
Esas No: 2014/19756
Karar No: 2014/19756
Karar Tarihi: 19/7/2017
Anayasa Mahkemesinin bu kararı bireysel başvuru kararı olup kişisel veri içerme ihtimali bulunmaktadır. Her ne kadar yayınlamakta yasal bir sakınca bulunmasa da bunun kişilere zarar verme ihtimali karşısında bu kararı yayınlamıyoruz.
|
TÜRKİYE CUMHURİYETİ |
|
|
ANAYASA MAHKEMESİ |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
İBRAHİM YILMAZ BAŞVURUSU |
|
(Başvuru Numarası: 2014/19756) |
Karar Tarihi: 19/7/2017 |
|
BİRİNCİ BÖLÜM |
|
KARAR |
Başkan |
: |
Burhan ÜSTÜN |
Üyeler |
: |
Serruh KALELİ |
|
|
Hicabi DURSUN |
|
|
Kadir ÖZKAYA |
|
|
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ |
Raportör |
: |
Mehmet Sadık
YAMLI |
Başvurucu |
: |
İbrahim
YILMAZ |
Vekili |
: |
Av. Mennan
EVREN |
|
|
|
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, askerlik hizmetinden kaynaklandığı ileri sürülen
rahatsızlık ve bu rahatsızlığın tedavisinde hatalı müdahalede bulunulması
sebebiyle oluşan zararların tazmini istemiyle açılan davanın Askeri Yüksek
İdare Mahkemesi tarafından süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma
hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 18/12/2014 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön
incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm
tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm başkanı tarafından kabul edilebilirlik ve esas
incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına
(Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve
bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunmayacağını
bildirmiştir.
III. OLAY VE OLGULAR
7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili
olaylar özetle şöyledir:
8. Başvurucu, 20/7/2011 tarihinden itibaren Türk Silahlı
Kuvvetleri (TSK) emrinde uzman onbaşı statüsünde görev yapmakta iken 6/9/2011
tarihinde Isparta Asker Hastanesi Baştabipliği tarafından sağ hobital omuz çıkığı
ön tanısıyla ileri tetkik ve tedavi için Etimesgut Asker Hastanesi ortopedi
bölümüne sevk edilmiştir.
9. Etimesgut Asker Hastanesinde 16/11/2011 tarihinde yatışı
yapılarak başvurucu ameliyat edilmiştir. Hastanenin 21/11/2011 tarihli sağlık
kurulu raporuyla, başvurucu hakkında omuz bankart tamiri ameliyatlısı tanısı konulmuş ve
bir buçuk ay hava değişimi raporu tanzim edilmiştir. Aynı Hastanenin 4/1/2012
tarihli sağlık kurulu raporu ile sağ eklem
çıkığı (sağ omuz artroskopik bankart
tamiri ameliyatlısı nekahatlisi tanısıyla
kırk beş gün istirahat raporu tanzim edilmiştir.
10. Başvurucu, Gülhane Askerî Tıp Akademisinde (GATA) 17/7/2012
tarihinde yeniden ameliyat edilmiştir. 17/7/2012 tarihli ve 662 sayılı ameliyat
raporunda şöyle denilmiştir:
"... Sağ omuz içi
anatomik yapılar görüldü. Glenion anteriorunda
önceden yerleştirilmiş migre olan anchor
vidaları izlendi ve çıkarıldı. Humerus başı anteromedialinde 2x2 cm.lik
vidaların sürtünme sonrası oluşturduğu kondral lezyon
izlendi düzenlendi. Bol yıkamayı müteakip portaller çekildi. Portal girişleri
usulüne uygun kapatılarak pansumanı yapıldı. Omuz askısı uygulanarak ameliyata
son verildi."
11. Başvurucuya 23/8/2012 tarihli sağlık kurulu raporuyla appendektomi ameliyatlısı tanısıyla on gün ve
11/10/2012 tarihli sağlık kurulu raporuyla da sağ
omuz hareket kısıtlılığı tanısıyla kırk beş gün hava değişimi raporu
tanzim edilmiştir.
