
Esas No: 2014/2452
Karar No: 2014/2452
Karar Tarihi: 20/7/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
TAMER KARSLIOĞLU BAŞVURUSU |
|
(Başvuru Numarası: 2014/2452) |
Karar Tarihi: 20/7/2017 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Engin
YILDIRIM |
Üyeler |
: |
Osman Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep KÖMÜRCÜ |
|
|
Celal Mümtaz
AKINCI |
|
|
Recai AKYEL |
Raportör |
: |
Mehmet Sadık
YAMLI |
Başvurucu |
: |
Tamer
KARSLIOĞLU |
Vekili |
: |
Av. Orhan
ÖNDER |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, ceza yargılaması gerekçe gösterilerek uygulanan Türk
Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilme işleminin ve buna karşı açılan davanın aynı
gerekçe ile reddedilmesinin masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına
ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 25/2/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü sunmuştur.
7. Başvurucu,Bakanlığın
görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Başvuruya Kadar Olan
Süreç
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. 1992 yılında Ankara Kara Harp Okulundan mezun olan başvurucu,
2009 yılında binbaşı rütbesiyle Genelkurmay Elektronik Sistemleri (GES)
Komutanlığına; 2011 yılında ise Kara Kuvvetleri Lojistik Komutanlığına tayin
edilmiştir.
10. Başvurucu, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen ve
kamuoyunda "İstanbul askericasusluk soruşturması" adıyla anılan
soruşturma üzerine 28/11/2011 tarihinde açılan kamu davasında sanık olarak
yargılanmıştır.
11. Yürütülen bu soruşturma ve açılan dava dikkate alınarak
27/7/1967 tarihli ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu"nun 50.
ve 27/12/1998 tarihli ve 23566 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanarak yürürlüğe giren Subay Sicil Yönetmeliği"nin (Subay Sicil
Yönetmeliği) 91. maddeleri çerçevesinde sıralı sicil üstlerince başvurucu
hakkında 30/11/2011 tarihinde "...Türk
Silahlı Kuvvetlerinin itibarını sarsacak şekilde ahlak dışı hareketlerde
bulunması nedeniyle Silahlı Kuvvetlerde Kalması Uygun Değildir."
ortak kanaati ile sicil belgesi düzenlenmiş ve ayırma süreci başlatılmıştır.
12. Düzenlenen sicile dayalı olarak başlatılan inceleme Kara
Kuvvetleri Komutanlığı bünyesindeki Komisyon tarafından yapılmış ve başvurucu
hakkında 4/1/2012 tarihinde ayırma işlemi tesis edilmesine karar verilmiştir.
Bu karar, Kara Kuvvetleri Komutanı tarafından 6/1/2012 tarihinde onaylanmış ve
Genelkurmay Başkanı tarafından 19/1/2012 tarihinde Kara Kuvvetleri Komutanı"nın
kararı doğrultusunda işlem yapılması uygun görülmüştür. Bunun üzerine üçlü
kararname ile başvurucunun 5/3/2012 tarihli ve 2012/3 sayılı işlemle ve
disiplinsizlik gerekçesiyle resen Türk Silahlı Kuvvetlerinden (TSK) ayrılmasına
karar verilmiştir. Söz konusu işlem 14/3/2012 tarihinde başvurucuya tebliğ
edilmiştir.
13. Başvurucu, bunun üzerine 15/3/2012 tarihinde Kara Kuvvetleri
Komutanlığına bilgi edinme başvurusunda bulunmuştur. Başvurusunda; ayırma sicil
not, kayıt ve kanaatlerinin, ayırma işlemine esas alınan varsa istihbari bilgilerin, alınan karar ve gerekçesinin bir
örneğinin kendisine verilmesini talep etmiştir.
14. Başvurucuya, bilgi edinme başvurusu çerçevesinde Ağır Ceza
Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianame kastedilerek şu şekilde cevap
verilmiştir:
"3. Hakkınızda, ilgi (e) iddianamedeki
eylemlerin, tasvir şekline ve toplanan delillere göre nitelik ve nicelik olarak
vahim olduğu, bu bağlamda statüsünüz itibariyle kamu görevlisi olma nitelik ve
yeterliliğini yitirdiğiniz, bu durum karşısında kamu hizmetinde istihdam
edilmenizin kamu yararına açıkça aykırılık teşkil ettiği değerlendirilmiştir.
...
