
Esas No: 2014/11724
Karar No: 2014/11724
Karar Tarihi: 20/7/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
DURSUN KANBER EROĞLU VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/11724) |
|
Karar Tarihi: 20/7/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucular |
: |
1. Dursun
Kanber EROĞLU |
|
|
2. Engin
EROĞLU |
|
|
3. Sırma
EROĞLU |
Vekili |
: |
Av. Zeki
DOĞANOĞLU |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, mal müdürlüğünce yapılan açık artırmada satın atılan
tescilli taşınmaza ilişkin tapu kaydının hiçbir yere uymaması nedeniyle
mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 16/7/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir
eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş bildirmemiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvuruculardan Dursun Kanber Eroğlu 1968 doğumlu olup
İstanbul"da, Engin Eroğlu ve Sırma Eroğlu sırasıyla 1979 ve 1944 doğumlu olup
Ankara"da ikamet etmektedirler.
A. Uyuşmazlığın Arkaplanı
9. Sivas ili İmranlı ilçesi Çalıyurt
köyü Karıklar Başı mevkiinde kâin 7.000 m² büyüklüğündeki tarla vasıflı ve
Hazine adına kayıtlı taşınmaz, İmranlı Mal Müdürlüğü (Mal Müdürlüğü) tarafından
1996 yılında yapılan açık artırma sonucu başvurucular murisi Hasan Eroğlu"na
ihale edilmiştir. Söz konusu taşınmaz 30/5/1996
tarihinde başvurucular murisi adına tapuya tescil edilmiştir. Ancak taşınmaz,
başvurucular murisine fiilen teslim edilmemiştir.
10. Taşınmazın bulunduğu bölgede 2005 yılında kadastro
çalışmaları yapılmıştır. Başvurucular murisi 20/5/2005
tarihinde İmranlı Kadastro Müdürlüğüne yaptığı başvuruyla, adına kayıtlı
bulunan taşınmazın Gökçebel köyü sınırları içinde
kalması ihtimaline binaen adına tespitinin yapılması isteminde bulunmuştur.
İdare tarafından başvurucuya herhangi bir cevap verilmemiştir.
B. Başvurucular Murisi
Tarafından Açılan Kadastro Tespitine İtiraz Davası
11. Başvurucular murisi 4/9/2006
tarihinde Gökçebel köyü tüzel kişiliği aleyhine
İmranlı Kadastro Mahkemesinde (Kadastro Mahkemesi) kadastro tespitine itiraz
davası açmıştır. Dava dilekçesinde, başvurucular murisine ait taşınmazın
sınırlarının sel suları sebebiyle değişerek Gökçebel
köyü Kande mevkiine kaydığı ve 12.507,88 m² olarak çayır vasfıyla 128 ada
35 parsel numarasıyla Gökçebel köyü tüzel kişiliği
adına tespit edildiği ileri sürülmüştür. Dilekçede Gökçebel
köyü tüzel kişiliği adına yapılan tespitin iptali ile taşınmazın başvurucular
murisi adına tespitine karar verilmesi talep edilmiştir.
12. Mahkemece 16/7/2007 ve 12/6/2008
tarihlerinde taşınmaz mahallinde mahallî ve teknik bilirkişilerle birlikte
keşif yapılmıştır. Mahallî bilirkişiler beyanlarında, 128 ada 35 parselin Deli
Mahmut köyünden İsmail isimli bir şahsa ait olduğunu ve buranın satış senediyle
Gökçebel köyü tüzel kişiliğine satıldıktan sonra köy
tüzel kişiliği tarafından çayırlık olarak kullanıldığını beyan etmişlerdir.
Mahalli bilirkişiler, başvurucular murisine ait tapu kaydında belirtilen yerin
ise dava konusu 128 ada 35 parselle bir ilgisinin bulunmadığını, "Kirikler
Başı" mevkiinde kâin taşınmazın bir buçuk iki kilometre daha ileride
olduğunu ifade etmişlerdir.
13. Mahkemece 26/11/2008 tarihli
kararla dava reddedilerek taşınmazın tespit gibi tesciline karar verilmiştir.
Kararın gerekçesinde, mahallî bilirkişi beyanlarına dayanılarak başvurucular
murisine ait tapu kaydının, dava konusu 128 ada 35 parsele mevki ve hudut
itibarıyla uymadığı ve taşınmazın bir buçuk iki kilometre daha ileride olduğu
ifade edilmiştir.
