
Esas No: 2012/1313
Karar No: 2012/1313
Karar Tarihi: 6/3/2014
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NEBAHAT TANRIVERDİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2012/1313) |
|
Karar Tarihi: 6/3/2014 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan
ALTAN |
Üyeler |
: |
Engin
YILDIRIM |
|
|
Celal
Mümtaz AKINCI |
|
|
Muammer
TOPAL |
|
|
M.
Emin KUZ |
Raportör |
: |
Selami
ER |
Başvurucu |
: |
Nebahat
TANRIVERDİ |
Vekili |
: |
Av.
Abdurrahman EROL |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1. Başvurucu, maliki olduğu
taşınmazın kamulaştırılması nedeniyle açılan bedel tespiti ve tescil davasının
10 yıldan uzun sürmesi, dava tarihine göre belirlenen kamulaştırma bedelinin
dava sonunda faiz işletilmeden kendisine ödenmesi ve Anayasa’nın 46. maddesinde
yer alan kamulaştırma bedelinin faiziyle ödenmesi kuralına aykırı hüküm tesis
edilmesi nedenleriyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş ve maddi tazminat talebinde bulunmuştur.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru, 14/12/2012
tarihinde Tarsus 3. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve
eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir
eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm Birinci
Komisyonunca 29/3/2013 tarihinde kabul edilebilirlik
incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve dosyanın Bölüme gönderilmesine
karar verilmiştir.
4. İkinci Bölümün 20/5/2013 tarihli ara kararı gereğince başvurunun kabul
edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
5. Başvuru konusu olay ve
olgular ile başvurunun bir örneği görüş için 21/5/2013
tarihinde Adalet Bakanlığına gönderilmiş, Adalet Bakanlığının 18/7/2013 tarihli
görüş yazısı 30/7/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu
Adalet Bakanlığı cevabına karşı beyanlarını yasal süresi içinde 19/8/2013 tarihinde ibraz etmiştir.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
6. Başvuru dilekçesi ve
eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
7. Başvurucuya ait Mersin ili,
Tarsus ilçesi, Şehit Mustafa mahallesi, 281 ada 15 no’lu
parselde yer alan üç katlı taşınmaz hakkında imar planında yol güzergâhına
isabet ettiği gerekçesiyle Tarsus Belediyesi (İdare) Encümeni tarafından 23/10/2001 tarihinde kamulaştırma kararı verilmiştir.
8. Tarsus Belediye Başkanlığı
tarafından oluşturulan kıymet takdir komisyonu 3/12/2001
tarihinde taşınmazın kamulaştırma bedelini 55.090,00 TL olarak belirlemiştir.
9. Bu bedel üzerinde
başvurucuyla uzlaşma sağlanamaması üzerine İdarece 27/12/2001
tarihli dilekçesiyle Tarsus 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil davası açılmıştır.
10. Başvurucu, kamulaştırma
işleminin iptali ve yürütmesinin durdurulması istemi ile Adana İdare
Mahkemesine E.2002/217 sayılı dosya üzerinden dava açmıştır. Adana İdare
Mahkemesi 31/5/2002 tarihinde yaptığı incelemede,
yürütmenin durdurulması istemini reddetmiştir.
11. Mersin İdare Mahkemesinin
faaliyete geçmesi üzerine Adana İdare Mahkemesi 11/9/2002
tarih ve E.2002/281, K.2002/1618 sayılı kararıyla davanın yetki yönünden
reddine ve dosyanın Mersin İdare Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir.
12. Mersin İdare Mahkemesi 28/10/2004 tarih ve E.2002/641, K.2004/1400 sayılı kararıyla
davanın kabulüne ve dava konusu taşınmazın kamulaştırılmasını öngören idari
işlemin iptaline karar vermiştir.
13. Kararın temyizi üzerine
Danıştay 6. Dairesi 6/7/2005 tarih ve E.2005/1681,
K.2005/3931 sayılı kararıyla iptal kararının bozulmasına hükmetmiştir. Aynı
daire karar düzeltme talebini 5/7/2006 tarih ve
E.2005/7475, K.2006/3623 sayılı kararıyla reddetmiştir.
14. Mersin İdare Mahkemesi bozma
kararı üzerine 21/3/2007 tarih ve E.2006/3166,
K.2007/838 sayılı kararıyla kamulaştırma işleminin iptali isteminin reddine
karar vermiş, bu karar 24/7/2009 tarihinde kesinleşmiştir.
15. Tarsus 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi (Mahkeme) tarafından, Mersin İdare Mahkemesinde görülen kamulaştırma
işleminin iptali davası bekletici mesele yapıldığından İdare Mahkemesi
kararının kesinleşmesi beklenmiştir.
16. Mahkeme, idare mahkemesinde
davanın reddedilmesi üzerine 21/10/2010 tarihinde
bilirkişiler nezaretinde taşınmazın bulunduğu yerde keşif yapmış ve zemin+3
kattan oluşan taşınmazın zemin katının işyeri, diğer katların mesken olarak
kullanıldığını tespit etmiştir.
17. Mahkemeye sunulan 14/12/2010 tarihli bilirkişi raporunda taşınmazın değeri
27/12/2001 tarihli dava dilekçesi tarihi esas alınarak 61.211,30 TL olarak
tespit edilmiştir. Başvurucu vekili 10/1/2011 tarihli
dilekçesiyle rapora itirazlarını mahkemeye sunmuştur.
18. Bilirkişi raporuna itiraz
üzerine alınan 21/2/2011 tarihli ikinci bilirkişi
raporunda Ocak-Aralık 2001 arasında taşınmazın değerinde güncelleme yapılarak
taşınmazın değeri 100.999,00 TL olarak tespit edilmiştir.