"5. Ayırmaya esas belgelerden karar
sureti EK-A"da, Ayırma Sicil Belgesi Tıpkı çekimi EK-B"de gönderilmiştir.
Ayırma işlemine esas teşkil eden ilgi (e) iddianameden başka herhangi bir istihbari bilgi/rapor ve disiplin suçu işlediğinize dair
bilgi ve belgeye rastlanılmadığından gönderilmemiştir."
15. Başvurucu, ayırma işleminin iptali talebiyle 17/4/2012
tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.
16. Bu arada ceza yargılamasında, İstanbul 11. Ağır Ceza
Mahkemesi (CMK mülga 250. madde ile görevli), 2/8/2012 tarihli ve E.2011/37,
K.2012/166 sayılı kararı ile "devletin güvenliğine ilişkin gizli bilgileri
temin etme", "özel hayatın gizliliğini ihlâl etme" ve "suç
işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olma"
suçlarını işlediği gerekçesiyle başvurucuyu toplam 7 yıl 4 ay 22 gün
hapis cezası ile cezalandırmıştır.
17. AYİM Birinci Dairesi, İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinden
dava dosyasına ait gerekçeli kararı talep etmiş; ardından Daire 23/5/2013
tarihli ve E.2012/611, K.2013/606 sayılı kararla oybirliğiyle davanın reddine
hükmetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
"...Kamu hizmetini yürütmekle görevli
olan idarenin, bu hizmeti en iyi şekilde yürütebilmesi için gerekli tedbirleri
alma yetkisi ile donatılmasının zorunlu olduğu kuşkusuzdur. Bu nedenle,
idarenin kamu hizmetini yürütecek olan personelini alırken bir
takım özelliklere sahip olmasını araması tabii olduğu gibi; statüye
alındıktan sonra da bunları verimli biçimde kullanması, hizmeti aksatacak,
kendisinden verim alınması imkanı kalmamış, aksine idare mekanizmasına ve kamu
hizmetinin yürütülmesine zararlı olacak personelini bünyesi dışına çıkarması da
doğal görünmektedir.
Bu açıklamalar ışığında dava konusu re"sen ayırma işlemi değerlendirildiğinde;davacı
hakkında düzenlenen iddianamelerdeki tasvir şekillerine ve yine iddianamelerde
belirtilen delillere göre davacıya isnat edilen eylemlerin nitelik olarak vahim
olduğu, özellikle iddianamede belirtilen olaylarla ilgili soruşturma
başladıktan sonra; başvurucunun ikametinde yapılan arama sırasında bulunduğu
belirtilen dijitallerde yer alan belgelerin niteliğinin Genelkurmay
Başkanlığından sorulması üzerine, söz konusu belgelerin TCK"nın 327/1 maddesi
kapsamında devletin güvenliğine ve niteliği itibariyle gizli kalması gereken
bilgilere ilişkin olduğu yönünde Genelkurmay Başkanlığı tarafından cevap verilmesi
ve bu doğrultuda Mahkeme tarafından hüküm kurulması dikkate alındığında;
davacının TSK"nın itibarını sarsacak şekilde hareketlerde bulunduğu
değerlendirmesinin maddi olgulara dayandığı, davacının statüsü itibariyle kamu
görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği, bu durum karşısında
davacının kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça aykırılık
teşkil ettiği, sonuç olarak, davacı hakkında "Silahlı Kuvvetlerde Kalması
Uygun Değildir" sicil belgesi düzenlenmesi işlemi ve bu sicil belgesine
istinaden 926 sayılı Kanunun 50 ve Subay Sicil Yönetmeliğinin 91"inci maddeleri
kapsamında ayırma işlemi tesis edilmesinde takdir yetkisinin ölçülü ve objektif
olarak kullanıldığı ve anılan işlemde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı
sonucuna varılmıştır."
18. Karar 14/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
Başvurucu 28/6/2013 tarihinde karar düzeltme isteminde bulunmuştur.
19. Başvurucunun AYİM"e yapmış olduğu
karar düzeltme isteminden sonra 26/9/2013 tarihinde başvurucu vekili Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığının dosyanın tümü hakkında bozma yönünde görüş
bildirdiğini ileri sürerek Yargıtay kararının beklenmesini istemiştir. Bunun
üzerine AYİM 13/11/2013 tarihinde, başvurucu hakkında temyiz incelemesi
sonucunda bir karar verilip verilmediğinin bildirilmesinin, verilmiş ise bir
suretin gönderilmesinin Yargıtay 9. Daire Başkanlığından istenmesine karar
vermiştir.
