
Esas No: 2012/989
Karar No: 2012/989
Karar Tarihi: 19/12/2013
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
KENAN ÖZTERİŞ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2012/989) |
|
Karar Tarihi: 19/12/2013 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin YILDIRIM |
Raportör |
: |
Serhat ALTINKÖK |
Başvurucu |
: |
Kenan ÖZTERİŞ |
Vekili |
: |
Av. Davut AYDOĞAN |
I. BAŞVURUNUN
KONUSU
1.
Başvurucu, zorunlu askerlik görevini yedek subay olarak tamamlayıp terhis
olduktan sonra askerlik hizmetinin eksik olduğu gerekçesiyle yeniden askere
celp edildiğini ileri sürerek Anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
II. BAŞVURU
SÜRECİ
2. Başvuru,
27/11/2012 tarihinde Anayasa Mahkemesine doğrudan
yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi
neticesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit
edilmiştir.
3. İkinci
Bölüm Birinci Komisyonunca, 28/3/2013 tarihinde
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3)
numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından
yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
4. Bölüm, 20/5/2013 tarihinde yapılan toplantıda Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b)
bendi uyarınca kabul edilebilirlik ve esas hakkındaki incelemenin birlikte
yapılmasına karar vermiştir.
5. Başvuru
konusu olay ve olgular 21/5/2013 tarihinde Adalet
Bakanlığına bildirilmiştir. Adalet Bakanlığı, görüşünü 18/7/2013
tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
6. Adalet
Bakanlığı tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvurucuya 22/7/2013 tarihinde bildirilmiştir. Başvurucu, diyeceklerini
5/8/2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.
III. OLAY VE
OLGULAR
A. Olaylar
7. Başvuru
dilekçesinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
8.
Başvurucu 1981 doğumlu olup Gaziantep’te yaşamaktadır.
9. Dört
yıllık fakülte mezunu olan başvurucu 30/11/2010
tarihinde askerliğe sevk edilmiş ve askerlik görevini kısa dönem erbaş olarak
30/5/2011 tarihinde tamamlayarak terhis olmuştur.
10.
Terhisinden yaklaşık 6 ay sonra 3/11/2011 tarihinde
telefonla bilgi verilmek suretiyle askerlik şubesine celp edilen başvurucuya;
Milli Savunma Bakanlığının (“MSB”) 10/10/2011 tarihli yazısına istinaden 2004
yılındaki hırsızlık suçundan ertelenmiş mahkûmiyetinin tespit edildiği, yedek
subay olarak alınan askerlik kararının er olarak tadil edildiği, yapılan
askerlik hizmetinin yeterli olmaması nedeniyle eksik hizmeti bulunduğu ve
tekrar askere alınacağı bildirilmiştir.
11. Başvurucu,
dört yıllık fakülte mezunu olduğunu, bu nedenle yedek subay aday adayı olarak
askerlik kararı alındığını, bu karara istinaden kısa dönem erbaş olarak
askerlik hizmetini yerine getirip terhis edildiğini, ancak terhisini takiben
sabıka kaydında mahkûmiyet hükmü bulunduğunun tespit edilmesi üzerine MSB’ce hakkındaki askerlik kararının tadil edilerek 15
aylık er statüsüne çevrildiğini, bakiye hizmet süresini tamamlamak üzere askere
alınması için MSB’ce karar alındığını ve yapılan bu
tadil işleminin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek MSB’nin 10/10/2011
tarihli askerlik kararının er olarak tadil edilmesine ilişkin kararının iptali
ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle 11/11/2011 tarihinde Askeri Yüksek İdare
Mahkemesine (“AYİM”) başvurmuştur.
12. Başvurucu
20/3/2012 tarihinde yeniden yürütmenin durdurulması
talebinde bulunmuş, ancak talep AYİM 2. Dairesinin 4/4/2012 tarih ve
E.2011/1465 sayılı kararıyla oy çokluğu ile reddedilmiştir.
13. Başvurucunun
iptal ve yürütmenin durdurulması istemiyle açtığı dava, AYİM 2. Dairesinin 3/5/2012 tarih ve E.2011/1465, K.2012/482 sayılı kararıyla
reddedilmiştir.
14. Başvurucu,
AYİM 2. Dairesinin 3/5/2012 tarihli ret kararına karşı
2/8/2012 tarihinde karar düzeltme talebinde bulunmuş, talep AYİM 2. Dairesinin
31/10/2012 tarih ve E.2012/947, K.2012/944 sayılı kararıyla oy çokluğu ile
reddedilmiştir.
