
Esas No: 2013/6149
Karar No: 2013/6149
Karar Tarihi: 6/3/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NUSRET ARGUN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/6149) |
|
Karar Tarihi: 6/3/2014 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Serruh
KALELİ |
Üyeler |
: |
Burhan ÜSTÜN |
|
|
Nuri NECİPOĞLU |
|
|
Hicabi
DURSUN |
|
|
Erdal TERCAN |
Raportör |
: |
Muharrem İlhan KOÇ |
Başvurucu |
: |
Nusret ARGUN |
Vekili |
: |
Av. Battal ÖZER |
|
|
Av. Ömer OĞUR |
|
|
Av. Gülsüm GÜNDOĞDU |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, gerekçesiz
kararlarla tutukluluk halinin devamına karar verilmesi ilgisiz kişi ve suçlara
ilişkin yargılamanın birlikte ve görevli olmayan mahkemece yürütülmesi nedeniyle
Anayasa’nın 19., 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, başvurucu vekili
tarafından 25/7/2013 tarihinde Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi vasıtasıyla
yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona
sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. Birinci Bölüm Üçüncü
Komisyonunca 16/12/2013 tarihinde kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm tarafından 14/01/2014
tarihinde yapılan toplantıda kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte
yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular 15/1/2014 tarihinde Adalet Bakanlığına bildirilmiştir. Bakanlık
görüşünü 14/2/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet Bakanlığı tarafından
Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucu vekiline 18/2/2014 tarihinde
bildirilmiştir. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı 18/2/2014 tarihinde beyanda
bulunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru formu ve eklerinde
ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, suç işlemek için
kurulan örgüt faaliyeti kapsamında 2006-2008 yıllarında Konya, Karaman,
Afyonkarahisar, Kütahya başta olmak üzere farklı illerde kamu ihalelerine ve
edimin ifasına fesat karıştırma suçlarını işlediği iddiasıyla 23/9/2008
tarihinde göz altına alınmış ve (CMK 250. maddesi ile görevli) Adana 6. Ağır
Ceza Mahkemesince 27/9/2008 tarih ve 2008/44 Sorgu sayılı kararla
tutuklanmıştır.
9. Adana Cumhuriyet Başsavcılığının
3/2/2009 tarih ve 2009/51 sayılı iddianamesiyle başvurucunun da aralarında
olduğu 234 sanık hakkında Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesinin 2009/17 Esas sayılı
dosyasında kamu ihaleleriyle ilgili 96 ayrı suç nedeniyle kamu davası
açılmıştır. İddianamede başvurucunun suç işlemek amacıyla örgüt kurma, örgüt
faaliyeti kapsamında ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma,
özel belgede sahtecilik, soruşturmanın gizliliğini ihlal etmek, rüşvet ve yağma
suçlarından cezalandırılması talep edilmiştir.
10. Adana 8. Ağır Ceza
Mahkemesinde 2009/17 Esas sayılı dosyasında tutuklu devam eden yargılama
kapsamında 27/6/2013 tarihli celsede başvurucunun, suç örgütü kurmak, edimin
ifasına fesat karıştırma, özel belgede sahtecilik, soruşturmanın gizliliğini
ihlal etmek, ihaleye fesat karıştırmak, rüşvet vermek suçlarından toplam 180
yılı aşan hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve tutukluluk halinin devamına
karar verilmiştir. Başvurucunun isnat edilen yağma suçundan beraatına karar
verilmiştir.
11. Başvuru konusu yargılama
kapsamında hakkında dava açılan 234 sanıktan 117’sinin mahkûmiyete yeter delil
elde edilemediği gerekçesiyle beraatına, diğer sanıkların 1 yıl ila 180 yıl
arasında değişen hapis cezalarıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
12. Başvurucu, Adana 8. Ağır
Ceza Mahkemesinin 27/6/2013 tarihli tutukluluk halinin devamına dair kararına
itiraz etmiştir. Adana 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 10/07/2013 tarih ve 2013/417
Değişik İş sayılı kararıyla itiraz reddedilmiştir. Karar başvurucuya 18/7/2013
tarihinde tebliğ edilmiştir.
