
Esas No: 2014/12988
Karar No: 2014/12988
Karar Tarihi: 19/7/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
YAŞAR ÇOBAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/12988) |
|
Karar Tarihi: 19/7/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Ayhan KILIÇ |
Başvurucu |
: |
Yaşar ÇOBAN |
Vekili |
: |
Av. Ahmet
HÜR |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; hukuka aykırı olduğu yargı kararıyla sabit bulunan
yapı mühürleme işlemi sebebiyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan
davanın, idarenin kusurunun tazminat gerektirecek ağırlıkta bulunmadığı
gerekçesiyle reddi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 5/8/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.
7. Bakanlık görüşü, başvurucuya tebliğ edilmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
A. Başvuru Konusu
Uyuşmazlığın Arka Planı
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu 1955 doğumlu olup Muğla ili Marmaris ilçesinde
ikamet etmektedir.
10. Başvurucu, Muğla ili Marmaris ilçesi Kemeraltı
Mahallesi"nde kâin 5 pafta 210 ada 478 parsel numaralı taşınmazın malikidir.
Konut alanında bulunan söz konusu taşınmaza ilişkin yapı ruhsatı ve yapı
kullanma izin belgesine göre yapının zemin katında 90 m² büyüklüğünde bir adet
konut ve 30 m² büyüklüğünde bir adet iş yeri bulunmaktadır. Zemin katın iş yeri
olarak kullanılan kısmı, 3/4/1991 tarihinde alınan çalışma iznine istinaden
kafe olarak işletilmektedir.
11. Marmaris Belediyesi (Belediye) zabıta ekiplerince düzenlenen
21/2/2006 tarihli tutanakla, binanın zemin katındaki konut ve iş yeri
arasındaki duvarın yıkılarak taşınmazın iki adet iş yerine dönüştürüldüğü
tespit edilmiştir.
12. Belediye Encümeninin 22/2/2006 tarihli kararıyla, ruhsata
aykırı esaslı tadilat yapıldığı gerekçesiyle 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı
İmar Kanunu"nun 32. maddesi uyarınca zemin katın yirmi gün içinde onaylı yapı
ruhsatı ve eklerine uygun hâle getirilmesinin, aksi takdirde bu işlemin
masrafları %20 fazlasıyla maliklerden tahsil edilmek kaydıyla belediye
tarafından yapılacağının maliklere ihtar edilmesine karar verilmiştir.
13. Başvurucunun taşınmazı (zemin kat) 22/2/2006 tarihli
Belediye Encümeni kararına dayanılarak 10/4/2006 tarihinde fiilen
mühürlenmiştir.
B. Belediye Encümeni
Kararına Karşı Açılan İptal Davası
14. Başvurucu tarafından 22/2/2006 tarihli Encümen kararına
karşı 15/5/2006 tarihli dilekçe ile Muğla 1. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal
davası açılmıştır. Dava dilekçesinde, binanın ruhsata aykırı olarak tadil
edildiği iddiasının gerçeği yansıtmadığı ifade edilmiştir. Dilekçede, zemin
katın iş yeri olarak kullanılan bölümünün, belediye mimarından 2001 yılında
alınan ve taşınmazın bölünmesinde sakınca bulunmadığını ifade eden görüşe
istinaden ikiye bölündüğü belirtilmiştir. Dilekçede ayrıca ruhsata aykırı
tadilat söz konusu olmadığından 3194 sayılı Kanun"un 32. maddesinin
uygulanmasının ve iş yerinin eski hâle dönüştürülmesinin istenmesinin mümkün olmadığı
ileri sürülmüştür.
15. Mahkeme 4/7/2006 tarihli kararıyla Belediye Encümeni
kararının yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde
3194 sayılı Kanun"un 32. maddesi uyarınca ruhsatlı yapıdaki ruhsat ve projeye
aykırılıkların neler olduğunun tespit edilerek yapı tatil zaptının
düzenlenmesi, ilgiliye bu tarihten itibaren bir ay içinde söz konusu aykırılığı
giderme veya bu aykırılık nedeniyle ruhsat başvurusunda bulunma imkânı
tanınması gerektiği ifade edilmiştir. Mahkeme, somut olayda ilgili tutanakta
ruhsata aykırılığın ne olduğu hususunun açık bir biçimde tespit edilmediğine
dikkat çekerek yapının eski hâline getirilmesi için 3194 sayılı Kanun"un 32.
maddesi uyarınca süre (20 gün) verilmesi koşullarının oluşmadığı sonucuna ulaşmıştır.
