
Esas No: 2014/12849
Karar No: 2014/12849
Karar Tarihi: 20/7/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
SEDAT HASPOLAT BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/12849) |
|
Karar Tarihi: 20/7/2017 |
R.G. Tarih ve Sayı: 27/9/2017 - 30193 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucu |
: |
Sedat
HASPOLAT |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; topluluk sigortası kapsamında ödenen yaşlılık
aylığının kesilmesi ve önceden ödenenlerin de iadesi yolunda işlem tesis
edilmesi, bu işlem üzerine topluluk sigortasına ödenen primlerin iadesi
istemiyle açılan davada iadesine hükmedilen primlerin güncellenmemesi
nedenleriyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 1/8/2014 tarihinde
yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 1946 doğumlu olup İstanbul"da ikamet etmektedir.
9. Başvurucu, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı kurumlarda öğretmen
olarak görev yapmıştır. Başvurucu aynı zamanda öğretmenlik görevinden arta
kalan zamanlarda serbest avukatlık faaliyetinde bulunmuştur.
10. Başvurucu, Emekli Sandığı yanında 17/7/1964
tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu"nun 86. maddesinde düzenlenen
topluluk sigortasına tabi olmuş ve 1/1/1980 ile 29/5/2001 tarihleri arasında
avukatlık hizmetlerinden dolayı topluluk sigortasına toplam 7608 iş günü
karşılığı prim ödemesi yapmıştır.
11. Başvurucu, öğretmenlikten 15/9/1994
tarihinde emekli olmuş ve bu tarihten itibaren Emekli Sandığı tarafından
başvurucuya emeklilik aylığı bağlanmıştır. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)
tarafından başvurucuya 506 sayılı Kanun’un 86. maddesi uyarınca 1/8/2002 tarihinden itibaren topluluk sigortası kapsamında
yaşlılık aylığı ödenmeye başlanmıştır.
12. Emekli Sandığı ile yapılan yazışmalar sonucunda başvurucunun
1/1/1967-1/7/1967 ve 1/1/1970-15/9/1994 tarihleri
arasında Emekli Sandığına tabi hizmetlerinin olduğu ve 15/9/1994 tarihinden
itibaren de kendisine Emekli Sandığı tarafından emeklilik aylığı bağlandığı
anlaşılmıştır.
13. SGK İstanbul İl Müdürlüğünün (İl Müdürlüğü) 31/3/2008 tarihli işlemiyle 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı
Avukatlık Kanunu"nun 188. maddesine atıfta bulunularak başvurucunun aynı
zamanda Emekli Sandığından da yararlandığı gerekçesiyle topluluk sigortası
kapsamındaki yaşlılık aylığı ödemeleri durdurulmuştur. Aynı işlemde 1/8/2002 ile 21/4/2008 tarihleri arasında ödenen toplam
33.096,12 TL"lik yaşlılık aylığının 1/1/1980 ile 29/5/2001 tarihleri arasında
ödenen primler mahsup edildikten sonra kalan kısmının tahsilinin sağlanması
için gereken işlemlerin yapılması istenmiştir.
14.İl Müdürlüğünün 31/3/2008 tarihli
başka bir yazısıyla başvurucudan -33.096,12 TL borcu ödemek üzere- en kısa zamandaİl Müdürlüğüne müracaatı istenmiştir.
A. Yaşlılık Aylığının
Kesilmesi ile Geçmişe Yönelik Borç Çıkarılmasına İlişkin İşleme Karşı Açılan
Davalar
15. Yaşlılık aylığının kesilmesi ve geçmişe yönelik 33.096,12 TL
borç çıkarılmasına ilişkin 31/3/2008 tarihli işlemin
iptali ve yürütmesinin durdurulması istemiyle başvurucu tarafından İstanbul 8.
İdare Mahkemesinde iptal davası açılmıştır. Anılan Mahkemenin 14/7/2008 tarihli kararıyla davanın görev yönünden reddine
karar verilmiştir. Bu karara karşı yapılan temyiz istemi, Danıştay Onbirinci Dairesinin 22/4/2009
tarihli kararıyla reddedilerek karar onanmıştır.
16. Başvurucu 12/8/2008 tarihinde aynı
işleme karşı İstanbul 7. İş Mahkemesinde de dava açmıştır. Başvurucu, dava
dilekçesinde emekli aylıklarının ödenen primlerin neması niteliğinde olduğunu
ve kesilemeyeceğini ileri sürülmüştür.
17. Anılan Mahkemece 16/12/2009
tarihinde dava reddedilmiştir. Kararda, 1136 sayılı Kanun"un 188. maddesi uyarınca
Emekli Sandığına tabi olarak çalışıldığı sürelerde yatırılan topluluk sigortası
primlerinin geçerli olmadığı ve ayrıca Emekli Sandığına tabi olarak emekli
olunduktan sonra topluluk sigortasına tabi olunmasının mümkün olmadığı
gerekçelerine dayanılmıştır.
18. Değinilen karar, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin (Daire) 13/5/2010 tarihli kararıyla onanmıştır.
B. Başvurucu Aleyhine
Başlatılan İcra Takibi ve Açılan İtirazın İptali Davası
19. İl Müdürlüğü tarafından 1/6/2009
tarihinde Şişli 2. İcra Müdürlüğünde başvurucu aleyhine 33.096,12 TL anapara,
1.060,85 TL de faiz olmak üzere toplam 34.157,01 TL"nin tahsili amacıyla icra
takibi başlatılmıştır.
