
Esas No: 2014/17217
Karar No: 2014/17217
Karar Tarihi: 14/9/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
ARSLAN GEDİK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/17217) |
|
Karar Tarihi: 14/9/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Nuri
NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
Raportör |
: |
Özgür DUMAN |
Başvurucu |
: |
Arslan GEDİK |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, yetkilisi olmadığı iddia edilmesine rağmen şirketin
kamuya olan borçlarından dolayı başvurucunun sorumlu tutulması nedeniyle
mülkiyet hakkının; buna ilişkin yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul
sürede yargılama hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 3/11/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Y.Y. İhtiyaç Maddeleri Pazarlama ve Ticaret A.Ş. (Y.Y.
Pazarlama A.Ş.) Yönetim Kurulu 5/9/2005 tarihinde yaptığı toplantıda,
"Kıyık Cad. No: 12 Edirne" adresinde bulunan Y. Edirne Şubesinin
kapatılmasına karar vermiştir. Bu karar 15/9/2005 tarihinde ticaret siciline
tescil edilmiş ve 21/9/2005 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi"nde de ilan
edilmiştir.
9. Y. Mağazacılık Sanayi ve Ticaret A.Ş. (Y. Mağazacılık A.Ş.)
Yönetim Kurulu ise yine 5/9/2005 tarihinde yapılan toplantıda, yukarıda
belirtilen adreste şube açılmasına ve şube müdürü olarak da başvurucunun
atanmasına karar vermiştir. Bu karar da 15/9/2005 tarihinde ticaret siciline
tescil edilmiş ve 21/9/2005 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi"nde ilan
edilmiştir. Başvurucu bu karar ile Şubenin günlük faaliyetlerinde Şirketi
temsil etmeye yetkili kılınmıştır.
10. Her iki Şirketin Yönetim Kurulu başkanı ile başkan vekili
aynı kişiler olup Yönetim Kurulu üyeleri de büyük ölçüde aynı kişilerden oluşmaktadır.
Yozgat 2. Noterliğinde düzenlenen 12/9/2005 tarihli vekâletnamede Y.
Mağazacılık A.Ş. Edirne Şubesi adına başvurucu; bazı işlerde münferiden, bazı
işlerde ise M.E. ile birlikte atacakları imza ile müştereken olmak üzere
12/9/2006 tarihine kadar vekil tayin edilmiştir.
11. Sosyal Sigortalar Kurumu (sonradan kanun değişikliğiyle
Sosyal Güvenlik Kurumu/SGK) Edirne Sigorta İl Müdürlüğü tarafından, Edirne
Şubesinin bulunduğu adrese 15/11/2006 tarihli ve 2006/10511 sayılı takip
dosyasında hacze gidilmiştir. Başvurucu, şube müdürü olduğunu beyan ederek
borçlu Y.Y. Pazarlama A.Ş.nin adresten taşındığını,
burasının Y. Mağazacılık A.Ş.ye ait olduğunu belirtmiştir. Şubede bulunan
çeşitli nitelik ve sayıda sekiz adet taşınır mal haczedilmiştir.
12. SGK İl Müdürlüğü 8/3/2007 tarihinde, Edirne Şubesine
2003/3-4-5, 2004/6-9 ve 2006/9-10-11-12. aylara ait 40.431,19 TL sosyal
güvenlik prim borcu ve 25.601,98 TL de gecikme zammı olmak üzere toplam
66.033,17 TL borç miktarı üzerinden başka bir ödeme emri daha göndermiştir.
Ödeme emri 12/3/2007 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
13. Başvurucu, iş akdinin 16/4/2007 tarihinde feshedildiğini
belirtmektedir.
14. Başvurucu, ödeme emrine konu sosyal güvenlik prim ve gecikme
zammı borçlarından dolayı sorumlu olmadığı iddiasıyla Edirne İş Mahkemesinde
22/3/2007 tarihinde SGK aleyhine menfi tespit davası açmış ve ödeme emrinin de
iptalini talep etmiştir.