14. Bu karar Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin (Daire) 28/6/2010 tarihli kararıyla onanmıştır.
C. Başvurucular
Tarafından Açılan Dava
15. Başvurucular murisi tarafından 27/9/2010
tarihinde Mal Müdürlüğüne başvurularak taşınmazın tapu kayıtlarına uygun tespit
edilerek teslim edilmesi isteminde bulunulmuştur. Mal Müdürlüğünce gönderilen 13/12/2010 tarihli cevap yazısında, taşınmazın mülkiyetinin
5/4/1996 tarihinde başvurucular murisine geçtiği, 2008 yılında yapılan kadastro
çalışmasında tapunun uygulanamaması ile ilgili idarelerinin bir sorumluluğunun
bulunmadığı bildirilmiştir.
16. Başvurucular murisi sonra 19/4/2011
tarihinde İmranlı Tapu Sicil Müdürlüğüne (Tapu Sicil Müdürlüğü) müracaat etmiş
ve taşınmazın bulunduğu yerin net olarak belirlenerek tarafına gösterilmesini
talep etmiştir. Tapu Sicil Müdürlüğünce 3/5/2011
tarihli yazıyla başvurucuya verilen cevapta tapu kaydının uyduğunu düşündüğü
taşınmaza ilişkin olarak kadastro tutanaklarının kesinleştiği 27/11/2008
tarihinden itibaren on yıl içinde hukuk mahkemelerinde dava açabileceği
hatırlatılmıştır.
17. Başvurucular murisi 20/10/2011
tarihinde ölmüştür.
18. Başvurucular 10/9/2012 tarihinde
İmranlı Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) Mal Müdürlüğü aleyhine dava
açmışlardır. Dava dilekçesinde, murislerince 4/9/2006
tarihinde kadastro mahkemesinde açılan davanın satın alınan parselin tespit ve
tesciline yönelik olmayıp 128 ada 35 parsel numaralı taşınmazın adına tescili
talebine ilişkin olduğu vurgulanmıştır. Anılan davanın
reddedilmesinden sonra Mal Müdürlüğü ve Tapu Müdürlüğüne yapılan başvuruların
sonuçsuz kaldığına işaret eden başvurucular, Hazinenin var olmayan bir yeri
satmasının mümkün olmadığına göre murislerince ihaleyle satın alınan yerin
tespiti ve adlarına tesciline, mümkün değilse muadil bir yerin adlarına
tesciline, bu da mümkün değilse taşınmaz bedelinin güncellenerek yasal faiziyle
birlikte ödenmesine karar verilmesi isteminde bulunmuşlardır.
19. Mahkeme 21/5/2013 tarihinde davayı
reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucular murisince 128 ada ve 35 parsel
numaralı taşınmaza yönelik açılan davanın reddedildiğini ve başvurucuların da
taşınmazın nerede olduğunu bilmediklerini, yapılacak bir keşif sırasında tapuya
isabet eden taşınmazı gösteremeyeceklerini beyan ettikleri hatırlatılmıştır.
Gerekçenin devamında başvurucuların taşınmazın nerede olduğunu bilmemelerinin
ve gösterememelerinin davanın reddini gerektirdiği ifade edilmiştir. Mahkeme
ayrıca tazminat taleplerini de incelemiştir. Mahkeme öncelikle 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun
1007. maddesinde düzenlenen devletin tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan
hatalardan doğan sorumluluğunun koşullarını değerlendirmiştir. Mahkeme, 4721 sayılı Kanun"un 1007. maddesindeki kusursuz
sorumluluğun tapu siciline güvenerek kadastrosu yapılan taşınmazı satın alan
iyi niyetli üçüncü kişinin tapusunun, kadastro sırasında hakkını ileri sürmeyi
ihmal eden Hazine tarafından sonradan açılan dava neticesinde iptal edilmiş
olması hâlinde uygulanacağını açıklamış ve somut olayda bu şekilde bir durumun
bulunmadığı kanaatini belirtmiştir.