20. Başvurucunun itirazıyla takibin durması üzerine İl Müdürlüğü
29/7/2009 tarihinde İstanbul 8. İş Mahkemesinde (İş
Mahkemesi) itirazın iptali davası açmıştır. Başvurucu, karşı dava açarak
emeklilik için ödediği primlerin en yüksek banka mevduat faizi uygulanmak
suretiyle iadesi isteminde bulunmuştur.
21. Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi
raporunda, yaşlılık aylığının kesilmesi ve geçmişe yönelik borç çıkarılmasına
ilişkin işleme karşı açılan davadadavanın reddine
ilişkin İş Mahkemesince verilen kararın nihai olarak Dairenin 13/5/2010 tarihli kararıyla onanarak kesinleştiği
işlenmiştir. Raporda ayrıca 31/5/2006 tarihli ve5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun 96. ve devamı
maddelerinin olayda uygulanacağının Yargıtay tarafından da kabul edildiği ve bu
nedenle somut olaya ilişkin değerlendirmenin bu mevzuata göre yapılması
gerektiği ifade edilmiştir. Raporda, başvurucunun çifte sigortalılık durumunu
bilmesi nedeniyle anılan 96. maddenin birinci fıkrasının (a) uyarınca geriye
yönelik on yıllık ödemelerin tahsilinin mümkün olduğu ve dolayısıyla 6/11/1998 tarihinden sonra yapılan tüm ödemelerin iadesinin
istenebileceği görüşü açıklanmıştır. Bilirkişi raporunda, idarenin 6/11/2008 tarihli yazıyla durumdan haberdar olduğu kabul
edilerek 1/6/2009 tarihinde başlatılan icra takibinin bir yıllık zamanaşımı
süresi içinde olduğu savunulmuştur. Raporda son olarak başvurucu tarafından
yatırılan primler 28,04 TL, bunlara işleyen faiz ise 144,75 TL olarak
hesaplanmıştır.
22. Mahkemece 22/5/2013 tarihli kararla
İl Müdürlüğü tarafından açılan dava kabul edilerek itirazın iptaline ve takibin
devamına karar verilmiş, başvurucunun karşı davası da kısmen kabul edilmiştir.
Kararın gerekçesinde idari işleme karşı açılan davanın İstanbul 7. İş
Mahkemesinin 16/12/2009 tarihli kararıyla reddedildiği
ve bu kararın Daire tarafından onanarak kesinleştiği belirtilmiştir. Gerekçede
ayrıca idarenin 6/11/2008 tarihinde çifte sigortalılık
durumundan haberdar olması üzerine bir yıl içinde takibat başlattığı ifade
edilmiştir. Gerekçenin devamında 5510 sayılı Kanun"un 96. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi uyarınca geriye dönük on yıllık yersiz ödemelerin iadesi
yoluna gidilmesinin mümkün olduğu açıklanmıştır. Mahkeme kararında, başvurucu
tarafından ödenen topluluk sigortası primlerinin Emekli Sandığı ile çakışan
döneme isabet eden bölümünün iadesi gerektiği belirtilerek bilirkişi tarafından
hesaplanan 28,04 TL anapara ve 144,75 TL faiz olmak üzere toplam 172,79 TL"nin
başvurucuya ödenmesi gerektiği ifade edilmiştir.
23. Başvurucu 22/8/2013 tarihli dilekçe
ile bu kararı temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinde, işlemin tesis edildiği
tarihte yürürlükte bulunun 506 sayılı Kanun"un 84. maddesinin son fıkrası
hükmünün uygulanması gerektiği savunulmuştur. Dilekçede anılan hüküm uyarınca
yersiz ödenen yaşlılık aylıklarının iadesinin istenmesinin mümkün olmadığı
ifade edilmiş, davacı idarenin bu hüküm yerine işlemin tesis edildiği tarihten
sonra 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı
Kanun hükümlerini uyguladığı belirtilmiştir. Temyiz dilekçesinde ayrıca 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu"nun 72.
maddesinin yedinci fıkrası gereğince icra takibinin alacağın öğrenilmesinden
itibaren bir yıl içinde başlatılması gerekirken 1/6/2009 tarihinde başlatılmış
olması nedeniyle hak düşürücü sürenin geçtiği ileri sürülmüştür. Dilekçede son
olarak ödenen primlerin güncellenerek iadesi gerektiği vurgulanmıştır.
24.Dairenin 26/5/2014 tarihli kararıyla
onanmıştır. Bu karar 17/7/2014 tarihinde başvurucuya
tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu 1/8/2014 tarihinde
bireysel başvuruda bulunmuştur.
26.Başvuru dilekçesinde 63.334 TL"ye ulaşan iade borcu nedeniyle
başvurucunun evinin ve aracının haczedildiği belirtilmiştir.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
27.506 sayılı Kanun"un olay tarihinde yürürlükte bulunan 84.
maddesi şöyledir:
“Yanlış ve yersiz olarak alınmış olduğu
anlaşılan primler, alındıkları tarihlerden on yıl geçmemiş ise, hisseleri
oranında işverenlere ve sigortalılara geri verilir.
İşverenlere
geri verilecek primler için Kurumca kanuni faiz de ödenir. Bu faiz, primin
Kuruma yatırıldığı tarihi takibeden aybaşından
iadenin yapıldığı ayın başına kadar geçen süre için hesaplanır.
