
Esas No: 2013/1134
Karar No: 2013/1134
Karar Tarihi: 16/5/2013
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
YAŞASIN ASLAN BAŞVURUSU |
(Başvuru Numarası: 2013/1134) |
|
Karar Tarihi: 16/5/2013 |
|
İKİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
|
Başkan |
: |
Alparslan
ALTAN |
Üyeler |
: |
Serdar
ÖZGÜLDÜR |
|
|
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT |
|
|
Recep
KÖMÜRCÜ |
|
|
Engin
YILDIRIM |
Raportör |
: |
Özcan
ÖZBEY |
Başvurucu |
: |
Yaşasın
ASLAN |
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvurucu, Balıkesir Asker
Hastanesinin 27/1/2009 tarihli raporu ile hakkında “kronik nitelikte anksiyete
bozukluğu” teşhisinin konulması ve “sınıfının
kıta komutanlığı olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapar”
değerlendirmesinin yapılması nedeniyle, nöbet hizmetlerinden muaf tutulması
gerektiği konusunda yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle
açtığı davanın Askeri Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Üçüncü Dairesi tarafından
reddedilmesinden dolayı anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru, 30/1/2013 tarihinde Balıkesir
İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden
yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı
tespit edilmiştir.
3. İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca, 18/3/2013
tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı
alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün
33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca, kabul edilebilirlik incelemesinin
Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.
III. OLAYLAR VE OLGULAR
A. Olaylar
4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:
5. Başvurucu Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde astsubay olarak
görev yapmakta iken, Balıkesir Asker Hastanesinin 27/1/2009
tarihli raporu ile hakkında “kronik
nitelikte anksiyete bozukluğu” teşhisi
konulmuş ve “sınıfının kıta komutanlığı
olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapar” değerlendirmesi
yapılmıştır.
6. Başvurucunun, anılan rapor gereğince 1/2/2011
tarihinde “nöbet hizmetinden muaf tutulma” talebiyle
yaptığı başvurunun idare tarafından zımnen reddedilmesi üzerine, 26/4/2011
tarihinde bu işlemin iptaline yönelik açtığı dava, Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Üçüncü Dairesince “… İç Hizmet
Yönetmeliğinde kimlerin nöbetten muaf tutulacağı tek tek sayılmış, bunlar
arasında kıta komutanlığı olmayan yerlerde görev yapar raporu bulunanlar
sayılmamıştır. Davacının nöbetten muaf tutulacağına ilişkin bir raporu da
mevcut değildir. Davacı, hakkındaki rapor göz önüne alınarak karargah
kadrosunda görevlendirilmiştir. Yönetmelikte sayılan istisnalar içerisinde yer
almadığından davacının nöbet hizmetinden muaf tutulmaması işleminde hukuka
aykırılık görülmemiştir” gerekçesiyle 27/4/2012
tarih ve E.2011/1155, K.2012/1177 sayılı kararla reddedilmiştir.
7. Anılan ilama karşı yapılan karar düzeltme talebi de aynı
Dairenin 6/12/2012 tarih ve E.2012/1800, K.2012/2353
sayılı kararıyla reddedilmiş ve bu karar başvurucuya 4/1/2013 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
B. İlgili
Hukuk
8. 27/7/1967 tarih ve 926 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’nun
“Görev ve Sorumluluk” kenar
başlıklı 4. maddesi şöyledir:
“Silahlı
Kuvvetlere mensup subayların ve astsubayların görev ve sorumlulukları Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu ve Yönetmeliği ile diğer kanun, tüzük,
yönetmelik, yönerge, talimatname ve hizmet kadrolarının açıklamalarında
gösterilir.”
9. 4/1/1961 tarih ve 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet
Kanunu’nun “Askerlikte Nöbet Hizmetleri”
kenar başlıklı 76. ve 77. maddeleri şöyledir:
“Madde 76
- Nöbet; askerlikteki müşterek hizmetlerin yapılmasını ve devamını sağlamak
maksadı ile bu hizmetlerin belli bir sıra ve süre ile subay, askeri memur,
astsubay, askeri öğrenci, erbaş ve erler ile Silahlı Kuvvetler Teşkilatı içinde
vazifeli olan bilumum sivil şahıslar tarafından yapılmasıdır.
