
Esas No: 2014/15241
Karar No: 2014/15241
Karar Tarihi: 19/7/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
NURTEN KÖKCÜ BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2014/15241) |
|
Karar Tarihi: 19/7/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Rıdvan GÜLEÇ |
Raportör |
: |
Mehmet Sadık
YAMLI |
Başvurucu |
: |
Nurten KÖKCÜ |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, konutun belediye görevlilerince çöp ev olduğu
iddiası ile boşaltılması nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan
tam yargı davasının süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesinin mahkemeye erişim
hakkını ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 19/9/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar
verilmiştir.
5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve
esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüş sunmamıştır.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
9. Başvurucu, "Demetevler 3.
Cadde No:.. Yenimahalle/Ankara" adresinde bulunan ve zaman zaman ikamet
ettiğini belirttiği evinde kendisinin bulunmadığı sırada evine ve eşyalarına
zarar verildiği iddiasıyla 29/1/2010 tarihinde Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına
şikâyette bulunmuş ve şüpheli olarak apartman yönetimini (sakinler ve malikler)
göstermiştir. Şikâyet dilekçesinde şöyle demiştir:
"...
Kilitli muhafazalı iki adet demir ve iki adet
ağaç kapı ile kapalı evimizin açılıp mevcut kapıların da (içli dışlı) yok
edilip sökülmesi sonucu içeri girilip talan edilmiştir. İçerisi tamamen
boşaltılmıştır. Meskenimizin her tarafı açık olarak bırakılmıştır. Bu olayın
geçtiği olay yerinin bir an önce araştırılıp soruşturulması herhangi bir
elektrik kaçağı ve yangın sabotajı ihtimali açısından ivedi olarak
soruşturulması ve tespitinin yapılmasını, suçluların cezalandırılmasının arz ve
talep ederim.
Alacak çeklerimiz, senetlerimiz, sözleşme niteliği taşıyan açık
senetler, çeşitli kıymetli belgeler ve evraklar, müşteri alacak senetleri,
antika değeri taşıyan eşyalar, mağaza ve restoran malzemeleri, çeşitli mahkeme
kararları, tapu belgeleri, çeşitli noter vekaletleri, altın, gümüş, pırlanta
taşlı takı ve ziynet eşyalarımız v.b. evimizden yok
edilmiştir. Alenen bir soygun gerçekleştirilmiştir. Zararımız madden ve manen
çok büyüktür. Ailecek travma geçiriyoruz adli tıbba sevkimizi talep ediyoruz.... "
10. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı 15/12/2010 tarihli ve Sor.
No. 2010/13584, K.2010/69824 sayılı kararıyla "...
Soruşturma evrakı kapsamından evin çöp dolu olduğu ve belediye zabıtası
yetkilileri tarafından boşatıldığı, müştekilerin iddialarını doğrulayan herhangi
bir delil bulunmadığı..." gerekçesiyle kovuşturmaya yer
olmadığına karar vermiştir.
11. Başvurucu, bu kararı 23/3/2012 tarihinde savcılık kaleminde
elden tebliğ ederek karara itiraz etmiştir. Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi
9/8/2012 tarihli ve Değişik İş No. 2012/1963 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer
olmadığına dair kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle itirazı
reddetmiştir.
12. Başvurucu; evin çöp ev olmadığını, evde kıymetli evrak, ev
eşyası, hatıra ve ziynet eşyası ile daha önce işlettiği lokanta ve tuhafiyeye
ait eşyanın bulunduğunu, kendilerine hiçbir bildirim yapılmadan evde
olmadıkları bir sırada evin boşaltıldığını, eşyanın yok edildiğini ileri
sürerek uğradığı zararın tazmini istemiyle 4/12/2012 tarihinde Yenimahalle
Belediyesi (Belediye) aleyhine doğrudan tam yargı davası açmıştır.
13. Ankara 4. İdare Mahkemesi 13/12/2012 tarihli kararıyla
davanın davalı idareye başvurulmadan açıldığı gerekçesiyle 6/1/1982 tarihli ve
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 15/1-e maddesi uyarınca dava
dilekçesinin davalı Belediyeye tevdiine karar vermiştir.
