
Esas No: 2014/10279
Karar No: 2014/10279
Karar Tarihi: 14/9/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
TANSEL ÇÖLAŞAN BAŞVURUSU (2) |
(Başvuru Numarası: 2014/10279) |
|
Karar Tarihi: 14/9/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucu |
: |
Tansel
ÇÖLAŞAN |
Vekili |
: |
Av. Melek
GÜNEBAK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; depremde konutların yıkılması üzerine kamu
makamlarının kusurlarından dolayı açılan tam yargı davasında idarelerin kusur
oranlarının düşük belirlenmesi ve hükmedilen manevi tazminatın yetersiz
görülmesi nedenleriyle mülkiyet hakkının, reddedilen kısım üzerinden nispi
vekâlet ücretine hükmedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının, davanın uzun
sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 20/6/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu 1943 doğumlu olup Ankara"da ikamet etmektedir.
A. Bireysel Başvurudan
Önceki Gelişmeler
9. Başvurucuya ait Yalova ili Çiftlikköy ilçesi "Aydın 5
Sahil Sitesi A Blok No:18 ve D Blok No: 24" adreslerinde bulunan iki adet
taşınmaz, 17/8/1999 tarihinde meydana gelen deprem sonucu yıkılmıştır.
10. Başvurucu 16/8/2000 tarihinde Yalova Belediye Başkanlığı
(Belediye) ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığına (Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı) tazminat ödenmesi istemiyle başvurmuştur.
11. Talebin reddi üzerine başvurucu 2005 yılı içinde ancak
dosyadan tam olarak anlaşılamayan bir tarihte, Belediye ile Bayındırlık ve İskan Bakanlığı aleyhine Bursa 2. İdare Mahkemesinde
(Mahkeme) 35.000 TL maddi, 15.000 TL manevi tazminat talepli tam yargı davası
açmıştır.
12. Mahkemece, zararın meydana gelmesinde davalı idarelerin
kusurlarının bulunup bulunmadığının ve varsa kusur oranlarının tespiti amacıyla
bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Üç akademisyenden oluşan bilirkişi heyeti
tarafından Mahkemeye sunulan raporda, yapının inşa edildiği yörenin etkili
depremler ürettiği bilinen Kuzey Anadolu Fay Hattı (KAF) üzerinde bulunduğu
belirtilmiş; yapının inşa edildiği yerde taban kayası ve taban formasyonunun
üzerindeki zeminin kalınlığının kontrol edilmediği ifade edilmiş; Belediye
tarafından yörenin zemini için makro bölgelendirme
çalışmasının yapılmadığına işaret edilmiş; depremden önce afete uğrayabilecek
yerlerin tespit ve ilan edilmediği ve bu tür yerlerde kat kısıtlamalarının
belirlenmediği vurgulanmış ve sonuç olarak Belediyenin tam kusurlu olduğu
kanaatine ulaşılmıştır. Raporda buna karşın Bayındırlık ve İskan
Bakanlığının gereken yönetmelik ve haritaları yaptığının altı çizilerek bir
sorumluluğunun bulunmadığı görüşü açıklanmıştır. Raporda ayrıca, yıkılan
konutların maliyeti 7.083,39 TL olarak tespit edilmiştir.
13. Mahkeme 28/5/2007 tarihli kararla bilirkişi raporunu esas
alarak Belediye aleyhine 7.083,39 TL maddi tazminata hükmetmiş, davanın
Bayındırlık ve İskan Bakanlığı aleyhine açılan
bölümünü ise Bakanlığın kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle reddetmiştir.
Mahkeme ayrıca Belediye aleyhine 4.000 TL manevi tazminata da hükmetmiştir.
14. Mahkeme kararı, Danıştay Altıncı Dairesinin (Daire) 3/3/2008
tarihli ilamıyla bozulmuştur.
