
Esas No: 2013/5250
Karar No: 2013/5250
Karar Tarihi: 6/3/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
CAN CEMAL PULAK BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/5250) |
|
Karar Tarihi: 6/3/2014 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Serruh
KALELİ |
Üyeler |
: |
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi
DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
Raportör |
: |
Şebnem NEBİOĞLU ÖNER |
Başvurucular |
: |
Can Cemal PULAK |
Vekili |
: |
Av.Aydın
TORAMAN |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu 1991 yılında
açılan tespite itiraz davasının henüz karara bağlanmamış olması, yargılama
süresince taşınmazdan yararlanamaması ve taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının
kesinleşmemesi nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal
edildiğini ileri sürerek, ihlalin tespitiyle uğradığı manevi zararın tazminine
karar verilmesini talep etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 7/6/2013 tarihinde
Marmaris 1. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölümün İkinci
Komisyonunca, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere
dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 7/11/2013 tarihinde
yapılan toplantıda, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.
Adalet Bakanlığının 6/1/2014 tarihli görüş yazısı 17/1/2014 tarihinde başvurucu
vekiline tebliğ edilmiş, başvurucu tarafından Adalet Bakanlığı görüşüne karşı
beyanda bulunulmamıştır.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ile
başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar
özetle şöyledir:
7. Muğla ili Marmaris ilçesi
Karaca köyünde kain 857 parsel sayılı taşınmaz, kadastro tespit çalışmaları
sırasında başvurucunun da aralarında yer aldığı bir kısım şahıslar adına tespit
görmüştür.
8. Bir kısım davacılar
tarafından başvurucu ve müşterekleri adına yapılan tespit aleyhine kadastro
komisyonuna yapılan itirazın reddini müteakip, 1/8/1991 tarihinde Marmaris
Kadastro Mahkemesinde tespite itiraz davası açılmıştır.
9. Marmaris Kadastro
Mahkemesinin 13/8/2009 tarih ve E.1991/244, K.2009/952 sayılı kararı ile
davacıların taleplerinin reddine, müdahil orman idaresinin davasının kabulü
ile, dava konusu taşınmazın tespitinin iptaline ve orman vasfı ile maliye
hazinesi adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
10. Karar temyiz edilmekle,
Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 4/12/2012 tarih ve E.2011/11665, K.2012/13896
sayılı kararı ile, eksik olduğu belirtilen bir kısım belgelerin dosyaya
eklenmesi gerektiğinden bahisle dosya ilk derece mahkemesine geri gönderilmiş
olup, eksikliklerin ikmalini müteakip halihazırda temyiz mercii önünde
derdesttir.
B. İlgili
Hukuk
11. 12/1/2011 tarih ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Usul ekonomisi ilkesi” kenar başlıklı 30. maddesi
şöyledir:
“Hâkim, yargılamanın
makul süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider
yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.”
12. 21/6/1987 tarih ve 3402
sayılı Kadastro Kanunu’nun “Genel olarak görev” kenar başlıklı 25. maddesinin birinci
fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi;
taşınmaz mal mülkiyetine ve sınırlı ayni haklara, tapuya tescil veya şerh
edilecek veyahut beyanlar hanesinde gösterilecek sair haklara, sınır ve ölçü
uyuşmazlıklarına, kadastroya ve tapu sicilini ilgilendiren benzeri davalara ve
özel kanunlarca kendisine verilen işlere bakar; Kadastroya veya kadastro ile
ilgili verasete ait uyuşmazlıkları çözümleyebileceği gibi, istek üzerine
veraset belgesi de verebilir.”
13. 3402 sayılı Kanun’un “Kadastro davalarında usul”
kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro hakimi, askı süresi içinde açılacak davalar ve kadastro
müdürü tarafından mahkemeye tevdi olunacak taşınmaz mallara ait kadastro
tutanakları ve mahalli hukuk mahkemelerinden devredilen işler hakkında dava
dosyası açar. İlgililerin başvurusunu beklemeksizin kadastro tutanakları ile
uyuşmazlığın çözümlenmesine etkili olabilecek kayıt ve diğer bilgileri ilgili
dairelerden getirtir. Hakim, duruşma gününü taraflara Tebligat
Kanunu hükümlerine göre resen tebliğ eder.”
14. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama usulü” kenar
başlıklı 29. maddesinin birinci, üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Kadastro mahkemesinde gelmeyen tarafın yokluğunda duruşma
yapılır. Taraflardan hiç biri gelmez ise dosya
işlemden kaldırılmaz. Hakim, toplanması mümkün olan
delilleri inceler ve 30 uncu madde hükmünce işi karara bağlar.