Mahkeme ayrıca 3194 sayılı Kanun"un 32. maddesinin ruhsatsız yapılar ile ruhsat
ve eklerine aykırı inşa edilen yapılara uygulanacağı görüşünü açıklamış ve
ruhsata göre konut niteliğinde olan bir yapının tadilat yapılmaksızın iş yerine
dönüştürülmesi durumunda eski hâle dönüştürme tedbirinin uygulanamayacağı
sonucuna ulaşmıştır.
16. Bu kararın idareye tebliğinden sonra 7/9/2006 tarihinde
başvurucunun taşımazındaki mühür kaldırılmıştır.
17. Mahkemece 15/3/2007 tarihli esas hakkındaki kararla yürütmenin
durdurulmasına ilişkin karardaki gerekçelerle idari işlemin iptaline
hükmedilmiştir.
18. Bu karar, Danıştay Altıncı Dairesinin 27/3/2009 tarihli
kararıyla onanmıştır.
C. Başvurucu Tarafından
Açılan Tam Yargı Davası
19. Başvurucu 23/3/2010 tarihinde Marmaris 2. Noterliği
aracılığıyla Belediyeye ihtarname göndermiştir. İhtarnamede hukuka aykırı işlem
nedeniyle 150.000 TL tazminat talebinde bulunulmuştur. Belediye tarafından
1/4/2010 tarihli yazıyla ödeme yapılmayacağı bildirilmiştir.
20. Başvurucu 31/5/2010 tarihinde Mahkemede Belediye aleyhine
tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde, iş yerinin haksız yere
mühürlenmesi nedeniyle kiraya verilemediği öne sürülmüş ve tazminat talebinde
bulunulmuştur.
21. Mahkeme 16/3/2011 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir.
Kararın gerekçesinde Anayasa"nın 125. maddesinin son fıkrasına değinilerek
idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu
belirtilmiş ve idarenin eyleminden sorumlu tutulabilmesi için "hizmet kusuru"nun bulunması gerektiği ifade edilmiştir.
Gerekçenin devamında idarenin tazminatla yükümlü tutulabilmesi için tesis
ettiği işlemlerde hukuki hatanın belli nitelik ve ağırlıkta olması gerektiği,
her hatalı işlemin tazmin zorunluluğu doğurmadığı görüşü açıklanmıştır. Mahkeme,
somut olayda başvurucuya ait yapının mühürlenmesinin hukuki yorum hatasından
kaynaklandığı ve bunun tazminat gerektirecek nitelik ve ağırlıkta bir hukuki
hata olmadığı sonucuna ulaşarak tazminat ödenmesine imkân bulunmadığını
değerlendirmiştir.
22. Karar, başvurucu tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz
dilekçesinde; bazı Danıştay kararlarına atıfta bulunularak tazminat ödenmesi
için idarenin hizmet kusurunun bulunmasının yeterli olduğu, ağır hizmet kusuru
bulunmasının gerekli olmadığı savunulmuştur.
23. Temyiz istemi Danıştay Ondördüncü
Dairesinin (Daire) 11/4/2013 tarihli kararıyla reddedilerek Mahkeme kararı
onanmıştır. Karar düzeltme istemi de Dairenin 25/6/2014 tarihli kararıyla
reddedilmiştir.
24. Nihai karar 24/7/2014 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.
25. Başvurucu 5/8/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
26. 3194 sayılı Kanun"un 32. maddesi şöyledir:
"Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat
alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya
ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce
(...) tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması
üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı
mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine
asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da
muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı
sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden
veya valilikten mühürün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın
giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu,
inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve
inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata
aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu
kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı
sahibinden tahsil edilir."
