
Esas No: 2016/19028
Karar No: 2017/6823
Karar Tarihi: 01.06.2017
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi 2016/19028 Esas 2017/6823 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
KARAR
Davacı, davalının şirketlerinde bölge sorumlusu olarak görev yaptığını, davalının şirket adına satış yapıp aldığı bedelleri davacı şirkete geçirmekle yükümlü olduğunu, ancak davalının şirket adına yapmış olduğu satış sözleşmelerine ödemenin yapılacağı yer bilgisi olarak kendi hesap numarasını yazdığını, tahsilat olarak alınan bir kısım çekleri de kendisinin bizzat muhatabı bankalardan tahsil etmek suretiyle zimmetine geçirdiğini, davalının yol açtığı ve şirket tarafından tespit edilen zarar miktarının 79.115,18 TL olduğunu ileri sürerek, davalının zimmetine geçen bu paraların tahsili için başlattığı icra takibine haksız itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptaline,davalının %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, usulüne uygun tebliğe rağmen cevap dilekçesi sunmamıştır.
Mahkemece, davanın kabulü ile icra inkar tazminat talebinin reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
İİK’nın 67.maddesinin 2.fıkrası hükmünce, icra-inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada borçlunun kötüniyetli itiraz etmiş bulunması yasal koşullardan değildir. İnkar tazminatı, aleyhinde yapılan icra kovuşturmasına itiraz edip duran ve işin itirazla çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan ayrı, alacağın likit ve belli olması gerekir. Daha geniş bir açıklama ile borçlu tarafından alacağın gerçek miktarı belli, sabit ve belirlenmek için bütün unsurlar bilinmesi mümkün nitelikle olması yeterlidir. Borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise, alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir. Açıklanan yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde, borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek konumda bulunması nedeniyle alacağın likit ve muayyen nitelikte olduğunun kabulü ile icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekir. Mahkemece, davacının bu istemi hakkında kabul kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde icra inkar tazminatı talebinin reddedilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir. Ne var ki, bu yanlışlığın giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, usulün 438/7.maddesi uyarınca hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle mahkeme kararının hüküm bölümünün 3.fıkrasında yer alan “Şartlar oluşmadığından tazminat talebinin reddine,” cümlesinin hüküm fıkrasından çıkartılarak yerine aynen "Davacı lehine hüküm altına alınan asıl alacak miktarı olan 79.115,18 TL üzerinden % 20 icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine” cümlesinin yazılmasına, hükmün düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/1 maddesi uyarınca tebliğden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 01/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.