20. Başvurucu hakkında kurulan ceza davasına ilişkin hükümler,
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 5/12/2013 tarihli ve E.2013/8851, K.2013/14876
sayılı ilamıyla onanmıştır. Başvurucu bu karara ilişkin 2014/2188 sayılı
bireysel başvuruda bulunmuştur.
21. Yargıtay ilamı 16/12/2013 tarihli yazıyla AYİM Birinci Daire
Başkanlığına gönderilmiştir. Bunun üzerine AYİM Birinci Dairesi 15/1/2014
tarihli ve E.2013/1048, K.2014/7 sayılı ilamla karar düzeltme istemini
reddetmiştir. Bu karar, başvurucuya 30/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu, AYİM kararına ilişkin olarak 25/2/2014 tarihinde
bakılmakta olan bu başvuruyu yapmıştır.
B. Başvuru Yapıldıktan
Sonraki Gelişmeler
23. Başvurucunun ceza davasına ilişkin 2014/2188 sayılı bireysel
başvurusu 2014/253 sayılı bireysel başvuru ile birleştirilmiştir. Anayasa
Mahkemesi Genel Kurulu 9/1/2015 tarihinde, başvurucunun yargılandığı ve hüküm
giydiği ceza davasına ilişkin olarak silahların eşitliği yönünden adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ve yeniden yargılama yapılmasına karar
vermiştir (Yankı Bağcıoğlu ve diğerleri
[GK], B. No: 2014/253, 9/1/2015). Kararın gerekçesi şöyledir:
"75... Somut olayda,
dijital deliller içindeki bilgi ve belgelere dayanılarak başvurucuların
mahkûmiyetine karar verilmiştir. Başvurucuların dijital verilerin gerçeği
yansıtmadığı yönündeki iddialarının araştırılması amacıyla bu deliller üzerinde
bilirkişi incelemesi yaptırılması veya bunlara ilişkin imajların verilmesi
taleplerinin, dijital belgelerin içeriklerinin devlet sırrı kapsamında
kaldığından ve dijital delillerin usulüne uygun aramalar sonucu ele
geçirildiğinden bahisle reddedilmesi yargılamanın bütünü yönünden adil
yargılanma hakkını ihlal eder niteliktedir.
76. Mahkemece delillerin
bu şekilde gizlenmiş olması, özellikle de devlet sırrı gerekçesiyle delillerin
savunma makamına açılmaması ve incelettirilmemiş olması, başvurucuların,
dijital delillerin sıhhati konusundaki iddialarını tam olarak ileri sürmesini
imkânsız kılmıştır. Oysa Mahkeme, bu dijital delillere göre bir değerlendirme
yaparak mahkûmiyet kararı vermiş ve Yargıtay tarafından aynı nedenlerle verilen
hüküm onanmıştır (bkz. §§ 25-26). Bu koşullarda Mahkemece izlenen usul ve
yöntemin, silahların eşitliği ilkesinin gereklerine uygun olmadığı ve
başvurucunun menfaatlerini yeterince koruyan bir güvence içermediği açıktır.
77. Bu şekilde
başvurucuların, kendilerine yöneltilen suçlamaların dayanağı olan delillere
karşı savunma yapma imkânı ve kovuşturmanın genişletilmesini isteme hakkı
kısıtlanmış, ceza yargılamasının, maddi gerçeğin ortaya çıkartılması amacına
yönelik olarak “silahların eşitliği” ilkesi ihlal edilmiştir. "
24. Anayasa Mahkemesi kısa kararının bir örneği 12/1/2015
tarihinde Mahkemesine (2/7/2012 tarihli ve 6352 sayılı Kanun"la yapılan özel
yetkili mahkemelelerin kaldırılmasıyla birlikte
değişiklik sonrasıİstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
yerine uyuşmazlığa bakmakla İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi
görevlendirilmiştir.) gönderilmiştir. Dosya, İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza
Mahkemesinin 2015/179 numaralı esasına kaydedilmiştir.