Nöbetçi:
Nöbet hizmetinin yapılması için görevlendirilen şahıstır.
Madde 77 -
Kıtalarda, karargahlarda ve askeri kurumlarda nöbet
hizmetine tabi tutulacak personelin kimler olacağı, nöbet hizmetlerinin yapılış
tarzı ile şekli ve nöbetçilere ait vazifeler talimatname ile tayin ve tesbit olunur.”
10. 4/7/1972 tarih ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu’nun “Teminat” kenar başlıklı 4. maddesi
şöyledir:
“Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin Başkanı, Başsavcı, Daire Başkanları ve üyeleri;
Askeri Yüksek İdare Mahkemesi hakimleri olarak Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının kendilerine sağladığı teminat altında hizmet
görürler.”
11. 1602 sayılı Kanun’un 8., 9. ve 10.
maddeleri şöyledir:
“Üyelerin
seçimi:
Madde 8 –
(Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan
üyeleri, bu sınıftan olan başkan ve üyeler tam sayısının salt çoğunluğu ile her
boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Hakim sınıfından olmayan üyeleri, Genelkurmay
Başkanlığınca her boş yer için gösterilecek üç aday arasından,
Cumhurbaşkanınca
seçilir.”
“Atanma:
Madde 9 –
(Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Seçilenler
arasından rütbe ve kıdem sırasına göre Askeri Yüksek İdare Mahkemesi
Başkanlığına, Başsavcılığına, daire başkanlıklarına ve üyeliklere, Milli
Savunma Bakanı ve Başbakanın imzalayacağı, Cumhurbaşkanının onaylayacağı
Kararname ile atama yapılır. Atamalar Resmi Gazete"de
yayımlanır.
Başkan,
Başsavcı ile daire başkanlarının askeri hakim
sınıfından olması şarttır.”
“Görev
süresi:
Madde 10 –
(Değişik: 25/12/1981 - 2568/1 md.)
Askeri Hakim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört
yıldır.”
IV. İNCELEME VE GEREKÇE
12. Mahkemenin 16/5/2013 tarihinde yapmış
olduğu toplantıda, başvurucunun 30/1/2013 tarih ve 2013/1134 numaralı bireysel
başvurusu incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun
İddiaları
13. Başvurucu, Balıkesir Asker Hastanesinin 27/1/2009
tarihli raporu ile hakkında “kronik
nitelikte anksiyete bozukluğu” teşhisinin
konulması ve “sınıfının kıta komutanlığı
olmayan uygun kadro görev yerlerinde görev yapar” değerlendirmesinin
yapılması nedeniyle nöbet hizmetlerinden muaf tutulması yönünde yaptığı
başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı davanın AYİM Üçüncü
Dairesi tarafından reddedildiğini, idareye ek süreler verilerek davanın makul
sürede sonlandırılmadığını, dava açtığı tarihten sonra yürürlüğe giren Kanun
Hükmünde Kararname gereğince vekâlet ücreti ödenmesine hükmedildiğini, Mahkeme
üyelerinin mesleğe kabulü, atanmaları ve denetimlerinin idarenin kontrolü
altında bulunması nedeniyle üyelerin bağımsız ve tarafsız olmadıklarını, Başsavcılığın
Mahkemeye sunduğu yazılı görüşün kendisine tebliğ edilmediğini, bu nedenle adil
yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
14. Başvurucu ayrıca, AYİM İkinci Dairesince 2001 yılında benzer bir
davada subay sınıfında bulunan bir kişi lehine karar verilirken, Mahkemece
aleyhine karar verilerek astsubaylar için farklı adalet kriterlerinin
uygulandığını ve bundan dolayı eşitlik ilkesine aykırı davranıldığını
belirtmiştir.
15. Başvurucu, Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine ek olarak
Başlangıç ile 2., 5., 11., 13. ve 17. maddelerindeki
düzenlemeleri de dayanak göstererek temel haklarının ihlal edildiğini iddia
etmiştir.