15. Mahkeme 8/11/2007 tarihinde davanın kabulüne ve ödeme
emrinin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, vekâletnamelere göre
başvurucunun Şirketin üst düzey yöneticisi veya yetkilisi olmadığı, yalnızca
Şirket adına vekâletname ile Şube işlerini yürüten konumunda olduğu
belirtilmiştir. Mahkeme ayrıca, borçlu Şirketin Edirne"de bulunan satış
mağazasının çalışmakta olduğunu, Şirketin borçlarını kendi mal varlığıyla
ödeyemediğinin kanıtlanmış olmadığını vurgulamıştır. Ayrıca Şirketin ülke
genelinde mağaza zincirlerinin mevcut olduğuna da dikkat çekmiştir.
16. Karar, SGK tarafından temyiz edilmiştir. Yargıtay 10. Hukuk
Dairesinin 12/2/2009 tarihli ilamıyla, temyiz edilen hükmün bozulmasına karar
verilmiştir. Daire, davanın Y.Y. Pazarlama A.Ş.nin
2003, 2004 ve 2006 yıllarına ait ödenmemiş sigorta prim ve gecikme zammı
borçlarından dolayı başvurucu adına düzenlenen ödeme emrinin iptaline ilişkin
olduğunu tespit etmiştir. Daireye göre başvurucu, prim borçlusu Şirketin kurucu
ortağı veya Yönetim Kurulu üyelerinden olmadığı gibi Şirketin müdürü de
değildir. Dolayısıyla Şirketin üst yöneticisi olmayan başvurucu yönünden 17/7/1964
tarihli ve 506 sayılı mülga Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 80. maddesindeki
koşulların gerçekleşmediği kabul edilmiştir. Bununla birlikte 12/9/2005 tarihli
vekâletname içeriğine göre başvurucunun bir yıl süreyle prim borçlusu Şirketin
Edirne Şubesinde temsil yetkisiyle görevlendirildiği ifade edilmiştir. Daire,
kanuni temsilci olarak tayin edilen başvurucunun, bu döneme ilişkin olarak
tahakkuk edecek prim borçlarından Şirketten tahsil edilemeyeceği anlaşıldığı
takdirde sorumlu olduğunu belirtmiştir. Daire, ödeme emrinde belirtilen prim
borçlarına ilişkin dönemlerde vekâletname bulunup bulunmadığının araştırılarak
sonucuna göre karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle hükmü bozmuştur.
17. Bozma ilamına uyan Mahkeme, yapılan araştırmaya göre bozma
ilamında belirtilen vekâletname dışında başkaca bir vekâletname ve
görevlendirme bulunmadığını tespit etmiştir. SGK"nın
21/9/2010 tarihli yazısında, prim borçlusu Şirket tarafından 3/5/2010 tarihinde
32.000 TL ödendiği ve geriye 469.058,50 TL borcun kaldığı belirtilmiştir.
Mahkeme 30/9/2010 tarihinde yine davanın kabulüne ve ödeme emrinin başvurucu
yönünden iptaline karar vermiştir. Mahkeme, davaya konu ödeme emri yönünden
başvurucunun görevlendirildiği 15/9/2005 tarihli vekâletname öncesi dönemden
sorumlu olmayacağını kabul etmiştir. Mahkemeye göre başvurucunun sorumlu olduğu
tutar 26.670 TL olup borçlu Şirket tarafından ise 32.000 TL tutarında ödeme
yapılmıştır. Sonuç olarak Mahkeme, başvurucunun ödeme emrine konu 2006 yılına
ait Şirket borçlarından sorumlu olsa bile bu borcun ödenmiş olması ve ayrıca
borcun Şirketin mal varlığından tahsil edilemediğinin kanıtlanamaması
gerekçelerine dayanmıştır.