Primleri
geri verilenlere, primleri iptal edilen çalışmaları dolayısiyle,
Kurumca iş kazalariyle meslek hastalıkları
sigortasından yapılmakta olan yardım ve ödemeler durdurulur. Hastalık, Analık,
Malullük, Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarından yapılmakta olan yardımlar ile
verilmekte olan ödenek ve aylıklar ise, ilgililer bu sebeple gerekli yardım,
tahsis ve ödeme şartlarını yitirmiş olurlarsa durdurulur. Şu kadar ki, daha
önce sağlanan yardımlara ait giderler ilgililerden geri alınmaz.
28.506 sayılı Kanun"un olay tarihinde yürürlükte bulunan 86.
maddesi şöyledir:
“Kurum, 2 nci ve 3
üncü maddelere göre sigortalı durumunda bulunmıyanların
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca onanacak genel şartlarla (İş kazalariyle meslek hastalıkları), (Hastalık), (Analık),
(Malullük, yaşlılık ve Ölüm) sigortalarından birine, birkaçına veya hepsine
toplu olarak tabi tutulmaları için, işverenlerle veya dernek, birlik, sendika
ve başka teşekküllerle sözleşmeler yapabilir.
Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortalarına tabi
olanların malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası primi, bu Kanunun 78 inci
maddesine göre belirlenen prime esas kazanç alt ve üst sınırı arasında olmak
şartıyla kendilerinin belirleyeceği miktarın % 30"udur. Ait olduğu ayı takip
eden ayın sonuna kadar ödenmeyen primler için bu tarihten başlanarak 80 inci
madde hükmüne göre gecikme zammı uygulanır.
Sosyal güvenlik sözleşmesi imzalanmayan
ülkelerde iş üstlenen işverenlerin yurt dışındaki iş yerlerinde çalışmak üzere
giden Türk işçilerine istekleri halinde 85 inci madde hükümleri uygulanır.”
29. 1136 sayılı Kanun"un olay tarihinde yürürlükte bulunan 86.
maddesi şöyledir:
"188 inci maddede yazılı olanlar dışında
kalan avukatların 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 86 ncı
maddesinde gösterilen "Topluluk Sigortasına" girmeleri zorunludur.
Ancak, bu zorunluluk (Malullük, yaşlılık ve ölüm sigortası) bakımından olup,
(İş kazaları ve meslek hastalıkları), (Hastalık) ve (Analık) sigortalarına
girmek avukatın isteğine bağlıdır.
(Ek
fıkra: 26/02/1970 - 1238/2 md.) Topluluk Sigortasına
tabi olan avukatlar hakkında bu kanundaki özel hükümlere aykırı olmamak kaydı ile, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 05/01/1961 gün
ve 228 sayılı Kanun ve bu kanunların ek ve tadilleri hükümleri uygulanır."
30. 1136 sayılı Kanun"un olay tarihinde yürürlükte bulunan 88.
maddesi şöyledir:
"Emekliliğe tabi bir görevde çalışmakta
olanlar, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamına girenler (Aynı kanunun
85 inci maddesindeki isteğe bağlı sigortadan faydalananlar dahil),
geçici 2 nci maddedeki borçlanmak hakkından
faydalananlar ile T.C. Emekli Sandığından emeklilik veya malullük aylığı
almakta olan yahut 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa göre yaşlılık veya
malullük sigortasından faydalanmış bulunanlar ve aynı kanunun geçici 20 nci maddesindeki şartlara uygun olarak faaliyette bulunan
sandıklara tabi bulunan veya bu sandıklardan faydalanmış olanlar 186 ncı madde uyarınca topluluk sigortasına giremezler.
Avukatın
yukarıki fıkraya göre topluluk sigortasına
girememesi, avukatlık meslekinin icrasına engel teşkil etmez."
31. 5510 sayılı Kanun"un 1/10/2008
tarihinde yürürlüğü giren 96. maddesinin (a) bendi şöyledir:
"Kurumca işverenlere, sigortalılara,
isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak
sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu
kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun
kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından
doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık
sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
...
itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan
alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere
göre geri alınır. ".
32. Danıştay Beşinci Dairesinin 13/11/2014
tarihli ve E.2014/1945, K.2014/7897 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
"İdari yargıda hukuka uygunluk
denetiminin, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan
mevzuata göre yapılması, idare hukukunun temel ilkelerinden olduğundan, dava
konusu işlem tarihi itibarıyla yürürlükteki haliyle, Emniyet Hizmetleri Sınıfı
Mensupları Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin ...hüküm
altına alınmıştır."
33. Danıştay Onüçüncü Dairesinin 11/2/2015 tarihli ve E.2014/574, K.2015/488 sayılı kararının
ilgili bölümü şöyledir:
"Öte yandan, idari işlemlerde işlemin
tesis edildiği tarihteki mevzuatın uygulanması esas olduğundan, bu işlemlerin
hukuki denetiminin de kural olarak işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte
bulunan mevzuata göre yapılması gerekmektedir."
34. Danıştay Sekizinci Dairesinin 7/4/2015
tarihlive E.2014/3663, K.2015/2721 sayılı kararının
ilgili bölümü şöyledir:
“... Kural olarak idari işlemlerin yargısal
denetimi tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuata göre yapılmaktadır.
Bu anlamda idari işlem niteliğindeki baroya yazılma isteminin kabulüne ilişkin
işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuata göre yargısal
denetiminin yapılması gerekmekte ise de, ceza mahkumiyetine dayalı idari
işlemlerde ilke olarak suç ve cezadan lehe olan normun uygulanması kuralının,
ehliyetsizlikleri lehe Kanun hükmünün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
kaldırdığının kabulü gerekmektedir...."
35. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 15/5/2013
tarihli ve E.2009/621, K.2013/1933 sayılı kararının ilgili bölümü şöyledir:
“Öte yandan, idari işlemlerde işlemin tesis
edildiği tarihteki mevzuatın uygulanması esas olduğundan, bu işlemlerin hukuki
denetiminin de kural olarak işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan
mevzuata göre yapılması gerekmektedir."
B. Uluslararası Hukuk
36. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi"ne (Sözleşme) Ek 1 No.lu Protokol"ün 1. maddesi kapsamındaki
davalara genel olarak uygulanan ilkelerin ve özellikle anılan maddenin mülk
edinme hakkını korumadığı biçimindeki ilkeninsosyal
güvenlik ödemeleri ve sosyal yardımlar yönünden de geçerli olduğunu belirtmektedir.AİHM, bu hükmün
sözleşmeci devletlerin herhangi bir sosyal güvenlik planını uygulayıp
uygulamayacağının ya da bu planlar çerçevesinde kişilere ne tür menfaatlerin
sağlanacağının ve bunların miktarının ne kadar olacağının belirlenmesi
hususundaki serbestisine sınırlama getirmediğini vurgulamaktadır. Ancak AİHM"e göre Sözleşmeci devletlerin -ister önceden kişilerin
katkı yapma şartına bağlı olsun ister olmasın- sosyal yardım ödemesi
yapılmasını öngören yasal bir düzenlemenin bulunması durumunda bu düzenlemenin
Ek 1 No.lu Protokol"ün 1. maddesi kapsamına giren mülkiyete ilişkin bir menfaat
doğurduğu kabul edilmelidir (Moskal/Polonya, B.
No: 10373/05, 15/9/2009, § 38).
37. AİHM, modern demokratik devletlerde birçok bireyin yaşamını
sürdürebilmek için hayatlarının tamamı ya da bir bölümünde sosyal güvenlik ve
sosyal yardım ödemelerine bağımlı olduğunu belirtmektedir. AİHM, birçok hukuk
sisteminin bu bireylerin belli bir derecede belirlilik ve güvenliğe ihtiyaç
duyduklarını kabul ederek onlara birtakım imkânlar sağladığını ve bu çerçevede,
öngörülen bazı koşulların yerine getirilmesi şartıyla bu bireylere çeşitli
ödemeler yapılması yolunda düzenlemelere yer verdiğini hatırlatmaktadır. AİHM"e göre bireylerin iç hukuka göre sosyal yardım alma
hakkının bulunduğu durumlarda, bu ekonomik menfaatler Ek 1 No.lu Protokol"ün 1.
maddesi kapsamına girer (Moskal/Polonya, § 39).
38. AİHM"e göre bir ekonomik menfaatin
sonradan ortadan kaldırılması, olayın somut koşulları çerçevesinde tek başına o
ekonomik menfaatin en azından ortadan kaldırıldığı ana kadar Ek 1 No.lu
Protokol"ün 1. maddesi kapsamında mülk olarak görülmesini engellemez. Öte
yandan tartışma konusu ekonomik menfaate hak kazanmanın şarta bağlandığı
durumlarda koşulun yerine getirilmemesi sonucu kaybedilen şarta bağlı hakkın Ek
1 No.lu Protokol"ün 1. maddesi anlamında mülk olarak değerlendirilmesi mümkün
değildir (Moskal/Polonya, § 40).
39. AİHM, sosyal adaletin önemine dikkatçekmekle
birlikte bunun kural olarak kamu otoritelerinin -ihmallerinden kaynaklananlar
da dâhil olmak üzere- hatalı işlemlerini geri almasına engel teşkil
etmeyeceğinin altını çizmektedir. AİHM"e göre aksi
karara varılması, haksız zenginleşme yasağına aykırılık oluşturur. Bu durum
aynı zamanda sosyal güvenlik sistemine katkı payı ödeyen ve özellikle katkı
payı ödedikleri hâlde kanuni koşulları taşımamaları nedeniyle bundan
yararlanamayan diğer bireylere haksızlık oluşturur. Son olarak bu, sınırlı kamu
kaynaklarının kamu yararına uygun olmayan alanlara harcanması sonucunu doğurur
(Moskal/Polonya, § 73).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
40. Mahkemenin 20/7/2017 tarihinde
yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Yaşlılık Aylığının
Geleceğe Yönelik İptal Edilmesine İlişkin Şikâyet
41.Başvurucu, yaşlılık aylığının iptal edilmiş olması nedeniyle
kazanılmış hakkının ihlal edildiğini öne sürmüştür. Avukatlık yapmış olması
nedeniyle fiziksel ve ruhsal olarak yıprandığını ifade eden başvurucu, iki ayrı
meslekte çalışmasının topluluk sigortası kapsamında yapılan yaşlılık aylığı
ödemesinin iptalini gerektirmediğini savunmuştur.
42. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un geçici 1.
maddesinin (8) numaralı fıkrası şöyledir:
"Mahkeme, 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler."
43. Anılan hüküm gereğince Anayasa Mahkemesi 23/9/2012
tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel
başvuruları inceler. Dolayısıyla Mahkemenin zaman bakımından yetkisi ancak bu
tarihten sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılan bireysel
başvurularla sınırlıdır. Kamu düzenine ilişkin bu düzenleme karşısında, anılan
tarihten önce kesinleşmiş nihai işlem ve kararları da içerecek şekilde Anayasa
Mahkemesinin yetki kapsamının genişletilmesi mümkün değildir (G.S.,
B. No: 2012/832, 12/2/2013, § 14).
44. Nihai işlem veya kararların anılan tarihten önce
kesinleştiklerinin tespiti hâlinde ilgili şikâyetler bakımından başvurunun
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir. Mahkemenin yargı yetkisine
ilişkin bu tespitin bireysel başvuru incelemesinin her aşamasında yapılabilmesi
mümkündür (Korcan Pulatsü, B. No:
2012/726, 2/7/2013, § 32).