27. Anayasa"nın 125. maddesinin son fıkrasında idarenin kendi
eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu
hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini
oluşturmaktadır. İdarenin kamu hukukundan kaynaklanan mali sorumluluğunun
Anayasa"nın 125. maddesinin son fıkrası haricinde bir yasal dayanağı
bulunmamaktadır. Özel hukuktan farklı olarak -somut bazı konuları düzenleyen
birkaç istisna dışında- idarenin idari nitelikteki işlem ve eylemlerinden doğan
zararlara ilişkin mali sorumluluğunu düzenleyen genel bir kanun hükmü yoktur.
İdarenin kamu hukuku alanından kaynaklanan mali sorumluluğunun çerçevesi ile
hüküm ve esasları Anayasa"nın anılan hükmünden yola çıkılmak suretiyle Danıştay
içtihatlarıyla belirlenmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 19/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
ve Bakanlık Görüşü
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu, Danıştay 6. Dairesinin 11/2/1967 tarihli ve
E.1966/3792, K.1967/159 sayılı kararına atıfta bulunarak idarenin hukuka aykırı
işlem tesis etmesinin hizmet kusuru teşkil ettiğini belirtmiştir. Başvurucu,
idarenin bazı kusurlarının tazminat gerektirmediği düşüncesinin hukuk ve
adaletle bağdaşmadığını vurgulamıştır. İdarenin hukuka aykırı işlem tesis
etmesi durumunda ve diğer koşulların da gerçekleşmesi şartıyla tazminat
ödenmesi gerektiğini savunan başvurucu, aksi yorumun idareye keyfî şekilde
hukuka aykırı işlem tesis etme takdiri tanıyacağına işaret etmiştir. İş yerini
noter onaylı sözleşmeyle kiraya verdiğini öne süren başvurucu, hukuka aykırı
mühürleme işlemi nedeniyle kira bedellerini tahsil edemediğini belirtmiş ve bu
durumun mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
2. Bakanlık Görüşü
30. Bakanlık görüş yazısında, mülkün varlığı tartışılmıştır.
Bakanlık, idari işlemin iptal edilmesinin mutlak surette tazminat sorumluluğunu
gerektirmediğini belirtmiş; tazminat ödenebilmesi için kesin bir zararın
varlığının icap ettiğini ifade etmiş; muhtemel zararların tazminat hakkı
doğurmadığını vurgulamıştır. Somut olayda idari işlem iptal edilmiş olsa bile
mesken niteliğindeki taşınmazın iş yerine dönüştürülmesi hususunun Mahkeme
kararında açıkça belirtildiğine işaret eden Bakanlık, iptal kararının usule
ilişkin gerekçelere dayandığı ve kira geliri elde edileceğine ilişkin meşru bir
beklenti doğurmaya elverişli olmadığı kanaatini açıklamıştır.
B. Değerlendirme
31. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine
karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını
kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya
müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama
şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).
32. Anayasa"nın
"Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına
aykırı olamaz."
33. Bakanlık tarafından mülkün var olmadığı ileri sürüldüğünden
öncelikle Anayasa"nın 35. maddesi kapsamına giren bir "mülk"ün
bulunup bulunmadığı hususu incelenmelidir.
34. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye
bağlanmıştır. Anayasa"nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı,
ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı
hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
35. Anayasa"nın 35.
maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan
bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini
kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun-
Anayasa"yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası
olarak belli durumlarda bir "ekonomik değer" veya icrası mümkün bir
"alacağı" elde etmeye yönelik "meşru bir beklenti" Anayasa"da
yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti; makul bir
şekilde ortaya konmuş icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta
belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu
gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip
nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece
mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru
beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal
Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).