12. Söz konusu raporlar üzerine Dağ Komanda Tugay Komando
Komutanlığının 3/11/2012 tarihli işlemi ile başvurucunun, hava değişimi ve
istirahat sürelerinin üç aydan fazla olması nedeniyle 17/11/2012 tarihinden
geçerli olmak üzere uzman erbaşlık sözleşmesi feshedilmiştir.
13. Belirtilen işlemin iptali istemiyle açılan davada Askeri
Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM) Birinci Dairesinin 9/10/2013 tarihli ve
E.2013/160, K.2013/971 sayılı kararıyla "... davacının istirahat ve hava değişimi ve almasına yol açan
rahatsızlığının 3269 Sayılı Kanunun 10"uncu maddesinde belirtilen ilişiğinin
kesilmemesini ve izinli sayılmasını gerektirecek mahiyette görev esnasında veya
görev dışında görevinden dolayı uğradığı bir kaza sonucu ya da bir meslek
hastalığından kaynaklanmadığı göz önüne alınarak kanun hükmünden kaynaklanan
bağlı yetki uyarınca sözleşmesinin feshedilerek TSK. ile
ilişiğinin kesilmesi işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna
varılmıştır." gerekçesiyle davanınreddine
karar verilmiştir.
14. Başvurucu, sözleşmesinin feshine ilişkin olan bu karara
karşı bireysel başvuruda bulunarak eşitlik ilkesinin ve çalışma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüş ise de Anayasa Mahkemesi 2014/3748 sayılı başvuruyu
3/7/2015 tarihli kararıyla konu bakımından
yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulmuştur.
15. Diğer yandan başvurucu hakkında GATA Hastanesi tarafından
düzenlenen 31/1/2013 tarihli raporda başvurucunun sağ omuz eklem hareket
kısıtlığı tanısı ile TSK"da görev yapamayacağı tespit edilmiştir.
16. Başvurucu, askerlik görevi sırasında 6/9/2011 tarihinde
düşerek omzunda tahribat oluştuğu ve rahatsızlığın tedavisiyle ilgili
17/11/2011 tarihli ameliyatın kusurlu olduğu iddialarıyla maddi ve manevi
tazminat ödenmesi istemiyle 2/12/2013 tarihinde idari başvuru yapmıştır.
Başvurunun zımnen reddedilmesi üzerine 19/2/2014 tarihinde AYİM"de
tam yargı davası açılmıştır.
17. AYİM 9/7/2014 tarihli ve E.2014/380, K.2014/1094 sayılı
kararıyla davayı süre aşımı gerekçesiyle oyçokluğuyla reddetmiştir AYİM
gerekçesi şöyledir:
"Dava dosyasında bilgi
ve belgelerin incelenmesinden; davacının 2011 yılında Dağ Komando Okulu Eğitim
Merkezi Komutanlığında P.Uzm.Onb. olarak görevli iken
komutanlık önüne hastaneye sevk konulu yazmış olduğu dilekçesinde: "2 yıl
önce düşmem sonucunda meydana gelen omuz çıkmaları ilk başlarda rahatsız
etmemekteydi, Konya"da yapmış olduğum askerlik hizmeti sırasında omuz çıkmaları
artarak ağrılar fazlalaşınca Konya Askeri Hastaneinde
muayenemi olarak tedavi süreci başladı, sonuç olarak ameliyata karar verildi,
Askerlik hizmetini yapmakta iken KKK.lığı uzman erbaş
seçme sınavına girerek kazandım ve ameliyat olmaktan vazgeçtim ve P.Uzmn.Onb. olarak okuldaki eğitimimi almaya başladım ama
omuzumdaki ağrılar şiddetli bir şekilde artmaya başlayınca Isparta Askeri
Hastanesine sevkim uygun görüldü" şeklinde beyanda bulunduğu, ...
[anlaşılmıştır].
...