45. Yaşlılık aylığının kesilmesi ve geçmişe yönelik 33.096,12 TL
borç çıkarılmasına ilişkin 31/3/2008 tarihli işlemin
iptali istemiyle 12/8/2008 tarihinde İstanbul 7. İş Mahkemesinde başvurucu
tarafından açılan dava 16/12/2009 tarihli kararla reddedilmiştir. Karar,
Dairenin 13/5/2010 tarihli kararıyla onanarak
kesinleşmiştir.
46.İl Müdürlüğü tarafından 29/7/2009
tarihinde İş Mahkemesinde açılan dava, Şişli 2. İcra Müdürlüğünde başvurucu
aleyhine 33.096,12 TL anapara, 1.060,85 TL faiz olmak üzere toplam 34.157,01
TL"nin tahsili amacıyla başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali
istemine ilişkindir. Ayrıca başvurucunun açtığı karşı dava da emeklilik için
ödediği primlerle ilgilidir. Söz konusu davada, başvurucunun yaşlılık aylığının
geleceğe yönelik kesilmesiyle ilgili işlem dava konusu değildir. Nitekim
Mahkeme, yaşlılık aylığının kesilmesine ilişkin olarak İstanbul 7. İş
Mahkemesinin 16/12/2009 tarihli kararına atıfta
bulunmakla yetinmiş; yaşlılık aylığının kesilmesi işleminin hukuka uygunluğuyla
ilgili ayrıca bir değerlendirme yapmamıştır. Dolayısıyla yaşlılık aylığının
kesilmesine ilişkin sürecin Dairenin 13/5/2010 tarihli
kararıyla sona erdiği anlaşılmıştır.
47. Bu durumda başvurunun yaşlılık aylığının ileriye yönelik
olarak kesilmesine ilişkin bölümünün Anayasa Mahkemesinin zaman bakımından
yetkisinin kapsamı dışında kaldığı sonucuna ulaşılmıştır.
48. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu bölümünün diğer kabul
edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin zaman bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez
olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Başvurucu Tarafından Ödenen Primlerin
Güncellenmemesine İlişkin İddia
49. Başvurucu, avukatlık faaliyeti karşılığında topluluk sigortasına
ödediği 7608 iş günü karşılığı primin güncellenmemesinden şikâyet etmektedir.
50. Anayasa"nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı
Kanun"un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan
önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda
öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş
olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece
mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu
zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep
Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19,
20; Güher Ergun ve diğerleri, B.
No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).
51. Somut olayda başvurucu tarafından İl Müdürlüğü aleyhine
açılan karşı davada başvurucu, emeklilik için ödediği primlerin en yüksek banka
mevduat faizi uygulanmak suretiyle iadesi isteminde bulunmuştur. Dava
dilekçesinde, primlerin güncellenerek ödenmesi yolunda herhangi bir talepte
bulunulmamıştır. Başvurucu 22/8/2013 tarihli temyiz
dilekçesinde primlerin güncellenerek iadesi gerektiğini belirtmiş ise de dava
dilekçesinde ileri sürülmeyen bu iddianın temyiz aşamasında dile getirilmesi
hiçbir hukuki sonuç doğurmaz. Nitekim Daire kararında, başvurucunun ilk kez
temyiz aşamasında öne sürdüğü bu iddiaya ilişkin herhangi bir değerlendirme de
yapılmamıştır. Sonuç olarak topluluk sigortasına ödenen primlerin güncellenerek
ödenmesi gerektiği yolundaki iddianın derece mahkemelerinde usulüne uygun
olarak dava konusu edilmediği kanaatine varılmıştır.
52. Açıklanan nedenlerle primlerin güncellenerek ödenmesi
gerektiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları
tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun bu
kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemiş olması
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Araç ve Ev Haczine Yönelik İddia
53.Başvurucu, evine ve aracına haciz uygulandığını belirtmiş;
taşıt haczi nedeniyle 20.000 TL ve ev haczi nedeniyle 50.000 TL maddi, 100.000
TL de manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.
54. 6216 sayılı Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında
açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
55. Başvuru dilekçesinde, başvurucunun evinin ve aracının da
haczedildiği belirtilmiş ve bu nedene bağlı olarak tazminat isteminde
bulunulmuş ise de haciz işlemlerine yönelik olarak bireysel başvuru incelemesi
yapmaya elverişli herhangi bir şikâyetin dile getirilmediği görülmektedir.
Bireysel başvuru incelemesi yapmaya elverişli bir şikâyetin varlığından söz
edilebilmesi için yakınılan hususun ve bunun maddi ve hukuki dayanaklarının
hiçbir tereddüte yer bırakmayacak biçimde
gösterilmesi, açıklanması gerekmektedir. Müdahale teşkil eden işlemden sadece
söz edilmiş olması, tek başına "bireysel başvuru incelemesi yapmaya
elverişli bir şikâyet"in mevcut olduğu sonucuna
ulaşılabilmesi için yeterli değildir.
56. Başvurucu tarafından haciz işlemlerinden şikâyet edildiği
hususu hiçbir tereddüte yer bırakmayacak bir biçimde
öne sürülmediğinden ve bu şikâyetin maddi ve hukuki dayanakları açık bir
biçimde ortaya konulmadığından başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun
olduğu kanaatine varılmaktadır.
