusu maddenin, görev (statü) dışında geçirilen süreye
ilişkin aylık ve diğer mali hakların ödenmesine yönelik bir düzenlemeyi
içermediği gerekçesiyle davayı reddetmiştir.
31. Buna göre, başvurucunun iddialarının esas itibarıyla
derece Mahkemesi tarafından Kanun hükmünün yorumlanmasında isabet olmadığına ve
dolayısıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu görülmekte ise de; yapılan
incelemede, derece Mahkemesince yürütülen yargılama sırasında başvurucunun, bu
yoruma ilişkin iddialarını Mahkemeye sunabildiği ve Mahkemece bunların yeterli
düzeyde değerlendirildiği (§ 9) anlaşılmaktadır. Dolayısıyla, somut olayda tüm
bilgi ve belgeler dikkate alınarak yapılan yargılama ve kurulan hükümde bariz
takdir hatası veya açık keyfilik tespit edilmemiştir.
32. Açıklanan nedenlerle, başvurucunun iddialarının kanun
yolu şikâyeti niteliğinde olduğu ve derece mahkemesi kararlarının bariz takdir
hatası veya açık keyfilik içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız ve Tarafsız Olmadığı İddiası
33. Başvurucu, subay sınıfından olan üyelerin seçim ve atanma
usullerinin hâkimlik teminatı ve yargı bağımsızlığına aykırılık teşkil
ettiğini, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının karara
bağlanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.
34. Anayasa Mahkemesi tarafından bu konu daha önce
incelenirken belirtildiği üzere, AYİM’in oluşumu,
statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı,
kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline
ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı
görülmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29).
Diğer yandan, sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev
yapmaları, disiplin konularında Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev
süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye
tabi tutulmamaları, bu subayların idareye karşı bağımsızlıklarını
güçlendirmiştir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 30;
benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Mustafa
Yavuz ve Diğerleri/Türkiye, B. No: 29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, B. No: 23522/05, 20/4/2010).
35. Açıklanan nedenlerle, somut olayda mahkemenin bağımsız ve
tarafsız olmadığına ilişkin bir husus saptanmadığından, başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
c. Karar
Düzeltme Talebinin Reddedilmesi Sonucunda Para Cezasının Verilmesi İddiası
36. Başvurucu, karar düzeltme talebiyle yaptığı başvurunun
reddedilmesi üzerine, ayrıca aleyhine para cezasına hükmedilmiş olmasının
mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğini söylemiştir.
37. Somut olayda başvurucu, karar düzeltme isteminde
bulunmuş, Mahkemece talebi reddedilerek, başvurucu aleyhine toplam 203 TL para
cezasına hükmedilmiştir.
38. 1602 sayılı Kanun’un 67. maddesinin dördüncü fıkrasında, “Yargılamanın iadesi ve kararın düzeltilmesi
istekleri kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise isteğin reddine karar verilir
ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun bu husustaki hükümlerine göre para
cezasına da hükmolunur.” kuralına yer verilmiştir.
39. Anılan maddeyle karar düzeltme isteminin reddi halinde
başvurucu aleyhine para cezasına hükmedilmesi düzenleme altına alınmıştır. Bu
kural, mahkemeye erişim hakkı ile ilişkili bir düzenlemedir. Ancak, mahkemeye
erişim hakkı mutlak bir hak değildir. Bazı sınırlamalara tabi tutulabilir.
Gereksiz başvuruların önlenerek dava sayısının azaltılması ve böylece
mahkemelerin fuzuli yere meşgul edilmeksizin uyuşmazlıkları makul sürede
bitirebilmesi amacıyla başvuruculara belli yükümlülükler öngörülebilir. Bu
yükümlülüklerin kapsamını belirlemek kamu otoritelerinin takdir yetkisi
içindedir. Öngörülen yükümlülükler dava açmayı imkânsız hale getirmedikçe ya da
aşırı derecede zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği
söylenemez (B. No: 2013/1613, 2/10/2013, §§ 38, 39).
Diğer bir ifadeyle, yükletilen para cezası miktarının, bu hakkı, özünü
zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü
olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir. Dolayısıyla
davayı kaybetmesi halinde başvurucuya verilecek olan para cezası miktarı bu
çerçevede değerlendirilmelidir.
40. Buna göre, adli sürecin istismarı gerekçesiyle para
cezası verilmesi, ilke olarak adil yargılanma hakkına aykırı değildir. Adaletin
doğru idaresini sağlamak ve kötü niyetli başvuruları önlemek açısından bu
nitelikte düzenlemelerin yapılması meşru ise de, uygulanacak para cezası
miktarı, mahkemeye erişim için bir engel olarak kabul edilebilecek kadar yüksek
olmamalıdır. (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz. Maillard/Fransa, B. No: 35009/02, 6/12/2005,
§§ 35, 37; Topaloğlu/Türkiye, B.
No: 38388/04, 3/7/2012; Dalar/Türkiye,
B. No: 35957/05, 21/2/2012, § 52).
41. Somut iddia bu ilkeler kapsamında incelendiğinde,
başvurucunun davasının reddedilmesi sonucunda 203 TL para cezası ödemekle
yükümlü tutulmasına karar verilmiş ise de, hükmolunan bu miktarın, gözetilen
meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı olduğu ve başvurucu
üzerinde ağır bir yük oluşturmadığı görülmüştür. Dolayısıyla söz konusu
yaptırımın mahkemeye erişim hakkına bir engel teşkil etmediği sonucuna
varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle, Mahkemece karar düzeltme isteminin
reddine karar verilmesi üzerine, başvurucu aleyhine para cezasına
hükmedilmesinin açık bir ihlal niteliğinde olmadığı anlaşıldığından,
başvurucunun bu yöndeki iddiası da “açıkça
dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
d. İki
Dereceli Yargılamanın Bulunmaması İddiası
43. Başvurucu AYİM’in tek dereceli
ve son karar mercii olduğunu, kararlarına karşı başvurulabilecek bir temyiz
merciinin olmadığını, karar düzeltme taleplerinin aynı daire tarafından
incelendiğini, bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri
sürmüştür.
44. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre, Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
45. Başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği AYİM
nezdinde temyiz, yani iki dereceli yargılanma hakkı, Anayasa’da güvence altına
alınmış temel hak ve özgürlüklerden olmadığı gibi, AİHS ve buna ek Türkiye’nin
taraf olduğu protokollerden herhangi birinin kapsamına da girmemektedir (B. No:
2012/1334, 17/9/2013, § 40).
46. Açıklanan nedenlerle, başvuru
konusu ihlal iddialarının Anayasa ve AİHS’nin
ortak koruma alanı dışında kaldığı anlaşıldığından, başvurunun bu
bölümünün “konu
bakımından yetkisizlik” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Başvurunun;
1. YAŞ kararına ilişkin kısmının “zaman bakımından yetkisizlik”,
2. Mahkemenin mevzuatı yanlış yorumladığı, Mahkemenin bağımsız
olmadığı ve karar düzeltme talebinin reddedilmesi sonucunda para cezası
verilerek mahkemeye erişim hakkının engellendiği iddialarına ilişkin kısmının “açıkça
dayanaktan yoksun olması”,
3. İki dereceli yargılama hakkıyla ilgili kısmının “konu bakımından yetkisizlik”,
nedenleriyle KABUL
EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına,
6/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.