15. Karar
düzeltme talebinin reddine dair karar 15/11/2012
tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
16. 21/6/1927 tarih ve 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 5.
maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:
“(Ek: 21/7/1999 - 4414/2 md.) 1076 sayılı Kanun hükmüne tabi
yükümlülerden; bu yükümlülüklerini istekleriyle veya seçim sonucu yedek subay
adayı olmadıkları için erbaş veya er olarak yerine getireceklerin hizmet süresi
aynı celbe tabi olup, yedek subay adayı olarak ayrılanların hizmet süresinin
yarısı kadardır.”
17. 16/6/1927 tarih ve 1076 sayılı Yedek Subaylar ve Yedek
Askeri Memurlar Kanunu’nun 8. maddesi şöyledir:
“Yedek
subay adayı olarak askere sevkden evvel veya yedek
subay yetiştirilmekte iken aşağıdaki engel hali olduğu anlaşılanlar askerlik
hizmetini durumlarına göre er veya erbaş olarak tamamlarlar.
a) 1. Türk
Silahlı Kuvvetlerinde subaylıktan çıkarmayı gerektiren bir suçtan mahküm olanlar,
…”
18. 22/5/1930 tarih ve 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu’nun 30.
maddesi şöyledir:
“Aşağıda
yazılı hallerde subay, astsubay, uzman jandarmalar ve özel kanunlarında bu
cezanın uygulanacağı belirtilen asker kişiler hakkında, askeri mahkemeler veya
adliye mahkemelerince asıl ceza ile birlikte, Türk Silahlı Kuvvetlerinden
çıkarma cezası da verilir. Bu husus mahkeme hükmünde belirtilmemiş olsa dahi,
Silahlı Kuvvetlerden çıkarmayı gerektirir.
…
B) Devletin
şahsiyetine karşı işlenen suçlarla basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik,
inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas gibi yüz kızartıcı veya şeref ve
haysiyeti kırıcı suçtan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı hariç kaçakçılık,
resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma,
Devlet sırlarını açığa vurma suçlarından biriyle hükümlülük halinde.
…”
19. 1632
sayılı Kanun’un 31. maddesi şöyledir:
“Türk
Silahlı Kuvvetlerinden çıkarma cezasının niteliği, hükümlünün Silahlı
Kuvvetlerle ilişiğinin kesilmesidir. Bu ceza, ayrıca bir hükme gerek
kalmaksızın;
A) Askeri
rütbe ve memuriyetlerin kaybedilmesi,
B) Subay,
astsubay, uzman jandarma ve Devlet memuru olarak tekrar Türk Silahlı
Kuvvetlerine kabul edilmeme,
Sonuçlarını
doğurur.”
20. 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)
Personel Kanunu’nun 50. maddesi şöyledir:
“d) Aşağıda
belirtilen suçlardan hükümlü olma nedeniyle ayırma:
Ertelenmiş,
para cezasına veya tedbire çevrilmiş, affa uğramış olsalar bile, Devletin
şahsiyetine karşı işlenen suçlarla, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 131 inci
maddesinin birinci fıkrasının az vahim hali hariç basit ve nitelikli zimmet, irtikap, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik,
inancı kötüye kullanma, dolanlı iflas, iftira gibi yüz kızartıcı veya şeref ve
haysiyet kırıcı nitelikteki suçlardan veya istimal ve istihlak kaçakçılığı
hariç kaçakçılık, resmi ihale ve alım satımlara fesat karıştırma suçlarından
hükümlü olan subaylar hakkında, hizmet sürelerine bakılmaksızın Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu hükümleri uygulanır.”
21. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Kanunu’nun “Teminat” kenar başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire Başkanları ve üyeleri;
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri olarak Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında hizmet
görürler.”
22. 1602
sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10. maddeleri şöyledir:
“Üyelerin
seçimi:
Madde 8 –
(Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan
üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt çoğunluğu ile her
boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay Başkanlığınca
her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca
seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 –
(Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Seçilenler
arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve üyeliklere, Milli
Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının onaylayacağı
Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete"de
yayımlanır.
Başkan,
Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim
sınıfından olması şarttır.”
“Görev
süresi:
Madde 10 –
(Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Askeri Hakim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört
yıldır.”
IV. İNCELEME VE
GEREKÇE
23.