13. Başvuru konusu yargılama
kapsamında gerekçeli karar 18/12/2013 tarihinde dosyasına konulmuş olup, dava
temyiz aşamasındadır.
B. İlgili
Hukuk
14. 26/9/2004 tarih ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 235. maddesi şöyledir:
“(1) (Değişik: 11/4/2013-6459/12 md.)
Kamu kurumu veya kuruluşları adına yapılan mal veya hizmet alım veya
satımlarına ya da kiralamalara ilişkin ihaleler ile yapım ihalelerine fesat
karıştıran kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Aşağıdaki hallerde ihaleye fesat karıştırılmış sayılır:
a) Hileli davranışlarla;
1. İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan
kişilerin ihaleye veya ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek,
2. İhaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip
olmayan kişilerin ihaleye katılmasını sağlamak,
3. Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen
niteliklere sahip olduğu halde, sahip olmadığından bahisle değerlendirme dışı
bırakmak,
4. Teklif edilen malları, şartnamesinde belirtilen
niteliklere sahip olmadığı halde, sahip olduğundan bahisle değerlendirmeye
almak.
b) Tekliflerle ilgili olup da ihale mevzuatına veya
şartnamelere göre gizli tutulması gereken bilgilere başkalarının ulaşmasını
sağlamak.
c) Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle ya da hukuka aykırı
diğer davranışlarla, ihaleye katılma yeterliğine veya koşullarına sahip olan kişilerin
ihaleye, ihale sürecindeki işlemlere katılmalarını engellemek.
d) İhaleye katılmak isteyen veya katılan kişilerin ihale
şartlarını ve özellikle fiyatı etkilemek için aralarında açık veya gizli
anlaşma yapmaları.
(3) (Değişik: 11/4/2013-6459/12 md.)
İhaleye fesat karıştırma suçunun;
a) Cebir veya tehdit kullanmak suretiyle işlenmesi hâlinde
temel cezanın alt sınırı beş yıldan az olamaz. Ancak, kasten yaralama veya
tehdit suçunun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâllerinin gerçekleşmesi
durumunda, ayrıca bu suçlar dolayısıyla cezaya hükmolunur.
b) İşlenmesi sonucunda ilgili kamu kurumu veya kuruluşu
açısından bir zarar meydana gelmemiş ise, bu fıkranın (a) bendinde belirtilen
hâller hariç olmak üzere, fail hakkında bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur.
…”
15. 4/12/2004 tarih ve 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. maddesi şöyledir:
“(1) Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren olguların ve
bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında
tutuklama kararı verilebilir. İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik
tedbiri ile ölçülü olmaması halinde, tutuklama kararı verilemez.
(2) Aşağıdaki hallerde bir tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) Şüpheli veya sanığın kaçması, saklanması veya kaçacağı şüphesini
uyandıran somut olgular varsa.
b) Şüpheli veya sanığın davranışları;
1. Delilleri yok etme, gizleme veya değiştirme,
2. Tanık, mağdur veya başkaları üzerinde baskı yapılması
girişiminde bulunma,
Hususlarında kuvvetli şüphe oluşturuyorsa.
(3) Aşağıdaki suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe
sebeplerinin varlığı halinde, tutuklama nedeni var sayılabilir:
a) 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk
Ceza Kanununda yer alan;
…
9. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci
fıkralar hariç, madde 220),
…
(4) Sadece adlî para
cezasını gerektiren veya hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan
suçlarda tutuklama kararı verilemez.”
16. 5271 sayılı Kanun’un 101.
maddesi şöyledir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutuklanmasına
Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından, kovuşturma
evresinde sanığın tutuklanmasına Cumhuriyet savcısının istemi üzerine veya re"sen mahkemece karar verilir. Bu istemlerde mutlaka
gerekçe gösterilir ve adlî kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten
hukukî ve fiilî nedenlere yer verilir.