B. Değerlendirme
16. Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde, başvurunun, adil
yargılanma hakkının ihlali iddiasına yönelik olduğu görülmektedir. Başvurucu
her ne kadar AYİM’in başka bir Dairesince benzer bir
davada subay sınıfında bulunan birisinin talebinin kabul edilmiş olmasına
rağmen Mahkemece davasının reddedilerek astsubaylar için farklı adalet
kriterlerinin uygulandığını, bu nedenle eşitlik ilkesinin ve ayrıca Anayasa’nın
Başlangıç ile 2., 5., 11., 13. ve 17. maddelerinin
ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de, bu iddiaların özü, söz konusu kararın
adil olmadığı hususu ile ilgilidir. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu
tarafından yapılan hukuki tavsifi ile bağlı değildir. Bu sebeple başvurucunun
bütün iddiaları aşağıda adil yargılanma hakkı çerçevesinde üç başlık altında
değerlendirilmiştir.
17. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası
şöyledir:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil
yargılanma hakkına sahiptir.”
18. 6216 sayılı Kanun’un “Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik şartları ve
incelenmesi” kenar başlıklı 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası
şöyledir:
“Mahkeme, …açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul
edilemezliğine karar verebilir.”
19. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Maddede geçen “adil yargılanma” hakkının kapsamı Anayasada açık
bir şekilde düzenlenmediğinden bu hakkın kapsam ve içeriğinin, Sözleşme’nin
“Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesi çerçevesinde belirlenmesi
gerekir.
1. Davanın
Makul Sürede Sonuçlanmadığı ve Haksız Olarak Vekalet
Ücretine Hükmedildiği İddiası
20. Başvurucu, davasının makul bir sürede karara bağlanmadığını ve
bu nedenle daha sonra yürürlüğe giren Kanun Hükmünde Kararname gereğince vekalet ücreti ödemek zorunda kaldığını belirtmiştir.
21. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi hükmü taraf
devletlere kendi hukuk sistemini, mahkemelerin davaları makul bir süre içinde
karara bağlama yükümlülüğü de dahil olmak üzere adil
yargılama koşullarını yerine getirebileceği biçimde düzenleme görevini
vermiştir. Nitekim Sözleşme’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle
ilgili uyuşmazlıklar… konusunda karar verecek olan… bir mahkeme tarafından… makul bir
süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...” hükmüne yer
verilerek, bu durum açıkça vurgulanmıştır.
22. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından da benimsenen
ölçütlere göre (Pélissier ve Sassi/Fransa,
25444/94, 25/3/1999), bir yargılama süresinin makul
olup olmadığının, davanın koşulları ve başta davanın karmaşıklığı olmak üzere,
başvurucu ve yetkili mercilerin tutumları dikkate alınarak
değerlendirilmelidir. Adli makamların tutumu nedeniyle “makul sürenin”
aşıldığından bahsedilebilmesi için, Mahkemeye isnat edilebilecek gecikmelerin
tespiti gerekmektedir (Gergouil/Fransa, 40111/98, 21/10/1998). Bir davada başvuran aleyhinde olan delillerin
sayısı, tarafların veya isnat edilen olayların fazlalığı gibi nedenlerle
davanın karmaşık bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. Karmaşık davalarda
görevlilerin davayı en kısa süre içinde ele aldıkları ve bir imkânsızlık ya da
personel veya ekipman sıkıntısı sebebiyle bir
gecikmeye sebebiyet vermedikleri saptanmalıdır.