19. Mahkeme, 19/4/2011
tarih ve E.2003/887, K.2011/319 sayılı kararıyla davayı kabul ederek bilirkişi
raporu doğrultusunda tespit ettiği 100.999,00 TL kamulaştırma bedelinin
başvurucuya ödenmesine ve taşınmazın tapu kaydının terkinine karar vermiştir.
20. Mahkeme kararına yapılan temyiz
başvurusunu inceleyen Yargıtay 18. Hukuk Dairesi, kamulaştırma bedelinin 2001
yılı birim fiyatlarına göre belirlenmesi gerektiği ve yapılan endeks ilavesinin
hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle, 12/9/2011 tarih ve
E.2011/6660, K.2011/8640 sayılı kararıyla yerel mahkeme kararını bozmuştur.
21. Mahkeme, bozma kararına
uyarak 2/2/2012 tarih ve E.2011/714, K.2012/39 sayılı
kararıyla kamulaştırma bedelini 61.211,30 TL olarak tespit etmiş ve fazla
ödenen bedelin başvurucudan alınarak idareye iadesine karar vermiştir.
22. Başvurucunun ikinci karara
karşı yaptığı temyiz başvurusu Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 7/5/2012
tarih ve E.2012/4315, K.2012/5185 sayılı kararıyla reddedilerek yerel mahkeme
kararı onanmıştır.
23. Başvurucunun karar düzeltme
talebi de aynı dairenin 18/10/2012 tarih ve
E.2012/8772, K.2012/11632 sayılı kararıyla reddedilmiş ve karar aynı tarihte
kesinleşmiştir.
24. Başvurucu, kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescil davası devam ederken kamulaştırmaya konu taşınmazın
rayiç değerinin tespit edilmesi istemiyle aynı mahkemeye müracaat etmiş ve
Mahkeme, 23/5/2011 tarih ve 2011/37 Değişik İş sayılı
kararıyla aynı tarihte bilirkişiler eşliğinde keşif yapılmasına ve bilirkişi
raporu alınmasına karar vermiştir. Mahkemeye sunulan 4/11/2011
tarihli bilirkişi raporuyla 23/5/2011 tarihli keşif günü rayiciyle taşınmazın
değeri 732.540,00 TL olarak tespit edilmiştir. İdare bu tespite karşı 17/10/2011 havale tarihli dilekçeyle itiraz etmiştir.
B. İlgili
Hukuk
25. 4/11/1983 tarih ve 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu’nun “Kamulaştırma
bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili”
kenar başlıklı 10. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde
idare, … asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve
taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, … idare
adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz
gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, … taşınmaz malın malikine … bildirerek duruşmaya
katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
…
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan
bilirkişiler marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini
tespit için mahallinde keşif yapar…
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da
dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini
belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye
verirler. Mahkeme bu raporu, duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder.
Yapılacak duruşmaya hakim, taraflar veya vekillerini
ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların bilirkişi raporlarına varsa
itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara karşı beyanları alınır.
Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde gerektiğinde hakim tarafından onbeş gün içinde
sonuçlandırılmak üzere yeni bir bilirkişi kurulu tayin edilir ve hakim,
tarafların ve bilirkişilerin rapor veya raporları ile beyanlarından
yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir kamulaştırma bedeli tespit eder.
Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakkının
kamulaştırılma bedelidir. … İdarece, kamulaştırma bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına … dair makbuzun
ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına tesciline ve kamulaştırma
bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu karar, tapu dairesine ve
paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin olup tarafların
bedele ilişkin temyiz hakları saklıdır.
(Ek fıkra: 11/04/2013-6459 S.K./6.
md) Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın dört ay içinde
sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin bitiminden itibaren
kanuni faiz işletilir.
…
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma
işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve
idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde
mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun
sonucuna göre işlem yapılır.
…”
26. 2942 sayılı Kanun’un 24/4/2001 tarih ve 4650 sayılı Kanunla değişik 11.
maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:
“Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı
gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile
ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate
alınmaz.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
27. Mahkemenin 6/3/2014 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun
14/12/2012 tarih ve 2012/1313 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği
düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
28. Başvurucu, maliki olduğu
taşınmaza ilişkin olarak açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili
davasının 10 yıldan uzun sürdüğünü, 2001 yılı birim fiyatları üzerinden
hesaplanan kamulaştırma bedeli olan 61.211,30 TL’nin dava sonunda faiz
işletilmeden kendisine ödendiğini, talebi üzerine aynı mahkemece taşınmazın
2011 yılındaki gerçek değerinin 732.540,00 TL olarak tespit edildiğini, ayrıca
Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz ödenmesi ilkesine aykırı hüküm tesis
edildiğini belirterek mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini
ileri sürmüş, talebi üzerine mahkemece tespit edilen taşınmazın 2011 yılı
değerinin tespit tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduat faiziyle
birlikte kendisine maddi tazminat olarak ödenmesini talep etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
29. Açıkça dayanaktan yoksun
olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden
de görülmeyen başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
a. Mülkiyet Hakkı Yönünden
30. Başvurucu, kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescili davasında dava tarihine göre belirlenen bedelin
dava sonunda faiz işletilmeden kendisine ödendiğini, taşınmazın rayiç değerinin
yapılan ödemeden oldukça yüksek olduğunu, Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen
devlet alacakları için en yüksek faizin kendisine ödenen kamulaştırma bedeline
uygulanmadığını, bu nedenlerle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
31. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, başvurucu tarafından açılan kamulaştırma işleminin iptaline ilişkin
davanın reddedilmesinin taşınmazın kamu yararı amacıyla kamulaştırıldığını
ortaya koyduğu, başvurucunun taşınmazının yasaya uygun olarak ve kamu yararıyla
kamulaştırıldığı ve kamulaştırma bedelinin usulüne uygun olarak tayin edildiği
konusunda herhangi bir ihtilaf bulunmadığı, başvurunun çözümlenmesi bakımından
başvurucunun üzerine orantısız ve aşırı bir yük yüklenip yüklenmediğinin
araştırılması gerektiği, kamulaştırma bedeline Anayasa’nın 46. maddesinde
düzenlenen kamu alacaklarına uygulanan en yüksek faizin uygulanması isteminin
Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre ancak kesinleşip de ödenmeyen
kamulaştırma bedelleri için uygulanabileceği, ancak başvuruda dava tarihi ile
bedelin ödendiği tarih arasında geçen süre zarfında kamulaştırma bedelinin %168.86 oranında değer kaybına uğradığı ve benzer
mağduriyetlerin önlenmesi amacıyla 6459 sayılı Kanunla 2942 sayılı Kanun’un 10.