25. Mahkeme 29/1/2016 tarihinde yapılan duruşma sonucunda,
kapatılan (CMK 250. madde ile görevli) İstanbul 11. Ağır Ceza Mahkemesinin
E.2011/37, K.2012/166 sayılı ilamının kesinleşen kısmının iptaline;
başvurucularının da aralarında bulunduğu 56 sanığın tamamı hakkında isnat
edilen her bir suç sebebiyle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun
(CMK) 223. maddenin ikinci fıkrasının b bendi uyarınca ayrı ayrı beraatine oybirliğiyle karar vermiştir. 29/1/2016 tarihli
duruşma zaptının başvurucuyla ilgili bölümü şöyledir:
"Sanık Tamer Karslıoğlu hakkında suç
işlemek amacıyla kurulmuş suç örgütüne üye olma suçundan TCK 220/2 maddesi uyarınca,özel hayatın gizliliğini ihlal suçundan TCK 134/1
maddesi uyarınca 15 kez, haberleşmenin gizliliğini ihlal suçundan TCK 132/1
maddesi uyarınca 2 kez, devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme eylemlerinden
TCK 327/1 maddesi uyarınca,yineyasaklanan bilgileri
temin suçundan TCK 334/1 maddesi uyarınca cezalandırılması istemi ile kamu
davası açılmışsa da dosya kapsamında toplanan deliller, sanık savunması,
dijital delillerle ilgili olarak Adli Tıp kurumundan alınan rapor birliktedeğerlendirildiğinde sanığın üzerine atılı suçları işlemediği anlaşılmakla sanığın
üzerine atılı suçlardan CMK 223-b maddesi uyarınca her bir suçla ilgili olarak
AYRI AYRI BERAATİNE"
26. Gerekçeli kararın tamamı 15/2/2016 tarihinde Ulusal Yargı
Ağı Bilişim Sistemi"ne (UYAP) yüklenmiştir. Gerekçeli karar toplam 639 sayfa
olup hüküm bölümü ile duruşma zaptına geçen bölüm arasında bir fark
bulunmamaktadır.
27. İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesinin beraat kararı
temyiz edilmemiş ve hüküm 10/3/2016 tarihinde kesinleşmiştir.
28. Anayasa Mahkemesi 14/3/2016 tarihli yazıyla başvurucudan;
AYİM Birinci Dairesinin 15/1/2014 tarihli kesinleşen kararına ilişkin olarak
4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu"nun 64.
maddesi kapsamında "yargılamanın iadesi" yoluna başvurulup
başvurulmadığını, başvuru yapıldıysa başvurunun yapıldığı tarihe ilişkin bilgi
ve ilgili belgelerin, başvuru yapılmayacak ise gerekçenin ne olduğunun
bildirilmesini istemiştir.
29. Başvurucu 21/3/2016 tarihinde tebliğ aldığı yazıya cevap
olarak 23/3/2016 tarihinde verdiği dilekçede; avukatının eşinin 13/3/2016
tarihinde Ankara"da meydana gelen terör eylemindeşehit
olduğunu, avukatının ise ağır yaralandığını ve hastanede yatarak tedavi gördüğünü,
anılan ceza mahkemesi kararının sadece gerekçesinin 639 sayfa olduğu gözönüne alındığında yeni bir avukat tutmasının kısa
zamanda fayda vermeyeceğini, öte yandan hâlihazırda Anayasa Mahkemesi önünde
olağan hukuk yollarını tüketerek yaptığı bireysel başvurusunun bulunduğunu,
yargılamanın iadesi yolunun olağanüstü yol olduğunu ve isteminin reddedilmesi
hâlinde Anayasa Mahkemesine yeniden yapılacak bireysel başvuruda süresinin
geçmiş olacağını, bu durumda telafisi imkânsız hak kaybının söz konusu olabileceğini,
tüm bu nedenlerle yargılamanın iadesi yoluna başvurmadığını belirtmiştir.
Başvurucu, dilekçesinde bahsettiği hususlara ilişkin belgeleri de dilekçe
ekinde sunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
30. 926 sayılı Kanun"un işlem tarihinde yürürlükte olan 50.
maddesinin (c) bendi şöyledir:
""Disiplinsizlik veya ahlaki durumları
sebebiyle Silahlı Kuvvetlerde kalmaları uygun görülmeyen subaylar hizmet
sürelerine bakılmaksızın haklarında T.C Emekli Sandığı Kanunu hükümleri
uygulanır.""
31. Subay Sicil Yönetmeliği"nin işlem tarihinde yürürlükte olan
91. maddesinin birinci fıkrası ve (e) bendi şöyledir:
""Aşağıdaki sebeplerden biri ile
disiplinsizlik veya ahlâkî durumları gereği Türk Silâhlı
Kuvvetlerinde kalmaları, bulunduğu rütbeye veya bir önceki rütbesine ait bir
veya birkaç belge ile anlaşılıp uygun görülmeyenler hakkında, hizmet sürelerine
bakılmaksızın emeklilik işlemi yapılır:
e). Türk Silâhlı Kuvvetlerinin itibarını
sarsacak şekilde ahlâk dışı hareketlerde bulunması.""
