
Esas No: 2020/107
Karar No: 2021/672
Karar Tarihi: 12.10.2021
BAM Hukuk Mahkemeleri İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/107 Esas 2021/672 Karar Sayılı İlamı
T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/107 Esas
KARAR NO : 2021/672
DAVA : Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin)
DAVA TARİHİ : 08/09/2014
KARAR TARİHİ : 12/10/2021
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Ortaklıktan Çıkma Veya Çıkarılmaya İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ -İSTEM /
Davacı vekili dava dilekçesinde ve özetle; müvekkilinin ses müzik ve düzenleme konusunda dünya çapında tanınmış bir sanatçı olduğunu, davalı ... ile birlikte 2007 tarihinde ... Prod. San ve Tic. Ltd. Şti'ni kurduklarını, %50 şer oranda ortak olup davalı ...'nın kuruluştan beri şirket müdürü olarak atandıklarını, 2010 yılından itibaren de davalı ...'nın birlikte şirket müdürü olduğunu, davalı ortağın TTK'nun 625-627 maddelerinde düzenlenen özen ve bağlılık borcuna sorumluluklarına aykırı davrandığına, şirket gelirleri ve mal varlığı hakkında müvekkiline bilgi vermediğini, şirket genel kurullarının 2008 yılından beri yapılamadığını ve kar dağıtılmadığını, müvekkilinin onayı olmaksızın ve yanıltılarak diğer davalı ...'nın müdür olarak atandığını, bilgi alma hakkına cevap verilmediğini, müvekkillerinin ortaklıktan çıkarılmasına yönelik girişimlerde bulunulduğunu, ... Markasının devri ve şirketten ayrılma isteğinde bulunduğunda tehdit edildiğini, ortaklıktan çıkma ve şirketin sona ermesini doğuracak haklı nedenlerin söz konusu olduğunu, TTK'nun 636/3-4 maddeleri uyarınca şirketin feshi halinde gerekli önlemlerin mahkemece alınması gerektiğini belirterek TTK'nun 640/3 maddesi uyarınca davalı ortağın şirketten çıkarılmasına, bu talebin reddi halinde TTK'nun 636/2 maddesi gereğince şirket genel kurulunun toplanamaması nedeniyle şirketin fesih ve tasfiyesine, bu talebin reddi halinde TTK'nun 636/3 maddesi kapsamında şirketin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesine, davalıların müdürlük sıfatının iptali ile TTK'nun 636/4 maddesi gereğince tedbiren ... Marka ve adının ticari olarak kullanılmasının önlenmesine, bu markanın bedelsiz olarak müvekkili adına tesciline, bu talebin reddi halinde markanın Ticaret Sicilinden ve TPE'den terkin ve iptaline, hissedarlara dağıtılması gereken kar payı ve diğer hakların hesaplanmasına, şirkete kayyım atanmasına karar verilmesini istemiştir.
Davacı vekili 10.11.2015 tarihli dilekçesi ile; davalı şirketin esas sözleşmede yer alan süresinin dolmakta olması ve müvekkilinin muvafakatinin bulunmaması nedeniyle haklı nedenle şirketin fesih ve tasfiyesine, tasfiye kapsamında davacının gerçek haklarının tespit edilerek davalılardan müteselsilen tahsiline, ... markasının tasfiye kapsamında TPE sicilinden terkin ve müvekkili adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
SAVUNMA /
Davalılar vekili cevap dilekçesinde ve özetle; TTK'nun 640 maddesi gereğince ortağın genel kurul kararı ile şirketten çıkarılabileceği sebepleri öngörüldüğünü, şirketin istemi üzerine ortağın mahkeme kararı ile haklı sebebe dayanılarak şirketten çıkarabileceğini, davacı şirket ortağının özen ve bağlılık borcuna aykırı hareket ettiğini, şirketle rekabet yasağı kuralını ihlal ederek kendi başına iş yaparak kazanç elde ettiğini, şirket sermaye borcuna karşılık 20.000 -İngiliz Sterlini ödemesi dışında başkaca bir maddi katkısının bulunmadığını, genel kurulun ise davacının sürekli yurtdışında olması nedeniyle yapılamadığını, ...'nın şirket müdürü olarak atanması ile ilgili kararı davacının bizzat imzaladığını, şirket kayıtlarını inceleyebilmesi için muhasebeciden destek alabileceğinin kendisine bildirildiğini, şirket tüzel kişiliğine ait cihazlarda davacının şahsi olarak hak iddia edemeyeceğini, marka tesciline ilişkin istemin ise 556 sayılı KHK uyarınca Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesinde görülmesi gerektiğini, şirketin oluşturduğu marka değerinden davacının şahsi olarak faydalanamayacağını, kayyım atanması isteminin şirketi zor duruma sokacağını ve kapanmasına neden olabileceğini, fesih ve tasfiyeyi gerektirecek bir durumun bulunmadığını, genel kurul kararı olmaksızın davalı ortağın çıkarılması isteminde bulunulamayacağını belirterek davanın haksızlığını savunmuş ve reddine karar verilmesini istemiştir.