…
Bu Kanunun tatbikinde ayrıca açıklık bulunmıyan
hallerde basit yargılama usulü uygulanır.
Kadastro mahkemeleri adli tatile tabi değildir.”
15. 3402 sayılı Kanun’un “Deliller ve hakimin
takdiri” kenar başlıklı 30. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları
şöyledir:
“Kadastro
tutanaklarında beyanlarına başvurulan kişiler, bu beyanlarına gerekçe
gösterilerek itiraz edilmedikçe, yeniden dinlenmezler. Ancak hakim,
kadastro tutanağındaki beyanla, duruşma sırasında topladığı deliller arasında
çelişki görürse, bunu gidermek için tutanakta beyanlarına başvurulan kimseleri
tanık sıfatıyla yeniden dinleyebilir.
Kadastro
komisyonlarından gönderilen tutanaklar ile mahalli mahkemelerden devredilen
dosyaların muhtevasından malik tespiti yapılamadığı veya dava açan mirasçının
dışında başka mirasçıların da bulunduğu anlaşıldığı takdirde, hakim resen lüzum gördüğü diğer delilleri toplayarak
taşınmaz malın kimin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlüdür.
Taşınmaz malın ölü bir şahsa ait olduğu anlaşılır ve mirasçıları da tespit
edilemezse, ölü olduğu yazılmak suretiyle o şahsın adına tescil kararı
verilir.”
16. 3402 sayılı Kanun’un “Kararların tebliği, kanun
yollarına başvurma ve ilamların infazı” kenar başlıklı 32.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Kadastro mahkemesi
kararları Tebligat Kanunu hükümlerine göre resen taraflara tebliğ olunur.”
17. 3402 sayılı Kanun’un “Yargılama giderleri, kadastro
harcı ve tahakkuku” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasının
son cümlesi şöyledir:
“Bu Kanun gereğince
resen yapılması gereken soruşturma ve tebligat işlemleri için zaruri giderler,
ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere bütçeye konulan ödenekten
karşılanır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
18. Mahkemenin 6/3/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 7/6/2013 tarih ve 2013/5250
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
19. Başvurucu, kadastro tespit
çalışmaları sırasında adına tespit gören taşınmazın tespitinin iptali hususunda
1991 yılında açılan hukuk davasının henüz karara bağlanmamış olduğunu, ilk
derece mahkemesince başka dava dosyaları bekletici mesele yapılmak suretiyle ve
özellikle davacı tarafın yargılamayı uzatmaya yönelik girişimleri karşısında
gerekli usuli imkânlar kullanılmayarak yargılamayı
uzatmaya yönelik girişimlere müsaade edilmesi neticesinde uyuşmazlığın uzun
süredir karara bağlanamadığını, ayrıca yargılama süresince taşınmazdan
yararlanamadığını ve taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının kesinleşmediğini
belirterek, Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal
edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
20. Başvurucu, başvuruya konu
uyuşmazlığı sonlandırır nitelikte bir karar mevcut olmadığını belirtmiştir.
21. Adalet Bakanlığı görüşünde,
başvuruya konu yargılamanın 1/8/1991 tarihinde başlamış olduğunun ve Marmaris
Kadastro Mahkemesinin 13/8/2009 tarihli kararıyla ilk derece mahkemesi nezdinde
neticelendirilmiş olan davanın, hâlihazırda temyiz incelemesi için kanun yolu
mahkemesi önünde derdest olduğunun, yapılacak değerlendirmede nazara alınması
gerektiği bildirilmiştir.
22. Başvuru konusu dava, Anayasa
Mahkemesinin zaman bakımından yetkisinin başlama tarihi olan 23/9/2012’den önce
açılmış olup, başvuru tarihi itibarıyla derdest olduğu anlaşılmakla, başvurunun
incelenmesi Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından yetkisi dâhilindedir. Ayrıca,
bireysel başvuruda bulunulmadan önce, ihlal iddiasının dayanağı olan işlem,
eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru
yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekmekle birlikte hukuk sistemimizde,
yargılamanın uzamasını önleyici etkiye sahip olan veya yargılamanın makul
sürede yapılmaması sonucunda oluşan zararları tespit ve tazmin edici nitelik
taşıyan bir idari veya yargısal başvuru yolunun bulunmadığı anlaşıldığından,
başvuru kanun yollarının tüketilmesi yönünden kabul edilebilir niteliktedir.
