4. Hukuk Dairesi 2015/4895 E. , 2016/4285 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat .. tarafından, davalı ... aleyhine 08/01/2013 gününde verilen dilekçe ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 25/11/2014 günlü kararın Yargıtay’ca incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırı iddiasına dayalı manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalının sahibi olduğu ve günlük olarak yayınlanan .. tarihli sayısında davacı hakkında gerçeğe aykırı olarak “ .. ” başlıklı haber yaptığını, yapılan bu haberle davacı tarafından kaçak ve ruhsata aykırı olarak inşaat yapıldığı ve kamu gücünü kendi menfaati için kullandığı şeklinde kamuoyunda algı oluşturmaya çalışıldığını, davacının .. almış olduğu arsayı görev süresi dolduktan sonra kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile müteahhide verdiğini, yapılan anlaşmaya göre 12 daire üzerine inşa edilen bu yerden davacının 4 adet daire aldığını, binanın ruhsatının olmadığı veya kaba inşaatı bittikten sonra ruhsat alındığı iddialarının ise asılsız olduğunu, haksız ve kötü niyetle haber yapıldığını belirterek uğramış olduğu manevi zararın tazminini istemiştir.
Davalı vekili, haberin, binanın inşaatının ruhsat alınmadan başladığına ilişkin olduğunu, ruhsat, sözleşme ve tapu tarihlerine bakıldığında bunun doğru olduğunun görüleceğini, ayrıca tapu kayıtlarına göre davacının apartmanda daha fazla dairesinin olduğunu, karalamak amacıyla haber yapılmadığını, kamuoyunun bilmesi gereken bir haber olması nedeniyle basın özgürlüğü çerçevesinde kaleme alındığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; haberin sunuluş biçimi, özellikle haberi yapan gazetenin davacının görev yaptığı sırada, davacının .. aykırı işlem yaptığını ileri sürerek davacıyı itham altında bırakması, bu konuda resmi makamlarca inşaata ilişkin herhangi bir usulsüzlük olmadığının tespitine rağmen, haberi yapan gazetenin davacının sosyal konumunu ve itibarını karalama amacı taşıdığı, özellikle basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğünde aranan ölçülük ilkesine aykırı davranıldığı, davalı gazetenin haber içeriğine göre toplumda ve kamuoyunda bilgilendirme ve aydınlatma görevi dışında davacıya ucu açık ithamlarda bulunarak davacının kişilik haklarının zedelenmesine yol açtığı gerekçesiyle istemin kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Basın özgürlüğü, Anayasa"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki, bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasa"nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanunu"nun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Dava konusu " .. " başlığı altında verilen haberde, .. olarak görev yapan davacının .. görev yaptığı süre içerisinde yaptırdığı altı katlı apartmanın ruhsatının İmar Kanunu"na aykırı biçimde, inşaya başlandıktan sonra alındığının iddia edildiği, bu iddianın .. kamuoyunda tepki topladığı, savcının apartmandaki 12 dairenin 10 tanesinin sahibi olduğu, binanın inşaat ruhsatının yapının kaba bölümü tamamlandıktan sonra .. tarihinde alındığı, imar uzmanlarınca bunun İmar Kanununa göre yasal olmadığı ve suç teşkil ettiği görüşünün savunulduğu belirtildikten sonra “ .. " dedi. .. kamuoyu, inşaat sürecinde sorumlu olan yetkililerin iddialara açıklık getirmesini beklerken, binanın üzerinde yükseldiği arsanın hangi tarihte kimden satın alındığı da vatandaşlarca merak edilen konular arasında ver alıyor.” ifadelerine yer verilmiştir.
Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; söz konusu apartmanın kat karşılığı inşaat sözleşmesinin 20/04/2012 tarihinde imzalandığı, binanın ruhsat tarihinin 26/07/2012 ve tapuda edinme tarihinin ise 24/08/2012 olduğu, kat karşılığı inşaat sözleşmesinde 4 adet dairenin davacıya ait olacağı belirtilmiş olmasına rağmen, dosyada mevcut tapu kayıtları ve UYAP üzerinden alınan .. kayıtlarından haberin yapıldığı tarih itibariyle davacının adına kayıtlı 10 adet dairenin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda, dava konusu haber yapıldığı tarihte görünürdeki gerçeğe uygun olup özle biçim arasındaki denge bozulmamıştır. Basının somut gerçeği araştırması beklenemez. Yayın tarihinde görünür gerçeğe uygun olan, okuyucunun ilgisini çekmek için çarpıcı başlık kullanılan dava konusu haberde hukuka uygunluk sınırlarının aşıldığından söz edilemez. Haber içeriğinde kullanılan ifadelerin de kişilik haklarına saldırı teşkil ettiğinden söz edilememez. Yerel mahkemece, açıklanan yönler gözetilerek, istemin tümden reddedilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, davalının manevi tazminatla sorumlu tutulmuş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 31/03/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.