
Esas No: 2014/2544
Karar No: 2014/2544
Karar Tarihi: 19/7/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
İLTER KUŞOĞLU BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/2544) |
|
Karar Tarihi: 19/7/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hasan Tahsin
GÖKCAN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör Yrd. |
: |
Hikmet Murat
AKKAYA |
Başvurucu |
: |
İlter
KUŞOĞLU |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, başvurucu tarafından hakaret, görevi kötüye
kullanma, iftira, kamu görevlisinin suçu bildirmemesi iddialarıyla yapılan suç
duyuruları üzerine yürütülen soruşturmalar kapsamında soruşturma izni
verilmemesi ve bu kararlara karşı yapılan itirazların reddedilmesi nedeniyle
adil yargılanma hakkı ile maddi ve manevi varlığın korunması hakkının ihlal
edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurucu, aynı şikâyetler kapsamında 27/2/2014 ve 15/5/2014 tarihlerindeüç ayrı başvuru yapmıştır. 2014/2545 ve
2014/6716 numaralı başvurular 2014/2544 numaralı başvuruda birleştirilmiştir.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca başvurunun kabul
edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atıfta bulunarak başvuru hakkında görüş
sunulmayacağını bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, Gümrük ve ve Ticaret
Bakanlığında başmüfettiş olarak görev yapmıştır.
9. Başvurucu, başmüfettişlik görevi gereğince düzenlediği
raporlar ile tespit ettiği hukuka aykırılıklar hakkında işlem yapılmadığını,
aleyhine kanun ve usule aykırı soruşturmaların yapıldığını ve disiplin
cezalarının uygulandığını, müstafi kabul edildiğini ileri sürerek 3/4/2013
tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde hakaret, görevi kötüye
kullanma, iftira, kamu görevlisinin suçu bildirmemesi suçlarının işlendiğinden
bahisle Gümrük ve Ticaret Bakanlığı müsteşar ve yardımcıları, rehberlik ve
teftiş başkanı, personel dairesi başkanı ve başmüfettişten şikâyetçi olmuştur.
10. Başvurucu benzer iddialar kapsamında kendisi hakkında tesis
edilen birtakım idari işlemler sebebiyle 17/4/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı nezdindeGümrük ve Ticaret Bakanlığı
müsteşar yardımcısı, gümrükler genel müdürü ve genel müdür yardımcısı,
rehberlik ve teftiş başkanı, rehberlik ve teftiş başkan yardımcısı, personel
dairesi başkanı, başmüfettişler ve hukuk müşavirinden şikâyetçi olmuştur.
11. Başvurucunun 24/6/2013 tarihinde Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığı nezdinde yaptığı suç duyurusunun konusu ise bayram tatili için
Antalya"da bulunduğu sıradaherhangi bir görev emri
olmamasına rağmen Antalya Havalimanında yaptığı resen inceleme ve araştırma ile
H.Z. isimli kişinin bilgisine başvurması sonucunda hakkında disiplin cezası
verilmesi üzerine hakaret, iftira, görevi kötüye kullanma, suç uydurma ve kamu
görevlisinin suçunun işlendiği iddiası olup Gümrük ve Ticaret Bakanlığı
rehberlik ve teftiş başkanı ile başmüfettişleri hakkında şikâyetçi olunmuştur.
12. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, şikâyet edilenler hakkında
Gümrük ve Ticaret Bakanlığından soruşturma izni talep etmiştir. Gümrük ve
Ticaret Bakanı sırasıyla 25/7/2013, 29/8/2013 ve 19/11/2013 tarihli işlemlerle
soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararlar vermiştir.
13. Başvurucu, soruşturma izni verilmemesi kararına karşı süresi
içerisinde Danıştay nezdinde itiraz yoluna gitmiş, Danıştay 1. Dairesinin
18/12/2013 tarihli ve E.2013/1467, K.2013/1761 ile E.2013/1522, K.2013/1762
sayılı kararlarıyla 25/7/2013 ve 29/8/2013 tarihli soruşturma izni
verilmemesine ilişkin kararlara karşı yapılan itirazlar reddedilmiştir. Yine
aynı Dairenin 5/3/2014 tarihli ve E. 2014/12, K.2014/334 sayılı kararıyla
başvurucunun 19/11/2013 tarihli işleme karşı yaptığı itirazı reddedilmiştir.
14. Anılan kararlar 10/2/2014 ve 28/4/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
15. Başvurucu 27/2/2014 ve 15/5/2014 tarihlerinde bireysel
başvurularda bulunmuştur.