36. İncelenen başvuruda şikâyet edilen husus, başvurucuya ait
taşınmazın mühürlenmesi dolayısıyla kira geliri elde edilememesidir. Başvurucu
tarafından açılan tazminat davası kira gelirinin tazmin ve tahsiline ilişkin
olmayıp mühürleme işleminin sonuçlarının giderimine
yöneliktir. Diğer bir ifadeyle somut olaydaki dava, mühürleme suretiyle
mülkiyet hakkına yapılan kamu müdahalesinin telafisi amacına matuf olarak
oluşturulan bir mekanizmadır. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin giderimi
çerçevesinde maliklere tanınan dava hakkının kullanımı ve bu davanın
yürütülmesine ilişkin şikâyetler, müdahaleye maruz kalan mülke bağlı nitelik
taşımaktadır. Bu nedenle Anayasa"nın 35. maddesi kapsamında mülkün varlığının
tespitinde talep edilen tazminat değil müdahaleye konu olan "şey/ekonomik
değer" dikkate alınır. Somut olayda ise müdahaleye konu olan şey
başvurucuya ait taşınmazdır. Dolayısıyla mülkün mevcut olup olmadığı bağlamında
dikkate alınması gereken "şey" de mühürlenen taşınmazdır. Taşınmaz
mal varlıklarının Anayasa"nın 35. maddesi kapsamında mülk teşkil ettiği
hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
37. Anayasa"nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural
ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa"nın 35. maddesinin birinci fıkrasında
herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle "mülkten
barışçıl yararlanma hakkı"na yer verilmiş,
ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi
belirlenmiştir. "Mülkten yoksun bırakma" ve "mülkiyetin
kontrolü", mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun
bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin
kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının
malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi, toplum yararı gözetilerek
belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına
müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve
mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin
mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması
gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 55-58).
38. İmar planları ve uygulamaları çerçevesinde malikin taşınmaz
mülkiyetinden kaynaklanan yetkilerinin sınırlandırılması mülkiyetin kontrolü
kapsamında kalmaktadır. Mülkiyetin kontrolü amacıyla getirilen yasak ve
önlemlere aykırılık nedeniyle yaptırım uygulanması da mülkiyetin kontrolü
olarak değerlendirilmektedir (örneğin bkz. Melahat
Altın ve Filiz Freifrau Von
Thermann, B. No: 2014/11408, 8/12/2016 §
45; Osman Yücel, B. No:
2014/4874, 15/6/2016, § 76). Somut olayda da ruhsat ve eklerine aykırılık
gerekçesiyle başvurucuya ait taşınmazın mühürlenmesi biçiminde tezahür eden bir
yaptırım uygulandığından bunun mülkiyetin kontrolü biçimindeki üçüncü kural
kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
39. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak
olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği
öngörülmüştür. Anayasa"nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına
yönelik müdahalenin Anayasa"ya uygun düşebilmesi için kanuna dayanması, kamu
yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması
gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan,
§ 62).
40. Somut olayda başvurucunun taşınmazı, 3194 sayılı Kanun"un
32. maddesine müsteniden mühürlenmiştir. İdarece 3194 sayılı Kanun"un 32.
maddesine dayanılarak zemin katın yirmi gün içinde onaylı yapı ruhsatı ve
eklerine uygun hâle getirilmesi ihtar edilmiştir.Mahkeme
ise 3194 sayılı Kanun"un 32. maddesinin ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve
eklerine aykırı inşa edilen yapılara uygulandığını, olayda ruhsata göre konut
niteliğinde olan bir yapının tadilat yapılmaksızın iş yerine dönüştürülmesinden
ibaret fiilin 32. madde kapsamına girmediğini değerlendirmiş ve önce yürütmenin
durdurulmasına karar vermiş; ardından da işlemi iptal etmiştir. Dolayısıyla
mühürleme işleminin hukuka aykırı olduğu ve ihlal teşkil ettiği hususu Mahkeme
kararıyla saptanmıştır.
41. Anayasa"nın 35. maddesi, başvurucunun hukuka aykırı olduğu
saptanan müdahale nedeniyle oluşan ekonomik kayıplarının adil bir şekilde
giderilmesini gerektirmektedir. Adil giderimden söz edilebilmesi için
başvurucunun hukuka aykırı müdahale nedeniyle oluşan zararının mümkün olduğunca
karşılanması zorunludur (Abdülkerim Çakmak
ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 47). Bununla birlikte
ihlalin herhangi bir zarara sebebiyet verip vermediği ve vermişse zarar
miktarının tayini, bu konuda uzman olan derece mahkemelerinin takdirindedir.