14. Belediyece 8/2/2013 ve 14/3/2013 tarihli işlemlerle
başvurucunun tazminat istemi reddedilmiştir. Belediyece verilen 14/3/2013
tarihli cevap şöyledir:
"... Apartmanı"nın
Yöneticisi I.S., bina sakinlerinden M.A. ve diğerleri tarafından verilen ve
idaremiz kayıtlarına 22.05.2009 tarih, 16676 sayı ile giren dilekçede; söz
konusu apartmanın bahçe katında bulunan 1 nolu
dairenin: yıllardır boş, bakımsız, virane olup, cam ve çerçevesi olmayan
korunaksız, fare ve haşerelerin görüldüğü, içerisinden kokular gelmekte olan
dairenin sağlıklarını tehdit ettiğinden bahisle, eşyaların tahliye edilerek
ilaçlama yapılmasını talep etmeleri üzerine:
Atıl durumdaki konutun sahibi olduğu öğrenilen A.B."le
yapılan telefon görüşmesinde ilgili şahsın konuya duyarsız kalması üzerine
dilekçede yer alan durumun sabit olmasına ve konunun aciliyetine
binaen gerekli güvenlik tedbirleri alınmak suretiyle, Belediyemiz
görevlilerince; İdaremiz Zabıta Müdürlüğü ve Temizlik İşleri Müdürlüğü Yetkili
Amirleri ile, Mahalle Muhtarı G. Ö., Polis Memuru E. Ç., Polis Memuru O. B. ve
Bina Yöneticisi İ. S. gözetiminde 28.05.2009 tarihinde saat 10.30 sularında çöp
ev temizlenmiş ve bu durum olay mahallinde düzenlenen tutanak ve memur raporu
ile imza altına alınmıştır. Söz konusu şikayet dilekçesi, tutanak ve memur
raporundan birer ilgi b yazımız ekinde sunulmuştur.
... yaptırılan temizlik sonrasında çöp evden çıkan mal ve malzemeler,
çöp aracına yüklenerek döküm alanı olan Mamak Çöplüğü"ne
sevk edilmiş olup, emanete alınan ve depolarımızda muhafaza edilen herhangi bir
malzeme bulunmamaktadır.
Sonuç olarak; aynı eylem sebebiyle Ankara 4. İdare Mahkemesi nezdinde
tazminat talepli olarak açmış olduğunuz dava bulunduğundan, ilgi a dilekçenizle
[1/3/2013 tarihli dilekçe] eşyaların iadesi yönünde yapmış olduğunu başvurunun
mükerrerliğe sebebiyet verebilecek bir başvuru olması ve zaten halihazırda
emanete alınmış ve depolarımızda muhafaza edilmekte olan mal ve malzeme
bulunmaması sebepleriyle iade talebinizin yerine getirilmesi hukuken ve fiilen
mümkün değildir. "
15. Başvurucu bunun üzerine 27/3/2013 tarihinde yeniden dava
açmıştır. Ankara 15. İdare Mahkemesi 3/4/2013 tarihli ve E.2013/442, K.2013/446
sayılı kararıyla; eve 28/5/2009 tarihinde girildiği ve anılan eylemlerin
gerçekleştirildiği, başvurucunun söz konusu eylemi en geç Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığına yapılan şikâyet tarihinde (29/1/2010) öğrendiğinin kabulü
gerektiği, bu açıdan 2577 sayılı Kanun"un 13. maddesi hükmüne göre eylemin
öğrenildiği tarihten itibaren bir yıl içinde idareye başvuruda bulunulması
gerekmekte iken bu süre geçtikten sonra 4/12/2012 tarihinde Ankara 4. İdare
Mahkemesinde dava açıldığı gerekçesiyle davanın süre aşımı nedeniyle reddine
karar vermiştir.
16. Başvurucu; eylemin Belediye görevlilerince yapıldığını
savcılığa başvurduğu sırada bilmediğini, savcılığın takipsizlik kararını tebliğ
aldığı 23/3/2012 tarihinde eylemin Belediye görevlilerince yapıldığını
öğrendiğini ve buna göre bir yıllık süre dolmadan dava açtığını belirterek
kararı temyiz etmiştir.