23. Başvuruya konu edilen dava 6/4/2011
tarihinde açılmış olup, Mahkemece istem hakkında 27/4/2012 tarihinde ilk
kararın, 25/6/2012 tarihinde karar düzeltme kanun yoluna başvurulması ile de
6/12/2012 tarihinde nihai kararın verilmesiyle sonuçlanmıştır. Başvurucu,
Mahkeme tarafından idareye ek savunma süreleri verilerek davanın uzatıldığını
ileri sürmüş ise de, bu durumun hukuki gerçekliğin tespit edilebilmesi adına
zorunlu ve ayrıca başvurucu açısından da adil bir yargılamanın doğal sonucu
olduğu açıktır. Mahkemece, başvurucu yönünden ihtilafın oluşturduğu sakıncaları
gidermek açısından idareden nöbetin mahiyetine ilişkin olarak birtakım belgeler
istenmiş, iddialara karşı idareye savunma hakkı verilmiş, karar düzeltme
aşamasında Başsavcılık görüşü taraflara tebliğ edilmiş ve süreçte diğer
işlemler yapılmıştır. Buna göre başvuru dosyasında yer alan belgeler dikkate
alındığında yargılamanın uzamasına neden olacak ihmali bir davranış veya
yetkililere yüklenebilecek bir eksikliğin olmadığı görülmüştür. Dolayısıyla
davanın karara bağlanmasının yetkililerin davranışları sebebiyle geciktirildiği
iddiasının “açıkça dayanaktan yoksun olduğu”
ve bir yıl sekiz aylık dava süresinin somut davada iki dereceli yargı
aşamasında uzun olmadığı anlaşılmaktadır.
24. Başvurucu ayrıca davanın uzatılması nedeniyle vekalet ücretini
ödemek zorunda bırakıldığını ileri sürmüş ise de, 2/11/2011
tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 659 sayılı Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu
İdareleri ve Özel Bütçeli İdarelerde Hukuk Hizmetlerinin Yürütülmesine İlişkin
Kanun Hükmünde Kararname ile idarede görevli vekillere taraf sıfatı verilmiş,
davanın reddi halinde idare lehine vekalet ücreti hükmedilmesi düzenleme altına
alınmıştır. Vekalet ücreti davaya hukuki katkıda
bulunan, davası kabul edilen lehine hükmedilen bir ücret olup, davanın açıldığı
tarihte öngörülmeyen ücretin dava aşamasında kimin leh ya da aleyhine
olacağının belli olamayacağı, dolayısıyla öngörülmesi gerekli gider olarak
kabulünün olanaksız olduğu, getirilen ücret yükümlülüğünün bir usul kuralı
olduğu ve dava aşamalarında uygulanmasını engelleyecek de bir hüküm olmadığı
cihetle, davası reddedilen başvurucuya vekalet ücretinin yükletilmesinde hukuka
aykırı ve keyfi bir uygulama tespit edilmediğinden, başvurucunun bu iddiası da “açıkça dayanaktan yoksun” bulunmuştur.
2. Askeri
Yüksek İdare Mahkemesinin Bağımsız Olmadığı İddiası
25. Diğer taraftan başvurucu, davasının bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından karara bağlanmadığını, AYİM’in
yürütme erkinden bağımsız olmadığını, bu nedenle de adil yargılanma hakkının
ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
26. Anayasa’nın “Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi” kenar başlıklı 157. maddesi şöyledir:
“Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi, askeri olmayan makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker
kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden
doğan uyuşmazlıkların yargı denetimini yapan ilk ve son derece mahkemesidir.
Ancak, askerlik yükümlülüğünden doğan uyuşmazlıklarda ilgilinin asker kişi
olması şartı aranmaz.
Askeri Yüksek İdare
Mahkemesinin askeri hakim sınıfından olan üyeleri,
mahkemenin bu sınıftan olan başkan ve üyeleri tamsayısının salt çoğunluğu ve
gizli oy ile birinci sınıf askeri hakimler arasından her boş yer için
gösterilecek üç aday içinden; hakim sınıfından olmayan üyeleri, rütbe ve
nitelikleri kanunda gösterilen subaylar arasından, Genelkurmay Başkanlığınca
her boş yer için gösterilecek üç aday içinden Cumhurbaşkanınca seçilir.
Askeri hakim sınıfından olmayan üyelerin görev süresi en fazla dört
yıldır.
Mahkemenin Başkanı,
Başsavcı ve daire başkanları hakim sınıfından olanlar
arasından rütbe ve kıdem sırasına göre atanırlar.
(Değişik son fıkra: 7/5/2010-5982/21 md.) Askerî
Yüksek İdare Mahkemesinin kuruluşu, işleyişi, yargılama usulleri, mensuplarının
disiplin ve özlük işleri mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre kanunla düzenlenir.”