maddesinde değişiklik yapıldığı ifade edilerek Anayasa’nın 35. maddesine
ilişkin şikâyet incelenirken bu hususların göz önünde bulundurulması gerektiği
yönünde beyanda bulunulmuştur.
32. Başvurucu, Adalet Bakanlığı
görüşüne karşı cevabında, taşınmazın Asliye Hukuk Mahkemesince tespit edilen
gerçek değeri ile ödenen kamulaştırma bedeli arasında 11 kat fark bulunduğunu,
bakanlığın ileri sürdüğü %168.86 oranında değer
kaybının karşılanmasının ihlali ortadan kaldırmayacağını belirterek, taşınmazın
idare adına tescil tarihi için geçerli olan gerçek satış değerinin kendisine
ödenmesi talebini sunmuştur.
33. Anayasa’nın “Mülkiyet Hakkı” kenar başlıklı 35.
maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.”
34. Anayasa"nın “Kamulaştırma” kenar başlıklı 46.
maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği
hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere
göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli
nakden ve peşin olarak ödenir. … Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu
hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit
olarak ödenir.
…
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir
sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en
yüksek faiz uygulanır.”
35. Anayasa"nın “Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.”
36. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne (Sözleşme) Ek (1) No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına
saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı
sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel
ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına
uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların
veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları
uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
37. Somut başvuruda başvurucu,
kamulaştırmanın kamu yararı şeklinde meşru bir amaca yönelik olmadığı yönünde
bir şikâyette bulunmamaktadır. Başvuru dosyası incelendiğinde başvurucunun
taşınmazının yol güzergâhında kalması nedeniyle Tarsus Belediyesi tarafından
kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2492 sayılı Kanun’a uygun olarak
sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Bu durumda mülkiyetten yoksun
bırakmanın meşru amacının bulunduğu ve kanuna uygun olarak yapıldığı
anlaşıldığından başvurucunun rayiç değer ve faiz ödenmemesine yönelik
şikâyetleri Anayasa’nın 13 ve 35. maddeleri kapsamında ölçülülük ilkesi
yönünden incelenecektir.
38. Anayasa’nın 35. maddesine
göre kişilerin mülkiyetleri ancak kanunla öngörülmüş usullerle ve kamu yararı
gereği karşılığı ödenmek suretiyle ellerinden alınabilir. Anayasa’nın 13.
maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülklerinden mahrum
bırakılmaları halinde elde edilmek istenen kamu yararı ile mülkünden mahrum
bırakılan bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir (B.
No: 2013/817, 19/12/2013, § 37).
39. Ölçülülük ilkesi, “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık”
olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik”,
öngörülen müdahalenin, ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, “gereklilik”, ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını, yani aynı amaca daha
hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan
müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir (B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 38).
40. AİHM de mülkiyet hakkına
yapılan bir müdahalenin Sözleşme’ye uygunluğunu
denetlerken yapılan müdahalenin kamu yararı ya da genel yararı amaçlamasının
yanı sıra toplumun genel yararı ile birey haklarının korunması arasında adil
bir dengenin de gözetilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu çerçevede
bireylerin, mülklerinin değeriyle orantılı makul bir bedel ödenmeden
mülklerinden mahrum edilmeleri halinde yapılan müdahalenin ölçülü olmadığına
hükmetmektedir. (Sporrong ve Lönnroth/İsveç,
B. No: 7151/75 ve 72/52/75, 23/9/1982, § 69; James ve Diğerleri/İngiltere, B. No:
8793/79, 21/2/1986, § 54; Papachelas/Yunanistan, B. No: 31423/96,
25/3/1999, § 48; Lithgow
ve Diğerleri/İngiltere, B. No: 9006/80, 9262/81, 9263/81, 9265/81,
9266/81; 9313/81, 9405/81, 8/7/1986 § 120-121).
41. Anayasa"nın 46. maddesinde
öngörülen ve temel öğesinin “kamu yararı”
olduğu kabul edilen kamulaştırma, bir taşınmaz üzerindeki özel mülkiyet
hakkının, malikin rızası olmaksızın, kamu yararı için ve karşılığı ödenmek
koşuluyla devlet tarafından sona erdirilmesidir. Kamulaştırmayı düzenleyen 46.
maddenin birinci fıkrasında; "Devlet ve
kamu tüzelkişileri, kamu yararının gerektirdiği hallerde, karşılıklarını peşin
ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir
kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar
üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir" denilmektedir.
Kamu yararı bulunması, kamulaştırma kararının yasada gösterilen esas ve
usullerine uyulması, gerçek karşılığın peşin ve nakden ödenmesi kamulaştırmanın
anayasal öğeleridir. (AYM, E.2004/25, K.2008/42, K.T.17/1/2008)
42. Başvurucu taşınmazın dava
tarihi olan 2001 yılı değeri yerine idare adına yola terkin edildiği 2011 yılı
itibariyle taşınmazın rayiç değerinin kendisine ödenmesini talep etmiştir.