17. Danıştay Sekizinci Dairesi 11/9/2013 tarihli ve E.2013/7244,
K.2013/6111 sayılı kararıyla, İdare Mahkemesi kararının ve dayandığı gerekçenin
usul ve yasaya uygun olup bozulmasını gerektiren bir neden bulunmadığı
gerekçesiyle temyiz istemini reddetmiş ve kararı onamıştır.
18. Başvurucunun karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 9/5/2014
tarihli ve E.2014/762, K.2014/3834 sayılı ilamıyla, karar düzeltme nedenlerinin
bulunmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Bu karar, başvurucuya 16/9/2014
tarihinde tebliğ edilmiştir.
19. Başvurucu 19/9/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
1. Anayasa ve Kanun
Maddeleri
20. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.”
21. 2577 sayılı Kanun"un 13. maddesi şöyledir:
“İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan
önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka süretle
öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren
beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini
istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu
konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış
gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava
süresi içinde dava açılabilir.
Görevli olmayan adli ve askeri yargı mercilerine açılan tam yargı
davasının görev yönünden reddi halinde sonradan idari yargı mercilerine
açılacak davalarda, birinci fıkrada öngörülen idareye başvurma şartı aranmaz.”
2. Danıştay İçtihadı
22. Danıştay Onbeşinci Dairesinin
20/2/2014 tarihli ve E.2013/11650, K.2014/1022 sayılı kararı şöyledir:
“…
… davacının, 2004 yılının ağustos ayında bisikletten düşerek
yaralanması üzerine kaldırıldığı Konya Numune Hastanesi"nde yapılan tedavi ve
ameliyatından sonra iyileşememesi sonucunda başvurduğu Konya Eğitim ve
Araştırma Hastanesi"nden 13/05/2010 tarihinde aldığı rapordan %26,9 oranında
özürlü olduğunu öğrendiği, davacının ameliyatı gerçekleştiren doktor S. S.
aleyhine tazminat istemiyle 08/02/2011 tarihinde Konya 2. Asliye Hukuk
Mahkemesi"nin 2011/75 sayılı esasına kayıtlı olarak açtığı davanın 14/06/2012
tarih ve E:2011/75, K:2012/585 sayılı kararla anılan davanın idareye karşı
açılması gerektiğinden husumet nedeniyle reddedildiği ve bahsi geçen kararın
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi"nin 09/11/2012 tarih ve E:2012/15934, K:2012/16599
sayılı kararıyla onanarak kesinleşmesi üzerine davalı idare aleyhine bakılmakta
olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Buna göre, davacının Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi"nden
13/05/2010 tarihinde aldığı rapordan %26,9 oranında özürlü olduğunu öğrendiği,
bunun üzerine 08/02/2011 tarihinde ameliyatı gerçekleştiren doktor aleyhine
tazminat istemiyle Konya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi"nde açılan davanın husumet
yokluğu nedeni ile reddedilerek buna ilişkin kararın 09/11/2012 tarihinde
kesinleştiği, davacının söz konusu kararın kesinleşmesiyle birlikte eylemi ve
eylemin idareye atfedilebilir olduğunu öğrendiği 09/11/2012 tarihinden itibaren
1 yıl içinde, 08/05/2013 tarihinde açtığı davada süre aşımı bulunmamakta olup;
İdare Mahkemesince, davanın esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken,
davanın süre aşımı yönünden reddi yolunda verilen kararda usul hükümlerine
uygunluk görülmemektedir.”
23. Danıştay Onuncu Dairesinin 4/11/2011 tarihli ve E.2008/7182,
K.2011/4711 sayılı kararı şöyledir:
“…
Bir eylemin idariliği ve doğurduğu zarar bazı
durumlarda eylemin gerçekleşmesiyle, kimi zaman da değişik araştırma ve
incelemelerden, hatta ceza davalarından sonra ortaya çıkabilmektedir.