Dava konusu olayda tazminat isteminin sebebi
olan omuz çıkması olayının (idari eylemin) davacının el yazısı ile komutanlık
önüne yazmış olduğu dilekçeden anlaşılacağı 2009 yılında meydana geldiği, hatta
bu sürenin davacının askere sevk edilmeden önceki tarihi de ihtiva edebileceği
şüphesini uyandırdığı, dikkate alındığında davacının omzunun çıktığı tarihten
itibaren omuz çıkma olayı şayet mecburi askerlik hizmetinde gerçekleşmişse bir
yıl içinde yetkili makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini
istemesinin gerektiği, halbuki davacı rahatsızlığını iyi niyet kurallarına
aykırı bir şekilde uzman erbaş sınavında saklayarak davalı idareyi kandırdığı,
rahatsızlığını tedavi ettirmeyerek büyük bir efor sarf edeceği bir eğitim olan
komando eğitimine iştirak ederek rahatsızlığın artmasına bilerek sebebiyet
verdiği, bu gerçekler karşısında davacının iyi niyetli olduğundan
bahsedilemeyeceği, rahatsızlığının artmasında asıl sorumluluğun davacıya ait
olduğu sonucuna varılmıştır.
Davacı vekili bir yıllık kesin süre geçtikten
sonra 02.12.2013 tarihinde tazminat istemiyle idareye müracaat ettiğinden
davada süre aşımı bulunmaktadır. Her ne kadar davacı hakkında eylem tarihinden
yaklaşık dört yıl sonra kesin işlemli rapor tanzim edilmiş ve davacı bu rapor
üzerine 02.12.2013 tarihinde ön karar tesis için idareye müracaat ettikten
sonra davasını ikame etmiş ise de anılan raporun geçirilen dava süresini ihya
kabiliyeti bulunmadığından süre aşımından reddi gerektiği sonucuna varılmıştır."
18. Başvurucunun karar düzeltme istemi aynı Dairenin 12/11/2014
tarihli ve E.2014/1365, K.2014/1594 sayılı kararıyla, olayda karar düzeltme
sebeplerinin bulunmadığı gerekçesiyle oyçokluğuyla reddedilmiştir. Karşıoyda şöyle denilmiştir:
".. sürenin
zararın ortaya çıktığı tarihten başlatılma zorunluluğu vardır. Zarar ortaya
çıkmadan istenecek bir tazminat konusu olmayacağından dava açma hakkı da
olmayacaktır. Tazminat istenebilmesinin ilk koşulu bir zararın varlığıdır.
Sözleşmeli uzman çavuş olan davacının yaralanması ve devamında yapılan tedavide
hata dolayısıyla oluşan rahatsızlığı, sağlık durumuna ilişkin raporunun
onaylanması ile tespit edilmiştir. Bu nedenle zorunlu idari müracaat süresinin
onaylanan raporun davacıya tebliğ edildiği tarihten başlatılması gerekmektedir.
Davacı hakkında lüzenlenen GATA Hastanesi Sağlık
Kurulunun ... raporun hangi tarihte onaylanarak kesinleştiği dosya içeriğinden
... anlaşılamamıştır. Ancak zorunlu idari müracaat süresinin rapor tarihinden
başlatılması durumunda dahi 03.12.2013 tarihinde davalı idareye yapılan zorunlu
müracaatın bir yıllık müracaat süresi aşılmadan yapılmış olduğu ... davada süre
aşımı bulunmadığı kanaatinde olduğumuzdan, karar düzeltme alebinin
kabul edilerek, süre aşımı yönünden davanın reddine ilişkin verilen kararın
kaldırılması ve davanın esastan görülmesi gerek[[mektedir]."
19. Bu karar başvurucu vekiline 8/12/2014 tarihinde tebliğ
edilmiştir.
20. Başvurucu 18/12/2014 tarihinde bireysel başvuruda
bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
21. Anayasa’nın 125. maddesinin son fıkrası şöyledir:
“İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür.”
22. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı Askeri Yüksek İdare
Mahkemesi Kanunu’nun43. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"İdari eylemlerden
hakları ihlal edilmiş olanların Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde dava açmadan önce,
bu eylemlerin yazılı bildirimi üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten
itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde yetkili
makama başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri lazımdır. Bu
isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde bu konudaki işlemin tebliği
tarihinden ve altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği
tarihten itibaren altmış gün içinde tam yargı davası açabilirler."
B. Uluslararası Hukuk
23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:
“Herkes
medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda
kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş
bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde,
hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...”
24. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme"nin 6.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında ifade edilen hakkın kurucu unsurlarından
birinin mahkemeye erişim hakkı olduğunu belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36).