(2) (Değişik: 2/7/2012-6352/97 md.)
Tutuklamaya, tutuklamanın devamına veya bu husustaki bir tahliye isteminin
reddine ilişkin kararlarda;
a) Kuvvetli suç şüphesini,
b) Tutuklama nedenlerinin varlığını,
c) Tutuklama tedbirinin ölçülü olduğunu,
gösteren deliller somut olgularla gerekçelendirilerek
açıkça gösterilir. Kararın içeriği şüpheli veya sanığa sözlü olarak bildirilir,
ayrıca bir örneği yazılmak suretiyle kendilerine verilir ve bu husus kararda
belirtilir.
(3) Tutuklama istenildiğinde, şüpheli veya sanık, kendisinin
seçeceği veya baro tarafından görevlendirilecek bir müdafiin
yardımından yararlanır.
(4) Tutuklama kararı verilmezse, şüpheli veya sanık derhâl
serbest bırakılır.
(5) Bu madde ile 100 üncü madde
gereğince verilen kararlara itiraz edilebilir.”
17. 5271 sayılı Kanun’un 102.
maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluksüresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu
hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.
(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde,
tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi
gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.”
18. 5271 sayılı Kanun’un 104.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli
veya sanık salıverilmesini isteyebilir.”
5271 sayılı Kanun’un 104. maddesi (1) şöyledir:
(1) Soruşturma ve
kovuşturma evrelerinin her aşamasında şüpheli veya sanık salıverilmesini
isteyebilir.
(2) Şüpheli veya sanığın tutukluluk hâlinin devamına veya
salıverilmesine hâkim veya mahkemece karar verilir. Ret kararına itiraz
edilebilir.
(3) Dosya bölge adliye mahkemesine veya Yargıtaya
geldiğinde salıverilme istemi hakkındaki karar, bölge adliye mahkemesi veya
Yargıtay ilgili dairesi veya Yargıtay Ceza Genel Kurulunca dosya üzerinde
yapılacak incelemeden sonra verilir; bu karar re"sen
de verilebilir.
19. 5271 sayılı Kanun’un 108.
maddesi şu şekildedir:
“(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu
süre içinde ve en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin
devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine
sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri
göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii
dinlenilmek suretiyle karar verilir.
(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada
öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.
(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın
tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar
gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde
de re"sen karar verir.”
20. 5271 sayılı Kanun’un 141.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (k) bentleri şöyledir:
“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen
koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar
verilen,
…
k) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen
başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”
21. 5271 sayılı Kanun’un 142.
maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine
tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya
hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde
bulunulabilir.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
22. Mahkemenin 6/3/2014
tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 25/7/2013 tarih ve 2013/6149
numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
23. Başvurucu, tutukluluk
halinin devamına dair kararların gerekçesiz olduğunu, adli kontrol tedbirinin
değerlendirilmediğini, duruşmalar arasında gerçekleştirilen tutukluluk
incelemeleri neticesinde verilen kararları kendisine tebliğ edilmediğini ve
dolayısıyla bu kararlara itiraz hakkının engellendiğini, birleştirme
kararlarının yargılamanın uzamasına sebep olduğunu, isnat edilen fiillerin
4/12/2004 tarih ve 5271 sayılı Kanun’un mülga 250. maddesi ile görevli
mahkemenin görev alanına girmemesine rağmen suç yaratılarak davanın 5271 sayılı
Kanun’un 250. maddesi ile görevli mahkemede görülmesinin sağlandığını
belirterek Anayasanın 19., 36. ve 38. maddelerinin ihlal edildiğini ileri
sürmektedir.
