7. Hukuk Dairesi 2013/10642 E. , 2014/6026 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi : Ankara 9. İş Mahkemesi
Tarihi : 24/12/2012
Numarası : 2009/412-2012/1126
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtayca incelenmesi taraflarca istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı. Dosya incelendi, gereği görüşüldü:
1-Dosyadaki yazılara, hükmün Dairemizce de benimsenmiş bulunan yasal ve hukuksal gerekçeleriyle dayandığı maddi delillere ve özellikle bu delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre davalının tüm davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddine,
2-Davacı işyerinde labaratuar elemanı olarak çalıştığını, sözleşmenin haksız olarak işveren tarafından sonlandırıldığını belirterek kıdem ve ihbar tazminatı ile bazı işçilik alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan deliller ve bilirkişi raporuna göre davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Taraflar arasında zamanaşımı noktasında ihtilaf bulunmaktadır.
4857 sayılı Kanundan daha önce yürürlükte bulunan 1475 sayılı Yasada ücret alacaklarıyla ilgili olarak özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediği halde, 4857 sayılı İş Kanunun 32/8 maddesinde, işçi ücretinin beş yıllık özel bir zamanaşımı süresine tabi olduğu açıkça belirtilmiştir. Ancak bu Kanundan önce tazminat niteliğinde olmayan, ücret niteliği ağır basan işçilik alacakları, Borçlar Kanununun 126/1 maddesi (6098 Sayılı TBK 147) uyarınca beş yıllık zamanaşımına tabidir. Yıllık izin ücreti iş sözleşmesinin feshi ile muaccel olup dönemsel bir nitelik taşımadığından, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uygulaması yönünden 10 yıllık genel zamanaşımına tabidir. 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 7 nci maddesinde, iş mahkemelerinde sözlü yargılama usulü uygulanır. Ancak 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 447 inci maddesi ile sözlü yargılama usulü kaldırılmış, aynı yasanın 316 ve devamı maddeleri gereğince iş davaları için basit yargılama usulü benimsenmiştir.
Sözlü yargılama usulünün uygulandığı dönemde zamanaşımı def"i ilk oturuma kadar ve en geç ilk oturumda yapılabilir. Ancak 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde 319 uncu madde hükmü uyarınca savunmanın değiştirilmesi yasağı cevap dilekçesinin verilmesiyle başlayacağından, zamanaşımı defi cevap dilekçesi ile ileri sürülmelidir. 01.10.2011 tarihinden sonraki dönemde ilk oturuma kadar zamanaşımı definin iler sürülmesi ve hatta ilk oturumda sözlü olarak bildirilmesi mümkün değildir.
Dava konusunun ıslah yoluyla arttırılması durumunda, 1086 sayılı HUMK hükümlerinin uygulandığı dönemde, ıslah dilekçesinin tebliğini izleyen ilk oturuma kadar ya da ilk oturumda yapılan zamanaşımı defi de ıslaha konu alacaklar yönünden hüküm ifade eder. Ancak Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamada, 317/2 ve 319. maddeler uyarınca ıslah dilekçesinin davalı tarafa tebliği üzerine iki haftalık süre içinde ıslaha konu kısımlar için zamanaşımı definde bulunulabileceği kabul edilmelidir.
Cevap dilekçesinde zamanaşımı defi ileri sürülmemiş ya da süresi içinde cevap dilekçesi verilmemişse ilerleyen aşamalarda 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 141/2 maddesi uyarınca zamanaşımı defi davacının açık muvafakati ile yapılabilir.
1086 sayılı HUMK yürürlükte iken süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı define davacı taraf süre yönünden hemen ve açıkça karşı çıkmamışsa (suskun kalınmışsa) zamanaşımı defi geçerli sayılmakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uygulandığı dönemde süre geçtikten sonra yapılan zamanaşımı definin geçerli sayılabilmesi için davacının açıkça muvafakat etmesi gerekir. Başka bir anlatımla 01.10.2011 tarihinden sonraki uygulamalar bakımından süre geçtikten sonra ileri sürülen zamanaşımı define davacı taraf muvafakat etmez ise zamanaşımı defi dikkate alınmaz.
Zamanaşımı definin cevap dilekçesinin ıslahı yoluyla ileri sürülmesi de mümkündür.
Somut olayda, davacı 19.10.2011 tarihli dilekçesi ile ıslah işleminde bulunmuş, 28.06.2012 tarihinde bilirkişi raporu aldırılmış, 03.07.2012 tarihinde davacı ikinci kez ıslah yapmış, davalı 06.07.2012 tarihinde 2. ıslaha karşı zamanaşımı savunmasında bulunmuş, davacı bu savunmaya muvafakatlarının olmadığını belirtmiştir. Davalı ise, 23.07.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile 25.10.2011 tarihli ıslaha karşı verdiğini ileri sürdüğü cevap dilekçesini ıslah ederek 19.10.2011 tarihli 1. ıslaha karşı zamanaşımı savunmasında bulunmuştur.
H.M.U.K. döneminde açılan bu dava da ilk ıslah işlemine karşı zamanaşımı savunmasında bulunmayan davalı her nasılsa usule aykırı olarak 2. kez davacı tarafından yapılan ıslah işlemine karşı zamanaşımı savunmasında bulunmuştur. Davacı buna muvafakat etmemiştir. Daha sonra davalı ıslah işlemi yaparak 25.10.2011 tarihli 1. Islaha karşı verdğini ileri sürdüğü dilekçesini ıslah ettiğini ve davacının 19.10.2011 tarihli ıslah işlemine karşı zamanaşımı savunmasında bulunduğunu beyan etmiştir. Mahkemece davalının ıslahla yaptığı zamanaşımı savunması dikkate alınarak hüküm kurulmuştur. Öncelikli olarak davalının belirtmiş olduğu 25.10.2011 tarihli dilekçe üzerinde hakim havalesi bulunmamaktadır. Bu durum 06.07.2012 tarihli bilirkişi raporunda da yer almıştır. Bu nedenle davalı dosyada yer almayan bir dilekçeyi ıslah etmiş ve mahkemece de bu işleme itibar edilerek ek bilirkişi raporu aldırılmış ve bu doğrultuda hüküm kurulmuştur. Hakim havalesi olmayan ve dosyada bulunmayan bir dilekçeyi ıslah işlemi olarak dikkate alarak hüküm kurulması hatalı olup bozmayı gerektirmiştir.
Kabule göre davacı tarafından yapılan ikinci ıslah işlemi hükümsüz olduğundan yatırılan bu harcın hükümle birlikte iade edilmemesi de hatalıdır.
SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı nedenle BOZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, aşağıdaki yazılı temyiz harcının davalıya yükletilmesine, 13.03.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.