KANITLAR VE GEREKÇE /
Dava; 6102 sayılı TTK'nun 636/3 (6762 sayılı TTK'nun 549/4.) Maddesi hükmüne dayalı olarak açılmış olup, davalı Limited Şirketin haklı sebeplerle feshi ve tasfiyesi istemine ilişkindir.
Davalı şirkete ait sicil dosyası getirtilerek incelenmiş; Dava tarihi itibari ile davalı şirketin ticaret sicilinde tescilli bulunan yasal ikametgahı mahkememizin yargı yetkisinin bulunduğu idari sınırlar dahilinde kaldığından 6102 sayılı TTK'nun 636/2 ve HMK’nun 14/2. maddesi hükmü gereğince uyuşmazlığın çözümünde Mahkememiz mutlak olarak yetkili bulunmaktadır.
6102 TTK’nun 636/3. Maddesi, aynı yasanın 531. Maddesine paralel olarak düzenlenmiştir. 6102 sayılı TTK'nun 531. maddesinde haklı sebeplerin varlığında sermayenin en az 10/1'ni ve halka açık şirketlerde 20/1'ini temsil eden payların sahiplerini, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilecekleri belirtilmiştir. Mahkemenin fesih yerine davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer çözüme karar verilebileceği belirtilmiştir. 6102 sayılı TTK'nun 636/2 maddesinde de şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Ticaret Mahkemesinden talepte bulunabileceği belirtilmiştir. Davacının davalı şirkette %50 oranında pay sahibi olduğu belirtildiğinden anılan madde kapsamında dava hakkının bulunduğu kabul edilmelidir.
Taraflarca gösterilen deliller toplanmış, şirket sicil dosyası, vergi beyanname örnekleri, taraflar arasındaki yazışma örnekleri, ödeme belgeleri getirtilerek dosya içine alınmış, dosya içeriği delillerle şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılarak bilirkişi raporu düzenlenmiştir.
06.06.2015 tarihli bilirkişi raporunda; davalı şirketin ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan incelemeye göre, dava tarihi itibariyle ortaklara borçlar hesabının 92.893,80 -TL tutarındaki alacak ile ortaklardan alacaklar hesabının dava tarihi ve bakiyesinde yer alan 43.026,39 -TL tutarındaki borcun ortaklar arasındaki dağılımı tespit edilemediğinden, objektif denetime elverişli bir bakiyeden söz edilemeyeceği, şirketin kuruluşundan itibaren 2008 yılında zarar beyan ettiği, bunun dışındaki yıllarda karlı olduğu, 31.12.2013 tarihi itibariyle dağıtılabilir karının 131.499,79 -TL olduğu ve kuruluşundan itibaren herhangi bir kar dağıtımının yapılmadığı, bu tutarın ortakların şirkete olan borç ve alacaklarının mahsubu sonrasında ortakların payları oranında dağıtılabileceği veya şirketin tasfiyesine karar verilmesi halinde dava tarihindeki ara bilanço hazırlanarak bu tarihteki öz kaynak tutarının dağıtıma esas alınabileceği, somut olayda taraflar arasında güven ilişkisinin kalmadığı, şirketin haklı nedenle feshine veya davacı ortağın payının gerçek değeri ödenerek şirketten çıkarılmasına karar verilebileceği, bu durumda karar tarihine en yakın tarih itibariyle davacının payının gerçek değeri hesaplanarak ödenmesi suretiyle şirket veya davalı tarafça satın alınabileceği belirtilmiştir.