Mahkemenin 19/12/2013 tarihinde yapmış olduğu
toplantıda, başvurucunun 27/11/2012 tarih ve 2012/989 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
24. Başvurucu, askerden terhis olduktan yaklaşık altı ay sonra
MSB’nin yazısına istinaden eksik hizmeti bulunduğu gerekçesiyle tekrar askere
alınacağının bildirilmesinin hukuki güvenlik ve istikrar ilkelerine aykırı
olduğunu, askerlik hizmetini tamamladığını ve bunun kendisi açısından
kazanılmış hak teşkil ettiğini, tekrar askere çağırılmasının kazanılmış haklara
saygı ilkesini zedelediğini, MSB’nin kararına karşı açtığı davada Mahkemece
verilen kararın adil olmadığını, AYİM’e açtığı
davanın hâkim mesleğinden olmayan iki üye tarafından reddedildiğini ileri
sürerek Anayasal haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
B. Değerlendirme
1. Kabul Edilebilirlik Yönünden
a. Hukuki
Güvenlik ve Kazanılmış Haklara Saygı İlkeleri ile Adil Yargılanma Hakkı
Yönünden
25. Hukuki güvenlik ve belirlilik ilkeleri, hukuk
devletinin önkoşullarındandır. Hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal
düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını,
ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini
ifade etmektedir. Bu bakımdan, kanunun metni, bireylerin, gerektiğinde hukuki
yardım almak suretiyle, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın
veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine
imkân verecek düzeyde olmalıdır. Dolayısıyla, uygulanması öncesinde kanunun,
muhtemel etki ve sonuçlarının yeterli derecede öngörülebilir olması gereklidir
(AYM, E.2012/116, K.2013/32, K.T. 28/2/2013).
26. Hukuk
devletinin temel unsurlarından biri olan hukuki güvenlik ilkesi, Anayasa’nın
tüm maddelerinde zımnen mevcut bir ilkedir. Bir bireysel başvuruda hukuki
güvenlik ilkesinin ihlal edildiği iddiası, ancak söz konusu bireysel
başvurudaki iddialarla bağlantılı olarak ileri sürülebilir. Başvuru
dosyasındaki belgeler incelendiğinde başvurucunun, bireysel başvuru
kapsamındaki herhangi bir hakla bağlantı kurmaksızın soyut olarak hukuk
güvenliği ve kazanılmış haklara saygı ilkesinin ihlal edildiğinden şikâyet
ettiği görülmektedir.
27.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011
tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunu’nun 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince Anayasa
Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu
gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına
alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (“AİHS”) ve
Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir
başka ifadeyle, Anayasa ve AİHS’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak
ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi
mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).
28. Anayasa
Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile
bağlı olmayıp, olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder.
Başvurucunun, hukuki güvenlik ve kazanılmış haklara saygı ilkelerinin ihlal
edildiği yönündeki şikayetleri esas olarak AYİM 2. Dairesince verilen 3/5/2012 tarihli kararın adil olmadığına ilişkindir.
Başvurucunun, açıkça dayanaktan yoksun olmayan bu iddialarının, Anayasa’nın 36.
maddesinde yer alan “adil yargılanma hakkı”
kapsamında değerlendirilmesi gerekir. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu
kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. AYİM’in Bağımsız
ve Tarafsız Olmadığı İddiası Yönünden
29.
Başvurucu, terhis edilmesine rağmen eksik hizmeti bulunduğu gerekçesiyle
yeniden askere çağırılması işleminin iptali istemiyle AYİM nezdinde açtığı
davanın hâkim mesleğinden olmayan üyeler tarafından reddedildiğini, davasının
bağımsız ve tarafsız olmayan bir mahkemece karara bağlandığını ve bu nedenle de
“adil yargılanma hakkı”nın ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
30.
Anayasa’nın “Mahkemelerin Bağımsızlığı”
başlıklı 138. maddesi şöyledir:
“Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve
hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı
yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere
emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
…”
31.
AİHS’nin 6. maddesi şöyledir:
“Herkes
davasının, … yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız
bir mahkeme tarafından, … görülmesini isteme hakkına
sahiptir. …”
32.
Anayasa’nın “Askeri Yüksek İdare Mahkemesi”
kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile,
asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve
eylemlerden doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece
mahkemesidir. Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin
asker kişi olması şartı aranmaz.
Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan
üyeleri, mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt
çoğunluğu ve gizli oy ile birinci sınıf askeri hakimler arasından her boş yer
için gösterilecek üç aday içinden; hakim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve
nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca
her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
…
Mahkemenin
Başkanı, Başsavcı ve daire başkanları hakim sınıfından
olanlar arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
(Değişik
son fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.)
Askerî Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri,
mensuplarının disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
33.
Anayasa’nın 138. maddesinde mahkemelerin bağımsızlığı düzenlenmiştir. Ayrıca,
AİHS’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, herkesin davasının bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme tarafından görülmesini isteme hakkına sahip olduğu hükme
bağlanmıştır.
34. Kanunla
kurulmuş bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına karşı “bağımsız” olup olmadığının
belirlenmesinde; üyelerinin atanma şekli ve görev süreleri, dış baskılara karşı
teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız olduğu yönünde bir görüntü
sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: İbrahim
Gürkan/Türkiye, B. No: 10987/10, 3/7/2012,
§ 13).
35. Bir
mahkemenin “tarafsız” olup
olmadığına karar verilirken ise, mevcut davanın koşullarında, objektif olarak
hiçbir şüpheye mahal vermeksizin davanın hâkimine yeterli güvencelerin sağlanıp
sağlanmadığının belirlenmesi gerekmektedir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Feti Demirtaş/Türkiye, B. No: 5260/07, 17/01/2012, § 117).
36. AYİM, MSB’ye atfedilen işlem, ihmal veya eylemlere karşı
askeri personel veya onların temsilcilerince ileri sürülen hukuki talepleri
karara bağlama yetkisini haiz bir mahkeme olup, askeri olmayan makamlarca tesis
edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari
işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son derece mahkemesi olarak
yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen görevleri yapar. AYİM’in oluşumu, statüsü, görevleri,
üyelerinin atanma usulleri, görev süreleri ve teminatları gibi hususlar Anayasa
ve 1602 sayılı Kanun’da hüküm altına alınmıştır (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 28).
37. Somut
olaydaki uyuşmazlığın karara bağlanması görevi yasama organı tarafından AYİM’e verilmiş olup, esas itibariyle başvurucu tarafından
da AYİM’in kanun ile kurulan bir mahkeme olduğuna
itiraz edilmemektedir.
38. AYİM’e atanan askeri hâkimlerin bağımsızlığının Anayasa ve
ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı, atanma ve çalışma usulleri
yönünden, askeri hâkimlerin bağımsızlıklarını zedeleyecek bir hususun olmadığı,
kararlarından dolayı idareye hesap verme durumunda bulunmadıkları, disipline
ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin Kurulunca incelenip karara bağlandığı
görülmektedir (B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 29).
39. AYİM’de üye olarak atanan sınıf subayları yönünden ise,
salt olarak Genelkurmay Başkanlığınca önerilen üç aday arasından seçilmesi
sebebiyle bu üyelerin bağımsızlığının zedelendiği söylenemez. Sınıf subayı üyelerin
nihai atama yetkisi Cumhurbaşkanı’na aittir. Bunların atanmasından sonra, sınıf
subayı üyeler, askeri hâkim üyeler gibi, görevlerini yerine getirirken dış
müdahaleye karşı anayasal güvence altındadırlar. Bu üyeler hâkimlik görevleri
süresince askeri veya idari organlar tarafından görevlerinden alınamazlar.
Sınıf subayı üyelerin en fazla dört yıllık bir süre ile görev yapmaları,
disiplin konularında yukarıda bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları,
görev süreleri zarfında idari veya askeri yetkililerce herhangi bir
değerlendirmeye tabi tutulmamaları, idareye karşı bağımsızlıklarını
güçlendirmiştir (Benzer yöndeki AİHM kararları için bkz:
Mustafa Yavuz ve Diğerleri/Türkiye
(kk.), B. No: 29870/96, 25/5/2000;
Bek/Türkiye, B. No: 23522/05,
20/4/2010, § 30).
40. Somut
olayda, mahkemenin bağımsız ve tarafsız olmadığına ilişkin bir husus
saptanmamıştır. Açıklanan nedenlerle başvurunun bu bölümünün “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas İnceleme
41.
Başvurucu, askerden terhis edilmesine rağmen tekrar askere çağırılması üzerine
açtığı dava neticesinde AYİM’ce verilen kararın
hakkaniyete uygun olmadığından şikâyet etmiştir.
42. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun AYİM’ce
verilen kararın hakkaniyete uygun olmadığı yönündeki şikâyetlerini, kazanılmış
haklara saygı ilkesinin ihlal edildiği iddiası çerçevesinde değerlendirerek;
AYİM tarafından yapılan yargılama neticesinde, başvurucunun beyanlarına rağmen
iptali istenen MSB işleminin kazanılmış haklara saygı ve hukuki istikrar
ilkelerine aykırı olmadığı kanısına varıldığını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(“AİHM”) içtihatlarında delillerin kabul edilebilirliği, değerlendirilmesi,
yorumlanması gibi konularda takdirin öncelikle derece mahkemelerine ait
olduğunun vurgulandığını, bu nedenle derece mahkemelerince olguların
değerlendirmesinin Anayasa ve AİHS tarafından güvence altına alınan haklar ve
özgürlükler ihlal edilmediği sürece bireysel başvuruya konu yapılamayacağını,
Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü ve 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (6)
numaralı fıkrasına göre kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların bireysel
başvuru incelemesinde değerlendirmeye tabi tutulamayacağını, kazanılmış hakkın
ihlal edildiği iddiasının değerlendirmesinin derece mahkemesinin yetkisinde
olduğunu ve bu nedenlerle söz konusu iddianın bireysel başvuruya konu
olamayacağını bildirmiştir.
43. Başvurucu, Adalet Bakanlığının kazanılmış haklara saygı
ilkesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkin görüşüne karşı; derece
mahkemelerinin yetkisinde olan hususların bireysel başvuruya konu olamayacağı
kabul edilse bile, görüşte söz konusu haksız uygulama ile ilgili hangi
makamlara başvurulması gerektiğinden bahsedilmediğini, bireysel başvurunun
varlık nedeninin derece mahkemelerinin haksız uygulama ve kararlarını iptal
etmek olduğunu, bunun aksini düşünmenin Anayasa’nın ruhuna aykırı olacağını,
başvuruya konu hatalı idari işlemi yapan kişilerden hesap sorulmayıp kendisinin
cezalandırılmasının anayasal ilkelerle bağdaşmadığını belirterek Adalet
Bakanlığının görüşüne katılmamıştır.
44.
Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:
“Herkes,
Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal
edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek
için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel
başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz”
45. 6216
sayılı Kanun’un “Esas hakkındaki inceleme”
kenar başlıklı 49. maddesinin (6) numaralı fıkrası şöyledir:
“Bölümlerin,
bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri,
bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan
kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda
gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.”
46. 6216
sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul
edilebilirlik şartları ve incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin
(2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Mahkeme,
... açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
47. Anılan
Anayasa ve Kanun hükümleri ile kanun yolunda gözetilmesi gereken hususların
bireysel başvuruda incelenemeyeceği ve bu çerçevede Anayasa Mahkemesince açıkça
dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verilebileceği hükme
bağlanmıştır. Bir anayasal hakkın ihlali iddiasını içermeyen, yalnızca derece
mahkemelerinin kararlarının yeniden incelenmesi talep edilen başvuruların
açıkça dayanaktan yoksun ve Anayasa ve Kanun tarafından Anayasa Mahkemesinin
yetkisi dışında bırakılan hususlara ilişkin olduğu açıktır (B. No:2012/1056, 16/4/2013, § 34).
48. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvurular için benimsediği
temel yaklaşım doğrultusunda kural olarak, bireysel başvuruya konu davadaki
olayların kanıtlanması, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması,
yargılama sırasında delillerin kabul edilebilirliği ve değerlendirilmesi ile
kişisel bir uyuşmazlığa derece mahkemeleri tarafından getirilen çözümün esas
yönünden adil olup olmaması, bireysel başvuru incelemesinde değerlendirmeye
tabi tutulamaz. Anayasada yer alan hak ve özgürlükler ihlal edilmediği
sürece ve açıkça keyfilik içermedikçe derece mahkemelerinin kararlarındaki
maddi ve hukuki hatalar bireysel başvuru incelemesinde ele alınamaz. Bu
çerçevede, derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesinde ve hukuk kuralını
yorumlamasında bariz bir takdir hatası bulunmadıkça Anayasa Mahkemesinin bu takdire
müdahalesi söz konusu olamaz.
49.
Başvurucunun AYİM’ce yapılan yargılamada hukuk
kurallarının yorumlanması ve uygulanmasında hataya düşüldüğü yönündeki
iddialarının Anayasa’nın 36. ve AİHS’nin 6. maddeleri açısından
değerlendirilmesi gerekir.