Mahkemeye erişim hakkı, Sözleşme"nin 6. maddesinde yerini bulan güvencelerin
doğal bir parçası olup (Lawyer Partners A.S./Slovakya, B.
No: 54252/07, 16/6/2009, § 52) bu kapsamda (1) numaralı fıkra, herkesin kişisel
hakları ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını bir mahkeme veya bir
yargı yeri önüne çıkarma hakkını güvence altına alır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).
25. Mahkemeye erişim hakkı, niteliği gereği devlet tarafından
düzenleme yapılmayı gerektirdiğinden mutlak bir hak olmayıp sınırlamalara
tabidir. AİHM"e göre bu hak, Sözleşme"nin tanımlamaksızın kabul ettiği bir hak
olduğundan bir hakkın kapsamını belirleyen (çerçevesini çizen) sınırlardan
başka sınırlamalara da tabi olabilir. Ancak hiçbir durumda bu sınırlamalar
hakkın özünü zedelememelidir (Golder/Birleşik
Krallık, § 38).
26. Ayrıca bu sınırlama meşru bir amaç izlemeli ve kullanılan
araçlarla gerçekleştirilmek istenen amaç arasında makul bir orantılılık
ilişkisi bulunmalıdır; aksi takdirde bu sınırlama 6. maddenin (1) numaralı
fıkrasıyla bağdaşmaz (Ashingdane/Birleşik Krallık, B. No: 8225/78,28/5/1985,
§ 57).
27. Temyize başvurma, dava açma gibi usul kurallarına ilişkin
kanunlarda birtakım süreler öngörülmesi, hukuksal güvenlik ilkesi ve
mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan ve eksik olan
kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar hakkında karar
vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne geçmek gibi önemli
ve meşru amaçlara hizmet etmektedir (Stubbings ve diğerleri/Birleşik Kralık, B.
No: 22083/93, 22/10/1996, § 51).
28. Süre koşulu gibi dava açmaya ilişkin usul koşulları birden
fazla yoruma neden olabilecek nitelikte ise mahkemeye erişim hakkı kapsamında o
yorumlardan birinin davayı açmak isteyen kişileri engelleyecek şekilde katı bir
şekilde kullanılmaması veya söz konusu koşulların katı bir uygulamaya tabi
olmaması gerekir (Beles ve diğerleri/Çek Cumhuriyeti, B. No:
47273/99, 12/11/2002, §§ 50-51).
29. AİHM Eşim/Türkiye (B.
No: 59601/09, 17/9/2013) kararında, süre aşımı nedeniyle davası reddedilen
başvuranın mahkemeye erişim hakkının engellenip engellenmediği hususunu
değerlendirmiştir. Söz konusu olayda başvurucu, askerlik hizmetini yerine
getirirken 25/9/1990 tarihinde yaşanan bir çatışmada yaralanmış, tedavisi
uzunca bir süre devam etmiş ve sonunda başvurucunun 1992 yılında askerlikle
ilişiği kesilmiştir. Başvurucu sonraki yıllarda sürekli baş ağrısından ve baş
dönmesinden yakınmış, 2004 yılında başında belirlenemeyen metal bir cismin
olduğu tespit edilmiş, 2007 yılında GATA"daki muayenesinde başvurucunun başında
mermi olduğu anlaşılmıştır. Başvurucu 19/9/2007 tarihinde tazminat almak
amacıyla idareye başvurmuş ancak bu talebi reddedilmiştir. Bunun üzerine
başvurucunun idare aleyhine maddi ve manevi tazminat istemiyle açtığı davada
AYİM söz konusu olayın yaşandığı tarihten itibaren beş yıl içinde dava
açılmadığı gerekçesiyle davayı süre aşımı yönünden reddetmiştir.
30. AİHM anılan kararında, davanın temelinde yer alan konunun
aslen beş yıllık süre sınırını başvurucunun yaralandığı tarihten itibaren
hesaplayan yerel Mahkeme kararındaki gerekçelendirme olduğunu ifade etmiş;
başvurucunun 25/9/1995 tarihinde kafatasındaki mermiden haberdar olmaması
tartışma konusu olmadığından kendisinden beş yıl içinde tazminat davası
açmasının beklenmesinin makul olarak değerlendirilemeyeceğine, Mahkemenin
nazarında şahsi yaralanmayla ilgili tazminat davalarında dava açma hakkının
tarafların uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanılması
gerektiğine hükmetmiş ve AYİM’in süre sınırı
hakkındaki katı yorumunun davanın esasının tam olarak incelenmesine engel
olması nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Eşim/Türkiye, §§ 23, 25, 26).