20. Taşınmazın ihale ile başvurucular murisine satıldığını gözeten
Mahkeme, borçlar hukuku hükümlerine göre tazminat sorumluluğunun doğup
doğmadığını da irdelemiştir. Mahkeme şu gerekçeyle sözleşmeden doğan tazminat
sorumluluğu yönünden de davanın reddi gerektiği sonucuna ulaşmıştır:
"Yine ikinci olarak akla borçlar hukuku
hükümlerine göre açılacak alacak davaları akla gelmektedir. İhale suretiyle
davacının murislerinin tapuda belirtilen taşınmazı satın almış olduğu davalının
da kabulündedir. Davaya konu tapu kaydı henüz uygulanamadığına göre davaya konu
olacak yer gerçekten de başka bir sebeple kadastro sırasında davacı adına
tespiti yapılmışbir yer olabilecektir. Bunun ıspatı genel kural gereği davacıya düşmektedir. Bunu da
yapılacak keşifte tapu kaydının zemine uygulanması neticesinde (az yukarıda
değinildiği şekliyle) belirlemiş olacaktır. Açıklanan tüm bu nedenlerle açılan
davanın reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir."
21. Başvurucular bu kararı temyiz etmişlerdir. Temyiz
dilekçesinde diğer iddiaların yanında davanın kadastrodan önceki sebeplere
dayanılarak açılan bir tescil davası olmayıp taşınmazın nerede olduğunun
tespiti talebini içerdiği vurgulanmış ancak Mahkemenin hatalı niteleme yaparak
davayı yanlış temelde incelediği ileri sürülmüştür. Uyuşmazlığın özünün Hazine
tarafından satılan taşınmazın neresi olduğunun gösterilmemesi olduğunun altını
çizen başvurucular, Mahkemenin buna yönelik bir incelemesinin bulunmadığını
dile getirmişlerdir. Dairenin 7/11/2013 tarihli
kararıyla temyiz istemi reddedilerek Mahkeme kararı onanmıştır.
22. Başvurucular, açılan davanın, ihaleyle satın alınan
taşınmazın tespiti ve teslimine yönelik olduğu yolunda vurguları içeren dilekçe
ile karar düzeltme isteminde bulunmuşlardır. Dairenin 4/6/2014
tarihli kararıyla karar düzeltme istemi de reddedilmiştir.
23. Nihai karar 24/6/2014 tarihinde
başvuruculara tebliğ edilmiştir.
24. Başvurucular 16/7/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuşlardır.
IV.İLGİLİ HUKUK
25. Olay tarihinde yürürlükte bulunan 8/9/1983
tarihli ve 2886 sayılımülga Devlet İhale Kanunu"nun
53. maddesi şöyledir:
"Bütün İhaleler bir sözleşmeye bağlanır.
Sözleşme, idare adına ita amiri tarafından imzalanır.
Bu Kanunda belirtilen özel hallerde sözleşme
yapılması zorunlu değildir."
26. Mülga 2886 sayılı Kanun"un 60. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
"İdare 57 nci
maddede yazılı süre içinde sözleşme yapılması hususunda kendisine düşen
görevleri yapmak ve taşınmaz malların satımında, ferağa ait işlemleri
tamamlamak, şartnamede belirtilen sınır ve evsafa göre satılan malları
müşteriye teslim etmekle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi
halinde, müteahhit veya müşteri, sürenin bitmesinden
itibaren en çok 15 gün içinde, 10 gün müddetli bir noter ihbarnamesi ile
bildirmek şartıyla, taahhüdünden vazgeçebilir. Bu takdirde teminat geri
verilir. Müteahhit veya müşteri, ihaleye girmek ve teminat vermek için yaptığı
masrafları istemeye hak kazanır."
V. İNCELEME VE GEREKÇE
27. Mahkemenin 20/7/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
28. Başvurucular, Mal Müdürlüğünden 1996 yılında satın alınan
taşınmazın fiilen teslim edilmediğini belirtmişlerdir. Taşınmazın komşu köy
adına tescil edildiği duyumunun alınması üzerine 2006 yılında açılan davanın
reddedildiğini hatırlatan başvurucular, ihale ile satın aldıkları kadastral parselin tespiti, mümkün olmaması durumunda
ödedikleri paranın güncellenerek iadesi istemiyle açtıkları davanın da
reddedildiğinden yakınmışlardır. Başvurucular, devlete güvenerek satın
aldıkları taşınmaza ilişkin mülkiyet hakkının ortadan kaldırıldığını ileri
sürmüşlerdir. Başvurucular ayrıca Mahkemenin yeterli incelemeye dayanmadan
karar verdiğinden şikâyet etmişlerdir.