50. Anayasa’nın
“Hak arama hürriyeti” kenar
başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
51. Sözleşme’nin
“Adil yargılanma hakkı” kenar
başlıklı 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar
konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme
tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak
görülmesini istemek hakkına sahiptir. …”
52.
Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Anayasa’da adil yargılanma hakkının kapsamı düzenlenmediğinden
bu hakkın kapsam ve içeriği, AİHS’in “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesi çerçevesinde belirlenmelidir (B. No: 2012/13, 2/7/2013,
§ 38).
53. Hukuki
güvenlik ilkesi, Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan adil yargılanma hakkının
içinde zımnen mevcut bir ilkedir. Bir kanuni düzenlemenin bireylerin
davranışını ona göre düzenleyebileceği kadar kesinlik içermesi, kişinin
gerektiği takdirde hukuki yardım almak suretiyle, bu kanunun düzenlediği alanda
belli bir eylem nedeniyle ortaya çıkacak sonuçları makul bir düzeyde
öngörebilmesi gerekmektedir. Öngörülebilirliğin mutlak bir ölçüde olması
gerekmez. Kanunun açıklığı arzu edilir bir durum olmakla birlikte bazen aşırı
bir katılığı da beraberinde getirebilir. Oysa hukukun ortaya çıkan
değişikliklere uyarlanabilmesi gerekmektedir. Birçok kanun, işin doğası gereği,
yorumlanması ve uygulanması pratik gerçekliğe bağlı olan yoruma açık
formüllerdir (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz: Kayasu/Türkiye, B. No: 64119/00 ve 76292/01, §
83).
54. Somut
olayda yedek subay aday adayı olarak askerliğine karar alınan başvurucu, Afyon
Sulh Ceza Mahkemesinin 10/9/2002 tarih ve E.2002/374,
K.2002/565 sayılı kararı ile hırsızlık suçundan hapisten çevrilme para cezasına
mahkûm edilmiş, 647 sayılı Kanunun 6. maddesi gereğince bu cezanın
ertelenmesine karar verilmiş ve bu karar 16/3/2004 tarihinde kesinleşmiştir.
Başvurucu 30/11/2010 tarihinde başladığı askerlik
hizmetini 30/5/2011 tarihinde tamamlamıştır. Askerlik hizmetini tamamlamasından
sonraki bir tarihte MSB tarafından yaptırılan arşiv araştırması sonucunda
başvurucu hakkında verilen bir mahkûmiyet kararı tespit edilmiştir. Bunun
üzerine, MSB’nin 10/10/2011 tarih ve “karar tâdili” konulu yazısı ile başvurucunun askerlik kararı
tadil edilerek 15 aylık er statüsüne geçirilmiştir. Bu durum başvurucuya 3/11/2011 tarihinde bildirilmiş, başvurucu MSB’nin söz
konusu kararının iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle 11/11/2011
tarihinde AYİM’e iptal davası açmıştır.
55. AYİM 2.
Dairesi, 3/5/2012 tarih ve E.2011/1465, K. 2012/482
sayılı kararıyla “Dava dosyasındaki bilgiler
ve mevzuat hükümlerine göre, davacının Afyon Sulh Ceza Mahkemesinin 10/9/2002
gün, E.2002/374, K.2002/565 sayılı kararı ile “Hırsızlık” suçundan hapisten
çevrilme para cezasına mahkûm edildiği ve 647 sayılı Kanunun 6. maddesi
gereğince cezanın ertelenmesine karar verildiği, bu kararın 16/3/2004 tarihinde
kesinleştiği, söz konusu mahkûmiyet kararının 1076 sayılı Kanununun 3. ve 1632
sayılı Askeri Ceza Kanununun 4551 sayılı Kanunla değişik 30/B ve 926 sayılı TSK
Personel Kanunun 50/d maddeleri gereğince TSK’da subaylıktan çıkarılmayı
gerektirdiği, davacının işlemiş olduğu suçun vasfı itibariyle, idarenin,
davacının “yedek subay aday adayı statüsünden çıkarılması” yönünde işlem tesis
etme konusunda “bağlı yetki”sinin bulunduğu, bu
durumun davacının yedek subay ve yedek subaylık hakkına sahip yükümlülerin
yararlandığı altı aylık kısa dönem er olarak askerlik hizmetini yapmasına engel
teşkil ettiği, 1111 sayılı Kanun’un 5/1. maddesinde belirtilen süre kadar
askerlik hizmeti yapmak üzere daha önce yedek subay aday adayı olarak alınan askerlik
kararının er olarak tadil edilme işleminin tüm unsurları ile hukuka ve mevzuata
uygun olduğu”na
hükmetmiştir.
