4. Hukuk Dairesi 2014/7854 E. , 2015/3622 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İzmir 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/12/2013
NUMARASI : 2012/351-2013/590
Davacı F.. Ö.. vekili Avukat Ahmet tarafından, davalı A.. G.. aleyhine 25/09/2012 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 24/12/2013 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece davanın redddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, eski işçisi davalı tarafından işçilik alacaklarına ilişkin iş mahkemesinde hakkında açılan davanın yargılaması sırasında delil olarak yıllık ücretli izin defteri ve ücret bordrolarını ibraz ettiğini, davalının imzaların kendisine ait olmadığını iddia ederek Cumhuriyet Savcılığına sahtecilik iddiası ile şikayetçi olduğunu, iş mahkemesinde Adli Tıp uzmanından alınan raporda imzaların davalının elinin ürünü olduğunun belirtilmesi nedeniyle Cumhuriyet Savcılığınca hakkında takipsizlik kararı verildiğini, davalının haksız ihbar ve şikayeti nedeniyle ruhen ve bedenen yıprandığını belirterek manevi tazminat isteminde bulunmuştur.
Davalı ise, iş mahkemesinde alınan raporun maddi gerçeği yansıtmadığını, Adli Tıp Kurumu"ndan rapor alınması gerektiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının anayasal şikayet hakkını kullandığı, şikayet dilekçesinde davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan bir ifade kullanılmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.
Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa’nın 36. maddesinde; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”şeklinde yer almıştır. Hak arama özgürlüğü bu şekilde güvence altına alınmış olup; kişiler, gerek yargı mercileri önünde gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendilerine zarar verenlere karşı haklarının korunmasını, yasal işlem yapılmasını ve cezalandırılmalarını isteme hak ve yetkilerine sahiptir.
Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın “Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği” başlığını taşıyan 12. maddesinde herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25.maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı açıklanmış, BK.nun 49. maddesinde ise saldırının yaptırımı düzenlemiştir.
Hak arama özgürlüğü ile kişilik haklarının karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin bu iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Daha az üstün olan yararın, daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Hak arama özgürlüğü, diğer özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmayıp kişi salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamaz. Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların mevcut olması da zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bunlara dayanarak başkalarının da aynı olay karşısında davalı gibi davranabileceği hallerde şikayet hakkının kullanılmasının uygun olduğu kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı, kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.
Somut olayda; davalı tarafından davacı hakkında İş Mahkemesinde işçilik alacaklarına ilişkin 11/08/2011 tarihinde dava açılmıştır. Açılan bu davada, davacı tarafından delil olarak sunulan yıllık ücretli izin defteri ve bordrolardaki imzalara davalı itiraz etmiş, diğer yandan 27/10/2011 tarihli dilekçe ile söz konusu belgelerdeki imzaların kendisine ait olmadığını, belgeler üzerindeki yazıların ve imzaların şüpheliye ait olduğu kanatinde bulunduğunu belirterek davacı hakkında Cumhuriyet Savcılığına şikayet dilekçesi vermiştir. İş mahkemesince Adli Tıp uzmanı bilirkişiden alınan 03/05/2012 tarihli raporda ücret bordrolarında ve ücretli izin defterindeki imzaların davalının eli ürünü olduğu tespit edilmiştir. Cumhuriyet Savcılığı tarafından iş mahkemesince alınan bilirkişi raporu gözetilerek şüphelinin üzerine atılı özel belgede sahtecilik suçunu işlediğine dair soyut iddia haricinde delil bulunmadığından takipsizlik kararı verilmiştir.
Davalı hakkında davacının şikayeti üzerine iftira suçundan dolayı açılan İzmir 16. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2013/493 esas, 2014/232 karar sayılı dosya içeriği ve tüm deliller değerlendirildiğinde; davalının, davacının özel belgede sahtecilik suçunu işlemediğini, bodrolardaki imzaların kendisine ait olduğunu bildiği halde şikayette bulunarak davacı hakkında soruşturma yapılmasını sağladığı ve iftira suçunu işlediği anlaşılmaktadır. Davalı ceza mahkemesince iftira suçundan mahkum edilmiş ancak hüküm açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Davalı hak arama özgürlüğü sınırını aşarak ve kişilik haklarına saldırı oluşturacak şekilde şikayette bulunduğundan davacı yararına manevi tazminatın koşulları oluşmuştur. Yerel mahkemece davacı yararına uygun bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek davanın reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın, yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 25/03/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.