(B. No. 2012/13, 2/7/2013, §§ 21-30).
23. Açıklanan nedenlerle, açıkça
dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek
başka bir neden de bulunmayan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
24. Başvurucu, kadastro tespit
çalışmaları sırasında adına tespit gören taşınmazın tespitinin iptali hususunda
1991 yılında açılan hukuk davasının henüz karara bağlanmamış olduğunu, ilk
derece mahkemesince başka dava dosyaları bekletici mesele yapılmak suretiyle ve
özellikle davacı tarafın yargılamayı uzatmaya yönelik girişimleri karşısında
gerekli usuli imkânlar kullanılmayarak yargılamayı
uzatmaya yönelik girişimlere müsaade edilmesi neticesinde uyuşmazlığın uzun
süredir karara bağlanamadığını belirterek, makul sürede yargılanma hakkının
ihlal edildiğini iddia etmiştir.
25. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası
hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının
incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen
hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin
kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme’nin ortak
koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No. 2012/1049,
26/3/2013, § 18)
26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
27. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
28. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
29. Sözleşme metni ile AİHM
kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan
alt ilke ve haklar, esasen Anayasa’nın 36. maddesinde yer verilen adil
yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36.
maddesi uyarınca inceleme yaptığı bir çok kararında,
ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak
suretiyle, gerek Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa’nın
36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No. 2012/13, 2/7/2013, § 38).
30. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın
bütünselliği ilkesi gereği, makul sürede yargılanma hakkının
değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (B. No.
2012/13, 2/7/2013, § 39).
31. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması ile adaletin
gerektiği şekilde temini ve hukuka olan inancın muhafazası olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No. 2012/13, 2/7/2013, § 40).
32. Davanın karmaşıklığı,
yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama
sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki
menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup
olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (B. No.
2012/13, 2/7/2013, §§ 41–45).
33. Ancak, belirtilen
kriterlerden hiçbiri makul süre değerlendirmesinde tek başına belirleyici
değildir. Yargılama sürecindeki tüm gecikme periyotlarının ayrı ayrı tespiti
ile bu kriterlerin toplam etkisi değerlendirilmek suretiyle, hangi unsurun
yargılamanın gecikmesi açısından daha etkili olduğu saptanmalıdır (B. No.
2012/13, 2/7/2013, § 46).
34. Yargılama faaliyetinin makul
sürede gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması için, öncelikle uyuşmazlığın
türüne göre değişebilen, başlangıç ve bitiş tarihlerinin belirlenmesi
gereklidir.
35. Anayasa’nın 36. maddesi ve
Sözleşme’nin 6. maddesi uyarınca, medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin
uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekmektedir. Başvuru konusu
olayda, bir adet taşınmaz hakkında kadastro mahkemesinde açılan bir tespite
itiraz davasının söz konusu olduğu görülmekle, 3402 sayılı Kanun ve 6100 sayılı
Kanun’da yer alan usul hükümlerine göre yürütülen somut yargılama faaliyetinin,
medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku yoktur (B.
No. 2012/13, 2/7/2013, § 49).
36. Medeni hak ve
yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde,
sürenin başlangıcı kural olarak, uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama
sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği
tarih olup, somut başvuru açısından bu tarih, 1/8/1991 tarihidir. Sürenin bitiş
tarihi ise, çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona
erme tarihidir. Ancak devam eden yargılamalara ilişkin makul sürede yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasını içeren başvuruların yargılama faaliyetinin devamı
sırasında da yapılabilmesi olanağı bulunduğundan, değerlendirmeye esas alınacak
sürenin bitiş anı bireysel başvurunun karara bağlandığı tarihtir (B. No.
2012/13, 2/7/2013, § 52).
37. Davanın ikame edildiği tarih
ile Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruların incelenmesi hususundaki zaman
bakımından yetkisinin başladığı tarihin farklı olması halinde, dikkate alınacak
süre, 23/9/2012 tarihinden sonra geçen süre değil, uyuşmazlığın başlangıç
tarihinden itibaren geçen süredir.(B. No. 2012/13,
2/7/2013, § 51).