43. Bir kişinin hâlihazırda
sahibi olmadığı bir mülkün, bu mülkte gelecekteki değer artışını da içerecek
şekilde mülkiyetini kazanma hakkı, kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü
olursa olsun Anayasa’da yer alan ve korunan mülkiyet kavramı içerisinde
değildir. Gelecekte elde edilecek bir kazanç kazanılmadığı veya bu kazanca
yönelik icrası mümkün bir iddia mevcut olmadığı sürece bir mülk olarak
değerlendirilemez. (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Denimark Ltd/Birleşik Krallık, Başvuru No:
37660/97, 26/9/2000)
44. 2942 sayılı Kanun’un 10. ve
11. maddeleri uyarınca tarafların kamulaştırma kararı sonrasında bedel
hususunda anlaşamamaları halinde dava tarihine göre taşınmazın adil ve
hakkaniyete uygun bir şekilde bedeli mahkemece tespit edilmesi gerekmektedir.
Değer tespitinin dava tarihine göre tespiti, Kanun gereği olduğu gibi dava
sürecinde taşınmazın değerinde meydana gelecek artış veya azalışların bedele
etki etmemesi ve bu şekilde bedel tespitine belirlilik kazandırmanın gereğidir.
Aksi halde taşınmazın değeri uzun süren davalarda artabileceği gibi
azalabileceğinden idare veya vatandaşlara olumsuz etkide bulunabilir (B. No:
2013/817, 19/12/2013, § 52).
45. Başvuruya konu davada
Mahkeme, 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesi doğrultusunda kamulaştırmaya konu
taşınmaza ilişkin tapu kayıtlarını, kroki bilgilerini ve emsal satış
bedellerini gösterir belgeleri temin etmiş, 1 fen bilirkişisi, 3 inşaat ve 2
mülk bilirkişisi eşliğinde mahallinde keşif yapmış, bilirkişi raporlarının
alınmasının ardından taraflara tebliğ etmiş ve taraflardan gelen itirazlar
doğrultusunda ek bilirkişi raporu almış, ek bilirkişi raporunun taraflara
tebliği üzerine tekrar itiraz hakkı tanınmış ve usulüne uygun olarak
kamulaştırma bedelini tespit etmiştir. Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin,
kamulaştırma bedelinin 2001 yılı birim fiyatlarına göre belirlenmesi gerektiği
ve yapılan endeks ilavesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle kararı bozması üzerine
bozma kararına uygun şekilde endeks ilavesi yapılmaksızın hesaplama yaparak
kamulaştırma bedelini 61.211,30 TL olarak tespit etmiş ve fazla ödenen bedelin
idareye iadesine karar vermiştir.
46. Davanın konusu
kamulaştırılan taşınmazın dava tarihindeki bedelinin tespiti olduğundan
Mahkeme, 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesine uygun olarak kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescili davasının açılmış olduğu 2001 yılı fiyatları üzerinden
kamulaştırma bedeline hükmetmiş ve daha sonra taşınmazın değerinde meydana
gelen artışları ve başvurucunun Mahkemeden talebi üzerine taşınmazın 2011
yılına göre tespit edilen rayiç değerini bedel tespitinde değerlendirmeye
almamıştır.
47. Başvurucu dava tarihine göre
belirlenen bedele faiz ödenmemesi nedeniyle alması gereken bedelin değerinde
azalma olduğundan şikâyet etmekte ve geç ödenen kamulaştırma bedeline
Anayasa’nın 46. maddesinde yer alan kamu alacaklarına uygulanan en yüksek
faizin (gecikme faizinin) uygulanması gerektiğini iddia etmektedir.
48. Başvurucunun mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin orantılı olabilmesi için ödenen tutarların
enflasyonun etkilerinden arındırılarak güncelleştirilmesi, yani kamulaştırma
tarihi ile ödeme tarihi arasında geçen süredeki hissedilir değer kaybını telafi
edecek biçimde faiz uygulanması gerekir. (Scordino/İtalya (no:1), B. No: 36813/97, 29/3/2006,
§ 258).
49. Anayasa’nın 46. maddesindeki
düzenlemeye göre; kamulaştırma bedeli nakden ve peşin olarak ödenmelidir. Ancak
tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân
projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların
korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenmesi
taksitlendirilebilmektedir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde
ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde devlet alacaklarına
uygulanan en yüksek faiz işletilebilir. Yargıtay’ın istikrar kazanan
içtihatlarına göre de, Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen faiz oranı ancak
kesinleşip de ödenmeyen kamulaştırma bedelleri için işletilebilir (Yargıtay 18.
Hukuk Dairesi, E.2002/7971, K.2002/9752, 15/10/2002).
Dolayısıyla dava sonunda tespit edilen kamulaştırma bedelinin dava tarihinden
itibaren devlet alacaklarına uygulanan en yüksek faizle ödenmesi talebinin
yasal bir dayanağı veya yargı kararlarıyla oluşmuş ve istikrar kazanmış bir
uygulaması bulunmamaktadır (B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 50).
50. Başvuru konusu davada
Mahkeme tarafından belirlenen kamulaştırma bedeli başvurucu adına banka hesabına
peşin olarak yatırılmıştır. Bu durumda başvurucunun kamulaştırma bedeline
devletin alacakları için öngörülen en yüksek faizin uygulanması talebinin
Anayasa’nın 46. maddesi kapsamında yasal dayanağı bulunmamaktadır. (Benzer
yönde AİHM kararı için bkz., Yetiş/Türkiye, B. No: 40349/05, 6/7/2010,
§ 44).
