10. Hukuk Dairesi 2017/3052 E. , 2019/5749 K.
"İçtihat Metni"Bölge Adliye
Mahkemesi : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
Dava, rücuan tazminat istemine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince, hükümde belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı davacı Kurum ve davalı vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen kararın, davalı kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
I-İSTEM:
Davacı vekili; kurum sigortalısı Şamil Yaldız"ın davalı işyerinde çalışmakta iken 09.01.2015 tarihinde geçirdiği iş kazası neticesi vefat ettiğini, kaza nedeniyle müteveffa sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelir nedeniyle oluşan kurum zararının tahsilini talep etmiştir.
II-CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde müteveffanın şirkette elektrik teknisyeni olarak çalıştığını, ekip şefi olduğunu, Kuvvetli Akım Tesislerinde Yüksek Gerilim Altında çalışma izin belgesine, ilk yardımcı belgesine sahip olduğunu, iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine katıldığını, sigortalının görevi olmadığı halde hiçbir güvenlik tedbiri almadan ve yanındakilere haber vermeden direğe çıktığını ve acı olayın yaşandığını, müvekkili şirketin dava konusu kazada kusurunun bulunmadığını, ... 4. İş Mahkemesinin 2015/ 463 esas sayılı dosyası ile müteveffanın mirasçılarının tazminat davası açtığını, müvekkili şirketin işveren sıfatı ile dava konusu olay ve benzerleri için prim ödediğini, zararlandırıcı olay nedeniyle bir ödeme istenecek ise prim tahsil edilmemesi gerektiğini, ödeme tarihinden itibaren faiz istenemeyeceğini, haksız açılan davanın reddine karar verilmesini istediğini beyan etmiştir.
III-MAHKEME KARARI
A-İLK DERECE MAHKEME KARARI
Sosyal Güvenlik Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı Müfettişi tarafından tanzim olunan 09.06.2015 tarih, 93220/25/IR/25sayılı İnceleme Raporu ve mahkece kazanın meydana geldiği iş dalında, iş sağlığı ve iş güvenliği dalında uzman üçlü bilirkişi heyetinden alınan 10.05.2016 tarihli kusur raporu ile davalı işverenin % 70, sigortalının % 30 oranında kusurlu olduğunun belirlenmesi ve gerçek zarar hesap raporuna dayalı olarak, davalının kaza tarihinde yürürlükte bulunan 5510 sayılı kanunun 21 maddesi gereğince kusur oranları nispetinde sorumluluğu ile davanın ve birleşen davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili, süre tutum dilekçesi vermiş, gerekçeli istinaf başvuru dilekçesi vermediği görülmüştür.
Davalı vekili, dosyaya sunulan işyeri özlük dosyasındaki belgelere göre,ekip şefi konumundaki sigortalının işe giriş sağlık raporu alındığı, kişisel koruyucu ve donanımların verildiğine ilişkin imzalı tutanağın bulunduğu, iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerine katılım belgesinin bulunduğu, kuvvetli akım tesislerinde yüksek gerilim altında çalışma izin belgesinin bulunduğu halde işverene kaza nedeniyle % 70 kusuru izafe edilmesinin hatalı olduğunu, kaza sırasında görevi Pınarbaşı ilçesindeki Yukarıborandere, Hanyeri, Kütüklük Köylerine ait OG enerji nakil hatlarında arıza olup olmadığını gözle kontrol etmekten ibaret olduğu halde, görevi dışında direğe çıktığını,ekip şefi oarak iş güvenliği kurallarından bizatihi sorumlu olduğunu, hak sahiplerinin açtığı tazminat davası ile bu dava arasında bağlantı olduğu halde bekletici mesele yapılmadığını, işverenin zaten iş kazaları nedeniyle prim ödediğini, bir de kaza nedeniyle zarardan sorumlu tutulmasının mükerrer ödemeye yol açtığını,5510 sayılı Yasanın 21. maddesinin Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürmüş resen gözetilecek sebeplerle de davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
B-BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARI
davanın kabulüne dair mahkemenin maddi vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından; davacı Kurum ve davalı vekillerinin başvurusunun 6100 sayılı HMK"nın 353/1-b.1 bendi uyarınca esastan reddine karar verilmiştir.
IV-TEMYİZ KANUN YOLUNA BAŞVURU VE NEDENLERİ:
Davacı SGK vekili, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, müteveffanın kusurunun olmadığını belirterek kararın temyiz incelemsi ile bozulmasını talep etmiştir.