B. Değerlendirme
29. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa"nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı
35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Mahkemenin yeterli
incelemeye dayanmadan karar verdiğine yönelik şikâyetin, mülkiyet hakkı
kapsamında incelenmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
31. Somut olayda, Hazine adına kayıtlı taşınmaz Mal Müdürlüğü
tarafından 1996 yılında yapılan açık artırma sonucu başvurucular murisine
satılmıştır. Söz konusu taşınmaz 30/5/1996 tarihinde başvurucular murisi adına
tapuya tescil edilmekle birlikte başvurucular murisine fiilen teslim edilmemiştir.Başvurucular
murisince 4/9/2006 tarihinde açılan dava, 128 ada 35 parsel numaralı taşınmazın
Gökçebel köyü tüzel kişiliği adına yapılan kadastro
tespitine yönelik ise de başvurucular tarafından 10/9/2012 tarihinde açılan
dava, murislerine satılan taşınmazın yerinin tespit edilerek adlarına tescil ve
tespitiyle (mümkün değilse tazminat ödenmesiyle) alakalıdır. İkinci dava
dilekçesinde, somut bir taşınmaz gösterilmediği gibi kadastro tespitinin hatalı
yapıldığına dair bir iddiada da bulunulmamıştır. Başvurucu tarafından gerek
dava dilekçesinde gerekse temyiz ve karar düzeltme dilekçelerinde güçlü bir
biçimde ifade edildiği üzere ikinci davanın amacı, Mal Müdürlüğünü, 1996
yılında akdettiği satış sözleşmesinin gereklerini, yani taşınmazın tespit
edilerek başvuruculara teslimi edimini ifaya zorlamaktır. Dolayısıyla ikinci
davanın, devletin tapu sicilinin hatalı tutulmasından doğan sorumluluğuyla
herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Başvurucuların, devletin hiçbir yere
uymayan tapu sicili oluşturduğu iddiasına dayalı bir tazminat istemleri söz
konusu değildir. Nitekim bireysel başvuru dilekçesindeki temel şikâyetin de
Hazine tarafından satılan taşınmazın tespit ve teslim edilmemesine yönelik
olduğu görülmektedir.
32. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde somut
başvuruda devletin tapu sicilinin tutulmasından kaynaklanan sorumluluğuna
ilişkin herhangi bir inceleme yapılmasının mümkün olmadığı anlaşılmamaktadır.
Bu bağlamda incelemenin, başvurucular murisine satılan taşınmazın fiili olarak
başvuruculara teslim edilmemesine yönelik şikâyetlerle sınırlı tutulması
gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
33. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Mülkün Varlığı
34. Anayasa"nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet
hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal
varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015,
§ 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan
menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni
haklar ve fikri hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da
mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut
Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017,
§ 60).
35. Taşınmaz mal varlığının mülk teşkil ettiği hususunda kuşku bulunmamaktadır.Somut olayda
başvurucular murisi adına kayıtlı bir tapunun varlığı da ihtilafsızdır. Ancak
söz konusu tapu kaydının gösterdiği taşınmazın maddi âlemde bir varlığının
bulunup bulunmadığı veya tapu kaydının somut olarak hangi arazi parçasına
isabet ettiği hususu açıklığa kavuşturulamamıştır. Bu durum,
"taşınmaz" mal varlığının mevcudiyeti ile ilgili ciddi kuşkuların
oluşmasına yol açmaktadır. Bununla birlikte başvurucular murisinin, tapu
kaydında gösterilen taşınmazı satın almak için bir bedel ödediği gözetildiğinde
en azından bu bedelin ödenmiş olmasından kaynaklanan bir mülkiyet hakkının var
olduğunun kabulü gerekir.
b. Müdahalenin
Varlığı ve Türü
36. Başvurucuların yakındığı husus, Mal Müdürlüğünce 1996
yılında ihale yoluyla murislerine satılan taşınmazın fiilen teslim
edilmemesidir. Hazineye ait taşınmazların ihale yoluyla özel hukuk kişilerine
satışı, olay tarihinde yürürlükte bulunan 2886 sayılı Kanun"un 53. maddesi
uyarınca bir sözleşmeye bağlanmaktadır. Sözleşmelerde belirlenen edimlerin ifa
edilmemesinden kaynaklanan uyuşmazlıklar kural olarak özel ihtilaf kapsamında
görülebilir. Ancak kamu ihaleleri sonucunda akdedilen
sözleşmelerin taraflarından birinin kamu kurumu olduğu ve sözleşme koşullarının
daha çok statü hukuku çerçevesinde belirlendiği gözetildiğinde ilgili sözleşme
ile kamu kurumunun yüklendiği edimin ifa edilmemesinin somut olayın koşulları
çerçevesinde özel bir ihtilaf olarak değil mülkiyet hakkına kamu tarafından
gerçekleştirilen bir müdahale biçiminde değerlendirilmesi ve negatif
yükümlülükler kapsamında incelenmesi mümkündür.