38. Başvuruya konu yargılama
sürecinin incelenmesinde, yargılamanın konusunun bir adet taşınmaza ilişkin
tespite itiraz talebi olduğu, iki davacı vekili tarafından verilen
1/8/1991havale tarihli dava dilekçesi üzerine Marmaris Kadastro Mahkemesinin
E.1991/244 sırasına kaydı yapılan davanın 5/8/1991 tarihli tensip zaptı
sonrasında, yargılama evrakının ikmaline başlanıldığı, uzun süre Marmaris
Kadastro Mahkemesinin E.1996/11 sayılı dosyasının akıbetinin beklenildiği,
yargılama sürecinde 23/5/2009 tarihinde keşif yapılarak bilirkişi raporu tanzim
ettirildiği, taraflarında elliye yakın kişi bulunan yargılamanın 13/8/2009
tarihli celsesinde davacılar ile müdahil Hazinenin davasının reddine ve müdahil
orman idaresinin davasının kabulüne dair hüküm tesis edildiği, ilk derece
mahkemesi kararı temyiz edilmekle, Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 4/12/2012
tarih ve E.2011/11665, K.2012/13896 sayılı kararı ile, eksik olduğu belirtilen
bir kısım belgelerin dosyaya eklenmesi gerektiğinden bahisle dosyanın geri gönderildiği,
belirtilen hususların ikmalini müteakip 15/11/2013 tarihinde yeniden temyiz
merciine gönderildiği ve hâlihazırda kanun yolu mahkemesi nezdinde derdest
olduğu anlaşılmaktadır.
39. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, başvuruya konu yargılama sürecinin ilk derece mahkemesi
nezdinde geçen bölümünün tamamının kadastro mahkemesinde sürdüğü görülmekle,
3402 sayılı Kanun’da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin
söz konusu olduğu ve 3402 sayılı Kanun’da yer alan özel usul hükümleri ile bu
Kanunda hüküm bulunmaması durumunda uygulama alanı bulacak olan ve medeni hak
ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için
geçerli genel usuli hükümler içeren 6100 sayılı
Kanun’un 30. maddesinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi
gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (§ 11-17).
40. Özellikle somut yargılama
açısından dava malzemesinin taraflarca hazırlanması ilkesinin geçerli olmadığı
nazara alındığında, yargılama makamlarının davayı gerekli süratle yürütme
yükümlülüğünün daha dikkatli bir şekilde ele alınması gerekmektedir (B. No. 2012/12, 17/9/2013, § 58; B. No. 2013/1115, 5/12/2013, § 64).
41. Kadastro mahkemesi
nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha
önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından,
özellikle 3402 sayılı Kanun’da yer alan ve yargılamada sürati temin etmeye
hizmet eden özel usul hükümlerinin nazara alınmadığı göz önünde bulundurularak
makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde kararlar verilmiş olup
(B. No: 2012/12, 17/9/2013, §§ 53-62; B. No: 2013/1115, 5/12/2013, §§ 60-67; 2012/673, 19/12/2013, §§ 37-43), başvuruya konu davada
yer alan kişi sayısı ve davanın mahiyeti nedeniyle icrası gereken usul
işlemlerinin niteliği başvuruya konu yargılamanın karmaşık olduğunu ortaya
koymakla birlikte, davaya bütün olarak bakıldığında, 3402 sayılı Kanun’da yer
alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru
açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı ve söz
konusu yaklaşık yirmi üç yıllık yargılama sürecinde makul olmayan bir
gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.
42. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
43. Başvurucu tarafından ayrıca,
uzun süren yargılama nedeniyle taşınmazdan yararlanamadığı belirtilerek
Anayasa’nın 35. maddesinde tanımlanan mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddia
edilmiş olmakla beraber, somut yargılama bağlamında başvurucunun makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde yukarıda yer verilen tespitler
ışığında, mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddianın ayrıca
değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
3. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi
Yönünden
44. Başvurucu, yargılamanın
makul sürede sonuçlandırılmaması nedeniyle 100.000,00 TL manevi tazminata
hükmedilmesini talep etmiştir.
45. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
46. Başvurucunun tarafı olduğu
uyuşmazlığa ilişkin yaklaşık yirmi üç yıllık yargılama süresi nazara
alındığında, yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle, yalnızca ihlal
tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya takdiren 18.700,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar
verilmesi gerekir.
47. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
48. Başvuruya konu yargılamanın
yaklaşık yirmi üç yıldır sürdüğü ve bu hususun makul sürede yargılanma hakkını
ihlal ettiği gözetilerek, anayasal bir hakkın ihlal edildiği açık olan bir
yargılama dosyasında, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü
zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, yargılamanın mümkün olan en kısa
sürede sonuçlandırılmasını teminen, kararın bir
örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle;
A. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği
yönündeki iddiasının KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya 18.700,00 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE
D. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
E. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
G. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
6/3/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.