Bireysel başvurunun niteliği gereği derece mahkemesi kararları açık bir takdir
hatası veya keyfîlik içermedikçe Anayasa Mahkemesinin
derece mahkemelerinin bu husustaki takdirine karışması mümkün değildir.
42. Başvurucunun taşınmazı Belediye Encümeni kararı üzerine
10/4/2006 tarihinde mühürlenmiş, Mahkemenin 4/7/2006 tarihli yürütmenin
durdurulmasına ilişkin kararının idareye tebliğinden sonra 7/9/2006 tarihinde
de taşınmaz üzerindeki mühür kaldırılmıştır. Dolayısıyla taşınmazın yaklaşık
beş aylık bir süre mühürlü kaldığı anlaşılmıştır. Başvurucunun bu beş aylık
sürede taşınmazını kiraya verememiş olması nedeniyle belli ölçüde zarara
uğradığı söylenebilir. Mahkemenin de aksi yönde bir değerlendirmesi bulunmamaktadır.
Ancak Mahkeme, idarenin tazminatla yükümlü tutulabilmesi için idarenin
kusurunun belli nitelik ve ağırlıkta olması gerektiği belirtmiş ve somut olayda
başvurucuya ait yapının mühürlenmesinin hukuki yorum hatasından kaynaklandığı
ve bunun tazminat gerektirecek nitelik ve ağırlıkta bir hukuki hata olmadığı
sonucuna ulaşmıştır.
43. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da vurgulandığı
üzere hukuka aykırı müdahaleler nedeniyle hükmedilmesi gereken tazminatın
tespitinde başvurucunun kusuru da dikkate alınmalıdır (Nesrin Yıldırım, B. No: 2014/5503,
21/6/2017, § 40). Başvurucunun kendi kusuruyla zararın doğmasına veya artmasına
sebebiyet vermesi durumunda kusuruyla müsavi bir indirim yapılabileceği gibi
kusurunun ağırlığına bağlı olarak başvurucuya hiç tazminat ödenmemesi de söz
konusu olabilir.
44. Somut olayda başvurucunun, kısmen konut (90 m²) kısmen de iş
yeri (30 m²) olarak ruhsatlandırılmış olan taşınmazı üzerinde bulunan konut ve
iş yeri arasındaki duvarı yıktırdığı ve konut olarak ruhsatlandırılan bölümü iş
yeri olarak kullanmaya başladığı hususu sabittir. Nitekim Belediye Encümeninin
işlemine karşı açılan iptal davası sonucu verilen gerek yürütmenin
durdurulmasına ilişkin kararda gerekse esas hakkındaki kararda konut ile iş
yeri arasında bulunan duvarın yıkıldığı açık bir biçimde vurgulanmıştır.
Dolayısıyla başvurucunun, taşınmazın bir bölümünü ruhsata ve ilgili mevzuata
aykırı olarak iş yerine dönüştürdüğü hususunda tartışma bulunmamaktadır.
45. Mühürleme işleminin hukuka aykırı olması başvurucunun
işlediği fiilin imar mevzuatına aykırı olduğu hakikatini ortadan
kaldırmamaktadır. İdarenin, başvurucunun kanuna aykırı bu fiilinin gerektirdiği
yaptırımı yanlış tayin etmiş olması başvurucunun mülkiyet hakkını ihlal etmiş
olsa da bu husus başvurucunun imar mevzuatına aykırı fiilinin bütünüyle
görmezden gelinmesini gerektirmemektedir. Başvurucunun fiilinin imar mevzuatına
aykırı olduğu gözetildiğinde ve zararın da beş aylık kira gelirinden yoksun
olunmasıyla sınırlı kaldığı dikkate alındığında başvurucu lehine tazminata
hükmedilmemesi biçiminde Mahkemece varılan kanaatin keyfî olmadığı sonucuna
ulaşılmaktadır. Bu durumda, başvurucunun şikayetinin açıkça dayanaktan yoksun
olduğu anlaşılmaktadır.
46. Açıklanan nedenlerle, başvurunun, diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça
dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
19/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.