31. AİHM, Howald Moor ve Diğerleri/İsviçre (B.No: 52067/10 ve 41072/11,
11/3/2014) başvurusunda daEşim/Türkiye başvurusundaki içtihadını
sürdürmüştür. Başvuruya konu olayda başvuranlar,1965 yılından 1978 yılına kadar
çalışma ortamında amyanta (asbest) maruz kalması sebebiyle oluşan hastalık
nedeniyle 2005 yılında vefat eden bir teknisyenin eşi ve çocuklarıdır. Olayda
hastalığın amyanttan kaynaklandığı 2004 yılında belli olmuş ve başvuranların
mirasçısı 25/10/2005tarihinde işveren aleyhine maddi ve manevi tazminat davası
açmıştır. İsviçre Federal Mahkemesi, on yıllık zamanaşımı süresinin, zararın
ortaya çıktığı andan değil olayın oluş anından itibaren başlayacağını
belirterek davacının 1995 yılından sonra amyanta maruz kalmadığını, 1995"ten
önceki olaylar açısından ise taleplerin zamanaşımına uğradığına karar
vermiştir.
32. AİHM söz konusu başvuruda, zamanaşımına ilişkin kuralların amyantın
yol açtığı gibi tetikleyici olaylardan ancak yıllar sonra teşhis edilebilen
hastalıklardan muzdarip kişilere sistematik olarak
uygulanmasının, bu kişileri iddialarını mahkemeler önünde ortaya koyma
olanağından yoksun bırakma ihtimali bulunduğuna dikkat çekmiştir. AİHM, kişinin
belli bir hastalıktan muzdarip olduğunu
bilemeyeceğinin bilimsel olarak kanıtlanmış olduğu durumlarda bu gerçeğin
zamanaşımı süresinin hesaplanmasında dikkate alınması gerektiğini belirterek
zamanaşımı sürelerinin uygulanmasının başvuranların mahkemeye erişimini, söz
konusu haklarının özüne halel getirecek derecede kısıtlamış olduğuna karar
vermiştir (Howald Moor ve Diğerleri/İsviçre,§§77,78).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
33. Mahkemenin 19/7/2017 tarihinde yapmış olduğu toplantıda
başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Başvurucunun İddiaları
34. Başvurucu; Etisemgut Asker
Hastanesinde MR, röntgen gibi hiçbir teşhis işlemi yapılmadan omuz ameliyatı
yapılarak omuzuna vida uygulandığını, vidalar uygun şekilde yerleştirilmediği
için ameliyattan sonra kemiklerdeki kırılma ve vidaların yerinden çıkması
nedenleriyle dayanılması güç ağrılar çektiğini, nitekim GATA"da yapılan
17/7/2012 tarihli ameliyatla vida ve parçaların çıkarıldığını belirterek AYİM"in bilirkişi incelemesi yaptırmaksızın sakatlığının
önceden gerçekleştiği varsayımıyla davasını süreden reddetmesi nedeniyle adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal
edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıcaduruşmalı
yargılama yapılmaması ve hatalı tedaviye ilişkin iddialarının karşılanmaması
nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
Başvurucu bu iddialarının yanında, sakatlık nedeniyle kazanma gücü kaybına
uğradığını ve uğranılan zararın tazmin edilmediğini ileri sürerek mülkiyet
hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ve yargılamanın yenilenmesine karar
verilmesini istemiştir.
B. Değerlendirme
35. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasışöyledir:
“Herkes, meşru vasıta
ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan
hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini
kendisi takdir eder (Tahir Canan,
B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun iddialarının özü
mahkemeye erişim hakkına ilişkin olduğundan başvuru adil yargılanma hakkı
kapsamında mahkemeye erişim hakkı yönünden incelenmiştir.
1. Kabul Edilebilirlik
Yönünden
37. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine
karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan
mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir
olduğuna karar verilmesi gerekir.