24. Başvurucu iddia edilen örgüt
suçuyla ilgisi olmayan çok sayıda suçun ve kişinin davaya eklendiğini,
birleştirme kararlarının yargılamanın uzamasına sebep olduğunu, isnat edilen
fiillerin 5271 sayılı Kanun’un mülga 250. maddesi ile görevli mahkemenin görev
alanına girmemesine rağmen suç yaratılarak davanın mülga 250. maddesi ile
görevli mahkemede görülmesinin sağlandığını ifade etmekte ve bu kapsamdaki
aykırılıkların temyiz merciince gözetilebileceğini, ancak hukuka aykırılığın
boyutunu açıklamak için değinildiğini belirtmektedir.
B. Değerlendirme
1. Kabul
Edilebilirlik
25. Adalet Bakanlığının bu
kapsamdaki görüşleri özetle şu şekildedir:
“Anayasa’nın
148/3 ve 6216 sayılı Kanun’un 45/2 hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla
Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş
olması gerekir. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının
anayasal ödevi olup, bu ödevin ihmal edilmesi nedeniyle ortaya çıkan hak
ihlallerinin düzeltilmesi idari ve yargısal makamların görevidir. Dolayısıyla,
temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece
mahkemeleri önünde ileri sürülmesi, bu makamlar tarafından değerlendirilmesi ve
bir çözüme kavuşturulması esastır (Anayasa Mahkemesinin 26/3/2013
tarihli ve 2012/670 sayılı bireysel başvuru kararı, § 18).
Somut olayda
başvuruya konu yargılamanın temyiz incelemesinde olduğu görülmektedir.
Başvurucunun, 1412 sayılı Kanunun 307 ve 308. maddeleri ışığında mahkemenin
görevsizliğine ve birleştirme kararlarının yerinde olmadığına ilişkin
itirazlarının temyiz başvurusunda dile getirilebilme imkânı bulunduğu
değerlendirilmektedir (anılan karar § 20). Bu itibarla başvurucunun söz konusu
şikâyeti açısından yargısal yolların tüketilip tüketilmediği incelenirken göz
önüne alınmak üzere, yukarıda açıklanan hususların Anayasa Mahkemesinin
dikkatine sunulması gerektiği düşünülmektedir.”
26. Başvurucu başvuru formu ve
eklerinde belirtilen hususlar dikkate alınarak başvurunun kabulüne karar
verilmesini talep etmiştir.
27. Anayasa’nın 148. maddesinin
üçüncü fıkrası şöyledir:
“... Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının
tüketilmiş olması şarttır.”
28. 6216 sayılı Kanun’un 45.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal
için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”
29. Anılan Anayasa ve Kanun
hükümleri uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunabilmek için
ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için öngörülen idari ve
yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir. Bireysel
başvurunun ikincil nitelikte bir hak arama yolu olması nedeniyle, asıl olan hak
ve özgürlüklere kamu otoritelerince saygı gösterilmesi ve olası bir ihlal
durumunda bunun idari ve/veya yargısal olağan yollarla giderilmesidir. Bu
nedenle bireysel başvuru yoluna ancak kanunda öngörülen olağan yollar
tüketilmesine rağmen ihlalin ortadan kaldırılamadığı durumlarda gidilebilir (B.
No: 2012/239, 2/7/2013, § 28).
30. Somut olayda başvuru konusu
yargılamanın temyiz aşamasında olduğu, mahkemenin görevsizliğine ve farklı
suçların aynı dosyada birlikte görülmesinin yerinde olmadığına, suçların sübut
ve nitelendirmesine dair adil yargılanma hakkı kapsamındaki iddiaları yönünden
başvuru yollarının tüketilmediği görülmektedir.
31. Ayrıca dosya üzerinden
yapılan inceleme sonunda tutukluluk halinin devamına ilişkin kararların tebliğ
edilmemesi nedeniyle tazminat yoluna başvurma imkânı bulunduğu, bu kapsamda
başvuru yollarının tüketilmediği görülmektedir.