Davalı şirket vekili, yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, atfedilen kusurun hatlı oılduğunu, kişisel koruyucu malzemelerin ve eğitimin işçiye verildiğini belirterek kararın temyiz incelemsi ile bozulmasını talep etmiştir.
V-İLGİLİ HUKUK KURALLARI VE İNCELEME:
1-Davacı Kurum, 09.01.2015 tarihinde meydana gelen iş kazası sonucunda vefat eden sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirden oluşan kurum zararının davalıdan tahsilini talep etmiş olup, davanın yasal dayanağı olay tarihinde yürürlükte bulunan ve 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"dur. Mahkemece ceza ve tazminat dosyalarının akıbeti araştırılmadan, varsa çelişkiler giderilmeden alınan kusur raporu ve denetime elverişli olmayan hesap raporu doğrultusunda yazılı şekilde karar verilmiştir.
Kusur raporlarının, 5510 sayılı Yasa, 4857 sayılı Yasanın 77. ve İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğünün 2 vd maddelerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir. 4857 sayılı Yasanın 77. maddesi; “İşverenler işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak, işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdürler. İşverenler, işyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği önlemlerine uyulup uyulmadığını denetlemek, işçileri karşı karşıya bulundukları mesleki riskler, alınması gerekli tedbirler, yasal hak ve sorumlulukları konusunda bilgilendirmek ve gerekli iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek zorundadırlar...” düzenlemesini içermektedir. Anılan düzenleme, işçiyi gözetim ödevi ve insan yaşamının üstün değer olarak korunması gereğinden hareketle; salt mevzuatta öngörülen önlemlerle yetinilmeyip, bilimsel ve teknolojik gelişimin ulaştığı aşama uyarınca alınması gereken önlemlerin de işveren tarafından alınmasını zorunlu kılmaktadır. İş kazasının oluşumuna etken kusur oranlarının saptanmasına yönelik incelemede; ihlal edilen mevzuat hükümleri, zararlı sonuçların önlenmesi için koşulların taraflara yüklediği özen ve dikkat yükümüne aykırı davranışın doğurduğu sonuçlar irdelenip, kusur aidiyet ve oranları gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 74. (818 sayılı Borçlar Kanunu 53.) maddesi hükmü gereğince, hukuk hakimi kesinleşen ceza mahkemesi kararındaki maddi olgu ile bağlıdır.
Ceza mahkemesi kendine has usuli olanakları nedeniyle hükme esas aldığı maddi olayların varlığını saptamada daha geniş yetkilere sahiptir. Bu nedenle, hukuk hakiminin, ceza hakiminin fiilin hukuka aykırılığını ve illiyet bağı saptayan maddi vakıa konusundaki kabulü ve ceza mahkemesinin kabul ettiği olayın gerçekleşme şekli diğer bir deyişle maddi vakıanın kabulü konusunda kesinleşmiş olan bir mahkumiyet veya maddi vakıa tespiti yapan beraat hükmüyle bağlı olacağı hem ilmi (Prof. Dr. Kemal Gözler, “Res Judicata’nın Türkçesi Üzerine”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 56, Sayı 2, 2007, s.45-61 ) hem de kökleşmiş kazai içtihatlarla benimsenmiş bulunmaktadır
Borçlar Kanununun 53. maddesi hükmüne göre, kusurun takdiri ve zarar miktarının tayini hususunda hukuk hakimi ceza mahkemesi kararı ile bağlı değil ise de ceza mahkemesinde saptanan maddi olgularla bağlı olduğundan, mahkumiyetin kesinleşmesi halinde mahkum olanlara az da olsa bir miktar kusur verilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, tarafları ve konusu farklı olan sigortalının/haksahiplerinin açtığı tazminat dosyasında verilen karar, rücuan tazminat davalarında kesin hüküm teşkil etmese de o dosyada alınan kusur raporu da eldeki davada güçlü delil teşkil edebilir. Nitekim bu husus, Yargıtay"ın yerleşmiş ve kökleşmiş görüşleri ile de kabul edilmiş bulunmaktadır.