27. Ayrıca, AİHS’nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası “Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle
ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası
konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini
isteme hakkına sahiptir…” hükmünü içermekte olup, Anayasa’nın 138.
maddesinde de mahkemelerin bağımsızlığına ilişkin bir düzenlemeye yer
verilmiştir.
28. Kanunla kurulmuş bir mahkemenin idareye ve davanın taraflarına
karşı bağımsız olup olmadığının belirlenmesinde; üyelerinin atanma şekli ve onların
görev süreleri, dış baskılara karşı teminatların varlığı ve mahkemenin bağımsız
olduğu yönünde bir görüntü sergileyip sergilemediği önem arz etmektedir. AYİM, Milli Savunma Bakanlığına atfedilen ihmal veya eylemlere
karşı askeri personel veya onların temsilcilerince ileri sürülen hukuki
talepleri karara bağlama yetkisini haiz bir mahkeme olup, askeri olmayan
makamlarca tesis edilmiş olsa bile, asker kişileri ilgilendiren ve askeri
hizmete ilişkin idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların ilk ve son
derece mahkemesi olarak yargı denetimini ve diğer kanunlarda gösterilen
görevleri yapar. Buna göre görülmekte olan davanın karara bağlanması
görevi yasama organı tarafından AYİM’e verilmiş olup,
esas itibariyle başvurucu tarafından da AYİM’in kanun
ile kurulan bir mahkeme olduğuna itiraz edilmemektedir. Yukarıdaki
düzenlemelerden de görüldüğü üzere AYİM’in oluşumu,
statüsü ve görevleri Anayasa ve ilgili Kanun’da hüküm altına alınmıştır.
29. AYİM’e atanan askeri hakimlerin
bağımsızlığının Anayasa ve ilgili Kanun hükümleri ile garanti altına alındığı,
atanma ve çalışma usulleri yönünden, askeri hakimlerin bağımsızlıklarını
zedeleyecek bir hususun olmadığı, kararlarından dolayı idareye hesap verme
durumunda bulunmadıkları, disipline ilişkin konuların AYİM Yüksek Disiplin
Kurulunca incelenip karara bağlandığı görülmektedir.
30. AYİM’de üye olarak atanan sınıf subayları yönünden ise, salt bunların
Genelkurmay Başkanlığınca önerilen üç aday arasından seçilmesi sebebiyle bu
üyelerin bağımsızlığının zedelendiği söylenemez. Sınıf subayı üyelerin nihai
atama yetkisi Cumhurbaşkanı’na aittir. Bunların atanmasından sonra, sınıf
subayı üyeler, askeri hakim üyeler gibi, görevlerini
yerine getirirken dış müdahaleye karşı anayasal güvence altındadırlar. Bu
üyeler hakimlik görevleri süresince askeri veya idari
organlar tarafından görevlerinden alınamazlar. Sınıf subayı üyelerinin en fazla
dört yıllık bir süre ile görev yapmaları, disiplin konularında yukarıda
bahsedilen Disiplin Kuruluna tabi kılınmaları, görev süreleri zarfında idari
veya askeri yetkililerce herhangi bir değerlendirmeye tabi tutulmamaları,
idareye karşı bağımsızlıklarını güçlendirmiştir (Mustafa Yavuz vd./Türkiye,
29870/96, 25/5/2000; Bek/Türkiye, 23522/05,
20/4/2010).
31. Somut dava ile ilgili olarak, sübjektif veya objektif esaslar
doğrultusunda AYİM’in tarafsızlığını kuşkulu hale
koyacak bir durum tespit edilmediği gibi, yargılamanın bağımsız ve tarafsız
olmadığına ilişkin bir husus da saptanmamıştır. Dolayısıyla derece
mahkemelerinin kararlarında açık bir ihlal tespit edilmediğinden, başvurucunun
bu yöndeki iddiaları “açıkça dayanaktan
yoksun” bulunmuştur.
3.