51. Bununla birlikte kamu
kurumları uzun süren kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında faiz ödemeyerek
bireylerin almaları gereken bedelin enflasyon karşısında aşınmasına neden
olmaktadırlar. Bu durumda taşınmazı kamulaştırılan kişilere ödenen kamulaştırma
bedelinin kişinin uğradığı zararı telafi edebilmesi için taşınmazın gerçek
karşılığı olması yanında ayrıca ödenen bedelin tespitiyle ödenmesi arasında
geçen dönemde gözlemlenen enflasyona nispetle hissedilir derecede değer
kaybetmemiş olması gerekir (B. No: 2013/817, 19/12/2013,
§ 59).
52. Bir eşyanın devir
tarihindeki bedelinin daha sonra ödenmesi durumunda arada geçen sürede
enflasyon nedeni ile paranın değerinde oluşan hissedilir aşınma ile mülkiyetin
gerçek değeri azaldığı gibi bu bedelin tasarruf veya yatırım aracı olarak
getirisinden yararlanmak imkânı da bulunmamaktadır. Bu şekilde kişiler mülkiyet
haklarından mahrum edilerek haksızlığa uğratılmaktadır (AYM, E.2008/58,
K.2011/37, 10/2/2011).
53. Bu çerçevede AİHM,
Türkiye’de kamulaştırma bedellerinin geç ödenmesi ve enflasyon sonucu bedelin
değerinde aşınma olması ile arada geçen sürede bedele faiz ödenerek durumun
telafi edilmemesi veya ödenen faizin enflasyonun oldukça altında olması sonucu
tespit edilen bedelin değerini koruyucu nitelikte olmaması nedenleriyle birçok
davada başvuranların üzerinde meşru kamu yararıyla haklı gösterilemeyecek
orantısız ve aşırı bir yük bindiği ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği
sonucuna varmıştır (Aka/Türkiye,
B. No: 19639/92, 23/12/1998, § 48-50; Akkuş/Türkiye, B. No: 19263/92, 9/7/1997,
§ 28-31; Yetiş/Türkiye, B. No:
40349/05, 6/7/2010, § 57-60).
54. Nitekim kanun koyucu
bahsedilen husustaki yasal eksiği gidermek ve kamulaştırma bedelinin tespiti
davalarında davanın zamanında sonuçlandırılamaması halinde yargılama sürecinde
kamulaştırma bedelinin enflasyon etkisiyle uğrayacağı değer kaybını telafi
ederek benzer mağduriyetlerin önlenmesi maksadıyla 6459 sayılı Kanun’un 6.
maddesiyle 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesine ek fıkra ekleyerek “Kamulaştırma bedelinin tespiti için açılan davanın
dört ay içinde sonuçlandırılamaması hâlinde, tespit edilen bedele bu sürenin
bitiminden itibaren kanuni faiz işletilir.” hükmünü getirmiş ve
zamanında tamamlanamayan kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında ödemenin
yapıldığı tarihe kadar kamulaştırma bedeline faiz ödenmesi imkânını tanımıştır
(B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 53).
55. Somut başvuruya konu
kamulaştırma işleminde ise dava, bahsedilen kanun hükmünün yürürlüğe giriş
tarihinden önce sonuçlandığından yasal faiz ödemesi yapılmamıştır. Bu durumda
kamulaştırma sürecinde kamu yararına ulaşmak için kullanılan yöntemler ile
izlenen amaç arasında makul bir orantılılığın ve mülkünden mahrum bırakılan
başvurucunun üzerine orantısız ve aşırı bir yük binip binmediğinin
araştırılması gerekmektedir.
56. Başvuru konusu kamulaştırma
bedelinin tespiti ve tescili davası, 27/12/2001
tarihli dilekçeyle Tarsus Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılmış, Mahkeme
19/4/2011 tarihli kararıyla dava dilekçesinin verildiği tarihe göre taşınmazın
kamulaştırma değerini 100.999,00 TL olarak tespit ederek başvurucuya derhal
ödenmesine karar vermiştir. Bu kararın Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 12/9/2011 tarihli kararıyla bozulmasının ardından yapılan
yargılamada kamulaştırma bedelinin 61.211,30 TL olarak tespit edilmesi üzerine
başvurucuya peşinen ödenen kamulaştırma bedeli arasındaki fark başvurucudan
tahsil edilmiştir.
57. Bu durumda dava tarihi esas
alınarak tespit edilen ve daha önceki bir tarihte bankaya depo edilen
kamulaştırma bedelinin başvurucuya 19/4/2011 tarihinde
ödendiği göz önüne alındığında dava dilekçesinin verildiği tarih ile ödeme
tarihi arasında 9 yıl 4 ay (112 ay) süre geçtiği görülmektedir. Merkez Bankası
verilerine göre dava dilekçesinin verildiği ve bedel tespitinde esas alınan
Aralık 2001 ile bedelin ödendiği tarih olan Nisan 2011 tarihleri arasında
enflasyonda meydana gelen artış %174,68’dir. Bir başka ifadeyle Aralık 2001
tarihindeki 100 TL’nin Nisan 2011’de enflasyon karşısında değer kaybı
giderilmiş karşılığı 274,68 TL’dir.
58. Başvurucuya dava tarihine
göre belirlenerek ödenen 61.211,30 TL kamulaştırma bedelinin ödeme tarihinde
Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybı
giderilmiş karşılığı 168.137,00 TL’dir. Bir diğer ifadeyle kamulaştırma
bedelinin uğradığı değer kaybını telafi edecek fark 106.925,70 TL’dir.