37. Somut olaydaki sözleşmenin konusu, ihale edilen taşınmazın
devridir. İdarenin taşınmazı başvurucular murisine devir borcu, sözleşmesel bir edim olmaktan öte aynı zamanda 2886 sayılı
Kanun"un 60. maddesinin ve anılan Kanun uyarınca yapılan ihalenin kazanılmış
olmasının doğurduğu bir ödevdir. Anılan maddeye göre idarenin, sattığı taşınmaz
malın ferağına ait işlemleri tamamlama, şartnamede belirtilen sınır ve evsafa
göre satılan malı müşteriye teslim etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu hüküm
uyarınca taşınmazın başvurucuya tapuda devir ve şartnamede belirlenen
niteliğiyle teslim edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla taşınmazın devir veya
teslimi ödevinin ifasındaki her türlü başarısızlığın kamu müdahalesi olarak
değerlendirilmesi icap etmektedir.
38. Olayda taşınmaz 30/5/1996 tarihinde
başvurucular murisi adına tapuya tescil edilmiş ancak fiilen teslim
edilmemiştir. Yukarıda belirtilen gerekçelerle taşınmazın fiilen teslim
edilmemesinin mülkiyet hakkına kamu gücü tarafından yapılan bir müdahale
biçiminde değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
39. Anayasa"nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten
barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş,
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin
kontrolü", mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun
bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin
kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının
malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek
belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin
kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten
barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No:
2014/1546, 2/2/2017, § 55-58).
40. Belirtilmesi gerekir ki başvurucular murisine ait tapuda
gösterilen taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında başka biri adına tespit ve
tescil edildiğine ilişkin bir saptama bulunmadığı gibi başvurucuların şikâyeti
de buna yönelik değildir. Başvurucular, taşınmazın fiilen teslim edilmemesinden
yakınmaktadırlar. Başvuru konusu olayda, başvurucular murisine ait tapuda
gösterilen taşınmazın maddi âlemde var olup olmadığı varsa bunun hangi arazi
parçasına isabet ettiği hususlarının belirsiz olması nedeniyle başvurucuların
taşınmaz mülkiyetinin değil taşınmaz için bedel ödenmiş olmasından doğan
ekonomik bir menfaatinin bulunduğu ifade edilmiştir (bkz. § 35). Taşınmazın
fiilen başvuruculara teslim edilmemesi, başvurucuların taşınmazı kullanamaması,
dolayısıyla mülk teşkil eden bu ekonomik değerden yararlanmaması ile sınırlı
bir sonuç doğurduğundan mülkten yoksun bırakma kapsamında görülemez. Ayrıca
teslim etmemenin mülkiyetin kontrolü kapsamında yapılan bir tasarruf olmadığı
da açıktır. Bu durumda, somut olaydaki müdahalenin "mülkiyetten barışçıl
yararlanma" biçimindeki birinci kural kapsamında incelenmesi gerektiği
sonucuna ulaşılmaktadır.
c. Müdahalenin
İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
41. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir.
42. Anayasa"nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
43. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa"nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa"ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Buna
göre öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı
incelenmelidir.
44. 2886 sayılı Kanun"un 60. maddesinin birinci fıkrasının
birinci cümlesinde idarenin taşınmaz malların satımında, ferağa ait işlemleri
tamamlamak, şartnamede belirtilen sınır ve evsafa göre satılan malları
müşteriye teslim etmekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Buna göre idarenin,
ihaleyle sattığı taşınmazın mülkiyetini devretmenin yanında taşınmazı fiilen
teslim etme mecburiyeti de bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle idarenin
sorumluluğu, sadece taşınmazın tapu kaydının devri ile sınırlı olmayıp aynı
zamanda kullanılabilir bir vaziyette başvurucuya fiilen teslim edilmesini de
kapsamaktadır. Taşınmazın fiilen teslimi, maddi âlemde isabet ettiği arazi
parçası belirlenerek başvurucunun fiili zilyetliğine bırakılması anlamına
gelmektedir.