32. Açıklanan nedenlerle,
başvurunun adil yargılanma hakkı ve dosya üzerinden yapılan tutukluluk
incelemelerinin tebliğ edilmemesi kapsamındaki kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
33. Başvurunun, gerekçesiz
kararlarla makul süreyi aşacak şekilde tutuklu kalma nedeniyle kişi hürriyeti
ve güvenliğinin ihlal edildiğine ilişkin kısmının açıkça dayanaktan yoksun
olmadığı ve başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul
edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas
34. Başvurucu, suç örgütü
iddiasıyla ilgisi olmayan çok sayıda eylem ve kişinin davaya eklendiğini,
birbiriyle ilgisiz değişik suçların aynı dosyada birlikte görülmesinin
yargılamanın uzamasına sebep olduğunu, bu süreçte gerekçesiz kararlarla
tutukluluğun devamına karar verildiğini belirterek kişi hürriyeti ve
güvenliğinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.
35. Başvurucu adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği yönünde şikâyette bulunmuş ve yargılamanın uzamasına
neden olan yukarıda bahsedilen aykırılıklara ve savunma hakkının ihlal
edildiğine işaret etmiş ise de, başvurucu, yargılamanın
uzamasına neden olduğu iddia edilen hususların (§ 28) temyiz incelemesinde
değerlendirilebileceğini belirtmektedir. Bu aşamada, temel şikâyetin yargılama
sürecinde ve mahkûmiyet kararıyla birlikte devam eden tutukluluğa ilişkin
olduğu, incelemenin bu kapsamda yapılması gerektiği anlaşılmıştır.
36. Anayasa’nın 19. maddesinin
birinci, ikinci, üçüncü, yedinci ve sekizinci fıkraları şöyledir:
“Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları
kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş
hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi;
bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak
ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı
veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine
getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde
veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir
müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun
olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek
isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı
verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden
yoksun bırakılamaz.
Suçluluğu hakkında
kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yok edilmesini
veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu
kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir.
Hâkim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca
bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.
…
Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve
soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır.
Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını
veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.
Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa
sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı
halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı
merciine başvurma hakkına sahiptir.”
37. Adalet Bakanlığının
görüşünde, Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği
yönündeki şikâyetlerle ilgili iddialar değerlendirilirken AİHM’in
tutukluluk konusunda benimsediği ilkelere değinilmiş; davanın kapsamı,
dosyadaki deliller, sanıklara yüklenen suçların sayısı ve niteliği, sanıkların
sayısı gibi durumların tutukluluk süresinin makul olup olmadığının tespitinde
dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir. AİHM’in
davanın karmaşık olması durumunu tutukluluk süresinin makul olup olmadığının
değerlendirmesinde dikkate aldığı, özellikle organize suçlar bakımından dört
yıl üç güne kadar uzayan tutukluluk sürelerini makul süre olarak kabul ettiği
belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca olayın istisnai koşullarının,
karmaşıklığının, başvurucunun soruşturulmasına neden olan eylemin ağırlığının,
başvurucunun kaçma ihtimalinin de AİHM tarafından dikkate alındığı dile
getirilmiştir.
38. Bakanlık somut olay
kapsamında, başvurucunun 23/9/2008 tarihinde gözaltına alınmış olup, 27/9/2008
tarihinde tutuklandığını, Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 27/6/2013 tarihli
karar duruşmasında mahkumiyetle birlikte hükmen tutukluluğa karar verildiğini,
başvurucunun gözaltına alındığı tarihten, hükmen tutuklanmasına karar verildiği
tarihe kadar yaklaşık 4 yıl 9 ay tutuklu kaldığını, yargılama boyunca
tutukluluğun devamına ilişkin kararların genellikle “sanıkların üzerlerine atılı suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma ve
delilleri karartma olasılıkları, sanıklara verilmesi muhtemel ceza miktarları”
şeklinde gerekçelendirildiği; ayrıca çoğu kararda adli kontrolün niçin
uygulanmadığına ilişkin değerlendirme yapılmadığını belirtmektedir.