15. Bozma kararına uyan Mahkeme tekrar bilirkişi incelemesi
yaptırmıştır. Bilirkişi raporunda, ihtilaf konusu yapıların alüvyonlu topraklar
üzerine yapılmış olmasının depremin olumsuz etkilerini artırdığı
belirtilmiştir. Raporda;
i. Bayındırlık ve İskan Bakanlığının
bölgede şiddetli depremlerin olabileceği öngörülmesine rağmen detaylı bir zemin
araştırması ve mikro bölgelendirme çalışmalarını
yapmaması, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeleri tespit etmemesi, zemin
parametrelerine göre inşa edilebilecek yapıların kat adetleri ve diğer
özelliklerini belirlememesi, gerçekleşen depremi boyutlandırma açısından
yeterli düzenleyici işlemleri çıkarmaması nedeniyle%20,
ii. Belediyenin imar planlarının hazırlanmasında mikro bölgelendirme çalışmalarını yapmaması, afete uğramış ve
uğrayabilecek bölgeleri tespit etmemesi, zemin parametrelerine göre inşa
edilebilecek yapıların kat adetlerini ve diğer özelliklerini ayrıntılı olarak
belirlememesi, Belediye sınırlarındaki yerleri imara açması ve yapı ruhsatı
vermesi nedeniyle %50,
iii. Fenni mesulün yapıya ait statik projeleri zemin
parametreleri olmadan uygulatması, müteahhitin yerine
getirdiği uygulamalarda gerekli denetim ve kontrolleri eksik yapması nedeniyle
%15,
iv. Müteahhitin zemin etüdü yapılmadan
oluşturulan yapının uygulamasını yapması ve muhtemelen standartlara uygun
olmayan malzemelerin kullanılmasına sebep olması nedeniyle %10,
v. Statik proje müellifinin yapının bulunduğu zeminin
özellikleri bilinmeden statik hesapları ve deprem hesaplarını yapması nedeniyle
%5 oranlarında kusurlu bulundukları saptanmıştır.
16. Mahkeme 8/7/2011 tarihli kararıyla, toplam 7.083,89 TL olan
maddi zararın bilirkişi raporundaki kusur oranları doğrultusunda 3.541,94
TL"sinden (%50) Belediyeyi, 1.416,77 TL"sinden (%20) Bayındırlık ve İskan Bakanlığını sorumlu tutarak anılan tutarların idareye
başvuru tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte söz konusu
idareler tarafından başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme ayrıca
Belediye aleyhine 2.000 TL, Bayındırlık ve İskan
Bakanlığı aleyhine ise 800 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme son
olarak, reddedilen miktar üzerinden kararın verildiği tarihte yürürlükte
bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (AAÜT) uyarınca hesaplanan 4.550,70 TL
nispi vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davalı Belediyeye verilmesine
karar vermiştir. Kararın gerekçesinde 6785, 3194 ve 7169 sayılı Kanunlar ile
180 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve bunlara dayanılarak çıkartılan ikincil
mevzuatın Belediye ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığına
yapıların inşa edileceği yerin seçimi ve inşası ile ilgili sorumluluklar
yüklediği belirtilmiş ve somut olayda her iki idarenin de bu sorumluluklarını
yerine getirmediği ifade edilmiştir.
17. Temyiz edilen karar, Danıştay 6. Dairesinin 29/1/2013
tarihli ilamıyla yargılama giderleri dışındaki kısım yönünden onanmış; kararın
yargılama giderlerine ilişkin hüküm fıkrası, nispi vekâlet ücretine
hükmedilmesine ilişkin kısmı dâhil bozulmuştur. Kararın gerekçesinde, davanın
açıldığı tarihte yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca vekâlet ücretine hükmedilmesi
gerektiği vurgulanmıştır.
18. Başvurucunun karar düzeltme talebi de Dairenin 21/4/2014
tarihli ilamıyla reddedilmiştir.
19. Anılan karar 21/5/2014 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 20/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
B. Bireysel Başvurudan
Sonraki Gelişmeler
21. Bozma kararına uyan Mahkemece yeniden yapılan yargılama
sonucu davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca reddedilen
miktar üzerinden 116,64 TL vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak davalı
Belediyeye verilmesine karar verilmiştir.
22. Mahkeme kararı, Dairenin 13/6/2016 tarihli kararıyla
onanmıştır.
23. Daire kararına karşı başvurucu ve Bayındırlık ve İskan Bakanlığı tarafından karar düzeltme yoluna başvurulmuş
olup karar düzeltme istemi henüz karara bağlanmamıştır.