32. 6/9/1961 tarihli ve 10899 sayılı Resmî Gazete"de
yayımlanarak yürürlüğe giren Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Yönetmeliği"nin
86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
""Asker, kendisinden beklenen vazifeleri hakkıyle
yapabilmek için yüksek ahlâk ve kuvvetli maneviyata sahip olmalıdır. Her
askerde bulunması lâzımgelen ahlakî
ve mânevi vasıflar şunlardır: (h). İyi ahlâk sahibi olmak : Askerin ahlâkı ve yaşayışı kusursuz ve lekesiz
olmalıdır. Asker, esrarkeşlikten, sarhoşluktan, yalancılıktan borçtan ve kumardan,
dolandırıcılıktan, ahlâksız kimselerle düşüp kalkmaktan, hırsızlıktan,
yağmadan, yakıp yıkmaktan ve sair bütün fenalıklardan sakınmalıdır. Bunlar
vazifenin yapılmasına mâni olurlar, yaşayışı, sıhhati, azim ve cesareti bozar;
namusu, lekeler, manevi şahsiyeti öldürür ve her biri ayrı ayrı cezaları üstüne
çeker...""
33. 1602 sayılı Kanun’un "Yargılamanın
iadesi" kenar başlıklı64. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Daireler ile Daireler
Kurulundan verilen kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyle yargılamanın iadesi istenebilir.
...
c) Karara esas olarak alınan bir ilam hükmünün
kesin hüküm halini alan bir kararla bozularak ortadan kalkması"
34. 1602 sayılı Kanun"un "Muhakemenin
iadesinde süre" kenar başlıklı 65. maddesi şöyledir:
"Muhakemenin iadesinde,
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun süreye aithükümleri
benzetme yolu ile uygulanır."
35. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu"nun 377. maddesi şöyledir:
"(1) Yargılamanın
iadesi süresi;
...
d) Karara esas alınan ilamın bozularak kesin
hüküm şeklinde tamamen ortadan kalkmasından haberdar olunduğu,
...
tarihten itibaren üç ay ve her hâlde iade talebine konu olan hükmün
kesinleşmesinden itibaren on yıldır."
B. Uluslararası Hukuk
1. İlgili Sözleşme
36. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
“Kendisine bir suç
isnat edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz
sayılır.”
2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı
37. Sanığı yargılayan mahkemenin veya bu mahkemenin üyelerinin
sanığa isnat edilen suçu işlediği ön yargısıyla hareket etmemesini ifade eden
ve Sözleşme’nin 6. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen masumiyet karinesi,
birinci fıkrada teminat altına alınan adil yargılanma hakkının en önemli
unsurlarından biridir (Minelli/İsviçre,
B. No:8660/79, 25/3/1983,§ 27).
38. Masumiyet karinesi, suç isnadının karara bağlandığı yargılamalarda
geçerli olduğu için Sözleşme’nin 6. maddesinde ifade edilen “medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar”
çerçevesinde değerlendirilen idari davalar, kural olarak masumiyet karinesinin
uygulama alanı dışında kalmaktadır. Ancak idari davada uyuşmazlık konusu olan
maddi olayın tespitinde idari yargı mercii, aynı maddi olayı ele alan ceza
mahkemesinin daha önce verdiği beraat kararına uygun hareket etmelidir (Benzer
yöndeki AİHM kararları için bkz. X/Avusturya
(k.k.), B. No: 9295/81, 6/10/1982; C/Birleşik Krallık (k.k.),
B. No: 11882/85, 7/10/1987). Bu kural, kişi hakkında verilen beraat kararı
sorgulanmadığı sürece aynı maddi olay çerçevesinde daha düşük ispat standardı
kullanılarak kişinin disiplin sorumluluğu çerçevesinde yaptırıma tabi
tutulmasına engel teşkil etmemektedir (Ringvold/Norveç, B. No: B. No: 34964/97, 11/2/2003, § 38).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
39. Mahkemenin 20/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Masumiyet Karinesinin
İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
40. Başvurucu; AYİM"deki davada
kendisinin ve Başsavcılığın düşünceleri dikkate alınmadan karar verildiğini,
yargı yerlerinin idari işlem tarihi itibarıyla karar vermek durumunda olduğunu,
idari işlemin dayanağının ise işlem tarihinden bir yıl önce hazırlanmış sakat
bir iddianame olduğunu ve işlemin yapıldığı tarihte duruşma savcısının esas
hakkındaki mütalaasında iddianamesindeki "fuhuş, şantaj ve casusluk"
gibi vahim suçlamalardan vazgeçtiğini, daha ağır suçlamalara maruz kalanlar
olmasına rağmen sadece kendisinin orantısız, keyfî ve hukuksuz bir biçimde
