
Esas No: 2016/503
Karar No: 2018/5503
Karar Tarihi: 11.09.2018
Yargıtay 14. Hukuk Dairesi 2016/503 Esas 2018/5503 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine asıl davada 05.01.2012 birleştirilen davada 18.06.2012 gününde verilen dilekçe ile asıl davada intifa hakkına dayalı elatmanın önlenmesi ve ecrimisil; birleştirilen davada intifa hakkının terkini talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; asıl davanın reddine, birleştirilen davanın kabulüne dair verilen 13.07.2015 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı ... tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Asıl dava, intifa hakkına dayalı elatmanın önlenmesi ve ecrimisil; birleşen dava, ... kaydındaki intifa şerhinin terkini istemine ilişkindir.
Asıl davada davacı vekili, dava konusu 1251 ada 4 parsel sayılı taşınmazda kayıtlı 13 numaralı bağımsız bölümde müvekkili lehine intifa hakkı olduğunu ve müvekkilinin eski eşi olan davalının dava konusu taşınmazı tahliye etmemesi nedeniyle müvekkilinin taşınmazı kullanamadığını beyan ederek davalının dava konusu taşınmaza müdahalesinin önlenmesine ve 2010 yılı Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım ve Aralık aylarına ait 7.000,00 TL ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; birleşen davada davacı vekili, dava konusu taşınmazda davalı lehine intifa hakkı tesis edildiği tarihte müvekkilinin ehliyetsiz olduğunu beyan ederek ... kaydında davalı lehine tesis edilen intifa şerhinin terkinine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, asıl davanın reddine; birleşen davanın kabulüne, ... İli, ... İlçesi, ... Mahallesi 1251 ada 4 parsel 13 numaralı bağımsız bölüm üzerinde davalı ... lehine tesis olunan 19/10/2009 tarihli 27587 yevmiye numaralı intifa hakkının kaldırılmasına karar verilmiştir.
Hükmü, davacı ... temyiz etmiştir.
Kural olarak; temyiz kudreti bulunmayan, davranışlarının eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak elde edebilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez.
Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 9. maddesinde yer alan “Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir." hükmüyle; bir kimsenin hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmıştır.
Aynı Kanunun 10. maddesinde, “Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmüne,
“Ayırtetme gücü“ kenar başlıklı 13. maddesinde, “Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, bu Kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” hükmüne,
“Ayırt etme gücünün bulunmaması” başlıklı 15. maddesinde ise, “Kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, ayırt etme gücü bulunmayan kimsenin fiilleri hukuki sonuç doğurmaz.” hükmüne yer verilmiştir.
Kanuni düzenlemelere göre, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından 11.06.1941 tarih ve 4/21 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği üzere karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz.
Görülmektedir ki, bir kimsenin fiil ehliyetinin tespiti, şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle çok büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle, davanın taraflarından birinin ayırtım (temyiz) gücünün olmaması kamu düzenine ilişkin olup; mahkemece bu husus re"sen gözetilmeli ve araştırılmalıdır.
Öte yandan, her ne kadar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. (ve 1086 sayılı HUMK"nun 286.) maddesinde belirtildiği üzere hakim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirebilir; bilirkişinin oy ve mütalâası hâkimi bağlamaz ise de temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı veya sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çoğu zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması, kişiye; eylem ve işleme göre değişmesi, bu yönde yetkili sağlık kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK"nun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2010 gün ve 2010/19-97 E. 2010/83 K. ile 07.12.2001 gün ve 2011/14-609 E. 2011/744 K. sayılı Kararlarında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Somut olaya gelince; dosyada mevcut 28.02.2014 tarihli Adli Tıp Kurumu raporundan asıl dava davalısı birleşen dava davacısı ...’ın intifa hakkının tesis edildiği 19.10.2009 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğu bu nedenle ... lehine kurulan intifa hakkının geçerli olduğu ve dava konusu taşınmazın ... tarafından kullanılmakta olduğu anlaşılmaktadır.
O halde mahkemece, asıl dava yönünden ecrimisil talebine yönelik işin esasına girilip tarafların delilleri toplanarak ve bilirkişilere ecrimisil bedeli hesaplattırılarak sonucuna göre karar verilmesi; birleşen dava yönünden ise intifa hakkının tesis edildiği tarihte davacı ...’ın fiil ehliyetine haiz olduğu anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.09.2018 tarihinde oybirliği ile karar verildi.