IV. İLGİLİ ULUSLARARASI
HUKUK
24. İlgili uluslararası hukuk içinbkz.
Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik
Hizmetleri A. Ş., B. No: 2014/8649, 15/2/2017, §§ 22-28.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
25. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edildiği İddiası Yönünden
26. Başvurucu, davanın reddedilen kısmı üzerinden davalı
Belediye lehine nispi vekâlet ücretine hükmedilmiş olmasından şikâyet
etmektedir.
27. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder. (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Vekâlet ücretine ilişkin şikâyetin mahkemeye
erişim hakkına ilişkin olduğu anlaşıldığından başvuru bu kapsamda
incelenmiştir.
28. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya
eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması
gerekir.
29. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir
kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine ilişkin iddiaların
öncelikle genel yargı mercilerinde olağan yasa yolları ile çözüme
kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin
bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §
18).
30. Somut olayda Mahkemenin 8/7/2011 tarihli kararıyla,
reddedilen miktar üzerinden kararın verildiği tarihte yürürlükte bulunan AAÜT
uyarınca hesaplanan 4.550,70 TL nispi vekâlet ücretinin başvurucudan alınarak
davalı Belediyeye verilmesine hükmedilmiş ise de vekâlet ücretine ilişkin hüküm
fıkrasının Dairenin 29/1/2013 tarihli ilamıyla bozulduğu ve davanın bu kısmının
başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu görülmüştür. Bu durumda başvurucunun
hukuk sisteminde mevcut yargı yollarını tüketmeksizin bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmıştır.
31. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu kısmının diğer kabul
edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia Yönünden
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, hükmedilecek tazminatın idarelerin kusur oranına
göre hesaplanmasının doğru olmadığını ve söz konusu idarelerin zarardan
müşterek ve müteselsilen sorumlu tutulmaları
gerektiğini ileri sürmüştür. Her iki idarenin de ilgili mevzuattan kaynaklanan
planlama ve denetim görevlerini gereği gibi yerine getirmemeleri nedeniyle %100
oranında kusurlu bulunduklarını savunan başvurucu, aynı sitede bulunan başka
kişiler tarafından açılan davada Belediyenin %100 kusurlu olduğuna
hükmedildiğini ve bu kararın Danıştay tarafından onanarak kesinleştiğini
belirtmiştir. Başvurucu, hükmedilen manevi tazminatın da düşük olduğundan
yakınmıştır.
2. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun depremde yıkılan daireleri için
hükmedilen tazminata ilişkin şikâyetinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi
gerektiği değerlendirilmiştir.
34. 6216 Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar
verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
35. Anayasa"nın "Mülkiyet
hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
36. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa"nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucunun iki konutu
1999 yılında meydana gelen depremde yıkılmıştır. Taşınmaz mal varlığının
Anayasa"nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiği hususunda tartışma
bulunmamaktadır.
37. Anayasa"nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet güvencesi, negatif
yükümlülüklerin yanında kimi durumlarda devlete pozitif yükümlülükler de
yüklemektedir. Mülkiyet hakkının devlete tahmil ettiği pozitif yükümlülükler,
devletin koruyucu önlemler almasını gerektirebilmektedir. (Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş.,
§ 46). Mülkiyet hakkının koruma yükümünün ihlali sebebiyle malikin mal
varlığında meydana gelen zarar ve kayıplarının telafi edilmesini sağlayan idari
veya yargısal birtakım hukuki mekanizmaların oluşturulması devletin pozitif
yükümlülüklerinin bir gereğidir. Bu bağlamda hak ihlalinin sonuçlarının
giderilmesi bakımından ne tür hukuki mekanizmaların öngörüleceği hususu
devletin takdirindedir. Bu husus, kural olarak Anayasa Mahkemesinin ilgi alanı
dışındadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesinin, tercih edilen idari veya
yargısal mekanizmanın malik üzerinde doğurduğu olumsuz etkilerin düzeltilmesi
bakımından yeterli ve elverişli olup olmadığı hususundaki denetim yetkisi
saklıdır. Bu bağlamda düzeltici bir mekanizmanın hiç oluşturulmaması veya oluşturulan
mekanizmanın müdahaleden önceki durumu tesis edici veya oluşan kayıpları
giderici bir nitelik arz etmemesi durumunda mülkiyet hakkının devlete yüklediği
pozitif yükümlülükler ihlal edilmiş olur (Osmanoğlu
İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri A.Ş., § 48).