Mahkememizin; 2014/730 esas, 2015/819 karar sayılı kararında "Somut olayda; başlangıçta terdihli taleplerde bulunulmasına rağmen davacı vekili sonuç olarak 10.11.2015 tarihli dilekçesinde şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesine karar verilmesini istemektedir. Toplanan delillere göre şirket ortakları olan davacı ile davalılardan ... arasında iletişim ve güven ilişkisinin kalmadığı, şirketin genel kurul toplantılarının yapılamadığı, karar alınamadığı, şirketin birlikte devamının davanın tarafları açısından çekilmez hale geldiği belirlenmiştir. Bu durumda; 6102 sayılı TTK'nun 636/3 maddesi hükmü uyarınca haklı sebeplerle şirketin feshine karar verilebilecektir. Davacının maddi haklarına ve marka hakkına ilişkin diğer talepleri ise tasfiye aşamasında dikkate alınarak değerlendirilmeli ve bu kapsamda işlem yapılmalıdır. Şirketin kuruluşundan beri hiç kar dağıtımı yapmadığı, anlaşılmakta ise de, tasfiye aşamasında ortaklara ödenecek tutarlarda belirlenerek hesaplanacak ve uygun bulunduğu takdirde ortaklara ödeme yapılabilecektir. Şirket ana sözleşmesi 5. Maddesinde 10 yıl süre ile kurulduğu belirtilmiş olup, 14.08.2017 tarihi itibariyle süre son bulmakta ve davacının bu sürenin uzatılmasına muvafakati bulunmamaktadır. Karar tarihi itibariyle şirketin süre yönünden de sona ermesinin yaklaştığı anlaşılmakta olup, bu durum dahi haklı sebebin varlığına dayanak oluşturmaktadır. Ortaklar arasındaki çekişmenin ortaklık ilişkisinin sürdürülmesini imkansız hale getirdiği belirlendiğinden bu durum ortaklar açısından haklı nedenle fesih sebebi olarak kabul edilmiş ve bu nedenle şirketin fesih ve tasfiyesi gerektiği sonuç ve kanaatine varılarak aşağıdaki biçimde hüküm kurulmuştur." gerekçeleri ile davanın kabulü ile şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir.
Mahkememiz kararı davalılar vekili tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/3668 Esas 2017/5999 Karar sayılı, 01/11/2017 tarihli ilamında; "1- Dava, haklı sebeple limited şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkin olup; mahkemece yazılı gerekçeyle fesih talebinin kabulüne karar verilmiştir. Ancak, bu nitelikte bir davada davalı şirket ortağına husumet düşmeyeceği gözden kaçırılması doğru olmadığı gibi davacının, dava dilekçesinde çıkma yönünde irade açıklamasında bulunduğu gözetilmek suretiyle TTK’nın 636/3 maddesinde şirketin feshi yerine ortağı şirketten çıkarma ve/veya başkaca kabul edilebilir bir çözüme karar verilebileceği de düzenlenmişken bu konuda neden bu şekilde bir taktir hakkı kullanıldığı gerekçesi ortaya konulmadan doğrudan şirketin fesih ve tasfiyesine hüküm kurulması doğru bulunmamıştır.
2- Davacı, dava dilekçesinde çıkma ve şirketin fesih ile tasfiyesi dışında davalı şirket adına kayıtlı markanın kendi adına tescilini de talep etmiş olup, bu talep çıkma, fesih ve tasfiye istemlerinden farklı nitelikte olup, mahkemece bu husustaki talebin tasfiye aşamasında ayrıca değerlendirilecek bir talep olarak gözetilmesi ve bu talebe ilişkin olumlu veya olumsuz bir hüküm kurulmaması doğru görülmemiştir.