Özelikle, kamu görevlilerinin idari tasarrufta bulunurken uyulması
zorunlu görülen kurallara uymamaları nedeniyle kendilerine izafe edilebilecek
nitelikte olmakla birlikte, resmi yetkilerin kullanımı sırasında gerçekleştiği
için idaresinden de ayrılamayan görev kusurlarından doğan zararın tazmini
istemiyle açılacak tam yargı davalarında eylemin idariliği,
zararın, kamu görevlisinin kişisel kusurundan mı, görev kusurundan mı
kaynaklandığının ceza muhakemesi sonucunda belirlenmesiyle ortaya
çıkabilmektedir.
Bu nedenlerle, 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesinde öngörülen 1 ve 5
yıllık sürelerin eylemin idariliğinin ve doğurduğu
zararın ortaya çıktığı tarihten itibaren hesaplanması zorunludur. Aksi yorumun,
dava açma yolunun kullanımını güçleştirerek hak arama hürriyetini olumsuz
etkileyeceğini belirtmek gerekir. Anılan Yasa hükmünde öngörülen tam yargı
davalarının, idari eylem nedeniyle uğranılan zararın tazminine yönelik olması
sebebiyle davanın açılabilmesi için eylemin idariliğinin
ve yol açtığı zararın ortaya çıkması zorunludur.
Dosyanın incelenmesinden, davacının eşinin yaralanması üzerine
kaldırıldığı Salihli Devlet Hastanesinde 24.4.2004 tarihinde ölümünün gerçekleştiği,
acil servis personelinden doktor S.T. hakkında taksirle bir kişiyi öldürme
suçunu işlediğinden bahisle 25.9.2006 günlü iddianame ile açılan ceza davasının
sürdüğü, davacının ise iddianamenin 13.10.2006 tarihinde tebliğ edilmesi
üzerine 8.10.2007 gününde maddi ve manevi tazminat talebiyle davalı idareye
yaptığı başvurunun 27.11.2007 tarihinde tebliğ edilen 20.11.2007 günlü işlemle
reddi sonrasında 25.1.2008 tarihinde dava açtığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda, eylemin idariliğinin S.T. hakkında
açılan ceza davasında verilecek kararın kesinleştiği tarihte ortaya
çıkabileceği dikkate alındığında, iddianamenin tebliği üzerine yapılan
başvurunun reddi sonrasında açılan davada süre aşımı, davanın süre aşımı
bakımından reddi yolunda verilen Mahkeme kararında ise hukuksal isabet
bulunmadığı sonucuna ulaşılmaktadır.”
B. Uluslararası Hukuk
24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...”
25. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından
birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36).
Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme"nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin
doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B.
No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel
hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir
yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
26. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından
düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara
tabidir. AİHM"e göre bu hak, Sözleşme"nin
tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen
(çerçevesini çizen) sınırlardan başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak
hiçbir durumda bu sınırlamalar hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik Krallık, § 38). Ayrıca bu
sınırlama meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan araçlarla gerçekleştirilmek
istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi bulunmalıdır, aksi
takdirde sınırlama 6. maddenin (1) numaralı fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No:
8225/78,28/5/1985, § 57).
27. Bir tazminat davasının kusur veya ihmale dayandırıldığı
hâllerde başvurucu söz konusu kusur veya ihmali oluşturan olaydan haberi olduğu
ya da haberi olması gerektiği tarihten itibaren dava açma hakkına sahip
olmaktadır (Miragall Escolano ve
diğerleri/İspanya, No. 38366/97, 38688/97, 40777/98, 40843/98, 41015/98,
41400/98, 41446/98, 41484/98, 41487/98 ve 41509/98, § 37, AİHM 2000-I
ve Canete de Goni/İspanya,
No. 55782/00, § 40, AİHM 2002-VIII). Bu kapsamda tazminat davasının ileri
sürülen bir kusur veya ihmale dayandığı durumlarda, başvurucunun yalnızca bu
kusur veya ihmalin sonuçlarından haberdar olduğu veya haberdar olması gerektiği
andan itibaren yani haklarının ihlal edildiğiyle ilgili belge ya da karardan
haberdar olduğu tarihten itibaren dava açma süresi işleyebilecektir (Yeşilkaya/Türkiye (k.k.),
B. No: 47157/10, 26/5/2015,§ 39).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
28. Mahkemenin 19/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Mahkemeye Erişim
Hakkının İhlal Edeldiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
29. Başvurucu; konutunun kilitli kapısı kırılarak evdeki
eşyalarının götürülmesi nedeniyle 2010 yılında savcılığa başvurduğunu, bu
sırada bu eylemin kim tarafından yapıldığını bilmediğini, eylemin Belediye
görevlilerince yapıldığını savcılığın takipsizlik kararını tebliğ aldığı
23/3/2012 tarihinde öğrendiğini ve bu tarihten sonra süresi içinde gerekli başvuruları
yaptığını, dolayısıyla açtığı davanın süresinde olduğunu ileri sürerek adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiş ve yargılamanın yenilenmesine
karar verilmesini istemiştir.