57. Açıklanan nedenlerle ev ve araç haczine ilişkin iddianın
diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
D. Ödenen Yaşlılık Aylıklarının İadesi İstemine
İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
58. Başvurucu, öğretmenlikten arta kalan zamanlarında avukatlık
yaptığını ve avukatlık faaliyeti kapsamında topluluk sigortasına uzun yıllar
prim ödediğini ifade etmiştir. Topluluk sigortasına prim yatırmak suretiyle
emekli olabilmenin fiziksel ve ruhsal yıpranmalarının bir karşılığı olarak
kanun koyucu tarafından getirilen bir imkân olduğunu dile getiren başvurucu, bu
primlerin neması olarak ödenen yaşlılık aylıklarının geri istenmesinin yasal
bir dayanağının bulunmadığını ileri sürmektedir. İşlemin tesis edildiği tarihte
yürürlükte bulunan 506 sayılı Kanun"un 84. maddesinin son fıkrasının
uygulanması gerektiğini savunan başvurucu, anılan kuralda yersiz ödenen primler
karşılığında yapılan ödemelerin iadesinin istenemeyeceğinin açıkça
düzenlendiğini vurgulamıştır. Başvurucu, idarenin işlem tarihinden (31/3/2008) sonra 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510
sayılı Kanun"un 96. maddesini uygulamasının kanunların geriye yürümezliği
ilkesine aykırı olduğunun altını çizmiştir.
59. Başvurucu, 2004 sayılı Kanun"un 72. maddesinin yedinci
fıkrası gereğince icra takibinin alacağın öğrenilmesinden itibaren bir yıl
içinde başlatılması gerekirken 1/6/2009 tarihinde
başlatılmış olması nedeniyle hak düşürücü sürenin geçtiği ve borçlandırma
işleminin bu nedenle de hukuka aykırı olduğu görüşünü açıklamıştır.
2. Değerlendirme
60. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa"nın
"Mülkiyet hakkı" kenar
başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
61. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun
şikâyetinin özü, topluluk sigortası kapsamında yapılan ödemelerin geri
istenmesine yönelik olduğundan bu şikâyetin mülkiyet hakkı kapsamında
incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.
a. Kabul
Edilebilirlik Yönünden
62. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna
karar verilmesi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe
katılmamıştır.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
63. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir."
denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa"nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda
mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve
gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve
fikri hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet
hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve
diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, §
60).
64. Somut olayda İl Müdürlüğü tarafından başvurucuya 1/1/2005-17/11/2009 dönemine ilişkin olarak 506 sayılı
Kanun"un 86. maddesi uyarınca topluluk sigortası kapsamında ödenen yaşlılık
aylıklarının başvurucudan iadesi istenmektedir. Yaşlılık aylıkları, başvurucuya
ödenmekle kendisinin mevcut mal varlığı hâline gelmiştir. Bu nedenle bunların
geri istenmesine yönelik işlemin de Anayasa"nın 35. maddesi bağlamında mülk
teşkil ettiğinin kabulü gerekir.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
65. Başvurucuya ödenmek suretiyle başvurucunun mevcut mal
varlığına dâhil olan yaşlılık aylıklarının iadesi yolunda işlem tesis
edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.
66. Anayasa"nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten
barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş,
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin
kontrolü", mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun
bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin
kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının
malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek
belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve
mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin
mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması
gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
67. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin türü belirlenirken
sonucu yanında ayrıca müdahalenin amacının da dikkate alınması gerekmektedir.
Günümüzde devletler, ekonomik ve sosyal hayatı yönetmek, belli bir düzen kurmak
gayesiyle bireylere yükümlülük veya yasak getirici birtakım kurallar ihdas
etmektedir. Devletlerce oluşturulan sosyal ve ekonomik düzenin korunabilmesi
için çeşitli cezai veya hukuki yaptırımlar vazedilmektedir. Bu yaptırımlar
hürriyeti bağlayıcı ceza gibi kişilerin bazı hak ve özgürlüklerinin
sınırlandırılması veya duruma göre tamamen ortadan kaldırılması biçiminde
olabileceği gibi mülkiyet hakkına müdahale mahiyeti taşıyan mali nitelikteki
birtakım kısıtlama veya yoksunluklar şeklinde de tezahür edebilir.
68. Yetkili kamu otorite ve organlarınca getirilen yasak ve
önlemlere aykırı davranılması karşılığında mali nitelikte yaptırım öngörülmesi,
ilgili yasak veya önlemle korunan hukuki yararın temas ettiği ekonomik ve
sosyal alanın kontrolü amacına yöneliktir. Burada devlet, koyduğu yasak veya
öngördüğü yükümlülüğe aykırı davranışı yaptırıma bağlamak suretiyle kurduğu
sosyal ve ekonomik düzenin devamlılığını ve korunmasını hedeflemektedir. Bu
nedenle kamu yükümlüklük ve yasaklarına aykırı
davranış nedeniyle mali nitelikte yaptırım uygulanması suretiyle mülkiyet
hakkına yapılan müdahalenin "mülkiyetin kontrolü" kapsamında
görülmesi gerekmektedir.