18. Davalı SGK tarafından temyiz edilen karar, Dairenin
20/1/2011 tarihli ilamıyla bozulmuştur. Bozma ilamında, prim borçlusu Şirketin
3/5/2010 tarihinde yaptığı iddia edilen ödemenin uyuşmazlığa konu döneme
ilişkin olup olmadığının araştırılmadığı belirtilmiştir. Daire, bu araştırma
sonucuna göre 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü
Hakkında Kanun"un mükerrer 35. maddesi koşulları doğrultusunda hukuki durumun
değerlendirilmesi gerektiğini belirterek hükmü bozmuştur.
19. Mahkeme bozma ilamı doğrultusunda araştırma yapmış ve
yapılan 32.000 TL tutarındaki ödemenin davaya konu ödeme emrine ilişkin
olmadığı SGK tarafından bildirilmiştir. Mahkeme ayrıca, davaya konu borcun
yargılama sırasında yürürlüğe giren 13/2/2011 tarihli ve 6111 sayılı Kanun
kapsamında yapılandırılıp yapılandırılmadığı ve borcun ödenip ödenmediği
hususlarını SGK"ya sormuştur. SGK tarafından
gönderilen 11/2/2014 tarihli cevap yazısında, başvurucunun Y. Mağazacılık
A.Ş.de 16/9/2005 tarihinden itibaren üç yıl süreyle şube müdürü olarak Şirketi
temsil ve ilzama yetkili olduğu belirtilmiştir. Bu yazıda, Y. Mağazacılık A.Ş.nin ödemelerini aksattığı için 6111 sayılı Kanun
kapsamındaki yapılandırmanın bozulduğu bildirilmiştir. Ayrıca Y. Mağazacılık A.Ş.nin 11/2/2014 itibarıyla 270.958,86 TL borcunun daha
bulunduğu vurgulanmıştır. Mahkemenin bilgi istemesi üzerine SGK, 10/3/2014
tarihli yazı ile davaya konu ödeme emrine ilişkin 13.915,01 TL ödeme
yapıldığını ve bu ödemelerin ise 2003 yılı Mart ayı ile 2004 yılı Nisan ayı
dönemlerine ilişkin olduğunu bildirmiştir. Mahkeme, bu yazıyı ve eki belgeleri
de dikkate alarak 8/5/2014 tarihinde davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine
karar vermiştir. Mahkeme, davalı Kurum tarafından başvurucuya gönderilen ödeme
emrinin 2003/3-4-5 ve 2004/6 dönemlerine ilişkin kısmının iptaline karar
vermiştir. Mahkeme, söz konusu ödeme emrinin 2006/9/-10-11-12 dönemlerine
ilişkin kısmına yönelik talebin ise reddine karar vermiştir.
20. Taraflar kararı temyiz etmiş, Dairenin 11/9/2014 tarihli
ilamıyla hükmün onanmasına karar verilmiştir.
21. Nihai karar, başvurucu vekiline 8/10/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
22. Başvurucu 3/11/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
23. Başvuruya konu davanın açıldığı tarih itibarıyla yürürlükte
olan 506 sayılı mülga Kanun"un "Prim
alınması" kenar başlıklı 72. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"İş kazalariyle
meslek hastalıkları, hastalık, analık, malüllük,
yaşlılık ve ölüm sigortalarının gerektirdiği her türlü yardım ve ödemelerle her
çeşit yönetim giderlerini karşılamak üzere, Kurumca bu kanun hükümlerine göre
prim alınır."
24. 506 sayılı mülga Kanun"un "Primlerin
ödenmesi" kenar başlıklı 80. maddesinin birinci ve beşinci
fıkraları şöyledir:
"İşveren, bir ay içinde çalıştırdığı
sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden bu Kanun
gereğince hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait
prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayin sonuna kadar Kuruma
ödemeye mecburdur.
Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer
alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci
ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri
uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer
kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır."
25. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu"nun "Prim
alınması zorunluluğu" kenar başlıklı 79. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
"Kısa ve uzun vadeli sigortalar ile genel
sağlık sigortası için, bu Kanunda öngörülen her türlü ödemeler ile yönetim
giderlerini karşılamak üzere Kurum prim almak, ilgililer de prim ödemek
zorundadır."