38. Somut olayda davalı idarelerin ilgili mevzuattan kaynaklanan
planlama ve denetim görevlerini gereği gibi yerine getirmedikleri Derece
Mahkemelerince saptanmak suretiyle mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin
pozitif yükümlülüğün ihlal edildiği tespit edilmiştir. Ayrıca Mahkeme, kamu
makamlarının planlama ve denetim görevlerini ihlal etmeleri nedeniyle neden
oldukları maddi zararı da bilirkişi marifetiyle 7.083,89 TL olarak belirlemiş
ve bu zararın %70"inin (toplam 4.931,71 TL) davalı idareler tarafından
başvurucuya ödenmesine hükmetmiştir. Başvurucunun meydana gelen maddi zararın
miktarına yönelik bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucu, davalı idarelerin bu
zararın tamamından ve müteselsilen sorumlu olmaları
gerektiğini ileri sürmektedir.
39. Birden fazla kişinin ortak kusurunun bulunduğu fiil veya
fiiller nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği ve bunun sonucunda zarar
oluştuğu durumlarda zararın doğmasında katkısı bulunanların kusur oranlarının
belirlenmesi, teknik bir mesele olarak derece mahkemelerinin takdirindedir.
Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi Mahkemenin
mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda zararın doğmasına sebep
olan kişilerin kusur oranlarını belirlemek gibi bir görevi de bulunmamaktadır (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
45; Sadık Koçak ve diğerleri, B.
No: 2013/841, 23/1/2014, §§ 86, 87). Anayasa Mahkemesinin görevi, adil
giderimin sağlanıp sağlanmadığını incelemekten ibarettir. Somut olayda Mahkeme
tarafından bilirkişi raporuna istinaden davalı idarelerden Belediyenin kusur
oranı %50, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının kusur
oranı ise %20 olarak takdir edilmiş ve Mahkemenin ulaştığı bu kanaat Daire
tarafından hukuka aykırı bulunmamıştır. Ayrıca başvurucu, bilirkişi raporuna
karşı itirazlarını sunma fırsatı da bulmuştur. Dolayısıyla davalı idarelerin
kusur oranlarının bu şekilde belirlenmesinin herhangi bir hak ihlaline yol
açtığı saptanmamıştır.
40. Öte yandan koruma yükümlülüğünün ihlali durumunda devlete
düşen ödev, zararın tazmin edilmesini temin edecek mekanizmaları oluşturmak
olup bunun yöntemini belirlemek kanun koyucunun takdirindedir. Kanun koyucunun,
sorumluluğun yaygınlaştırılması amacıyla zarara neden olanlar arasında
müteselsil sorumluluk öngörmesi mümkündür. Ancak müteselsil sorumluluk
öngörülmesinin anayasal bir zorunluluk olduğu ileri sürülemez. Bu bağlamda
zararın zarara neden olanlar arasında kusurları oranında paylaştırılmasının
adil giderimin sağlanmasına engel teşkil ettiği söylemez. Bununla birlikte
tespit edilen zararın kısmen de olsa karşılanamaması sonucunu doğuran yasal
düzenlemeler, idari ya da yargısal uygulamalar pozitif yükümlüklerin ihlaline
neden olabilir.
41. Somut olayda, Mahkemece bilirkişi marifetiyle tespit edilen
ve başvurucu tarafından itiraz edilmeyen toplam 7.083,89 TL maddi zararın
%70"inden kamu otoritelerinin, kalan %30 oranındaki zarardan da fenni mesulün,
müteahhidin ve statik proje müellifinin sırasıyla %15, %10ve %5 oranında
sorumlu oldukları saptanmış ve kamu otoritelerinin sorumlu olduğu tutarın
tazminat olarak faiziyle birlikte başvurucuya ödenmesine hükmedilmiştir.