45. Somut olayda Hazine adına kayıtlı taşınmaz Mal Müdürlüğü
tarafından 1996 yılında yapılan açık artırma sonucu başvurucular murisine
satılmıştır. Söz konusu taşınmaz 30/5/1996 tarihinde
başvurucular murisi adına tapuya tescil edilmekle birlikte başvurucular
murisine fiilen teslim edilmemiştir. Dahası başvurucular tarafından talep
edilmesine rağmen taşınmazın maddi âlemde hangi arazi parçasına tekabül ettiği
de idarece gösterilmemiştir.
46. Başvurucular tarafından açılan ve murislerine ait tapuda
gösterilen taşınmazın tespiti ve adlarına tescili veya (bu mümkün değilse)
tazminat ödenmesi istemini içeren dava, Mahkemece 21/6/1987
tarihli ve 3402 sayılı Kanun"un 12. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca kadastro
tespitinden önceki nedenlere dayanılarak açılan bir tapu iptali ve tescili
davası gibi değerlendirilerek sonuçlandırılmıştır. Bu çerçevede inceleme yapan
Mahkeme, taşınmazın nerede olduğunun gösterilmesi yükümlülüğünün başvuruculara
ait olduğunu değerlendirmiş ve başvurucuların bu yükümlülüklerini ifa etmemesi
nedeniyle davanın tespit ve tescile ilişkin kısmının reddine karar vermiştir.
Oysa dava dilekçesinde somut bir taşınmaza ilişkin kadastro tespitinin iptaline
yönelik bir istem yer almadığı gibi gerek dilekçede gerekse temyiz ve karar
düzeltme başvurularında davanın satın alınan taşınmazın maddi âlemde isabet
ettiği arazi parçasının tespitine yönelik olduğu açıkça ifade edilmiştir.
Yukarıda belirtildiği gibi ihale ile sattığı taşınmazı gösterme ve kullanıma
hazır bir vaziyette alıcıya teslim etme yükümlülüğü Mal Müdürlüğüne aittir.
2886 sayılı Kanun"un 60. maddesinin açık hükmü de bu yöndedir. Mahkemenin ispat
yükünü başvuruculara yükleyen bu kanaati açık bir takdir hatasına
dayanmaktadır.
47. Bu durumda idarenin 2886 sayılı Kanun"un 60. maddesi
uyarınca taşınmazı teslim sorumluluğunu ifa etmediği ortadadır. İdarenin bu
yükümlülüğünü yerine getirmemesine ilişkin olarak herhangi bir yasal dayanak da
gösterilmemiştir. Dolayısıyla taşınmazın teslim edilmemesi biçimindeki
müdahalenin yasal dayanağının bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
48. Sonuç olarak başvurucular murisince satın alınan taşınmazın
teslim edilmemesinin kanuni dayanağının bulunmaması nedeniyle Anayasa’nın 35.
maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
49. Başvurucuların mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni
dayanağının bulunmadığı saptandığından müdahalenin meşru amacının bulunup bulunmadığı
ve ölçülü olup olmadığı yolunda bir inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
3. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
50. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
51. Başvurucular, mülkiyet hakkına yapılan ihlalin tespiti ile
yargılamanın yenilenmesine ya da ödenen paranın güncelenmesi
ve nemalandırılması suretiyle belirlenecek maddi zararın tazminine karar
verilmesi isteminde bulunmuşlardır.
52. Kanuni dayanağı bulunmayan müdahaleyle başvurucuların
mülkiyet haklarının ihlal edildiği yukarıda saptanmıştır.
53. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçları, başvurucular murisine
satılan taşınmazın maddi âlemde isabet ettiği arazi parçasını belirleme ve
gösterme yükümlülüğünün Mal Müdürlüğüne yüklenmesi suretiyle ortadan
kaldırılabilir. Bu da yeniden yargılama yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Bu
nedenle yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İmranlı Asliye Hukuk Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
54. Yeniden yapılacak yargılama sonucu Mal Müdürlüğünce bu
yükümlülüğün yerine getirilip getirilememesine göre başvurucuların tazminat
istemi değerlendirilebileceğinden bu aşamada tazminat istemi hakkında bir karar
verilmesine gerek bulunmamaktadır.
55. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10 TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İmranlı
Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2012/108) GÖNDERİLMESİNE,
D. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA MÜŞTEREK OLARAK ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 20/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.