69. Somut olayda hem öğretmen olan hem de avukatlık yapan
başvurucuya, avukatlık faaliyeti nedeniyle prim yatırdığı topluluk sigortası
kapsamında yapılan yaşlılık aylığı ödemelerinin başvurucunun Emekli Sandığına
tabi olduğu ve Emekli Sandığından emeklilik aylığı aldığı gerekçeleriyle 1136
sayılı Kanun"un 188. maddesi atıfta bulunularak iadesi yolunda idari işlem
tesis edilmiştir. 1136 sayılı Kanun"un 188. maddesinde, emekliliğe tabi bir
görevde çalışmakta olanlar ile Emekli Sandığından emeklilik aylığı almakta
olanların topluluk sigortasına giremeyecekleri düzenlenmiştir. Bu hükümle
kişilerin çifte sigortalı olmalarının önlenmesi ve bu suretle sosyal güvenlik
sisteminin devamlılığının sağlanması amaçlanmıştır.
70. Bu kapsamda başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının
iadesinin istenmesi yolundaki işlem, 1136 sayılı Kanun"un 188. maddesiyle
getirilen çifte sigortalılık yasağının yaptırımı mahiyetindedir. Bu yaptırımın
"tazmin" amacı taşıması, bunun teknik anlamda yaptırım olma vasfını
ortadan kaldırmamaktadır. Dolayısıyla yaşlılık aylıklarının iadesinin istenmesi
suretiyle başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin
kullanılmasının düzenlenmesi şeklindeki üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi
gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
iii. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
71. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla
sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken
temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri
düzenleyen Anayasa"nın 13. maddesinin de gözönünde
bulundurulması gerekmektedir.
72. Anayasa"nın 13. maddesi şöyledir:
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
73. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik
toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa"nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin
Anayasa"ya uygun düşebilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı
amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62). Buna
göre öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı
incelenmelidir.
74. Somut olayda topluluk sigortası kapsamında 1/8/2002 ile 21/4/2008 tarihleri arasında başvurucuya ödenen
toplam 33.096,12 TL yaşlılık aylığının iadesi yolunda 31/3/2008 tarihli işlem
tesis edilmiştir. Anılan işlemde çifte sigortalılık yasağının neşet ettiği
kanun hükmü (1136 sayılı Kanun"un 188. maddesi) gösterilmiş ancak bu yasağın
ihlaline uygulanan yaptırımın (ödenen yaşlılık aylıklarının iadesinin) kanuni
dayanağı açıklanmamıştır. Bununla birlikte Mahkeme kararında yaşlılık
aylıklarının geri istenmesinin kanuni dayanağının 5510 sayılı Kanun"un 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren 96. maddesinin birinci
fıkrasının (a) bendi olduğu kabul edilerek inceleme yapılmış ve dava bu madde
temelinde reddedilmiştir. Başvurucu ise 1/10/2008
tarihinde yürürlüğe giren bu hükmün 31/3/2008 tarihinde tesis edilen işlemin
kanuni dayanağı olamayacağını öne sürmüştür. Başvurucuya göre işlem tarihinde
yürürlükte bulunan ve bu nedenle uygulanması gerekli olan hüküm, 506 sayılı
Kanun"un 84. maddesinin son fıkrası olup anılan hükümde de yersiz ödenen
primler karşılığında yapılan ödemelerin iadesinin istenemeyeceği açıkça
düzenlenmiştir.
75. Müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı hususunda
inceleme yapılırken Anayasa"nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti
ilkesinin ve bu bağlamda kanunların geriye yürümezliği ilkesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
76. Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin
ön koşullarından biri kişilerin hukuki güvenliğinin sağlanmasıdır. Hukuk
devletinin sağlamakla yükümlü olduğu hukuk güvenliği ilkesi, hukuk normlarının
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılan ortak değerdir. Kural olarak hukuk
güvenliği kanunların geriye yürütülmemesini zorunlu kılar. “Kanunların geriye yürümezliği” olarak
adlandırılan bu ilke uyarınca kanunlar kamu yararı ve kamu düzeninin
gerektirdiği, kazanılmış hakların korunması, mali haklarda iyileştirme gibi
kimi ayrıksı durumlar dışında ilke olarak yürürlük tarihinden sonraki olay,
işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarılır. Geçmiş, yeni çıkarılan bir kanunun
etki alanı dışında kalır. Bu nedenle sonradan yürürlüğe giren kanunların
geçmişe ve kesin nitelik kazanmış hukuksal durumlara etkili olmaması hukukun
genel ilkelerindendir (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
77. Yaşlılık aylıklarının iadesine ilişkin uyuşmazlıklar adli
yargıda görülse de özünde bir idari işleme dayanmaktadır. Yukarıda atıfta
bulunulan Danıştay kararlarından da anlaşılacağı üzere idari işlemlerde genel
kural, işlemin tesis edildiği tarihte yürürlükte bulunan mevzuatın uygulanmasıdır
(bkz. §§ 32-35). Henüz yürürlüğe girmeyen bir mevzuat hükmüne dayanılarak idari
işlem tesis edilemeyeceği gibi işlemin tesis edildiği tarihten sonra yürürlüğe
giren bir mevzuat hükmü dikkate alınarak idari işleme ilişkin uyuşmazlığın
çözümlenmesi de mümkün olamaz. Kişilere yükümlülük yükleyen bir kanun hükmünün,
yürürlüğe girdiği tarihten önceki dönemde tesis edilen idari işlemlere
uygulanması "geriye yürüme" mahiyeti taşır. Kanunların hukuk
devletinin temel güvencelerinden biri olan geriye yürümezlik ilkesini
zedeleyecek biçimde uygulanması suretiyle mülkiyet hakkına müdahalede
bulunulması, kanunilik güvencesinin ihlali sonucunu doğurabilir.