2. Değerlendirme
30. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
31. Anayasa’nın 36. maddesinin birici
fıkrasında herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
32. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre de bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52). Mahkemeye erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması
mümkündür. Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın
13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir
(Murat Kara ve diğerleri, B. No:
2014/6042, 9/3/2017, § 59).
33. Buna göre uygulanacak sınırlandırmanın ihlale yol açmaması
için Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen
koşullardan kanuna dayanma, meşru amaç izleme ve ölçülü olma koşulları yerine
getirilmelidir.
34. Bu çerçevede dava açmayı imkânsız kılacak ya da aşırı
zorlaştıracak ölçüde kısa olmadıkça dava açma ya da kanun yollarına başvurma
için belli sürelerin öngörülmesi, hukuki belirlilik ilkesinin bir gereğidir ve
tek başına bu durum mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmaz (Remzi Durmaz, B. No: 2013/1718, 2/10/2013,
§ 27). Bu nedenle mahkemelerin usul kurallarını uygularken yargılamanın
hakkaniyetine zarar getirecek ölçüde katı şekilcilikten kaçınmaları gerektiği
gibi kanunla öngörülmüş usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak ölçüde
aşırı esneklikten de kaçınmaları gerekir (Kamil
Koç, B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65).
35. Danıştayın yerleşik içtihatlarında
2577 sayılı Kanun’un 13. maddesinde öngörülen bir ve beş yıllık sürelerin
eylemin idariliğinin ve yol açtığı zararın ortaya
çıkması ile başlayacağı, eylemin idariliği ve yol
açtığı zararın ise bazen eylemin yapılmasıyla birlikte ortaya çıktığı bazen de
değişik araştırma ve inceleme sonucu çok sonra ortaya çıkabildiği, eylemin idariliğinin sonradan ortaya çıktığı durumlarda 2577 sayılı
Kanun ile öngörülen bir ve beş yıllık sürelerin bu tarihten itibaren
hesaplanması gerektiği, aksi bir yorumun dava açma yolunun kullanımını
güçleştirerek hak arama hürriyetini olumsuz şekilde etkileyeceği
belirtilmektedir. Danıştay, yerleşik içtihatları ile uyumlu olarak kamu
görevlilerinin kamu hizmetini yürütürken üçüncü kişilere vermiş oldukları
zararlar nedeniyle kamu görevlileri aleyhine adli yargıda açılan tazminat
davalarında ve adli yargı mercilerince davalının hasım sıfatının bulunmadığı
gerekçesiyle verilen ret kararlarında da aynı içtihadı benimsemiş; eylemin idariliğinin, adli yargı mercilerince husumet yokluğu
nedeniyle verilen ret kararının kesinleşmesiyle birlikte ortaya çıktığını, bu
durumlarda husumet yokluğu nedeniyle verilen ret kararlarının kesinleşmesinden
itibaren bir yıl içinde 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesi uyarınca tam yargı
davası açılabileceğini kabul etmiştir (bkz. §§ 22-23).
36. Somut olayda başvurucunun uğradığı zararın kaynağına ilişkin
eylemin idari bir eylem olduğunu öğrendiği tarihin belirlenmesi ve bu tarihe
dair Derece Mahkemesinin gerekçesi, başvurucunun mahkemeye erişim hakkının
ihlal edilip edilmediğinin tespitinde önem arz etmektedir. Zira ilke olarak
tazminat davalarında dava açma hakkının, tarafların uğradığı zararı doğuran
eylemin idariliğini öğrendiğinde kullanabilmeleri
gerekir. Bu bağlamda eylemin idariliğinin bilindiği
veya bilinmesi gerektiği tarihin tespiti ve buna ilişkin Derece Mahkemesinin
yorumu önem kazanır.
