
Esas No: 2016/10190
Karar No: 2018/4669
Karar Tarihi: 17.05.2018
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan - Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2016/10190 Esas 2018/4669 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Sulh Ceza Mahkemesi
SUÇ : Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan
HÜKÜM : Mahkumiyet
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşabilmesi için, kişinin açıklamaları üzerine yetkili bir kamu görevlisi tarafından resmi bir belgenin düzenlenmesi ve düzenlenen resmi belgenin, beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gerekir. Yalan beyanın tek başına kanıtlama gücünün bulunmadığı, bu beyana rağmen görevlinin, beyan edilen hususların doğruluğunu araştırıp da belgeyi sonra düzenlemesinin gerekli olduğu hallerde, belgeye dayanak oluşturan bilgi yalan beyan olmayıp görevlinin araştırması sonucu ulaştığı bilgi olduğundan, yine beyan olunan bilgiler ilgili memur ya da makamın başkaca araştırma yapmasını, belge incelemesini gerektirirse veya yalan beyan üzerine memurun kandırılamaması neticesinde doğru şekilde belge oluşturulması durumunda anılan suçun oluşmayacağı açıktır. 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun "Kimliği bildirmeme" başlığını taşıyan 40. maddesinin birinci fıkrası "Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idari para cezası verilir.", 2. fıkrası ise "... bu kişi kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır." hükmünü taşımakta olup, bu kabahat fiili ile 5237 sayılı TCK’nın 206. maddesinde düzenlenen suç arasındaki fark, beyanın resmi belge düzenlenmesi sırasında yapılıp yapılmadığıdır. Kamu görevlisinin görevi nedeniyle resmi belge düzenlediği sırada yalan beyanda bulunulması halinde TCK"nın 206. maddesi uygulanacaktır. Resmi belgenin düzenlenmesi sırasında olmayıp da kamu görevinin gereği gibi yerine getirilebilmesi için, kamu görevlisinin göreviyle bağlantılı olarak sorması durumunda, kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunulması veya kimlik ve adresle ilgili bilgi vermekten kaçınılması halinde Kabahatler Kanunu"nun 40/1. maddesi uyarınca idari para cezası verilmesi gerekir. Açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; emniyet görevlileri tarafından hareketlerinden şüphelenilen şahısların durdurularak kimlik kontrolü yapıldığı esnada, sanığın görevlilere dayısının kızı olan ..."un ismini söylediği, dosyada bulunan 09.12.2013 tarihli adli raporun ... adına düzenlendiği, sanığın parmak izinin alınması üzerine gerçek kimliğini açıkladığı, dosyada iddia konusu adli rapordan başka nezarethane defteri, parmak izi ve kayıt formunun da ... adına düzenlendiğinin tespiti karşısında, sanığın üzerine atılı resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçunun unsurları itibariyle oluştuğu anlaşıldığından, tebliğnamede bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiş, sanığın gözaltında geçirdiği sürenin TCK"nın 63. maddesi gereğince infaz aşamasında cezasından mahsup edilmesi ve 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendinde yer alan haklardan sanığın sadece kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri yönünden koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinin Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte infaz aşamasında yeniden değerlendirilmesi mümkün görülmüştür.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma neticelerine uygun şekilde oluşan inanç ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.06.2013 gün ve 2013/8-151/304 sayılı ilamında açıklandığı üzere, birden fazla tekerrüre esas alınabilecek hükümlülüğün bulunması halinde bunlardan en ağırının esas alınması gerektiği cihetle; Uşak 2. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 04.06.2007 tarih ve 2006/342 Esas, 2007/387 Karar sayılı ilamın, tekerrüre esas alınan Manisa 4. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 2008/254 Esas, 2009/214 Karar sayılı ilamından daha ağır hükümlülük içerdiği ve tekerrür uygulamasına esas alınması gerektiğinin gözetilmemesi,
Yasaya aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Yasa"nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hüküm fıkrasından TCK"nın 58. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölüm tümden çıkartılarak, yerine "Uşak 2. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 04.06.2007 tarih ve 2006/342 Esas, 2007/387 Karar sayılı ilamının tekerrüre esas olduğu anlaşılmakla, TCK"nın 58/6-7. maddeleri uyarınca verilen cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına" ibarelerinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, aleyhe temyiz bulunmadığından 1412 sayılı CMUK"nın 326/son ve 5275 sayılı Yasanın 108/2. maddeleri gereğince koşullu salıverilmeye eklenecek sürenin, hatalı uygulama sonucu hükümde gösterilen ilam nedeniyle koşullu salıverilmeye eklenecek süreden fazla olmayacağı hususunun infaz aşamasında gözetilmesine, 17.05.2018 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY YAZISI:
Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu; 5237 sayılı TCK"nun 206. Maddesinde :"Bir resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır." şeklinde düzenlenmiştir.