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
16. Mahkemenin 19/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
17. Başvurucu; Gümrük ve Ticaret Bakanlığında başmüfettiş olarak
görev yaptığını, başmüfettişlik görevi gereğince düzenlediği raporlarıyla
tespit ettiği hukuka aykırılıklar hakkında yetkililerce işlem yapılmadığı gibi
aleyhine kanun ve usule aykırı soruşturmaların yapıldığını ve disiplin
cezalarının uygulandığını, bir yıl içerisinde beş kez savunmasının istendiğini,
linç edilmek istendiğini, başmüfettişlik unvanının alınarak aynı Bakanlıkta
uzman olarak atandığını, en sonunda müstafi kabul edildiğini ileri sürerek
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı nezdinde sorumlulardan şikâyetçi olduğunu,
Gümrük ve Ticaret Bakanlığınca şikâyet edilenler hakkında soruşturma izni
verilmediğini, bu karara karşı yaptığı itirazın Danıştay tarafından gerekçesiz
olarak reddedildiğini belirterek Anayasa’nın 2., 17., 36., 38., 40. ve 74.
maddelerinde tanımlanan haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
B. Değerlendirme
18. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
§ 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, soruşturma izni verilmemesi kararı
nedeniyle devletin, maddi ve manevi varlığını koruma hakkını etkili bir şekilde
korumaya yönelik tedbirleri almadığı iddiasıdır. Buna göre söz konusu
şikâyetlerin Anayasa’nın 17. ve 36. maddeleri bağlamında incelenmesi
gerekmektedir.
1. Adil Yargılanma Hakkı
Yönünden
19. Başvurucu, şikâyet ettiği kişi hakkında soruşturma izni
verilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri
sürmüştür.
20. Suç işlediğini düşündüğü üçüncü kişilerin cezalandırılmasını
talep eden mağdur, suçtan zarar gören şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz
kişilerin adil yargılanma haklarının ihlal edildiği yönündeki şikâyetleri,
Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (Sözleşme) yer alan temel hak ve
özgürlüklerin ortak koruma alanı dışında kalmaktadır (Adnan Oktar, B. No: 2012/917, 16/4/2013,
§§ 21-27; Onurhan
Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, §§ 23-27).
21. Bu kuralın istisnaları, ceza davasında medenî hak talebine
imkân veren bir sistemin benimsenmiş olması veya ceza davası sonucunda verilen
kararın hukuk davası açısından etkili ya da bağlayıcı olması hâlleridir (Musa Erdem ve diğerleri, B. No: 2013/1845,
7/11/2013, § 37; Perez/Fransa, B. No: 47287/99, 12/2/2004, §
70).
22. Hukuk sistemimiz açısından 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu"nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak
iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmış olup başvurucunun ceza muhakemesi
sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır. Ayrıca somut
olayda başvurucunun isteğinin üçüncü kişilerin cezalandırılmasına ilişkin
olduğu, soruşturma izni verilmemesine dair kararın etkilerinin de ceza
muhakemesi süreci ile sınırlı olduğu anlaşılmaktadır (Işıl Yaykır, B.
No: 2013/2284, 15/4/2014, § 24).
23. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal
iddiasının konusunun, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında
yer alan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kaldığı
anlaşılmaktadır. Bu nedenle başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin konu
bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
2. Maddi ve Manevi
Varlığının Korunması Hakkı Yönünden
24. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları
şöyledir:
“Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
...
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse
insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
25. Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin maddi ve manevi varlığını
koruma ve geliştirme hakkı güvence altına alınmıştır. Maddenin üçüncü
fıkrasında kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye” tabi tutulamayacağı
düzenlenmiştir. Anılan fıkrayla insan onurunun korunması özel olarak
amaçlanmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri,
B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
26. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen
işkence, eziyet ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye
tabi tutulma yasağı, mutlak bir nitelik taşımakta olup bu kapsamda öncelikle
kamusal yetkiyle güç kullanan görevlilerin hiçbir şekilde kişilerin beden ve
ruh bütünlüğüne zarar vermemelerini gerektirir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81).
27. Anayasa’nın 17. maddesi 5. maddesiyle birlikte
değerlendirildiğinde ayrıca devlete, kişilerin işkence ve eziyete ya da insan
haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek
tedbirler alma ödevini yükler. Bu ödev üçüncü kişiler tarafından işlenen
fiilleri de kapsamaktadır. Dolayısıyla yetkililerce bilinen ya da bilinmesi
gereken bir kötü muamelenin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirlerin
alınmaması durumunda devletin sorumluluğu ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).
28. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası
kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması
gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate
alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve
ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler
önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır.