Zararın, kamu otoritelerinin kusurundan değil özel hukuk kişilerinin kusurundan
kaynaklanan %30 oranındaki bölümünden davalı idareler sorumlu tutulmamış ve
davanın buna ilişkin kısmı reddedilmiş ise de özel kişilerin kusurundan
kaynaklanan zararlardan kamu otoritelerine herhangi bir sorumluluk yüklenmemiş
olması, devletin Anayasa"nın 35. maddesinden kaynaklanan yükümlülüğünün
ihlaline yol açmamaktadır. Ayrıca özel hukuk kişilerinin sorumlu olduğu %30
oranındaki zarar miktarına başvurucunun katlanması gerekmemekte, bu zararın
tazmini için adli yargıda dava açma yolu açık bulunmaktadır.
42. Sonuç olarak başvurucunun dairelerinin depremde yıkılması
nedeniyle oluşan zararın kamu makamlarının kusurundan kaynaklanan bölümünün
bireysel başvuruya konu davada tazmin edildiği görülmektedir. Zararın özel
kişilerin kusurundan kaynaklanan bölümüne yönelik ise yeterli bir tazmin
mekanizmanın oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
43. Öte yandan mülkiyet hakkının devlete yüklediği koruma
yükümlülüğünün ihlali sonucunda maddi zararın yanında manevi zarar doğması da
mümkündür. Devletin koruma yükümlülüğünün ihlalinden doğan zararları giderim
yükümü, manevi zararları da kapsamaktadır. Ancak ihlalin manevi zarar doğurup
doğurmadığının tespiti ve doğurmuşsa manevi zararın miktarının tayini kural
olarak derece mahkemelerinin takdirindedir. Somut olayda Mahkemece manevi
zararın varlığı kabul edilmiş ve Belediye aleyhine 2.000 TL, Bakanlık aleyhine
ise 800 TL manevi tazminata hükmetmiştir. Mahkeme kararında bariz bir takdir
hatası veya açık bir keyfîlik tespit edilmediğinden
Anayasa Mahkemesinin manevi tazminat miktarının belirlenmesi konusunda
Mahkemenin takdir yetkisine müdahalesi söz konusu olamaz.
44. Bu nedenle mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının
açık olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
45. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
C. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin Şikâyet Yönünden
46. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
48. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi kural
olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu
zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği,
yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği
tarih esas alınır (Selahattin Akyıl,
B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47). Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili
uyuşmazlıklarda idari yargı yoluna başvurulmadan önce tüketilmesi kanunen
zorunlu olan idari bir usulün öngörüldüğü ve bu usul uyarınca idari başvuru
yapıldığı durumlarda makul süre değerlendirmesinin başlangıç tarihinin idari
başvurunun yapıldığı tarih olarak kabul edilmesi gerekir (Hasan Aktürk, B. No: 2014/3705, 29/6/2016,
§ 46)
49. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin
idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın
karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).
50. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu"nun 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca, idari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri
öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her hâlde eylem
tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine
getirilmesini istemeleri gereklidir. Buna göre idari eylemden kaynaklanan
zararlara ilişkin olarak tam yargı davası açılmadan önce idareye başvurulması
zorunludur. Somut olayda zarar 17/8/1999 tarihinde gerçekleşen deprem nedeniyle
meydana gelmiştir. Başvurucu 16/8/2000 tarihinde zararın tazmini istemiyle
idareye başvurmuştur. Dolayısıyla yargılama süresinin makul olup olmadığının
tespiti bakımından dikkate alınması gereken tarihin 16/8/2000 olduğu
anlaşılmaktadır. Bu durumda derdest olan yargılamanın yaklaşık 17 yıl sürdüğü
görülmektedir. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararlar dikkate alındığında başvuru konusu davadaki yaklaşık 17 yıllık yargılama süresinin makul olmadığı
sonucuna varılmaktadır.
51. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
53. Başvurucu, ihlalin tespiti ve Derece Mahkemeleri tarafından
verilen kararların bozulması ile yeniden yargılama taleplerinde bulunmuştur.
54. Somut olayda, makul sürede yargılanma hakkının ihlal
edildiği sonucuna varılmıştır.
55. Başvurucu, tazminat talebinde bulunmadığından tazminata
hükmedilmesine gerek görülmemiştir.
56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.