Başsavcılık Görüşünün Tebliğ Edilmediği İddiası
32. Başvurucu ek olarak, Başsavcılık görüşünün kendisine tebliğ
edilmeyerek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Adil
yargılanma hakkının unsurlarından biri de silahların eşitliği ilkesidir.
Silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usuli
haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine
göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir
şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelir. Ceza
davalarının yanı sıra medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara
ilişkin hukuk davaları ve idari davalarda da bu ilkeye uyulması gerekir.
33. AİHM, dosyaya ilişkin bağımsız bir inceleme yaparak görüşünü
mahkemeye sunan AYİM Başsavcısının görüşünün önceden taraflara tebliğ
edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çekişmeli yargılama ilkelerinin
ihlal edildiğine karar vermiştir (Miran/Türkiye, 43980/04, 21/4/2009).
Bu nedenle Başsavcılık görüşünün önceden taraflara tebliğ edilerek
incelemelerine sunulması ve karşı görüşlerini hazırlama imkanı
verilmesi adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
34. Bu kapsamda kanun koyucu yasal değişikliğe gitmiş ve 3/6/2012 tarih ve 28312 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan 22/5/2012 tarih ve 6318 sayılı Kanun’un 60. maddesi ile 1602 sayılı
Kanun’un 47. maddesine Başsavcılık düşüncesinin Genel Sekreterlikçe taraflara
tebliği ve tebliğden itibaren yedi gün içerisinde tarafların cevaplarını yazılı
olarak Mahkemeye bildirebilmesi imkanı öngören bir kural eklenmiştir.
35. Dosyanın incelenmesinden ilk derece yargılaması sırasında
Başsavcılık görüşünün önceden taraflara tebliğ edildiği anlaşılamamaktadır.
Ancak 27/4/2012 tarihli karar gerekçesinde Başsavcılık
görüşünün başvurucunun talepleriyle uyum arz ettiği görülmektedir. Başvurucu 15/6/2012 tarihli karar düzeltme istemli dilekçesinde
Başsavcılık görüşünün kendisine tebliğ edilmediğini de ileri sürmüştür. Karar
düzeltme aşamasında düzenlenen 17/10/2012 tarihli
Başsavcılık düşüncesi mahkemece 12/11/2012 tarihinde başvurucuya, 1/11/2012
tarihinde de davalı idareye tebliğ edilmiştir. Başsavcılığın bu görüşünün ilk derece
yargılaması sırasında verilen görüş ile uyumlu olduğu anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla başvurucu ilk derece yargılaması aşamasında tebliğ edilmemiş olsa
bile karar düzeltme aşamasında aynı mahiyette olan Başsavcılık görüşünden
haberdar olmuş ve buna yönelik görüşlerini hazırlama ve mahkemeye sunma imkânı
bulmuştur.
36. Diğer taraftan başvurucu eğer ilk derece yargılaması sırasında
kendi lehine olan başsavcılık görüşü tebliğ edilmiş olsaydı mahkeme önünde dile
getiremediği hangi ilave tezleri ileri süreceğine ilişkin olarak da herhangi
bir açıklamada bulunmamıştır. Ayrıca AYİM’nin
kararını verirken Başsavcılık görüşüne dayanmadığı da görülmektedir. Bu nedenle
başvurucunun ilk derece yargılaması sırasında Başsavcılık düşüncesinin önceden
tebliğ edilmemesi sebebiyle yargılamanın sonucunu etkileyecek usuli bir imkândan mahrum bırakıldığı söylenemez (Portekiz
Futbol Federasyonu/Portekiz, 49639/09, 3/4/2012, §.
38). Sonuç olarak somut olayda silahların eşitliği ilkesinin ihlal edilmediği
anlaşılmaktadır.
37. Açıklanan nedenlerle, AYİM’in
kararlarında silahların eşitliği ve çekişmeli yargılama ilkelerine yönelik açık
bir ihlalin olmadığı anlaşıldığından başvurunun bu kısmının da “açıkça dayanaktan yoksun olması” nedeniyle
kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
V. HÜKÜM
Başvurunun, “açıkça
dayanaktan yoksun olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde
bırakılmasına, 16/5/2013
tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar
verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.