56. Mahkeme
kararında 1076 sayılı Kanun’un 3. maddesine, 1632 sayılı Kanun’un 30.
maddesinin (B) fıkrasına ve 926 sayılı TSK Personel Kanunun 50. maddesine
dayanmıştır. 1632 sayılı Kanun’un 30. maddesinin (B)
fıkrasına göre hırsızlık suçu nedeniyle hüküm giyenlerin TSK’dan çıkarma cezası
ile cezalandırılacağı, 1076 sayılı Kanun’un 8. maddesine göre ise “Yedek subay adayı olarak askere sevkden
evvel veya yedek subay yetiştirilmekte iken” TSK’dan çıkarma cezası
ile cezalandırılanların durumlarına göre askerlik hizmetlerini er ya da erbaş
olarak tamamlayacakları hükme bağlanmıştır.
57. Başvurucu hakkındaki belirtilen mahkûmiyet kararının, suçun
niteliği yönünden 1632 sayılı Kanun’un 30. ve 926 sayılı Kanun’un 50. maddeleri
uyarınca TSK’da subaylıktan çıkarılmayı gerektirdiği, dolayısıyla 1076 sayılı
Kanun’un 8. maddesi gereğince, başvurucunun yedek subay statüsünü kazanmasına
ve bu statüde yedek subay veya yine bu statüde erbaş veya er olmasına engel
olduğu konusunda tereddüt bulunmamaktadır.
58. Ancak
belirtilen yasal düzenlemelerde mahkûmiyetin tecil edilmiş bulunması halinde,
deneme süresi içerisinde yeniden bir suç işlenmemesi durumunda esasen
mahkûmiyetin vaki olmamış sayılması gerektiğinden, bu ertelemeli mahkûmiyetin
yedek subay olmaya engel olup olmayacağı ve TSK’dan çıkarma sebebi sayılıp
sayılmayacağı hususları düzenlenmemiştir. Bu nedenle, AYİM önündeki davada,
hukuki sorunun çözümünde önem arz eden tecil durumu ve başvurucu açısından beş
yıllık deneme süresinin geçmiş olmasının kararda değerlendirilmediği
anlaşılmaktadır.
59. 1/3/1926 tarih ve 765 sayılı Mülga Türk Ceza Kanunu’nun 95.
maddesi şöyledir:
“… bir cürümden … dolayı hapis cezasına ve hapis ile mahküm olan kimse … hüküm
tarihinden itibaren beş sene zarfında hapis veya daha ağır bir cezaya mahküm olmazsa evvelki mahkümiyeti
esasen vaki olmamış sayılır….”
60. Buna
göre, mahkûmiyetin tecil edilmiş olması durumunda beş yıllık deneme süresi
içerisinde yeniden bir suç işlenmemesi halinde esasen mahkûmiyetin vaki olmamış
sayılması gerekeceği açıktır.
61.
Başvurucu hakkındaki davada davanın esası ile ilgili olarak Başsavcılık
makamınca da “10/9/2002
tarihinde mahkûm olan ve hüküm tarihinden itibaren beş yıllık deneme süresi
içerisinde yeni bir suç işlemeyen, 765 sayılı TCK’nın 95. maddesi uyarınca
tecil edilmiş mahkûmiyeti esasen vaki olmamış sayılan davacının, yedek subay
aday adayı olarak alınan askerlik kararının uzun dönem er olarak tadil edilerek
askere bu statüde sevk edilme işlemine esas alınmasına hukuken imkan
bulunmadığı, zira davacının işlediği suça ilişkin mahkûmiyet hükmünün, hukuk
nazarında esasen vaki olmadığı, hukuken vaki olmamış sayılan mahkûmiyetin,
hüküm ve sonuçlarını devam ettiriyormuş ve hayatiyetini koruyormuşçasına bir
idari işleme esas alınmasının idari işleme hukuki geçerlik kazandırmayacağı,
davacının yedek subay aday adayı olarak alınan askerlik kararının er olarak
tadil edilmesi işleminin hukuka aykırı olduğu, davacının yedek subay aday adayı
olarak alınan askerlik kararının er olarak tadil edilmesi işleminin iptaline
karar verilmesinin gerektiği” yönünde görüş bildirilmiştir.