78. Başvuru konusu olayda başvurucuya ödenen yaşlılık
aylıklarının iadesi yolundaki idari işlem 31/3/2008
tarihinde tesis edilmiştir. İşlemin tesis edildiği tarihte 5510 sayılı Kanun"un
96. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi yürürlükte değildir. Anılan hüküm 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla 1/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren söz konusu hükmün
31/3/2008 tarihinde tesis edilen idari işlemin yasal dayanağını teşkil etmesi
mümkün değildir. Gerek idare tarafından gerekse derece mahkemelerince başkaca
bir yasal dayanak da gösterilmediğinden başvurucuya ödenen yaşlılık
aylıklarının iadesinin istenmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
kanuni dayanaktan yoksun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
79. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence
altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe
katılmamıştır.
80. Başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının iadesinin kanuni
dayanağının ortaya konulamadığı gerekçesiyle mülkiyet hakkının kanunilik unsuru
yönünden ihlal edildiği sonucuna ulaşıldığından "hak düşürücü sürenin geçtiği"ne ilişkin iddiayla ilgili bu aşamada bir
inceleme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.
E. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
81. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
82. Başvurucu, ihlalin tespitine ve icra takibi nedeniyle 63.334,90
TL tazminat ödenmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
83. Kanuni dayanağı bulunmayan müdahaleyle başvurucunun mülkiyet
hakkının ihlal edildiği saptanmıştır.
84. Mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının giderilebilmesi
için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan kararın bir
örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İş Mahkemesine gönderilmesine karar
verilmesi gerekir.
85. Yeniden yapılacak yargılamanın sonucuna göre başvurucunun
tazminat istemi değerlendirilebileceğinden bu aşamada tazminat istemi hakkında
bir karar verilmesine gerek bulunmamaktadır.
86. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harçtan oluşan
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Yaşlılık aylığının geleceğe yönelik iptal edilmesine
ilişkin iddianın zaman bakımından
yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE
2. Başvurucu tarafından ödenen primlerin güncellenmemesine
ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemiş
olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
3. Araç ve ev haczine ilişkin şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,
4. Başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının iadesinin istenmesine
ilişkin şikâyetin KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA Osman Alifeyyaz
PAKSÜT"ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet
hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Osman Alifeyyaz PAKSÜT"ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
İstanbul 8. İş Mahkemesine (E.2009/696) GÖNDERİLMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
D. 206,10 TL harçtan oluşan toplam yargılama giderinin
BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA OYBİRLİĞİYLE,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
OYBİRLİĞİYLE 20/7/2017 tarihinde karar verildi.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Bölüm çoğunluğunca, Başvurucuya ödenen yaşlılık aylıklarının
geri istenmesine ilişkin şikayet yönünden Anayasanın
35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının, idari işlemin kanuni
dayanağı olmadığı gerekçesiyle ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Bu değerlendirmede
5510 sayılı Kanunun yürürlüğe giriş tarihi dikkate alınmıştır.
2. Başvurucuya ödenen yaşlılık
aylıklarının iadesi yolundaki idari işlemin tesis edildiği 31.3.2008 tarihinde
5510 sayılı Kanunun 96. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi yürürlükte
olmadığından, bu yasanın iadeye ilişkin idari işlemin yasal dayanağını tekil
etmesi her ne kadar mümkün değil ise de, aynı tarihte yürürlükte olan 506
sayılı Kanunun 84. maddesi yürürlükte olup, bu kurallara göre de aynı şekilde
aylıkların iadesi gerektiği anlaşılmaktadır. Diğer bir ifadeyle mahkemelerin
kararlarında yanlış mevzuata atıf yapılmış olmakla birlikte, aslında iadenin
kanuni dayanağı nesnel olarak mevcut olup, başka bir yasada yer almıştır.
3. Başvurucu her ne kadar 5510 sayılı Kanundan farklı olarak,
uygulanması gereken 506 sayılı Kanunun 84. maddesinin son fıkrasında, yersiz
ödenen primler karşılığında yapılan ödemelerin iadesinin istenemeyeceğinin
düzenlenmiş olduğunu iddia etmiş ise de 506 sayılı Kanunun bahse konu maddesi aylıklar
dahil tüm ödemelerin değil, sadece daha önceden
yapılmış olan “yardımlar”ın geri istenemeyeceğine
ilişkindir. Maddenin son fıkrasının ikinci cümlesinde yardımlar ile “Hastalık, Analık, Malulluk,
Yaşlılık ve Ölüm Sigortalarından yapılmakta olan yardımlar ile verilmekte olan ödenek ve aylıklar ise…” şeklinde ayrım
yapılmak suretiyle bu ödeme türleri farklılaştırılmış, bunlardan sadece yardımlar iade dışı tutulmuştur.
4. Bu nedenle, olayda uygulanacak yasa hükümlerine göre,
başvurucudan yaşlılık aylıklarının iadesinin istenmesinin yasal dayanağı mevcut
olup, yasaların genelliği ve kanunu bilmemenin mazeret sayılamayacağı
şeklindeki temel hukuk ilkeleri karşısında, iadeye esas teşkil eden dayanağın
(506 sayılı Kanun) açıkça belirtilmemesinin başvurucu lehine bir kazanılmış hak
doğurması mümkün değildir.
5. Aylıkların iadesi suretiyle mülkiyete yapılan müdahalenin
Kanuni dayanağı mevcut olduğu ve yanlış Kanuna atfen yapılan işlem doğru Kanuna
göre yapıldığında da iade yönündeki sonuç değişmeyeceğinden, başvurucunun
mülkiyet hakkının ihlal edildiği yolundaki sonuca katılmamaktayım.
Üye Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.