2. Esas Yönünden
a. Müdahalenin Varlığı ve
Hakkın Kapsamı
38. Anayasa’nın 36. maddesinin birici
fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
39. Anayasa"nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle
eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede, Türkiye"nin
taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma
hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bu sözleşmelerden AİHS
ile AİHS"i yorumlayan AİHM içtihadındaki adil
yargılanma hakkı güvencelerinden birini mahkemeye erişim hakkı oluşturmaktadır
(bkz. §§ 23-32).
40. Anayasa Mahkemesi içtihadına göre de bir uyuşmazlığı mahkeme
önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelen mahkemeye erişim hakkı, Anayasa"nın 36. maddesinde
güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biridir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
41. Başvurucunun açtığı davanın AYİM İkinci Dairesi tarafından
süresinde açılmadığı gerekçesiyle reddedilerek davasının esasının
incelenmemesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına müdahale olduğu açıktır.
b. Müdahalenin İhlal
Oluşturup Oluşturmadığı
42. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
43. Adil yargılanma hakkının görünümlerinden biri olan mahkemeye
erişim hakkı, mutlak bir hak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür.
Ancak mahkemeye erişim hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa"nın
13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir
(Murat Kara ve diğerleri, B. No:
2014/6042, 9/3/2017, § 59).
44. Müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut
başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma
(meşru amaç), ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup
olmadığının belirlenmesi gerekir. Aksi takdirde yukarıda anılan müdahale
Anayasa’nın 36. maddesini ihlal eder.
i. Kanunilik
45. Başvuruya konu olayda, AYİM İkinci Dairesinin, 1602 sayılı
Kanun’un 43. maddesine göre süre aşımı gerekçesiyle davanın reddine karar verdiği
anlaşılmaktadır. AYİM Dairesinin bu maddeye göre verdiği kararla yapılan
müdahalenin kanun tarafından öngörülme ölçütünü karşıladığı açıktır.
ii. Meşru Amaç
46. Anayasa"nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir
şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel
sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede
herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa"nın başka
maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması
mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin
bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları
ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak
bu sınırlamalar Anayasa"nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz
(AYM, E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014).
47. Diğer taraftan hukuki güvenlik ve hukuki istikrar ilkeleri
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerindendir. Bu
ilkelerin sağlanması amacıyla adil yargılanma hakkı kapsamında yer alan
mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirilebilir. Bu çerçevede idari işlem ve
eylemlerin sürekli bir biçimde dava açılma tehdidi altında kalmasını
engellemek, kamu hizmetinin hızlı ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak amacıylahukuki istikrar ve hukuki güvenlik ilkeleri gereği
idari davaların açılmasının belli sürelerle sınırlandırıldığını söylemek
mümkündür.
48. Bunun yanında dava ya da hukuki işlemler için tanınan
süreler, mahkemelerin zamanın geçmesi nedeniyle güvenilirliği kalmayan, eksik
ya da ulaşılması zor kanıtlara dayanarak uzak geçmişte meydana gelmiş olaylar
hakkında karar vermelerini istemekle oluşabilecek adaletsizliklerin önüne
geçmek ve hukuk güvenliğini sağlamak gibi önemli ve meşru amaçlara hizmet eder
(AYM, E.2014/92, K.2016/6, 28/1/2016, § 17).
49. Bir başka ifadeyle süre gibi usul kuralları, adaletin iyi
yönetimini ve bilhassa hukuki güvenlik ve istikrara saygının temin edilmesini
amaçlar.
50. Bu açıklamalar çerçevesinde idari işlem ve eylemlere karşı
başvurularda süre koşulunun öngörülmesi meşru amaçlara sahiptir.
iii. Ölçülülük
51. Askerlik hizmetinden kaynaklandığı ileri sürülen rahatsızlık
ve bu rahatsızlığın tedavisinde hatalı müdahalede bulunulması sebebiyle oluşan
zararların tazmini istemiyle açılan başvuruya konu davada, AYİM Dairesinin
davayı süre aşımı gerekçesiyle reddetmesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye
erişimine yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığınınincelenmesi
gerekir.
(1) Genel İlkeler
52. Anayasa"nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk
devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin
sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun
gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir.