26. 5510 sayılı Kanun"un
"Primlerin ödenmesi" kenar başlıklı 88. maddesinin birinci
ve onaltıncı fıkraları şöyledir:
"4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a)
bendinde belirtilen sigortalıları çalıştıran işveren, bir ay içinde
çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı
üzerinden bu Kanun gereğince hesaplanacak sigortalı hissesi prim tutarlarını
ücretlerinden keserek ve kendisine ait prim tutarlarını da bu tutara ekleyerek
en geç Kurumca belirlenecek günün sonuna kadar Kuruma öder.
Kurumun süresi içinde ödenmeyen prim ve diğer
alacaklarının tahsilinde, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usûlü Hakkında Kanunun 51 inci, 102 nci
ve 106 ncı maddeleri hariç, diğer maddeleri
uygulanır. Kurum, 6183 sayılı Kanunun uygulanmasında Maliye Bakanlığı ile diğer
kamu kurum ve kuruluşları ve mercilere verilen yetkileri kullanır"
27. 6183 sayılı Kanun"un
"Kanuni temsilcilerin sorumluluğu" kenar başlıklı mükerrer
35. maddesinin Anayasa Mahkemesince kısmen iptal edilmeden önceki hâli
şöyledir:
"Tüzel kişilerle küçüklerin ve
kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin
mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği
anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan
teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre
tahsil edilir.
Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların
Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır.
Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya
tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden
önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz.
Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya
mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna
rücu edebilirler.
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.)
Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya
teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme
alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur.
(Ek fıkra: 4/6/2008-5766/4 md.)
Kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Vergi Usul Kanununda yer
alan hükümler, bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmaz."
28. Anayasa Mahkemesinin 19/3/2015 tarihli ve E.2014/144,
K.2015/29 sayılı kararının ilgili kısımları şöyledir:
"...
A- Kanun"un Mükerrer 35. Maddesine 5766 Sayılı
Kanun"un 4. Maddesiyle Eklenen Beşinci Fıkranın İncelenmesi
...
İtiraz konusu kuralın getiriliş amacının; amme
alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya
teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olması hâlinde bu şahısların sorumluluk
uygulamasının, amme alacaklarının düzenlendikleri kanunlardaki kanuni ödeme
sürelerinde veya özel ödeme sürelerinde farklı şahısların olması hâlini de
kapsadığı görülmektedir.
Kanun koyucu, amme alacağını güvenceye almak
bakımından sorumluluğun yaygınlaştırılması yoluna gidebileceği gibi müteselsil
sorumluluk da öngörebilir. Ancak amme alacağının doğduğu veya ödenmesi
gerektiği zamanlarda kanuni temsilcilerin farklı kişiler olabileceği gerçeği
göz önüne alındığında, kural ile getirilen düzenleme vergi ve diğer mali ödev
ve sorumluluklarını zamanında ve eksiksiz olarak yerine getiren kanuni
temsilcilerin, sonradan kendilerinin görevde olmadığı ve müdahale şanslarının
bulunmadığı bir dönemde gerçekleşen bir eylemden müteselsilen
sorumlu tutulmaları sonucunu doğurmaktadır. Adalet ve hakkaniyet ilkeleri
karşısında, bireyin bu şekilde belirsiz ve güvencesiz bir biçimde kendi
kusurundan kaynaklanmayan bir nedenle, başkalarının eylem veya ihmali sonucu
oluşacak sorumluluğa ortak olması adalet ve hakkaniyetle bağdaşmaz.
Dolayısıyla, itiraz konusu kural hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural
Anayasa"nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
...
B- Kanun"un Mükerrer 35. Maddesine 5766 Sayılı
Kanun"un 4. Maddesiyle Eklenen Altıncı Fıkranın İncelenmesi
...
İtiraz konusu kuralda, kanuni temsilcilerin
sorumluluklarına dair 213 sayılı Kanun"da yer alan hükümlerin bu maddede
düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı öngörülmektedir.
Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği
zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar
olmaları hâlinde bu şahısların amme alacağının ödenmesinden müteselsilen
sorumlu tutulacağını düzenleyen kuralın iptaline yönelik yukarıda yer alan
gerekçeler, kanuni temsilcilerin sorumluluklarına dair 213 sayılı Kanun"da yer
alan hükümlerin bu maddede düzenlenen sorumluluğu ortadan kaldırmayacağını
öngören kural bakımından da aynen geçerlidir.
Hukuk devletinde kanunlarla kişilerin
ekonomik, sosyal ve hukuki yaşam alanlarına yöneltilen müdahaleler
öngörülebilmeli ve geleceğe dönük planlar buna göre yapılabilmelidir.
Belirlilik ilkesi, vergi ve diğer kamu alacakları açısından miktar, tarh ve
tahsil zamanı ile biçimi gibi vergi ve diğer alacakların esaslı unsurlarının
önceden belli ve kesin olmasını gerektirir.
213 sayılı Kanun"un 10. maddesinde, kanuni
temsilciler için kabul edilen sorumluluk, kusura dayalı sorumluluktur. Buradaki
kusur, vergilendirmeye dair ödevlerin ihlal edilmesidir. Buna göre, 213 sayılı
Kanun"un 10. maddesi uyarınca kanuni temsilcilerin sorumlu tutulabilmesi için
vergilendirme ödevlerini yerine getirmemiş olması gerekmektedir. İtiraz konusu
kuraldan kaynaklanan sorumluluk ise kusursuz sorumluluk esasına dayanmakta olup
kamu alacağının borçlu şirketten tahsil edilememesinde kanuni temsilcilerin
kusuru bulunmasa dahi sorumlu tutulmasına neden olmaktadır.
213 sayılı Kanun"un 10. maddesinde, kanuni
temsilcilerin sorumluluklarına ilişkin hükümlerin düzenlenmiş olması, bu Kanun
kapsamındaki amme alacaklarının takibinin itiraz konusu kurala göre yapılmasına
engel teşkil etmemektedir. Dolayısıyla itiraz konusu kural nedeniyle, 213
sayılı Kanun kapsamına giren amme alacakları da dâhil olmak üzere tüm amme
alacakları için takip yapılması mümkündür. Bu durumda her iki kanunun aynı
maddi olaya uygulanabilmesi nedeniyle, iki ayrı kanuni düzenlemeden hangisinin
uygulanacağı konusunda belirsizlik oluşmaktadır. Dolayısıyla itiraz konusu
kural, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa"nın
2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Mahkemenin 14/9/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mülkiyet Hakkının
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
30. Başvurucu, prim borçlusu Şirketin Y.Y. Pazarlama A.Ş.
olduğunu hâlbuki kendisinin Y. Mağazacılık A.Ş.nin
Edirne Şubesini temsil ettiğini belirterek ödeme emrine konu sigorta prim ve
gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulamayacağını belirtmiştir. Başvurucu
ayrıca 21/9/2005 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi"nde yayımlanan Yönetim Kurulu
kararına göre üç yıl değil bir yıl için temsil ile yetkili kılındığını ifade
etmiştir. Başvurucunun diğer bir şikâyeti ise SGK tarafından haczedilen
malların satışı ve borçlu Şirkete ait tapuda kayıtlı malların satışı yoluyla
alacağın tahsil edilebileceği hâlde kendisi için ödeme emri gönderilmesine
ilişkindir. Başvurucuya göre bu, hakkaniyete ve mevzuata aykırı bir durum
teşkil etmektedir. Başvurucu, bu sebeplerle mülkiyet ve adil yargılanma
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
31. Anayasa’nın 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz.”
32. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının ihlal edildiği
iddiası yanında adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılama
yapılmadığını da ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun sorumlu olmadığını
belirttiği bir borcu ödemek durumunda kaldığı yönündeki şikâyetinin mülkiyet
hakkına ilişkin olduğu, dolayısıyla başvurucunun bu yöndeki iddialarının
mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
33. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında, açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul
edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun
ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı
veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
34. Başvurucunun kanuni temsilcisi olduğu gerekçesiyle borçlu
Şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu
tutulmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği hususu kuşkusuzdur.
Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında; vergi ve benzeri yükümlülükler ile
sosyal güvenlik prim ve katkılarını belirlemeye, değiştirmeye ve ödenmesini
güvence altına almaya yönelik müdahalelerin taşıdığı amaçlar dikkate
alındığında devletin mülkiyetin kamu yararına kullanımını kontrol veya
düzenlenmesi yetkisi kapsamında incelenmesi gerektiği kabul edilmiştir (Arif Sarıgül, B. No: 2013/8324, 23/2/2016,
§ 50; Narsan Plastik San. ve Tic. Ltd. Şti.,
B. No: 2013/6842, 20/4/2016, § 71). Somut olayda da başvurucunun kanuni
temsilcisi olduğu gerekçesiyle Şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı
borçlarından sorumlu tutulması şeklindeki müdahalenin, mülkiyetin
kullanılmasının kontrolü veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde
incelenmesi gerekmektedir.
35. Anayasa"nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına
yapılan bir müdahalenin öncelikle kanun ile öngörülmesi gerekmektedir. Kanunun
varlığı kadar kanun metninin ve uygulamasının da bireylerin davranışlarının
sonucunu önceden öngörebilecekleri kadar hukuki belirlilik taşıması gerekir.
Diğer bir ifadeyle kanunun kalitesi de kanunilik koşulunun sağlanıp
sağlanmadığının tespitinde önem arz etmektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, §
56).
36. Sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarının kanuni
dayanağı, başvuruya konu olay tarihi itibarıyla yürürlükte olan 506 sayılı
mülga Kanun"un 72. ve 80. maddeleridir. Bu Kanun"u ilga eden 5510 sayılı
Kanun"un 79. ve 88. maddelerinde de benzer hükümlere yer verilmiştir.
Başvurucu, kanuni temsilcisi olduğu gerekçesiyle 6183 sayılı Kanun"un mükerrer
35. maddesi hükmü uyarınca borçlu Şirketin ilgili döneme ait sosyal güvenlik
prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulmuştur. Bahsedilen Kanun
hükümleri açık ve net ifadeler içermekte olup hükümlerin anlaşılabilir ve
ulaşılabilir olduğunda da tereddüt bulunmamaktadır. Bu itibarla Derece
Mahkemelerinin kararlarının dayandığı gerekçeler ile yukarıda belirtilen ilgili
Kanun hükümleri dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.
37. Anayasa"nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı,
kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına
yapılan bir müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunması
gerekmektedir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça
temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu
yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz. Kaldı ki
müdahalenin kamu yararına uygun olmadığını ispat yükümlülüğü bunu iddia edene
aittir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri,
B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 34-36).
38. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında da değinildiği
üzere kamu hizmetlerinin yürütülmesi için gerekli kaynağın elde edilmesi adına
devletin, vergi ve diğer kamu alacaklarının takip ve tahsilini sağlamak üzere
hukuki düzenlemeler yapma konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır (AYM,
E.2014/144, K.2015/29, 19/3/2015). Bu kapsamda vergi ve diğer kamu
alacaklarının korunması amacıyla kanuni temsilcilere bazı sorumluklar
yüklenmiştir. Öte yandan Anayasa"nın 60. maddesi doğrultusunda sosyal güvenlik
sisteminin finansmanın sağlanması amacıyla sosyal güvenlik primi yükümlülüğü
getirilmesi de kanun koyucunun takdirindedir. Bu itibarla sosyal güvenlik
primlerinin ödenmesini sağlamak amacıyla 6183 sayılı Kanun"un mükerrer 35.
maddesi uyarınca borçlu Şirketin ödenmeyen prim borcundan kanuni temsilcisinin müteselsilen sorumlu tutulmasında kamu yararına dayalı
meşru bir amacın mevcut olduğu açıktır.
39. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni olması ve kamu
yararına dayalı meşru bir amacının bulunması yeterli olmayıp ayrıca müdahalenin
ölçülü olması da gerekmektedir. Hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında
dikkate alınacak ölçütlerden biri olan Anayasa"nın 13. maddesinde öngörülen
ölçülülük ilkesi uyarınca mülkiyet hakkının sınırlandırılması suretiyle elde
edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin
sağlanması zorunludur. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak olağan dışı ve
aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır.
40. Ölçülülük ilkesi; “elverişlilik”, “gereklilik” ve
“orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen
müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını,
“gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını
yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını,
“orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM,
E.2016/46, K.2016/178,23/11/2016, § 12; AYM, E.2015/40, K.2016/5, 28/1/2016, §
10).
41. Başvurucu bu bağlamda ilk olarak, yalnızca bir yıl için
temsil ile yetkili kılındığını ileri sürmektedir. Ancak başvuru formunda
başvurucu, atandığı 5/9/2005 tarihinden iş akdinin feshedildiği 16/4/2007
tarihine kadar Y. Mağazacılık A.Ş.nin Edirne
Şubesinde "şube müdürü" olarak çalıştığını ifade etmiştir. Buna göre
başvurucu, belirtilen dönem itibarıyla ilgili Şubenin kanuni temsilcisi
olduğunu kabul etmektedir.
42. Başvurucunun kamu alacakları bakımından kanuni temsilcilerin
sorumlu tutulamayacaklarına yönelik bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucunun
bu anlamda temel şikâyeti, kendisinden tahsil edilmeye çalışılan borcun kanuni
temsilcisi olduğu Y. Mağazacılık A.Ş.ye değil Y.Y. Pazarlama A.Ş.ye ait
olduğuna ilişkindir. Başvurucu, bu sebeple söz konusu borçtan sorumlu
tutulamayacağını ileri sürmektedir. Bununla birlikte başvurucunun başvuru formu
ekinde ibraz ettiği 21/9/2005 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi"nde, Y.Y.
Pazarlama A.Ş.nin Edirne Şubesini 5/9/2005 tarihi
itibarıyla kapatma kararı aldığı ilan edilmiştir. Ancak bu gazeteye göre,
kapatılan söz konusu Şubenin aynı adreste bu defa Y. Mağazacılık A.Ş. adına
5/9/2005 tarihinde açıldığı görülmektedir. Her iki Şirketin de Yönetim Kurulu
başkan ve vekilleri aynı olup Yönetim Kurulu üyeleri de büyük ölçüde aynıdır.
Başvurucu ise -kendisinin de kabul ettiği üzere- Y. Mağazacılık A.Ş. tarafından
Şubeyi temsile yetkili kılınmıştır. Nitekim başvurucunun açtığı menfi tespit
davasında Derece Mahkemeleri de başvurucunun Şube borçlarından dolayı kanuni
temsilci sıfatıyla 6183 sayılı Kanun"un mükerrer 35. maddesine göre sorumlu
olduğunu kabul etmişlerdir. SGK tarafından yargılama sırasında gönderilen
11/2/2014 tarihli yazıda da başvurucunun kanuni temsilcisi olduğu Y.
Mağazacılık A.Ş.nin borcuna değinilmiş, 10/3/2014
tarihli yazı ile de yalnızca 2003 yılı Mart ayı ile 2004 yılı Nisan ayı
dönemlerine ilişkin ödeme yapıldığı bildirilmiştir.Yapılan
yargılama sonucunda ise başvurucu, Şubenin kanuni temsilcisi olarak görüldüğü
2006 yılını ait bir kısım sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borcundan
sorumlu tutulmuştur.