Muamelenin gerginlik ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip
gelmediği de gözönünde tutulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83).
29. Yukarıda yer verilen tespitlerden de anlaşılacağı üzere
doğası gereği cezaların veya menfi hareket ve eylemler ile olumsuz hayat
deneyimlerinin kişinin fiziki ve ruhsal değerlerini etkilemesi ve kişide stres,
üzüntü ve sair menfi tezahürlere yol açması, bu etkileri açısından özellikle
küçük düşürücü muamele kavramını çağrıştırması mümkün olmakla birlikte
belirtilen eylemlerin Anayasa’nın 17. maddesinde anlamında işkence, eziyet veya
haysiyetle bağdaşmayan muamele veya ceza olarak nitelendirilebilmesi için
mağdurun subjektif niteliklerinin yanı sıra
muamelenin uygulanış şekli ve yöntemi ile özellikle meydana getirdiği fiziksel
ve ruhsal etkiler açısından önemli bir ağırlığa ulaşmış olması gerekmektedir (Işıl Yaykır, B.
No: 2013/2284, 15/4/2014, § 35).
30. Belirtilen tespitler ışığında somut olay incelendiğinde
başvurucunun görev yaptığı Gümrük ve Ticaret Bakanlığında görev yapan üst
yönetim tarafından sistematik olarak kendisine karşı suç işlendiğini,
psikolojik baskıya (mobbing) maruz kaldığını,
başmüfettişlik unvanının alınarak aynı Bakanlıkta uzman olarak atandığını,
ilgili işlemin daha sonra Danıştayın bozma kararı ile
iptal edildiğini, en sonunda müstafi sayılmasına ilişkin işlem yapıldığını, bu
süreç içerisinde kendisine psikolojik baskı yapıldığını ve Türk Ceza Kanunu"nda
belirtilen suçların işlendiğini ve Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğini
iddia ederek başvuruda bulunduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu tarafından iddia
edilen eylemlerin fiziksel ve manevi etkileri, süresi ve yoğunluk derecesi gibi
unsurların değerlendirilmesi neticesinde başvurucunun hakkında yürütülen idari
soruşturmaların ve tesis edilen kararların meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal
etkilerin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında
değerlendirilmesi için gerekli olan asgari eşiği aştığı söylenemez. Dolayısıyla
başvurucunun iddiaları Anayasa"nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen
kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı kapsamında
kalmaktadır.
31. Bedensel ve ruhsal bütünlüğe yönelik eylem ve davranışların
suç teşkil etmesi durumunda cezai bir soruşturma konusu olmakla birlikte bu
eylem ve davranışlar tazminat hukuku kapsamında da dava konusu olabilmektedir.
Konuya ilişkin içtihatlar dikkate alındığında mağdurun kamu görevlisi olması
veya özel hukuk hükümlerine göre çalışmasına bağlı olarak idari yargı veya adli
yargıda açacağı dava yoluyla zararını giderme imkânı bulunmaktadır (YHGK,
E.2012/9-1925, K.2013/1407, 25/9/2013; Danıştay Sekizinci Dairesi,
E.2008/10606, K.2012/1736, 16/4/2012). Ceza hukukunda ancak kanunda açıkça
belirtilen eylemler suç olabilirken tazminat hukukunda haksız fiil için böyle
bir sınırlama bulunmamaktadır. Ceza hukukunda taksire dayalı sorumluluk
istisnai nitelik taşımasına rağmen kasten veya taksirle başkalarına verilen
zarar nedeniyle tazminat sorumluluğu kapsamında giderim imkânının daha yüksek
olduğu, ceza yargılamasında objektif sorumluluğa yer verilmezken tazminat
davalarında objektif sorumluluk ilkesinin etkin şekilde uygulandığı ve aynı
maddi vakıalar çerçevesinde daha düşük bir ispat standardı kullanıldığı
görülmektedir. Tazminat sorumluluğunda asıl gayenin zarar görenin zararının
telafi edilmesi olduğu dikkate alındığında bu yolun daha yüksek başarı şansı
sunabilecek etkili bir başvuru yolu olduğu anlaşılmaktadır (Işıl Yaykır, §
44).
32. Somut olayda maddi ve manevi bütünlüğe yapıldığı iddia
edilen müdahaleler ile ilgili olarak başvurucu tarafından yalnızca ceza
muhakemesi yoluna başvurulmuş olduğu nazara alındığında Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuruda bulunabilmek için etkili başvuru yollarının tüketilmesi
koşulunun yerine getirildiği söylenemez.
33. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ
OLDUĞUNA,
2. Anayasa’nın 17. maddesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
19/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.