Doktrinde "Fikri Sahtecilik" olarak da adlandırılan bu suç tipinde, kişinin yalan beyanı hukuki işlemlere dayanak olmakta, kanıt niteliği taşımakta ve bu beyana dayanılarak sahte belge üretilmektedir. Kamu görevlisinin fikri sahteciliğinde olduğu gibi düzenlenen resmi belge muhteva olarak gerçeği yansıtmamaktadır.
Suçun oluşması için kişinin açıklamaları üzerine resmi bir belge düzenlenmeli ve düzenlenen belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici güce sahip olması gerekir. Beyan üzerine düzenlenen belge tek başına hukuki geçerliliğe sahip olmalı, geçerlilik için ayrıca bir belge eklenmesine yada araştırma yapılmasına gerek duyulmamalıdır.
Bir başka anlatımla beyanın doğruluğu düzenlenen resmi belge ile ispat edilecek ise suç oluşur. Buna karşılık beyanı alan memur beyanın doğruluğunu tahkik edip kanaat getirdikten sonra resmi belgeyi düzenlemek durumunda ise suç oluşmayacaktır.
Beyan yazılı veya sözlü (açıklama) olabilir. Yalan beyan üzerine belge düzenlenmemiş, (yada belgenin unsurları eksik veya imzalar atılmamış) ise suç oluşmaz.
Dairemiz uygulamaları:
"Resmi belgenin düzenlenmesi sırasında yalan beyan suçunun oluşması için, kişinin açıklamaları üzerine yetkili bir kamu görevlisi tarafından resmi bir belgenin düzenlenmesi ve düzenlenen resmi belgenin, beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması gerekir. Yalan beyanın tek başına kanıtlama gücünün bulunmadığı, bu beyana rağmen görevlinin, beyan edilen hususların doğruluğunu araştırıp da belgeyi sonra düzenlemesinin gerekli olduğu takdir, belgeye dayanak oluşturan bilgi, yalan beyan olmayıp görevlinin araştırması sonucu ulaştığı bilgi olduğundan yine beyan olunan bilgiler ilgili memur ya da makamın başkaca araştırma yapmasını, belge incelemesini gerektirirse ve yalan beyan üzerine memurun kandırılamaması neticesinde doğru şekil belge oluşturulması durumunda anılan suçun oluşmayacağı açıktır."(11.C.D. 16.03.2015 tarih ve 2013/6767 esas sayılı kararı)"..Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; hırsızlık suçundan hükümlü olan ve cezaevinden firar etmesi nedeniyle hakkında yakalama kararı bulunan sanığın adresinde kimliği sorulduğunda kendisini ağabeyi ... olarak tanıtması, şüpheli hareketleri üzerine kimliğinin belirlenebilmesi için karakola götürüldüğünde sanığın babasının gerçek kimliğini söylemesi üzerine gerçek kimlik bilgileri ile tutanak düzenlenmesi şeklinde gerçekleşen olayda resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden, yazılı şekilde mahkumiyet hükmü tesis edilmesi," (11.C.D. 12.05.2015 tarih ve 2013/12247esas sayılı kararı)
"Somut olayda; 13.03.2010 tarihli tutanak içeriğine göre, hakkında gerçek kimlik bilgileri ile başka suçlardan yakalama kararı bulunan sanığın ihbar üzerine evine gelen görevlilerce kimliği sorulduğunda, ... adına düzenlenmiş sahte sürücü belgesini sunması üzerine, tedirginliği ve çelişkili bilgiler vermesi, ihbar içeriğine göre de, ... olabileceğinden şüphelenilerek incelenmek için karakola götürülmesi sonucunda yapılan araştırmada, gerçek kimliğinin tespit edilerek tutanağın bu kimlik bilgileri ile düzenlenmiş olması karşısında, yukardaki açıklamalar doğrultusunda 5237 sayılı TCK"nun 268 ve 206. maddelerindeki suçların unsurlarının oluşmayacağı " (11.C.D. 2014/10219 esas sayılı, 14.01.2016 tarihli kararı)
".... kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse; kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.