Bireylerin hak ve özgürlüklerinin, somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla
sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına
geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
53. Mahkemelerin usul kurallarını uygularken bir yandan davanın
hakkaniyetine zarar verecek kadar katı şekilcilikten öte yandan kanunla
öngörülmüş olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı
esneklikten kaçınmaları gerekir (Kamil Koç,
B. No: 2012/660, 7/11/2013, § 65). Bu çerçevede mahkemeye erişim hakkına
yapılacak sınırlandırmanın ölçülü olup bireylerin mahkemeye erişim hakkını
aşırı derecede zorlaştırmaması ya da imkânsız hâle getirmemesi gerekir.
54. Öte yandan bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği
ilgili mevzuatı yorumlamak derece mahkemelerinin görevi olup Anayasa
Mahkemesinin bireysel başvuruda incelediği husus derece mahkemelerinin
gerekçelerine esas yorumun ölçülü olup olmadığı ve buna göre Anayasa"da güvence
altına temel hak ve özgürlükleri ihlal edip etmediğidir. Bu kapsamda dava açma
sürelerinin hangi tarihte başlayacağını belirlemek Anayasa Mahkemesinin görevi
olmayıp Anayasa Mahkemesi, dava açma sürelerinin başlatıldığı tarihle ilgili derece
mahkemelerin yorumlarının Anayasa"da güvence altına alınan adil yargılanma
hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkını ihlal edip etmediğini
incelemektedir.
55. Askerlik hizmeti sırasında meydana gelen eylemden dolayı
uğranılan zararın tazmini istemiyle açılan davanın süre aşımı gerekçesiyle
reddedilmesi üzerine mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası daha önce
Anayasa Mahkemesince incelenmiştir ( Kemal İnan, B. No: 2013/1524, 6/10/2015; Haluk Pek, B.No:
2013/9094, 4/2/2016; Nahit Aydın, B.No: 2013/4072, 6/1/2016; Sezai
Balta, B. No:
2013/8834, 4/2/2016; Mesut Ekinci,
B. No: 2014/956, 18/5/2016).
56. Anayasa Mahkemesinin anılan başvurularda ortaya koyduğu
içtihada göre kişinin idari eyleme ilişkin tam yargı davası açma hakkını, idari
eylem nedeniyle bir zarara uğramış olduğunu ve uğradığı zararın hangi sebep
veya sebeplerden kaynaklandığını gerçekte değerlendirebildiğinde kullanabilmesi
gerekir.
57. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen
içtihadında; askerlik hizmeti sırasında meydana gelen eylemden dolayı zarara
uğranıldığına ilişkin iddiada erken terhis durumunun varlığı hâlinde söz konusu
zararın erken terhisle öğrenilerek değerlendirilebileceği, erken terhis
işleminden sonra sağlık raporunun onaylanarak başvurucuya tebliğ edilmesinin
ise ancak açılan tazminat davasında rahatsızlığın seviyesine göre talep
edilecek olan tazminat tutarının hesaplanmasına etki edebileceği kabul
edilmektedir. Erken terhis durumunun olmadığı durumlarda ise mahkemeye erişim
hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespitinde zarardan bilgi sahibi olup
olmadıklarına dair başvurucuların ortaya koyacakları argümanlar bu çerçevede
zararın öğrenilmesine elverişli nitelikteki sağlık raporunun varlığı ve derece
mahkemelerinin bunlara dair gerekçeleri önem arz eder.
58. Ayrıca derece mahkemesi kararlarında başvurucuların
uğradıklarını ileri sürdükleri zararı öğrendikleri veya öğrenmeleri gereken
tarih hakkında hiçbir değerlendirme yapılmaksızın dava açma süresine ilişkin
bazı kategorik kabul ve değerlendirmelerle davaların süre yönünden reddedilmesi
mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
59. Başvurucu, 1602 sayılı Kanun’da belirtilen dava açma
süresinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği yönünde bir şikâyette bulunmamıştır.
Başvurucu, omzuyla ilgili rahatsızlığının kamu görevinden çok önceye ait olduğu
kabulüyle davayı süre aşımı gerekçesiyle AYİM"in
reddetmesinin mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiğinden şikâyet etmektedir.