TSK"dan ayırıldığını, AYİM"in keyfî davrandığını,
gerekçe göstermediğini, kendi emsal kararlarına aykırı davrandığını, baştan
itibaren mesnetsiz iddialarla suçlu kabul edilerek ayırma işlemi yapıldığını
belirterek Anayasa"nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet
karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
41. Bakanlık tarafından sunulan 29/2/2016 tarihli görüşte,
başvurucunun masumiyet karinesine ilişkin şikâyeti yönünden Anayasa Mahkemesi
ve AİHM içtihatlarına yer verilmiş ve başvurucunun TSK"dan ayırma işleminin
iptali istemine ilişkin kararda AYİM Birinci Dairesince, esas olarak başvurucu
hakkında düzenlenen iddianamenin ve iddianamede belirtilen delillerin esas
alındığına dikkat çekilmiştir.
42. Başvurucu, Bakanlık görüşüne verdiği cevapta TSK"dan
ilişiğinin kesilmesine neden olarak gösterilen iddianamenin verilen beraat
kararıyla hükmünü yitirdiğini belirtmiş ve ihlalin tespitiyle lehine tazminata
karar verilmesini istemiştir.
2. Değerlendirme
43. Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:
"Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz."
a. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler
45. Masumiyet karinesi, Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit
oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde
düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile
"adil yargılanma" hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan
maddeye "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede
Türkiye"nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerde de güvence altına alınan
adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim
Sözleşme"nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat
edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı
düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber
suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair
Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017,
§ 33).
46. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin
adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar
masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir
gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan
karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu
olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Bunun sonucu olarak
kişinin masumiyeti "asıl" olduğundan suçluluğu ispat külfeti iddia
makamına ait olup kimseye suçsuzluğunu ispat mükellefiyeti yüklenemez. Ayrıca
hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu
otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez; suçlu muamelesine tabi
tutulamaz (Kürşat Eyol,
B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).
47. Öte yandan idari yaptırımlarda -adli suç ve cezalara
nazaran- masumiyet karinesinin ispata ilişkin standardının daha düşük olması
söz konusu olabilir. Çünkü idare, -adli soruşturmalarda olduğu gibi- üstün
kamusal yetkilere sahip değildir. Bu tür uyuşmazlıklarda çoğu zaman idare ile
kişi arasında ispat imkânı bakımından önemli bir dezavantajın bulunmadığı
söylenebilir. Ancak Anayasa Mahkemesi, bir uyuşmazlık hakkında derece
mahkemelerince verilen kararları maddi vakıa ve hukuki yönden incelemekle
görevli değildir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi,
yargılamanın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil masumiyet karinesi
kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini denetlemektir
(Adem Hüseyinoğlu, § 37).
48. Bu çerçevede, masumiyet karinesi kural olarak hakkında bir
suç isnadı bulunan ve henüz mahkûmiyet kararı verilmemiş kişileri kapsayan bir
ilkedir. Suç isnadı mahkûmiyete dönüşen kişiler açısından ise artık
"hakkında suç isnadı olan kişi" statüsünde
olmadıkları için masumiyet karinesi iddiasının geçerli bir dayanağı
kalmamaktadır. Ancak ceza davasının herhangi bir nedenle düştüğü, belirli bir
süre sonra şarta bağlı olarak düşeceği veya sanık hakkında mahkûmiyet hükmü
kurulmaksızın davanın ertelendiği durumlarda kişi hakkında masumiyet
karinesinin devam ettiğini kabul etmek gerekir (Kürşat Eyol, § 27).