39. Başvurucu, başvurunun
esasına ilişkin Adalet Bakanlığı görüşüne karşı, başvuruda belirttiği hususları
tekrarlamıştır.
40. Anayasa’nın 19. maddesinin
yedinci fıkrasında bir ceza soruşturması kapsamında tutuklanan kişilerin,
yargılamanın makul sürede bitirilmesini ve soruşturma veya kovuşturma sırasında
serbest bırakılmayı isteme haklarına sahip olduğu güvence altına alınmıştır.
41. Tutukluluk süresinin makul
olup olmadığı konusunun, genel bir ilke çerçevesinde değerlendirilmesi mümkün
değildir. Bir sanığın tutuklu olarak bulundurulduğu sürenin makul olup
olmadığı, her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmelidir.
Tutukluluğun devamı ancak masumiyet karinesine rağmen Anayasa’nın 19.
maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkından daha
ağır basan gerçek bir kamu yararının mevcut olması durumunda haklı bulunabilir ( Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6 Nisan
2000, § 119).
42. Bir davada tutukluluğun
belli bir süreyi aşmamasını sağlamak, öncelikle derece mahkemelerinin
görevidir. Bu amaçla, yukarıda belirtilen kamu yararı gereğini etkileyen tüm
olayların derece mahkemeleri tarafından incelenmesi ve serbest bırakılma
taleplerine ilişkin kararlarında bu olgu ve olayların ortaya konulması gerekir.
43. Devam eden tutukluluğun
hukuka aykırı olduğu iddiasıyla yapılan bireysel başvurularda şikâyetlerin
temel amacı, tutukluluğun hukuka aykırı olduğunun ya da devamını haklı kılan
sebep veya sebeplerin bulunmadığının tespitidir. Bu tespit yapıldığı takdirde
buna bağlı olarak ilgilinin tutukluluk halinin devamına gerekçe olarak
gösterilen hukuki sebeplerin varlığı sona erecek ve böylece kişinin serbest
kalmasının yolu açılabilecektir. Bu amaçla yapılan bir başvuruda, itiraz kanun
yolunda çelişmeli yargılama ve/veya silahların eşitliği gibi ilkelere uygun olarak
bir inceleme yapılıp yapılmadığı da dikkate alınacaktır. Dolayısıyla belirtilen
nedenlerle ve serbest bırakılmayı temin edebilecek bir karar alma amacıyla
yapılacak bireysel başvuruların, olağan kanun yolları tüketilmek şartıyla,
tutukluluk hali devam ettiği sürece yapılabilmesi mümkündür (B. No: 2012/726,
2/7/2013, § 30).
44. Tutuklama tedbirine
kişilerin suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunmasının yanı sıra bu
kişilerin kaçmalarını, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek
maksadıyla başvurulabilir. Başlangıçtaki bu tutuklama nedenleri belli bir süreye kadar
tutukluluğun devamı için yeterli görülebilirse de bu süre geçtikten sonra, uzatmaya ilişkin kararlarda
tutuklama nedenlerinin hâlâ devam ettiğinin gerekçeleriyle birlikte gösterilmesi
gerekir. Bu gerekçeler “ilgili”
ve “yeterli” görüldüğü takdirde,
yargılama sürecinin özenli yürütülüp yürütülmediği de incelenmelidir. Davanın
karmaşıklığı, organize suçlara dair olup olmadığı veya sanık sayısı gibi
faktörler sürecin işleyişinde gösterilen özenin değerlendirilmesinde dikkate
alınır. Tüm bu unsurların birlikte değerlendirilmesiyle sürenin makul olup
olmadığı konusunda bir sonuca ulaşılabilir (B. No: 2012/1303,
21/11/2013, § 53).