...Bu bilgiler ışığında somut olaya bakıldığında; şüpheli şahısların bulunduğu anonsu üzerine emniyet görevlileri tarafından yapılan denetimde, kimliği üzerinde bulunmayan sanığın kendisini kardeşi ... olarak bildirdiği, üzerinde yapılan aramada ele geçen telefon numarası ile irtibat kurulduğunda babasından fiziki özellikleri sorularak sanığın gerçek kimliğine ulaşıldığı, ... adına düzenlenmiş bir belge olmadığı anlaşılmakla, sanığın üzerine atılı suçun unsurları itibariyle oluşmadığı gözetilmeden beraati yerine yazılı şekilde mahkumiyetine karar verilmesi," (11.C.D. 2013/26045 Esas sayılı 02.11.2015 tarihli kararı)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 02.12.2014 tarih ve 2013/9-618 Esas , 2014/532 Karar sayılı, 23.05.2017 tarih ve 2014/9-464 Esas, 2017/285 Karar sayılı içtihatlarında özetle: " ...bu suçun oluşabilmesi için yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmî belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır. " şeklinde tespit yapılarak resmi belge düzenlenmesinde yalan beyan suçunun oluşabilmesi için, beyanın resmi belgenin düzenlenmesi sırasında yapılması ve beyanının doğruluğunun ispatlayıcı nitelikte olması, beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması gerektiği vurgulanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararları, Dairemizin uygulamaları, öğretideki görüşler ve konuya ilişkin yargısal kararlara göre; bu suçta temel alınan husus, memur tarafından delil aranmaksızın, başkaca herhangi bir araştırma, inceleme ve işlem yapılmaksızın, doğrudan doğruya hukuksal sonuç doğuracak, delil aracı oluşturacak nitelikte resmi belgenin düzenlenmesine dayanak alınan beyandır. Yalan beyanın doğrudan hukuki sonuç doğurmadığı, delil aracı oluşturmadığı hallerde ya da memurun görevi gereği beyanın gerçeğe uygunluğunu araştırma, denetleme ve doğruluğuna kanaat getirdiği takdirde resmi belgeyi düzenlemesi, aksi halde beyanı reddetmesi gerekiyorsa yalan beyan suçu oluşmayacaktır.
Somut olayda: Devriye görevi ifa eden polis memurlarının bazı binalara girip çıktıkları ve evleri gözetlediklerini düşündükleri ve durumlarından şüphelendikleri sanık ... ile yanındaki şahıslardan kimlik istedikleri, sanık ..."in kimlik ibraz etmeyerek kendisini ... olarak tanıttığı, polis memurlarının sanığın bildirdiği kimlikten şüphelendikleri, sanığa sahte kimlik kullanmanın suç olduğunu hatırlatarak gerçek kimliğin tespiti için araştırmaya başladıkları ve bu amaçla sanığı gözaltına aldıkları, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/2 maddesi uyarınca gerçek kimliğin tespiti amacı ile yapılan bu gözaltı ve araştırma işlemleri sırasında düzenlenen nezarethane defterine kayıt, doktor muayene barkodu, parmak izi ve fotoğraf kayıt formlarında sanığın ismini ... olarak bildirmeye devam ettiğinin iddia ve kabul edilmesi karşısında;
Olay günü devriye görevi ifa eden polis memurlarının durumundan şüphelendikleri sanığa yalnızca kimlik bilgilerini sordukları ayrıca beyan üzerine resmi bir belge düzenlemedikleri, sanığın kimliğini doğru söylemediğini düşündükleri için de sanığın kimliği ile ilgili beyanını araştırmaya başladıkları artık bu aşamada sanık beyanının tek başına kanıtlama gücünün kalmadığı,
Nezarethane defterine kayıt, doktor muayene barkodu, parmak izi ve fotoğraf kayıt formlarının ise beyanı yeterli görülmeyen sanığın gerçek kimliğin tespiti amacı ile yapılan araştırmalar ve Kabahatler Kanunun 40/2 maddesi hükümlerinin uygulanması sırasında düzenlendiği,
"Açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır." şeklinde düzenlenen Kabahatler Kanunun 40/2 maddesi hükümlerine göre sanığın gerçek kimlik bilgilerinin tespit edilmesinden ibaret olan bu aşamada sanık beyanın tek başına kanıtlama gücünün bulunmadığı,
Suç tarihinde hakkında yakalama kararı bulunan sanığın görevli polisler tarafından kimlik kontrolü yapılması sırasında kendi kimliği hakkında yalan beyanda bulunmak şeklinde gerçekleşen eyleminde;"resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak" suçunun unsurları itibariyle oluşmadığı, eylemin 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40/1. madde ve fıkrasında düzenlenen "kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunma" kabahatini oluşturduğu,
5326 sayılı Yasanın 40/1. maddesinde öngörülen idari para cezasının miktarına göre 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 20/2-c maddesinde yazılı zamanaşımının, eylemin gerçekleştiği 09.12.2013 tarihinden temyiz inceleme tarihine kadar gerçekleştiği anlaşıldığından yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu hususta CMUK"nın 322 ve Kabahatler Kanununun 24. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan Kabahatler Kanununun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun "resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak" suçundan verilen mahkumiyet hükmünün onanmasına dair kararına katılmıyorum.17.05.2018
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.