59. Yukarıdaki unsurlara
bakarak, kamulaştırma bedelinin dava açıldığı tarihteki değeri ile ödendiği
tarihteki değeri arasında gözlemlenen farkın kamulaştırma bedeline faiz
eklenmemesinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Ödenmeyen bu fark, bireyin
mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil
dengeyi bozarak, Anayasa’da yer alan ölçülülük ilkesine aykırı bir şekilde
başvurucu üzerine orantısız ve aşırı bir yük binmesine sebep olarak
başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için
bkz. Yetiş/Türkiye, B. No:
40349/05, 6/7/2010, § 56).
60. Başvurunun değerlendirilmesi
neticesinde, başvuruya konu kamulaştırma bedelinin tespiti davasının 27/12/2001 tarihli dilekçeyle açıldığı ve Mahkeme tarafından
bu tarih esas alınarak belirlenen bedelin 112 ay sonra Mahkemenin 19/4/2011
tarihli kararıyla başvurucuya faiz işletilmeksizin ödendiği, bu süre zarfında
Merkez Bankası verilerine göre enflasyonda meydana gelen artışın %174,68
olduğu, bahsedilen değer kaybı oranı dikkate alındığında, başvurucunun üzerine
idarenin ulaşmak istediği meşru kamu yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde
orantısız ve aşırı yük yüklediği sonucuna ulaşılmıştır.
61. Belirtilen nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
b. Adil Yargılanma Hakkı Yönünden
62. Başvurucu 2001 yılı Aralık
ayında açılan kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasına ilişkin
yargılamanın makul süreyi aşacak biçimde yaklaşık olarak 11 yılda tamamlanarak
Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini
iddia etmiştir.
63. Adalet Bakanlığı görüş
yazısında, makul süreye ilişkin değerlendirmede Anayasa Mahkemesinin Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) yaklaşımını benimseyerek yargılama sürecinin
bütününü ele aldığı, somut başvuruda davanın yaklaşık on bir yıl sürmesinin
nedeninin başvurucunun idare mahkemesinde açmış olduğu kamulaştırma kararının
iptali davasının bekletici mesele yapılmış olması olduğu, ifade edilerek
yargılama süresinin makul olup olmadığı incelenirken bu hususların göz önünde
bulundurulması gerektiği yönünde beyanda bulunulmuştur.
64. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
65. Anayasa’nın “Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması”
kenar başlıklı 141. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
“Davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
66. Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes medeni hak ve
yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen
suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından davasının makul bir
süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme
hakkına sahiptir.”
67. Somut başvurunun dayanağını
oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca
adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup, ayrıca davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten
Anayasa’nın 141. maddesinin de, Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, makul
sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması
gerektiği açıktır (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 39).
68. Makul sürede yargılanma
hakkının amacı, tarafların uzun süren yargılama faaliyeti nedeniyle maruz
kalacakları maddi ve manevi baskı ile sıkıntılardan korunması olup, hukuki
uyuşmazlığın çözümünde gerekli özenin gösterilmesi gereği de yargılama
faaliyetinde göz ardı edilemeyeceğinden, yargılama süresinin makul olup
olmadığının her bir başvuru açısından münferiden değerlendirilmesi gerekir (B.
No:2012/13, 2/7/2013, § 40).
69. Makul süre incelemesinde;
yargılamaya intikal eden maddi vakıalar ve ispat araçlarından oluşan dava
malzemesinin veya uygulanacak hukuk kurallarının karmaşık olması; tarafların
genel olarak yargılama sürecindeki tutumu, yargılama sürecinin uzamasındaki
etkisi ve usuli haklarını kullanırken gereken dikkat
ve özeni gösterip göstermedikleri; yargı makamları yanında dava süreciyle
ilgili kamu gücü kullanan tüm devlet organlarına atfedilebilir yapısal sorunlar
ve organizasyon eksikliğinden kaynaklanan bir gecikme olup olmadığı ve
yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin gösterilip
gösterilmediği; başvurucu için hukuki korumanın bir an önce
gerçekleştirilmesindeki yararının ne olduğu gibi davanın niteliği ve niceliğine
ilişkin birçok hususun birlikte değerlendirilerek karar verilmesi gerekmektedir
(B. No: 2013/772, 7/11/2013, § 58)
70. Kanun koyucu, 2942 sayılı
Kanun’un 37. maddesiyle basit yargılama usulünün uygulanmasını kabul etmekle
beraber, taşınmazı kamulaştırılan kişilerin dava süresince geçen zaman
nedeniyle hak kaybına uğramamaları ve taşınmazın bedelinin ilgilisine kısa
sürede ödenmesini sağlamak için kamulaştırma davalarının diğer davalara oranla
daha hızlı bir şekilde karara bağlanması amacıyla Kanunun 10. maddesinde ayrıca
özel hükümlere yer vermiştir. Anılan maddeye göre, tarafların kamulaştırma
bedeli konusunda anlaşamamaları ve idarenin bedel tespiti ve tescil davası
açması halinde mahkemenin otuz gün sonrası için duruşma günü tayin etmesi ve
taraflara duruşma gününü tebliğ etmesi, duruşmada bedel konusunda anlaşma
sağlanamaz ise yine otuz gün sonrası için duruşma günü tayin edilmesi ve bu
sırada bilirkişi tayin ederek keşif yapması, taraflar yine anlaşamazlar ise onbeş gün sonrasına duruşma günü tayin etmesi ve ikinci
bilirkişi raporuna başvurması ve bunun sonucunda bedeli tespit ederek davayı
sonuçlandırması gerekmektedir. Görüldüğü üzere kanun koyucu, kamulaştırma davalarının kısa
sürede bitirilmesini öngörmektedir. Bu öngörüye bağlı olarak yakın zamana kadar
kamulaştırma bedelinin tespiti davaları için yasal faiz öngörülmemiştir (B. No:
2012/1246, 6/2/2014, § 38).
