7. Hukuk Dairesi 2021/1174 E. , 2021/1480 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 04.06.2003 gününde verilen dilekçe ile suya müdahalenin men"i talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 14.05.2019 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalılar vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
Davacı vekili dilekçesinde, davalıların murisi tarafından kendisine verilen suyun davalılar tarafından kazılan kuyu nedeniyle azaldığını ileri sürerek suya vaki müdahalelerinin önlenmesini istemiştir.
Davalılar, bu suyun kendi taşınmazlarından çıkması nedeniyle davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Hükmün davalılar tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 10.07.2017 tarihli,... Karar sayılı ilamı ile "Somut olayda, dava konusu suyun genel su olduğu saptanmıştır. Genel sulardan herkes, kadim ve öncelik hakları ihlal etmeksizin faydalı ihtiyacı oranında yararlanma imkanına sahiptir.
Keşif ve jeolog bilirkişi raporunda dava konusu suyun debisi belirlenmiş ve bu suyun 881 kişiye yeteceği açıklanmıştır. Her ne kadar davalıların kuyu kazma şeklindeki eylemleri davacının kullandığı kaptajın suyunu azalttığı ve eski hale getirilmesi kararı yerinde ise de bu kaptajdaki suyun tamamının davacıya verilmesi yönünde hüküm tesis edilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
O halde mahkemece, davalıların başka kaynaklardan su temin olanağı olup olmadığı araştırılmak suretiyle tarafların ihtiyaç miktarları açık ve net bir şekilde saptanmalı, davacının ihtiyacından artan su olup olmadığı belirlenmeli ve gerekirse belirli saatlerde münavebe oluşturularak tarafların suya ihtiyacının karşılanıp karşılanamayacağı değerlendirilmeli böylece eksiklikler giderilip su rejimi düzenlenmek suretiyle hüküm kurulmalıdır." gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkemece Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin bozma ilamına uyularak davanın kabulüne, 1224 parsel üzerinde olduğu tespit edilen davacıya ait kaptaja davalıların kazı yapmak suretiyle yaptığı müdahalenin men"ine, Jeoloji bilirkişisinin 28/02/2019 havale tarihli ek raporunda belirtildiği şekilde 1mx1mx1m ebatlarında betorname kaptaj yapılmasına ve bu kaptajdan eşit miktarda su isale hattı kurulmasına, bu şekilde su rejimi kurulmasına karar verilmiştir.
Hükmü, bir kısım davalılar vekili temyiz etmiştir.
Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gereğince; Arazi üzerindeki mülkiyet, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsar. Bu mülkiyetin kapsamına yasal sınırlamalar saklı kalmak üzere yapılar, bitkiler ve kaynaklar da girer.
Bu madde hükmüne paralel olarak düzenlenen Türk Medeni Kanununun 756. maddesi gereğince de; "Kaynaklar, arazinin bütünleyici parçası olup bunların mülkiyeti ancak kaynadıkları arazinin mülkiyeti ile birlikte kazanılabilir. Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak, bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur. Yeraltı suları, kamu yararına ait sulardandır. Arza malik olmak onun altındaki yeraltı sularına da malik olmak sonucunu doğurmaz. Arazi maliklerinin yer altı sularından yararlanma biçimi ve ölçüsüne ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır."
Gerek Türk Medeni Kanununun 718. maddesi gerekse 756/2. maddesinde sözü edilen kaynaklar, yeraltı sularından farklıdır.
Kaynak, kökeni yeraltı suyu olan tabi ve sürekli olarak yeryüzüne çıkan özel mülkiyete girecek nitelikte özel bir su olup, suni bir şekilde veya ara sıra yeryüzüne çıkan su kaynak niteliğini kazanmaz (Gürsoy/Eren/Cansel, Türk Eşya Hukuku, ... 1978, s.618). Ayrıca, kaynaktan çıkan suyun yararı kamuya ait bir akarsu oluşturacak kadar bol çıkması halinde kaynak artık özel mülkiyete konu olamaz. Yine, yeraltı suyundan sondaj gibi suni yollarla çıkartılan sulardan yararlanma usulü de 167 sayılı Yeraltı Suları Kanununa tabidir.