45. Dolayısıyla Anayasa’nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edilip edilmediğinin değerlendirmesinde
esas olarak, serbest bırakılma taleplerine ilişkin kararların gerekçelerine
bakılmalı ve tutuklu bulunan kişiler tarafından yapılan tutukluluğa itiraz
başvurularında sunulan belgeler çerçevesinde kararların yeterince
gerekçelendirilmiş olup olmadığı göz önüne alınmalıdır.
46. Öte yandan hukuka uygun
olarak tutuklanan bir kişinin, suç işlediği yönünde kuvvetli belirti ve
tutuklama nedeninin varlığı devam ettiği sürece ilke olarak belli bir süreye
kadar tutukluluk halinin makul kabul edilmesi gerekir.
47. Makul sürenin
hesaplanmasında sürenin başlangıcı, başvurucunun ilk kez yakalanıp gözaltına
alındığı durumlarda bu tarih, doğrudan tutuklandığı durumlarda ise tutuklama
tarihidir. Sürenin sonu ise kural olarak kişinin serbest bırakıldığı ya da ilk
derece mahkemesince hüküm verildiği tarihtir (B. No: 2012/1303, 21/11/2013, §
56).
48. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi
karar duruşmasından bir önceki 29/4/2013 tarihli duruşmada, başvurucunun da aralarında
olduğu tutuklu sanıkların, “atılı suçların
niteliği, kanıt durumu, kaçma delilleri karartma olasılıkları, sanıklara
verilmesi muhtemel ceza miktarları, dosyadaki ihaleye fesat karıştırılması
suçlarıyla ilgili bilirkişi raporları, iletişim tespit tutanakları, yağma
suçuyla ilgili müşteki beyanları ve olaydan sonra ele geçen senetler
gözetilerek” tutukluluk halinin devamına
karar vermiştir.
49. Mahkeme 15/11/2012 tarihli duruşmada yine
başvurucunun da aralarında olduğu tutuklu sanıkların “atılı suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma
delilleri karartma olasılıkları, sanıklara verilmesi muhtemel ceza miktarları,
dosyadaki ihaleye fesat karıştırılması suçlarıyla ilgili bilirkişi raporları,
iletişim tespit tutanakları, yağma suçuyla ilgili müşteki beyanları ve olaydan
sonra ele geçen senetler gözetilerek” tutukluluk
halinin devamına karar vermiştir.
50. Mahkeme 25/7/2012 tarihli duruşmada
başvurucunun da aralarında olduğu tutuklu sanıkların “atılı suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma delilleri
karartma olasılıkları, sanıklara verilmesi muhtemel ceza miktarları, dosyadaki
ihaleye fesat karıştırılması suçlarıyla ilgili bilirkişi raporları, iletişim
tespit tutanakları, yağma suçuyla ilgili müşteki beyanları ve olaydan sonra ele
geçen senetler gözetilerek” tutukluluk
halinin devamına karar vermiştir.
51. Mahkeme 26/4/2012 tarihli duruşmada
başvurucunun da aralarında olduğu tutuklu sanıkların “atılı suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma
delilleri karartma olasılıkları, sanıklara verilmesi muhtemel ceza miktarları” gerekçesiyle tutukluluk
halinin devamına karar vermiştir..
52. Adana 8. Ağır Ceza Mahkemesi
12/2/2013 tarihli duruşmada da benzer ifadeler yanında, birden fazla suçtan
tutukluluk olduğu, her bir suç için tutukluluk süresinin ayrı değerlendirilmesi
gerektiği gerekçesi ve her suç yönünden azami tutukluluk süresinin dolmadığını
belirterek tahliye taleplerini reddetmiştir.
53. 5271 sayılı Kanun’daki azami
tutukluluk süresinin ağır cezalık işler bakımından uzatmalarla birlikte azami
beş yıl olduğu, bu haliyle düzenlemenin öngörülebilir olduğu anlaşılmaktadır.