2-5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girdikten sonraki tarihte gerçekleşen iş kazasında hayatını kaybeden sigortalı hak sahiplerine bağlanan gelir ve cenaze masrafı nedeniyle uğranılan davacı Kurum zararının davalı işverenden rücuan alınmasına ilişkin davanın yasal dayanaklarından olan 5510 sayılı Kanunun 21. maddesinin ilk fıkrasında, iş kazası, işverenin kastı veya sigortalıların sağlığını koruma ve iş güvenliği mevzuatına aykırı bir davranışı sonucu meydana gelmişse, Kurumca sigortalıya veya hak sahiplerine bu Kanun gereğince yapılan veya ileride yapılması gereken ödemeler ile bağlanan gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri toplamının, sigortalı veya hak sahiplerinin işverenden isteyebilecekleri tutarlarla sınırlı olmak üzere, Kurumca işverene ödettirileceği belirtilmiş olmakla, anlaşılacağı üzere işverenin rücu alacağından sorumluluğu belirlenirken, gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile yargılamada yöntemince hesaplanacak gerçek (maddi) zarar karşılaştırması yapılıp düşük (az) olan tutarın hükme esas alınması gerekmektedir.
Bu tür davalarda gerçek zarar hesabı, tazminat hukukuna ilişkin genel ilkeler doğrultusunda yapılmalı, sigortalı sürekli iş göremezlik durumuna girmişse bedensel zarar, ölüm halinde destekten yoksun kalma tazminatı hesabı dikkate alınmalıdır. Gerçek zararın belirlenmesinde, zarar ve tazminata doğrudan etkili olan sigortalının net geliri, kalan ömür süresi, iş görebilirlik çağı, iş göremezlik derecesi, kusur ve destek görenlerin gelirden alacakları pay oranları, eşin evlenme olasılığı gibi tüm veriler ortaya konulmalıdır. Gerçek zarar, sigortalının kaza tarihi itibarıyla kalan ömür süresine göre aktif ve pasif dönemde elde edeceği kazançlar toplamından oluşmaktadır. Sigortalı veya hak sahiplerinin kalan ömür süreleri yönünden ise, Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı, ... Üniversitesi Fen Fakültesi Aktüerya Bilimleri Bölümü, ... Danışmanlık, ... Üniversitesi ve ... Üniversitesi’nin çalışmalarıyla “TRH2010” adı verilen Ulusal Mortalite Tablosu hazırlanarak Sosyal Güvenlik Kurumunca 2012/32 sayılı Genelgeyle ilk peşin sermaye değerlerinin hesabında uygulamaya konulmuş olup özü itibarıyla varsayımlara dayalı gerçek zarar hesabında gerçeğe en yakın verilerin kullanılması gerektiğinden ülkemize özgü ve güncel verileri içeren ...tablosu kalan ömür sürelerinde esas alınmalıdır.
Sigortalının 60 yaşına kadar aktif dönemde günlük net geliri üzerinden, 60 yaşından sonra kalan ömrü kadar pasif dönemde asgari ücret üzerinden, her yıl için ayrı ayrı hesaplama yapılacağı Yargıtayın yerleşmiş görüşlerindendir. Günlük net gelir saptanarak rapor tarihi itibarıyla bilinen dönemdeki kazanç, var olan verilere göre iskontolama ve artırma işlemi yapılmadan hesaplanmaktadır. Bilinmeyen dönemdeki kazanç bakımından ise tazminatların peşin olarak hesaplanmasına karşın gelirlerin taksit taksit elde edilmesi sonucunda tazminata esas gelire artırım ve iskonto uygulanmaktadır. Peşin sermayeden elde edilecek yarar, reel faiz kadar olduğundan şu durumda enflasyon dışlanmak suretiyle değişen ekonomik koşullar ve reel faiz oranları da gözetilerek %10 yerine Kurum ilk peşin sermaye değeri hesaplamalarına paralel olarak %5 oranı uygulanmalıdır.
Yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar ışığında, mahkemece ceza hak sahipleri tarafından açılan tazminat dosyalarının akıbeti araştırılarak celbi ile çelişkinin bulunması üzerine gidermek üzere yeniden oluşa uygun kusur raporu alınmalı ve devamında elde edilen bulgu ve tespitlere göre yukarıda öngörülen ilkeler gereğince uzman bilirkişi tarafından yeniden rapor düzenlenerek sigortalının gerçek zararı hesaplanmalı, bu miktar, gelirin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değeri ile karşılaştırılıp davalıların kusur oranına göre sorumluluğu belirlendikten sonra elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Mahkemece, açıklanan maddi ve hukuki ilkeler gözetilmeksizin eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı Kurum ve davalı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararının kaldırılarak İlk Derece Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi kararının HMK’nın 373/1 maddesi gereği kaldırılarak temyiz edilen ilk derece mahkemesi hükmünün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine, dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 03.07.2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.