49. Diğer taraftan bireysel başvuru, devlet tarafından kamu gücü
kullanılarak bireylerin temel haklarına yapılan müdahaleler sonucu meydana gelen
hak ihlallerini gidermek amacıyla ihdas edilmiş ikincil bir koruma mekanizmasdır (Türkiye
Emekliler Derneği, B. No: 2012/1035, 17/7/2014, § 34). Buna göre
hükme esas alınan ceza yargılamasına ilişkin kararın ortadan kaldırıldığı
durumlarda masumiyet karinesi devam ettiğinden, masumiyet karinesinin ihlal
edildiği iddiası incelenirken yalnızca başvuruya konu yargılamayla sınırlı
olmadan bir bütün olarak devlet işlemlerinin başvurucunun masumiyet karinesini
ihlal edip etmediğinin değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede bireysel başvuru
incelemesinde, ceza yargılamasındaki hususları dayanak alan idari veya yargısal
kararın yalnızca söz konusu kararın verildiği tarihteki hukuki duruma
uygunluğuyla sınırlı bir inceleme yapılması bazı durumlarda masumiyet karinesine
ilişkin anayasal koruma bakımından yetersiz olabilir.
ii. İlkelerin Olaya
Uygulanması
50. Somut olayda, subay olarak görev yapmakta iken İstanbul
Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada düzenlenen iddianamede yer alansuçlamalar nedeniyle başvurucunun görevine son
verildiği anlaşılmaktadır. Nitekim başvurucunun bilgi edinme başvurusuna
verilen cevapta başvurucu hakkındaki iddianamedeki eylemlerin tasvir şekline ve
toplanan delillere göre nitelik ve nicelik olarak vahim olduğu, bu bağlamda
statüsü itibarıyla kamu görevlisi olma nitelik ve yeterliliğini yitirdiği, bu
durum karşısında kamu hizmetinde istihdam edilmesinin kamu yararına açıkça
aykırılık teşkil ettiği, ayırma işlemine esas teşkil eden iddianameden başka
herhangi bir istihbari bilgi/rapor ve disiplin suçu
işlediğine dair bilgi ve belgeye rastlanılmadığı belirtilmiştir. Göreve son
verme işlemine karşı açılan davada da AYİM Dairesi, Ağır Ceza Mahkemesi
kararını dikkate alarak ayırma işleminde hukuka aykırı bir yön bulunmadığı
gerekçesiyle davayı reddetmiştir. AYİM Dairesi, karar düzeltme aşamasında da
anılan ceza mahkemesi kararının temyiz sonucunu beklemiş ve ceza mahkemesi
kararının başvurucuya ilişkin kısmının onanmasının ardından karar düzeltme
istemini reddetmiştir. Dolayısıyla başvuruya konu olayda; idarece tesis edilen
ayırma işleminde iddianamenin, AYİM kararlarında ise ceza mahkemesi kararının
hükme esas alındığında tereddüt yoktur.
51. Bununla birlikte hükme esas alınan ceza yargılaması
olağanüstü bir hak arama yolu olan bireysel başvuru yolu ile Anayasa
Mahkemesine taşınmış ve Anayasa Mahkemesi söz konusu ceza yargılamasında
dijital deliller içindeki bilgi ve belgelere dayanılarak başvurucuların
mahkûmiyetine karar verildiğini ancak başvurucuların dijital verilerin gerçeği
yansıtmadığı yönündeki iddialarının araştırılması amacıyla bu deliller üzerinde
bilirkişi incelemesi yaptırılması veya bunlara ilişkin imajların verilmesi
taleplerinin reddedildiğini, bu durumun silahların eşitliği ilkesinin
gereklerine uygun olmadığını, dolayısıyla başvurucuların, kendilerine
yöneltilen suçlamaların dayanağı olan delillere karşı savunma yapma imkânı ve
kovuşturmanın genişletilmesini isteme hakkının kısıtlandığını belirterek adil
yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine ve
yargılamanın yenilenmesine karar vermiştir. Bu karar üzerine dosyayı inceleyen
İstanbul Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesince, üzerine atılı suçları işlemediği
anlaşıldığından başvurucunun beraatine karar
verilmiştir.
52. Başvurucu oluşan bu yeni durum nedeniyle başvurabileceği
yargılamanın iadesi yoluna; hâlihazırda Anayasa Mahkemesine olağan hukuk
yolları tüketilerek süresindeyapılmış bireysel
başvurusunun bulunduğu, yargılamanın yenilenmesi yolunun ise olağanüstü yol
olduğu ve isteminin reddedilmesi hâlinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
süresinin geçmiş olacağı bu durumda telafisi imkânsız hak kaybının söz konusu
olabileceği gerekçeleriylebaşvurmadığını
belirtmiştir.