Ancak mahkemenin, birden fazla suça ilişkin soruşturma ve kovuşturmanın bir
dosya üzerinden yürütülmesi veya bir dosyada birleştirilmiş olması halinde
kanuni tutukluluk süresinin her suç için ayrı değerlendirilmesi gerektiği
yönündeki yorumu, kişilerin tutuklu yargılanabileceği azami süreyi belirsiz ve
öngörülemez bir şekilde uzatmaya elverişlidir. Zira bir kişi hakkında birden
fazla suç isnadı olması halinde azami tutukluluk süresi her biri için ayrı
değerlendirdiğinde kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılabileceği süre
öngörülemez bir şekilde uzayacaktır. Bir hukuk devletinde henüz suçluluğu
hükmen sabit hale gelmemiş bir kişinin bu yorum nedeniyle belirsiz bir süre
özgürlüğünden yoksun bırakılması düşünülemez (B. No: 2012/1137, 2/7/2013, §
53).
54. Başvurucunun tahliye
talepleri yargılama sürecinde, birden fazla suçtan yargılama yapılıyor olması
ve atılı suçların niteliği, kanıt durumu, kaçma, delilleri karartma olasılıkları,
sanıklara verilmesi muhtemel ceza miktarları, dosyadaki ihaleye fesat
karıştırılması suçlarıyla ilgili bilirkişi raporları, iletişim tespit
tutanakları, yağma suçuyla ilgili müşteki beyanları ve olaydan sonra ele geçen
senetler gözetilerek reddedilmiştir. Bu kapsamda yargılama sürecinde
başvurucunun kaçma ve delilleri karartma olasılığı somut bir olgu veya durumla
ilişkilendirilmeksizin tutukluluğun devamına gerekçe olarak kararlarda yer
almıştır.
55. Mahkûmiyet kararlarının esas
olarak, bilirkişi raporları, iletişimin tespiti kapsamındaki görüşme kayıtları
ile ihalelere katılan şirketlere ait evrak ve ihale dosyalarında yer alan bilgi
ve belgelere dayandığı dikkate alındığında tutukluluğun devamı bakımından
gerekçe olarak kararlarda yer alan “delillerin
karartılması olasılığı” da “ilgili”
ve “yeterli” değildir.
56. Mahkemece verilen
tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçeleri incelendiğinde, bu
gerekçelerin tutukluluğun devamını haklı gösterecek yeterlikte olmadığı ve aynı
hususların tekrarı niteliğinde olduğu görülmektedir. Beş yıla yaklaşan tutukluluk halinin devamına ilişkin bu
gerekçelerin “ilgili” ve “yeterli” olduğu söylenemez. Bu
çerçevede başvurucunun ilk derece mahkemesi önündeki yargılaması devam ederken
tutuklu bulunduğu süre makul olarak değerlendirilemez.
57. Açıklanan nedenlerle,
Anayasa’nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesi
gerekir.
3. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesinin Uygulanması
58. 6216 sayılı Kanun’un 50.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, esas
inceleme sonunda ihlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedileceği belirtilmiş olup,
yerindelik denetimi yapılamayacağı, idari eylem ve işlem niteliğinde karar
verilemeyeceği hüküm altına alınmıştır.
59. Başvuruda Anayasa"nın 19.
maddesinin yedinci fıkrasının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvurucu
tazminat talebinde bulunmamıştır.
60. Başvurucu tarafından yapılan
198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
61. Karar örneğinin ilgili
mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
gerekçelerle,
A. Başvurucunun,
1. Adil yargılanma hakkının
ihlal edildiği yönündeki şikâyetlerinin “başvuru
yollarının tüketilmemesi” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. İlk derece yargılamasında
devam eden tutukluluk kapsamındaki şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. “Tutukluluğun
makul süreyi aşmış olması” nedeniyle Anayasa"nın 19. maddesinin yedinci fıkrasının İHLAL
EDİLDİĞİNE,
C. Karar örneğinin ilgili
Mahkemeye gönderilmesine,
D. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL başvuru harcı ve 1.500,00
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
6/3/2014
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.