71. Taraflar için 2942 sayılı
Kanun’un 10. maddesinde kamulaştırma bedelinin tespiti davalarının
sonuçlandırılması için öngörülen süreler mahkemelere yönelik süreler olduğundan
düzenleyici nitelikte olup, mahkemeler bu sürede davayı sonuçlandıramasalar da
daha sonra verdikleri kararların geçerli olduğunda şüphe yoktur. 2942 sayılı
Kanun’un gereği yapılması gereken duruşmalar ve duruşma aralıkları, bilirkişi
raporlarının beklenmesi ve tebligat işlemleri göz önünde bulundurulduğunda, bu
sürelerin aşılabileceği görülmektedir (Bkz., B. No:
2013/817, 19/12/2013, §§ 47-48).
72. Nitekim AİHM de, benzer
şekildeki düzenleyici sürelerin yargılama süresini kısaltma amacı taşıdığını
vurgulamaktadır. AİHM, ulusal mahkemelerin yasal süreye riayetlerine ilişkin
yerel mevzuatı nasıl yorumladıklarını ve uyguladıklarını denetlemenin görevi
olmadığını belirterek davaların “makul süre”
içerisinde tamamlanıp tamamlanmadığını tespit etmek amacıyla yargılama
süresinin bütününü ele almakta ve bu sürenin Sözleşme’nin 6. maddesinin (1)
numaralı fıkrasına uygun olup olmadığıyla sınırlı bir inceleme yapmaktadır. (Çalık/Türkiye, B. No: 3675/07, 31/8/2010; Dildirim ve
Diğerleri/Türkiye, B. No: 42927/10, 12/3/2013).
73. 2942 sayılı Kanun’un 10.
maddesindeki sürelerin düzenleyici nitelikte süreler olduğu ve dava süreci göz
önünde bulundurulduğunda, bu sürelerin aşılabileceği görülmekle birlikte
kamulaştırma bedelinin tespiti davalarında kamulaştırma işlemlerinin
başlamasıyla kişilerin mülkiyet haklarını kullanmalarının kısıtlandığı,
kamulaştırma bedelini ancak dava sonunda alabildikleri ve bu bedele 11/04/2013 tarih ve 6459 sayılı Kanunla yapılan
değişiklikten önce faiz uygulanmadığı göz önünde bulundurulduğunda bu davaların
süratle sonuçlandırılması gerektiği de açıktır (B. No: 2012/1246, 6/2/2014, §
41).
74. Başvuru konusu olayda,
davacı idare tarafından 27/12/2001 tarihli dava
dilekçeyle Tarsus Asliye Hukuk Mahkemesi nezdinde açılan kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil davasında Mahkemece 11/1/2002 tarihinde ilk duruşma yapılmış,
başvurucu idare mahkemesinde açtığı kamulaştırma işleminin iptali davasının
mahkemeye bildirilmesi ve sonucunun beklenmesini istemiştir. İdare Mahkemesinin
31/5/2002 tarihinde yürütmenin durdurulması istemini
reddetmesi üzerine davacı idare vekili 26/11/2002 tarihli duruşmada idare
mahkemesindeki iptal davasının bekletici mesele sayılmasından vazgeçilmesini
talep etmişse de başvurucu vekili bekletici mesele sayılmaya devamını talep
etmiş ve Mahkeme iptal davasını bekletici mesele yapmaya devam etmiştir.
Sonraki duruşmalarda da tarafların talepleri ve mahkemenin ara kararları aynı
yönde olmuştur.
75. İdare Mahkemesinin 28/10/2004 tarihli kararıyla taşınmazın kamulaştırılmasını
öngören idari işlemin iptaline karar vermesinden sonraki duruşmalarda ise
davacı idare ve başvurucu, idari yargıdaki davanın kesinleşmesinin beklenmesini
talep etmişler ve Mahkeme kesinleşmenin beklenmesine karar vermiştir.
76. Danıştay 6. Dairesinin idare
mahkemesi kararını 6/7/2005 tarihli kararıyla
bozmasından sonraki duruşmalarda ise davacı idare davanın devamıyla keşif günü
verilmesini ve bilirkişi raporu alınmasını istemiş, ancak başvurucu
kesinleşmenin beklenmesini talep etmiş ve Mahkeme ara karalarında idari
yargıdaki kararın kesinleşmesinin beklenmesine karar vermiştir. Bu süreç 24/7/2009 tarihinde idari yargıdaki davanın kesinleşerek
Mahkemeye bildirilmesine kadar devam etmiş ve 12/10/2010 tarihine kadar 8
yıldan fazla bir süre yapılan 46 duruşmada idare mahkemesinin kararının
kesinleşmesi beklenmiştir.
77. İdare mahkemesinde davanın
reddi kararının kesinleşmesinden sonra yapılan 7 duruşmada keşif ve bilirkişi
incelemeleri yaptırılarak 19/4/2011 tarihinde dava
sonuçlandırılmıştır. İlk derece mahkemesindeki ilk yargılama 53 duruşma
içermektedir ve yaklaşık 9 yıl 4 ay sürmüştür.
78. Kararın temyizi üzerine
Yargıtay 18. Hukuk Dairesi beş ay sonra 12/9/2011
tarihinde Mahkeme kararını bozmuştur. Bozma kararı üzerine yapılan yargılama
yine yaklaşık 5 ay sürmüş ve Derece Mahkemesi 2/2/2012
tarihinde Yargıtay bozma kararına uyarak yeni bir karar vermiştir. Verilen
kararın tekrar temyiz edilmesi üzerine 3 aylık bir temyiz aşamasından sonra 7/5/2012 tarihinde karar onanmış ve karar düzeltme istemi de
yaklaşık 5 ay sonra 18/10/2012 tarihinde reddedilerek karar kesinleşmiştir.
Yargılama sürecinin tamamı yaklaşık 10 yıl 10 aylık bir süreyi içermektedir.