60. Somut olayda başvurucu açtığı tam yargı davasında hem
askerlik görevi nedeniyle omzunda rahatsızlık oluştuğunu hem de bu
rahatsızlığın tedavisinde Etimesgut Asker Hastanesinin hatalı tedavi
uyguladığını ileri sürerek tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucunun hem
omuz rahatsızlığı hem de bunun tedavisine ilişkin Etimesgut Asker Hastanesinin
uygulaması nedeniyle uğradığını ileri sürdüğü zararını değerlendirebileceği
tarihin belirlenmesi ve bu tarihe ilişkin AYİM Dairesinin gerekçesi,
başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edilip edilmediğinin tespitinde
önem arz etmektedir. Zira ilke olarak tazminat davalarında dava açma hakkını,
tarafların uğradığı zararı gerçekte değerlendirebildiğinde kullanabilmeleri
gerekir. Bu bağlamda rahatsızlığın bilindiği veya bilinmesi gerektiği tarihin
tespiti ve buna ilişkin AYİM Dairesinin yorumu önem arz eder.
61. Başvurucu, tazminat istemiyle yaptığı 2/12/2013 tarihli
idari başvurusunda zorunlu askerlik görevi sırasında 6/9/2011 tarihinde düşerek
omzunda tahribat oluştuğunu ve rahatsızlığın tedavisiyle ilgili 17/11/2011
tarihli ameliyatın kusurlu olduğunu ileri sürmüştür. AYİM, başvurucunun omzuyla
ilgili rahatsızlığının kamu görevinden çok önceye ait olduğunu kabul ederek
davayı süre aşımı gerekçesiyle reddetmiştir. Olayda başvurucunun söz konusu omuz
rahatsızlığına ilişkin zararını en geç Etimesgut Asker Hastanesindeki
ameliyatla birlikte öğrenerek değerlendirebileceği açıktır. Öte yandan
Etimesgut Asker Hastanesinde uygulanan tedaviden kaynaklandığını ileri sürdüğü
zararını ise en geç 17/7/2012 tarihinde GATA Hastanesinde yapılan ameliyatla
birlikte öğrenerek değerlendirebileceği anlaşılmaktadır.
62. Diğer taraftan başvurucu hakkında GATA Hastanesi tarafından
düzenlenen 31/1/2013 tarihli raporda başvurucunun sağ omuz eklem hareket
kısıtlığı tanısı ile TSK"da görev yapamayacağı tespit edilmiş ise de başvurucu,
TSK"da görev yapamayacağına ilişkin bu raporla birlikte zararının ortaya
çıktığına veya bu zararı yeni öğrendiğine, dolayısıyla davasının süresinde
olduğuna dair gerek Derece Mahkemelerindeki yargılama aşamalarında gerekse
bireysel başvuru aşamasında herhangi bir hususu ileri sürmemiştir.
63. Anılan ameliyat nedeniyle başvurucunun zarara uğrayıp
uğramadığını değerlendirebilmesi için bir yıllık sürenin yeterli olmadığı da
ileri sürülmemiştir. Başvurucunun anılan ameliyata bağlı olarak ortaya yeni
çıkan herhangi birciddi iddiayı ileri sürmediği
dikkate alındığında AYİM"in davayı süre aşımı
yönünden reddetmesinin başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik katı bir
yorum olmadığı ve bu yorumun başvurucunun mahkemeye erişim hakkını aşırı
derecede güçleştirmediği açıktır.
64. Dolayısıyla idari başvurunun her iki zarar iddiası yönünden
de bir yıllık süre geçtikten sonra yapıldığı anlaşıldığından ve olayda yapılan
müdahalenin gözetilen meşru amaç ile korunmak istenen hak açısından orantılı
olduğu görüldüğünden mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlal olmadığı
anlaşılmaktadır.
65. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim
hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının
ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa"nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil
yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,
C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,
D. Kararın bir örneğinin bilgi için -Anayasa"nın 21/1/2017
tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddesinin birinci
fıkrasının (E) bendiyle Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kaldırılmış olduğundan
anılan bendin (b) alt bendi gereğince- YETKİLİ İDARİ YARGI MERCİİNE
GÖNDERİLMESİNE (Karar, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi İkinci Dairesiyle
ilgilidir.),
E. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE
19/7/2017 OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.