37. Olayda başvurucunun 29/1/2010 tarihinde yaptığı suç
duyurusunun ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı gerekli incelemeyi yaparak
15/12/2010 tarihinde olayı sonuçlandırmıştır. Başvurucu ise ilk başvurusundan
iki yılı aşkın bir süre sonra23/3/2012 tarihinde söz konusu kararı savcılık
kaleminde elden tebliğ almıştır. İlk Derece Mahkemesi, idari eylemin en geç
savcılığa şikâyet tarihi itibarıyla öğrenildiğinin kabulüyle bu tarihten
itibaren bir yıl içerisinde idareye başvuru yapılmadığı gerekçesiyle davayı
süre aşımı nedeniyle reddetmiştir. Karar, Danıştay incelemesinden geçerek
kesinleşmiştir. Başvurucu, bir yıllık idari dava açma süresinin, takipsizlik
kararını savcılık kaleminde aldığı 23/3/2012 tarihinden başlaması gerektiğini
zira eylemin idariliğini bu tarihte öğrendiğini ileri
sürmektedir.
38. Söz konusu evin 28/5/2009 tarihinde başvurucunun yokluğunda
Belediye görevlilerince çöp ev olduğu gerekçesiyle boşaltıldığı, başvurucunun
ise eylemin failini bilmemekle birlikte evin boşaltıldığını en geç savcılığa
şikâyette bulunduğu 29/1/2010 tarihinde öğrenmiş olduğu hususunda bir tartışma
bulunmamaktadır. Başvurucu, eylemin idariliğini
savcılığın takipsizlik kararını tebliğ aldığı 23/3/2012 tarihinde öğrendiğini
ileri sürmekte ise de eyleme konu olan ev kırsal bir adreste bulunmayıp
apartman dairesi niteliğinde ve şehir hayatının yaşandığı Ankara ili
Yenimahalle ilçesi Demetevler 3. Caddesi"nde bulunmaktadır.
Başvurucunun, evinin boşaltıldığını öğrendiği 29/1/2010 tarihinden itibaren
Belediye, mahalle karakolu, mahalle muhtarlığı gibi resmî merciler nezdinde
yapacağı basit bir araştırmayla evinin Belediye tarafından boşaltıldığını
öğrenmesi mümkündür. Öte yandan her ne kadar başvurucu, söz konusu eylemle
ilgili olarak savcılığa şikâyette bulunmuş ise de savcılığın takipsizlik
kararının somut olayın koşullarına göre eylemin idariliğinin
ortaya konulmasında özel bir öneminin bulunduğundan bahsedilemeyeceği
anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle başvuruya konu olayda eylemin idariliğinin ortaya konulması için kamu makamlarınca araştırmaveya inceleme yapılmasını gerektiren bir durum söz
konusu değldir.
39. Bu hâliyle olaya bakıldığında Derece Mahkemesinin gerekçesinin,
başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir nitelik taşımadığı ve bu
nedenle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının
açık olduğu sonucuna varılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle başvurucunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Diğer İddialar
41. Başvurucu; evine girilmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin,
konut dokunulmazlığının, özel hayatın gizliliğinin ve Anayasa"nın 5. ve 40.
maddelerinde güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.
42. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği Anayasa
Mahkemesine başvuruda bulunabilmek için öncelikle olağan kanun yollarının
tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini
öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak
iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara
sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş
olması gerekir(İsmail Buğra İşlek,
B. No: 2013/1177, 26/3/2013, § 17).
43. Başvuru konusu olayda başvurucu anılan iddialarına ilişkin
olarak uğradığı zararlarının tazmini amacıyla tam yargı davasını süresinde
açmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun özen yükümlülüğüne aykırı olarak hukuk
sisteminde mevcut idari ve yargısal yolları tüketmeksizin bireysel başvuruda
bulunduğu anlaşılmaktadır.
44. Açıklanan nedenlerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik
koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar
verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin
iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle
KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Diğer ihlal iddialarının başvuru
yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA
19/7/2017 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.