Taraflar arasındaki “irtifak hakkı tesisi ” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Pasinler Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 09.10.2006 Tarih ve 147-179 sayılı kararın incelenmesi davalı F. vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesi’nin 24.06.2010 Tarih, 7584-12098 sayılı ilamı ile hüküm ;
(…Dava, kamulaştırılarak idare adına tescil edilen irtifak hakkının, taşınmazın kadastro tespiti sırasında davalı adına tespit edildiği ve bu tespitin kesinleşmesi suretiyle tapuya tescil edildiğinden, irtifak hakkının idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalılardan F. K. tarafın temyiz edilmiştir.
Dava konusu taşınmazın kadastro tespit tutanağının 31.12.1991 günü kesinleştiği anlaşılmaktadır.
14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı Kanunun 2. maddesi ile 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesinin 3. fıkrasına "Taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır... yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" hükmü ilave edilmiştir.
Bu nedenle kadastro tespit tutanağının kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gözetilerek, açılan davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçelerle kabulüne karar verilmesi,
Doğru görülmemiştir....)
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN :Davalılar vekili
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulu"nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu"nun 36. maddesine dayalı tapu iptali ve irtifak hakkı tesisi istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece, davacının irtifak hakkının kadastro işlemlerinden önce tesis ve tescil edilmesine rağmen kadastro sırasında hataen tapuya tescil edilmediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı F. vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Daire tarafından yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile bozulmuştur.
Yerel mahkemece, önceki gerekçeler yanında “3402 sayılı Kadastro Yasasının 12. maddesinin 3. fıkrasının Anayasa Mahkemesi"nin 12/05/2011 tarih ve 2009/31 E-2011/77 K sayılı olup 23/07/2011 tarih 28003 tarihli RG"de yayımlanan kararı ile iptal edildiği; böylelikle bozma gerekçesinin yargılama devam ederken ortadan kalktığı” gerekçesi ile, bozmadan sonra gerçekleşen iptal olgusuna dayalı olarak direnildiğinden bahisle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu"ndaki görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce, bozma kararının dayanağını teşkil eden kanun maddesinin, bozma sonrası Anayasa Mahkemesi"nce iptal edilmesi ve mahkemece verilen kararda bozmadan sonra ortaya çıkan bu iptal olgusuna dayanılması karşısında, temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulu"nca mı, yoksa Özel Daire"ce mi yapılması gerektiği hususu, ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Bilindiği üzere; direnme kararının varlığından söz edilebilmesi için mahkeme, bozmadan esinlenerek yeni herhangi bir delil toplamadan önceki deliller çerçevesinde karar vermeli, gerekçesini önceki kararına göre genişletebilirse de değiştirmemelidir (6217 sayılı Kanun"un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi). Eş söyleyişle; mahkemenin yeni bir bilgi, belge ve delile dayanarak veya bozmadan esinlenip gerekçesini değiştirerek veya daha önce üzerinde durmadığı bir hususu bozmada işaret olunan şekilde değerlendirerek, dolayısıyla da ilk kararının gerekçesinde dayandığı hukuki olguyu değiştirerek karar vermiş olması halinde, direnme kararının varlığından söz edilemez.
Somut olayda ise; yerel mahkeme, temyize konu kararında, ilk kararının gerekçesinde yer vermediği “3402 Sayılı Kadastro Yasası"nın 12. maddesinin 3. fıkrasının Anayasa Mahkemesi"nin 12/05/2011 tarih ve 2009/31 E-2011/77 K sayılı olup 23/07/2011 tarih 28003 tarihli RG"de yayımlanan kararı ile iptal edildiği, böylelikle bozma gerekçesinin yargılamamız devam ederken ortadan kalktığı” gerekçesine yer vererek yeni bir hukuki olguya dayalı olarak direnme olarak adlandırdığı kararı vermiştir.
Görüldüğü üzere, direnme kararının dayanağını ilk kararın Özel Daire"ce incelenmesi aşamasında ortada olmayan ve bozma kararı verilmesinden sonra gerçekleşen, Anayasa Mahkemesi"nce davanın yasal dayanağını oluşturan hükümleri etkileyen, iptal olgusu oluşturmuş ve açıkça gerekçede bu husus ele alınarak sonuca varılmıştır.
Bu durumda, mahkemenin direnme olarak adlandırdığı temyize konu kararın usul hukuku anlamında gerçek bir direnme kararı olmadığı, bozmadan esinlenilerek ilk karardan ve bozmadan sonra ortaya çıkan Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararını esas alan, Özel Daire tarafından tartışılıp, değerlendirilmemiş yeni gerekçeye dayalı, yeni hüküm niteliğinde olduğu duraksamadan uzaktır.
Hal böyle olunca; kurulan bu yeni hükmün temyizen incelenmesi görevi, Hukuk Genel Kurulu’na değil, Özel Daire"ye aittir.
Bu nedenle, yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daire"ye gönderilmelidir.
SONUÇ : Yukarıda gösterilen nedenlerle davalılar vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 5. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 6217 sayılı Kanunun 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 17.04.2013 gününde oybirliği ile karar verildi.