79. İlgili yargılama evrakının
incelenmesinden, özellikle ilk derece mahkemesince, yargılamanın uzunluğuna
neden olan en önemli unsurun idare mahkemesinde devam eden davanın bekletici
mesele yapılarak yaklaşık 8 yıl bu kararın beklenmesi olduğu anlaşılmaktadır.
Duruşma tutanaklarından, idare mahkemesi kararının bekletici mesele
yapılmasının başvurucu tarafından talep edildiği anlaşılmaktadır.
80. Bununla birlikte
başvurucunun amacının bedel tespit ve tescil davasında taşınmazın kendisine
kamulaştırma bedeli ödenerek idare adına tescil edilmesi halinde idare
mahkemesinde davanın kabulünün fiili imkânsızlık nedeniyle mülkiyetini korumaya
yetmeyeceği düşüncesi olduğu anlaşıldığından başvurucunun usuli
haklarını davayı uzatmak amacıyla kullanmadığı, aynı zamanda başvurucunun idari
yargıdaki davanın bekletici mesele yapılması yönündeki talebinin her seferinde
zorunlu olmadığı halde Mahkemece kabul edildiği göz önünde bulundurulduğunda
davanın uzamasındaki kusurun başvurucuya atfedilemeyeceği görülmektedir.
81. Yargıtay kararlarında idare
mahkemesinde açılan kamulaştırma kararının iptali davalarında yürütmenin
durdurulması kararı verilmediği sürece asliye hukuk mahkemesinin idari yargıda
açılan davayı bekletici mesele yapamayacağı yönünde içtihatlar bulunmaktadır
(Bkz., Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E:2004/210,
K:2004/3406, 22/3/2004).
82. Somut olayda, idare
mahkemesinde görülen kamulaştırma kararının iptali davasında talep edilen
yürütmenin durdurulması isteminin reddedildiği 26/11/2002
tarihli duruşmada Mahkemeye bildirilmesine rağmen Mahkeme, dava sonucunun
beklenmesine devam edilmesi yönünde karar vermiş ve bu kararlarını idari
davadaki karar kesinleşinceye kadar devam ettirmiştir.
83. Yargılama sürecinde
tarafların yargılamayı geciktirici yöndeki işlem ve davranışları kural olarak,
yargılamanın uzamasında taraf kusuru olarak kabul edilmekte ise de, yargılama
makamlarının ilgili usulü imkânları kullanmak suretiyle bu girişimleri
engelleme sorumluluğu bulunmaktadır (B. No: 2012/673, 19/12/2013,
§ 41).
Nitekim AİHM bir kararında, AİHM’ne konu edilen davada uzun yargılama
şikâyetini incelerken ulusal hukukta açtığı diğer bir davanın bekletici mesele
yapılmasını başvuranın kendisinin istediğini tespit etmiş, ancak davaların
ivedilikle görülmesini sağlamanın ulusal mahkemelerin görevi olduğunun altını
çizerek uzun yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği
sonucuna ulaşmıştır (Bkz., AİHM, Sebahattin Evcimen/Türkiye, B.No: 31792/06, 23/2/2010, §
32).
84. Bu durumda, başvuruya konu
kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili davasının toplam 10 yıl 10 ay sürdüğü
ve başvuruya konu davada makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna
varılmıştır.
85. Açıklanan nedenlerle,
başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede
yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanunun 50. Maddesi Yönünden
86. Başvurucu, kamulaştırılan
taşınmazının bedelinin dava tarihi esas alınarak belirlenmesi ve faize
hükmedilmemesi nedenleriyle 671.328,70 TL ve bu bedele 25/5/2011
tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi üzerinden hesaplanacak
bedelin maddi tazminat olarak ödenmesini talep etmiştir.
87. Adalet Bakanlığı görüşünde,
dava tarihi ile kamulaştırma bedelinin başvurucuya ödendiği tarih arasında
geçen süre için hesaplanacak faizin başvurucuya ödenmesinin başvurucu üzerinde
oluşan orantısız yükü telafi edeceğini beyan etmiştir.
88. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Tespit edilen ihlal
bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak
için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden
yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine
tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu
gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa
Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan
kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
89. Başvurucu tarafından
yalnızca maddi tazminat talebinde bulunulmuş olup, başvuruda Anayasa’nın 35. ve
36. maddelerinin ihlal edildiği tespit edilmiştir.
90. Başvurucunun manevi tazminat
talebi bulunmadığından uzun yargılama nedeniyle adil yargılanma hakkının
ihlalinin tespiti sonucunda tazminata hükmedilmesi mümkün değildir.
91. Başvurucuya dava
dilekçesinin verildiği tarihe göre belirlenen kamulaştırma bedelinin 112 ay süren
dava sonunda faiz işletilmeden ödenmesi sonucu kamulaştırma bedelinde bu sürede
gerçekleşen %174,68 oranındaki enflasyon nedeniyle ciddi bir değer kaybı
oluştuğu, bu durumun başvurucu üzerine idarenin ulaşmak istediği meşru kamu
yararı ile haklı gösterilemeyecek şekilde orantısız ve aşırı yük binmesine
neden olduğu, bahsedilen maddi değer kaybını telafi edebilmek için kamulaştırma
bedeline enflasyon oranında faiz işletilerek başvurucuya 106.925,70 TL maddi
tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekmektedir.
92. Başvurucu tarafından yapılan
ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan 1.672,50 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle;
A. Başvurunun, KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle Anayasa’nın 36.
maddesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya 106.925,70 TL maddi TAZMİNAT ÖDENMESİNE,
E. Başvurucunun tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,
F. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 1.500,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.672,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
G. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Hazinesine başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede
gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,
H. Kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine,
6/3/2014 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.