43. Bütün bu olgular birlikte değerlendirildiğinde Y.Y.
Pazarlama A.Ş.nin -bizzat başvurucunun sunduğu
belgelere göre- 2005 yılında Edirne Şubesini kapatmış olduğu ve başvurucunun
sorumlu tutulduğu 2006 yılı itibarıyla Y. Mağazacılık A.Ş.nin
borçlu Şubeyi işlettiği görülmektedir. Derece Mahkemelerinin tespitlerine göre
SGK tarafından bu Şubenin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçları için
ödeme emri düzenlenmiştir. Ayrıca başvurucu tarafından şikâyet edilen ödeme
emrinde açık olarak 2006 yılı dönemine ait borçların gösterildiği ve
başvurucunun ise belirtilen dönem itibarıyla borcu bulunan söz konusu Şubenin
kanuni temsilcisi olduğu anlaşılmaktadır.
44. Başvurucu son olarak borçlu Şirketin mal varlığı mevcut
olduğu hâlde borcun doğrudan kendisinden tahsile girişilmesinden yakınmaktadır.
Ancak başvurucu bu iddiasını Derece Mahkemeleri önünde de dile getirmiş olup
yapılan yargılama sonucunda bu hususun ispat edilemediği sonucuna varılmıştır.
Belirtmek gerekir ki bireysel başvurunun ikincil doğası gereği delillerin
değerlendirilmesine ilişkin bu iddia bakımından Anayasa Mahkemesinin görevi
sınırlıdır. Nitekim 6/2/2017 tarihinde borçlu Şubede yapılan haciz sonucu
toplam borç tutarına yeter miktarda taşınır malın haczedilemediği görüldüğünden
Derece Mahkemelerinin kararlarının keyfî olduğu veya bariz bir takdir hatası
içerdiği de söylenemez.
45. Sonuç olarak uyuşmazlığa konu 2006 yılına ait sosyal
güvenlik prim ve gecikme zammı borçlarının, başvurucunun bu dönemde "şube
müdürü" olarak kanuni temsilcisi sıfatıyla görev yaptığını kabul ettiği
anlaşılan Edirne Şubesine ait olduğu görülmektedir. Her ne kadar belirtilen
dönem öncesine ait borçlar yönünden de başvurucu adına SGK tarafından ödeme
emri gönderilmiş ise de yapılan yargılama neticesinde başvurucunun, yalnızca
kanuni temsilci olarak Şubeyi temsil ile yetkili kılındığı 2006 yılı dönemi
borçlarından sorumlu tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda başvurucunun
mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan
dışı bir külfet yüklemediği, başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamunun yararı
arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı sonucuna varılmıştır.
Dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin açık ve görünür bir ihlal
bulunmamaktadır.
46. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkının ihlaline ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Makul Sürede
Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
47. Başvurucu, makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini
ileri sürmüştür.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
48. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul
sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
49. Medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin olan iş mahkemeleri
nezdinde açılan davalarda yargılama süresi tespit edilirken sürenin başlangıç
tarihi olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak davanın açıldığı tarih; sürenin
sona erdiği tarih olarak yargılamanın sona erdiği (Nesrin Kılıç, B. No:2013/772, 7/11/2013 § 69), yargılaması
devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas
alınır (Mehmet Salih Ayyıldız, B.
No:2012/397, 17/11/2014, § 25).
50. İş mahkemeleri nezdinde görülen davalarda yargılama
süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve
kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki
tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin
niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Nesrin
Kılıç, §§ 57, 58).
51. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda
verdiği kararları dikkate alındığında somut olaydaki yaklaşık 7 yıl 5 aylık
yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.
52. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
53. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi
hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere
hükmedilir…”
54. Başvurucu maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
55. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna varılmıştır.
56. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları
karşılığında başvurucuya net 9.300 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
57. Başvurucu maddi tazminat talebinde bulunmuş ise de mülkiyet
hakkının ihlali iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul
edilemez olduğuna karar verilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin maddi
tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığını iddia ettiği maddi zarar
ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu
konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat talebinin
reddine karar verilmesi gerekir.
58. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 9.300 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,
tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. Harç ücreti olan 206,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin bilgi için Edirne İş Mahkemesine
(E.2011/234, K.2014/289) GÖNDERİLMESİNE,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
14/9/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.