Başka bir ifadeyle kaynak suyu kendiliğinden kaynadığı arazinin hudutlarını aşacak debide ise ya da malikinin ihtiyaçlarını karşıladıktan sonra fazlası varsa genel su kabul edilir ve komşular da yararlanabilir. Bunun yanında kaynak suyu tapulu olmayan araziden (örneğin mera,orman vb) çıkıyorsa suyun debisine bakılmaksızın genel sudur. Bu sudan ise kadim ve öncelik hakkı ihlal edilmemek suretiyle herkes ihtiyacı oranında yararlanabilir.
Özel su ise tapulu taşınmazdan çıkan ve sadece o taşınmazın ve malikinin kişisel ihtiyacını karşılamaya yeterli olan sudur. Arazinin mülkiyetine tabi olan kaynak suyu yani özel su üzerinde, hak sahibi dilediği gibi tasarruf etme yetkisine sahiptir. Bu suyu kendisi kullanabileceği gibi kaynağındaki suyu kullanması hususunda bir başkasına irtifak hakkı da tanıyabilir. Ayrıca mülkiyet hakkına dayanarak kaynağa elatma varsa elatmanın giderilmesi için davalar açmak yetkisi de bulunmaktadır.
Türk Medeni Kanununun 756/2. maddesi gereğince "Başkasının arazisinde bulunan kaynaklar üzerindeki hak bir irtifak hakkı olarak tapu kütüğüne tescil ile kurulur" hükmü doğrultusunda kaynak hakkı ancak tapuda düzenlenecek resmi senetle tapu malikinin rızası ile kurulabilir.
Yine benzer şekilde Türk Medeni Kanununun 837. maddesi de "Başkasının arazisinde bulunan kaynak üzerinde irtifak hakkı, bu arazinin malikini suyun alınmasına ve akıtılmasına katlanmakla yükümlü kılar. Bu hak, aksi kararlaştırılmadıkça başkasına devredilebilir ve mirasçıya geçer. Kaynak hakkı, bağımsız nitelikte ve en az 30 yıl için kurulmuş ise tapu kütüğüne taşınmaz olarak kaydedilebilir” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde hükmünde belirtildiği üzere, kaynak irtifakı doğrudan kişiye bağlı olarak kurulabileceği gibi başkalarına devri de kararlaştırılabilir. Bağımsız ve daimi hak olarak tesis edildiğinde tapu kütüğüne ayrı bir sayfaya kaydı da mümkündür. Kaynak hakkının kazanılmasına ilişkin kanunda açık bir hüküm olmamakla birlikte eşyaya bağlı diğer irtifakların kazanılması hükümleri uyarınca Türk Medeni Kanununun 780. maddesinden kıyasen yararlanarak taşınmaz mülkiyetinin kazanılmasına ilişkin hükümlerin uygulanacağı kabul edilmektedir (m.704/2). Bu durumda kaynak hakkının, resmi şekilde düzenlenecek sözleşme ile tapu siciline tescil ile kazanılması mümkündür.
Gerçekten Türk Medeni Kanununun 756/2 ve 837. maddesinde belirtilen kaynak irtifakına konu olabilecek su, özel su olup genel su niteliğindeki yeraltı suyu bu düzenlemelerin dışındadır. Nitekim genel sular taşınmaz mülkiyetinin kapsamı içinde kabul edilemez.
Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda somut olaya gelince; davacının dava dilekçesinden ve aşamalardaki beyanlarından dava konusu kaynak suyuna yönelik kadim kullanım hakkı bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dava konusu su kaynağının davacıya satıldığına dair bir sözleşme de bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda çözülmesi gerekmektedir. Davacının keşif sırasındaki beyanları, dinlenen bilirkişi ve tanık beyanları ile keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporlarında, davacının kullanım şekline uygun olarak giderilmesi gereken bir su ihtiyacı bulunmamaktadır. Davacının içme ve kullanma suyu ihtiyacın köy şebeke suyundan karşıladığı anlaşılmıştır.
Davacı bazı dönemler şebeke suyunun kesildiğini belirtmiş ise de, davacının bu taşınmazla ilgili mülkiyet veya güçlendirilmiş şahsi hakkı bulunmamaktadır. Davalılar ise dava konusu suyun çıktığı taşınmazın malikidir. Davacının korunmaya değer herhangi bir hakkı olmadan elatmanın önlenmesi istemiyle dava açamayacağı açıktır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken farklı düşünceyle su rejimi kurulmasına karar verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bu nedenle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle; bir kısım davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan harcın yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 05.10.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.