53. Kural olarak olarak bireysel
başvuru yolu, hukuk sisteminde var olan yargılamanın yenilenmesi yolunun
alternatifi değildir. Bununla birlikte başvurucunun hükme esas alınan ceza
yargılamasında beraat etmesi üzerine 1602 sayılı Kanun"da öngörülen olağanüstü
yol olan yargılamanın yenilenmesi yoluna başvurmaması iradesi üzerinde,başvurucunun Anayasa
Mahkemesine hâlihazırda süresinde yapılmış bireysel başvurusunun bulunması ve
bu başvurunun Anayasa Mahkemesi tarafından henüz incelenmemiş olmasının etkili
olduğu anlaşılmaktadır.
54. Diğer taraftan AYİM tarafından hükme esas alınan ceza
yargılaması kararı ortadan kalkmakla başvurucunun masumiyet karinesi devam
ettiğinden AYİM kararının başvurucunun masumiyet karinesine etkisine ilişkin
yalnızca başvuruya konu kararın verildiği tarihteki hukuki durum dikkate
alınarak sınırlı bir inceleme yapılması -somut olayın koşullarında- bireysel
başvuru yoluyla başvurucunun masumiyet karinesinin korunması amacıyla
bağdaşmaz.
55. Başvurunun ele alınıp incelendiği tarihteki koşullara
bakıldığında ise başvurucunun kesin nitelikteki ceza mahkemesi kararıyla işlemediği sabit olan bir suç nedeniyle bu suçu
işlediğinin kabulüyle görevine son verildiği ve buna karşı açılan
idari davanın yine işlemediği sabit olan bu
suçu işlediğinin kabulüyle reddedildiği görülmektedir.
56. Bu durumda AYİM tarafından verilen karar sonrasında ortaya
çıkan gelişmelere bağlı olarak somut olayın koşullarında başvurucunun masumiyet
karinesinin ihlal edildiği anlaşılmaktadır.
57 Açıklanan gerekçelerle Anayasa"nın 38. maddesinin dördüncü
fıkrasında güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar
verilmesi gerekir.
B. Diğer İhlal İddiaları
58. Başvurucu; AYİM üyelerinin atanma biçiminin idare tarafından
belirlendiğini, hâkim sınıfından olmayan üyelerin görev süresinin dört yıl
olduğunu, subay sicil belgesinde idari sicil üstlerinin sicil notu
verdiklerini, bu yüzden bağımsız bir mahkeme tarafından yargılanmadığını, AYİM"de temyiz
merciine yer verilmediği için etkili bir itiraz yolunun bulunmadığını,
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Sözleşmesi"nin 14.
maddesinin ihlâl edildiğini, duruşmalarda yazılı veya teknik kayıt
yapılmadığını, savunma hakkının kısıtlandığını belirterek Anayasa"nın 2., 10.,
17., 19., 20., 35., 36., 38., 90., 125. ve 141. maddelerinde yer alan ilke ve
haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
59. Başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar
verildiğinden diğer şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden
ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
C. 6216 Sayılı Kanun"un
50. Maddesi Yönünden
60. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun"un50. maddesinin (1) ve (2)
numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun
hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı
verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilir…
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında
hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya
genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama
yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı
ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar
verir.”
61. Başvurucu, yargılamanın yenilenmesi ve tazminata karar
verilmesi talebinde bulunmuştur.
62. Masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.
63. Masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan
kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan
kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili yargı merciine
gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
64. Başvurucu, her ne kadar maddi ve manevi tazminat talep etmiş
ise de yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın ilgili Mahkemesine
gönderilmesine karar verilmesinin başvurucu bakımından yeterli bir tatmin
oluşturacağı anlaşıldığından başvurucunun tazminat taleplerinin reddine karar
verilmesi gerekir.
65. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 206,10 TL harç ve 1.800
TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 2.006,10TL yargılama giderinin başvurucuya
ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL
EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına alınan masumiyet
karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin
sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere
-Anayasa"nın 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21.
maddesinin birinci fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
kaldırılmış olduğundan anılan bendin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ
YARGI MERCİİNE GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Birinci
Dairesinin 23/5/2013 tarihli ve E.2012/611, K.2013/606 sayılı dosyasıyla ilgilidir.),
D. Tazminata ilişkin taleplerin REDDİNE,
E. 206,10 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam
2.006,10 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye
Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede
gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar
geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE,
20/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.