62. Somut
olayda, 10/9/2002 tarihinde “hırsızlık” suçundan
mahkûm olan ve beş yıllık deneme süresinden sonra 30/11/2010 tarihinde
askerliğe sevk edilen başvurucu, askerlik hizmetini 30/5/2011 tarihinde
tamamlayarak terhis olmuştur.
63.
Başvurucunun, yedek subay adayı olarak alınan askerlik kararının uzun dönem er
olarak tadil edilerek askere bu statüde sevk edilme işlemine esas alınması, 765
sayılı Mülga Kanun’un 95. maddesinin açık hükmüne aykırılık teşkil etmektedir.
Zira başvurucunun işlediği suça ilişkin mahkûmiyet hükmü, tecil koşullarına
uyulması nedeniyle, hukuk nazarında esasen vaki olmamıştır. Hukuken vaki
olmamış sayılan mahkûmiyetin, hüküm ve sonuçlarını devam ettiriyormuş ve
hayatiyetini koruyormuşçasına bir idari işleme esas alınmasının ilgili idari
işleme hukuki geçerlik kazandırdığı söylenemez.
64. Başvuru
konusu olayda, başvurucu hakkında verilen mahkûmiyetin tecil edilmesinin
sonuçları ile ilgili açık bir kanun hükmü mevcuttur. Bu hükme verilecek olağan
anlam bellidir ve başvurucu buna göre kendisine muamele edileceğini
beklemektedir. Ancak AYİM 2. Dairesi, açık olan kanun hükmüne olağanın dışında
farklı bir anlam verip buna göre uygulama yapmıştır. Bu uygulama yönünde
yerleşmiş içtihat olduğu ne derece mahkemesi kararında belirtilmiş ne de
Bakanlık görüşünde ileri sürülmüştür. Dolayısıyla eldeki belgelere göre
başvurucunun dava açarken (hukuki yardımdan yararlansa bile) açık kanun
hükmünden farklı bir şekilde kendisine muamele edileceğini beklemesini
gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Buna göre, AYİM 2. Dairesinin 3/5/2012 tarih ve E.2011/1465, K.2012/482 sayılı kararındaki
yorumu “öngörülemez” niteliktedir
ve “bariz takdir hatası” içermektedir.
65.
Açıklanan nedenlerle, başvurucu hakkında yapılan yargılama sırasında hukuk
kurallarının yorum ve uygulanmasının “öngörülemez”
nitelikte olması ve “bariz takdir
hatası” içermesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal
edildiğine karar verilmesi gerekir.
V. 6216 SAYILI
KANUN’UN 50. MADDESİNİN UYGULANMASI
66. 6216
sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şu şekildedir:
“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa,
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar
bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel
mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla
yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve
sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”
67. Başvuruda
hukuk kurallarının yorum ve uygulanmasının “öngörülemez”
nitelikte olması ve “bariz takdir
hatası” içermesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin ihlal
edildiğine karar verilmiştir. 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması amacıyla yeniden
yargılama yapmak üzere kararın bir örneğinin Askeri Yüksek İdare Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
68.
Başvurucu herhangi bir tazminat talebinde bulunmamıştır. Bu konuda Mahkemece karar
verilmesine gerek bulunmamaktadır.
69.
Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen
172,50 harç ve 2.640,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.812,50 TL
yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan
nedenlerle:
A. Başvurucunun, “adil
yargılanma hakkı” ile ilgili şikâyetlerinin KABUL EDİLEBİLİR
OLDUĞUNA,
B. Başvurucunun, AYİM’in bağımsız ve
tarafsız bir mahkeme olmadığına ilişkin şikâyetlerinin “açıkça dayanaktan yoksun olması”
nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
C. Başvurucu hakkında yapılan yargılamada sırasında hukuk
kurallarının yorum ve uygulanmasının “öngörülemez”
nitelikte olması ve “bariz takdir
hatası” içermesi nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinin İHLAL
EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucu tarafından yapılan 172,50 TL harç ve 2.640,00 TL
vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.812,50 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA
ÖDENMESİNE,
E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Hazinesine
başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması
halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için
yasal faiz uygulanmasına,
F. Kararın bir örneğinin 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (1) ve
(2) numaralı fıkraları uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması
amacıyla “yeniden yargılama yapmak üzere” AYİM
2. Dairesine gönderilmesine,
19/12/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.