3- Kabule göre de taraflar arasında güven ilişkisinin zedelendiği gerekçesiyle şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmişse de söz konusu sonuca hangi somut olay çerçevesinde varıldığı ve eğer mevcut bir somut olay varsa bu bakımından davacının haklı olup olmadığı hususu da gerekçede yeterince tartışılıp değerlendirilmeksizin yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir." gerekçeleri ile mahkememiz kararının bozulmasına karar vermiş, bozma sonrası dosya 2018/326 esasını almıştır.
Mahkememizce bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuş 16/10/2018 tarih ve 2018/326 Esas, 2018/1014 sayılı karar ile "Somut olayda; başlangıçta terditli taleplerde bulunulmasına rağmen davacı vekili 10.11.2015 tarihli dilekçesinde; şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesine karar verilmesini istemektedir. Şirket ana sözleşmesi 5. Maddesinde 10 yıl süre ile kurulduğu belirtilmiş olup, 14.08.2017 tarihi itibariyle süre son bulmakta ve davacının bu sürenin uzatılmasına muvafakati bulunmamaktadır. Davacı vekili, 10 yıllık süre dolmuş olmakla şirketin öncelikle bu nedenle fesih ve tasfiyesi gerektiğini belirterek bu yönde karar oluşturulmasını istemiş, müvekkilinin şirket ortaklığından çıkma yönünde bir talep yada irade beyanının bulunmadığını, öncelikli olarak davalı ...'nın şirketten çıkarılması, bu talebin reddi halinde davalı şirketin haklı nedenlerle fesih ve tasfiyesi gerektiğini ileri sürmüştür. Dava dilekçesindeki talepler ve yargılama aşamasındaki dilekçeler incelendiğinde davacının "Şirketten Çıkma" yönünde bir talebinin bulunmadığı, diğer ortağın şirketten çıkarılmasını istediği bu isteğin ise yasal dayanaktan yoksun olduğu anlaşılmaktadır. Davacı istemi, davalı şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkindir. Getirtilerek incelenen şirket sicil dosyası ve ortaklık sözleşmesine göre şirketin 08/08/2007 tarihinde ve 10 yıl süreli olarak kurulup tescil edildiği, sürenin 08/08/2017 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır. Ortakların muvafakatı ile bu süre uzatılabilecektir ancak somut olayda davacı ortağın sürenin uzatılmasına muvafakatı bulunmamaktadır. Bu durumda 6102 sayılı TTK'nın 636/1 maddesindeki koşulların oluştuğu ve davalı şirketin süresi dolduğundan fesih ve tasfiyesine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır. Süresi sona eren şirketin fesih ve tasfiye koşullarının bu nedenle oluştuğu kabul edildiğinden ayrıca 6102 sayılı TTK'nın 636/3 maddesindeki haklı fesih koşullarının somut olayda gerçekleşip gerçekleşmediğinin incelenmesine gerek kalmamıştır. Fesih ve tasfiye istemli davada, davalı şirkete husumet yöneltilmesi gerekli ve yeterli olup, şirket ortağına husumet düşmeyeceği bu nedenle şirket ortağı ve müdürü olmalarından dolayı davalı olarak gösterilen ... ve ... haklarındaki davanın "pasif husumet yokluğu" nedeniyle oluşmayan dava koşulları bakımından usulden reddi gerektiği sonucuna varılmıştır." gerekçeleri ile davalılar ... ve ... haklarındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, davalı şirketin ortaklık sözleşmesinin 5. Maddesine göre 08/08/2007 tarihinde ve 10 yıl süreli olarak kurulup tescil edildiği, 08/08/2017 tarihinde sürenin dolduğu anlaşıldığından 6102 sayılı TTK'nın 636/1 maddesi uyarınca İstanbul Ticaret Sicil Memurluğu'nun 635090 sicil numarasında kayıtlı bulunan davalı şirketin süresinin son bulduğunun tespiti ile fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir.
Mahkememizce verilen karar davalı şirket ve davacı tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 02/12/2019 tarih, 2019/462 Esas, 2019/7665 Karar sayılı ilamında; "dava, davalı limited şirketin haklı sebeplerle fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir. Mahkemece verilen ilk kararla, şirket ortakları arasında ortaklığın devamını çekilmez kılacak düzeyde sorunlar bulunduğu, bu durumun fesih ve tasfiye talebi bakımından haklı sebep teşkil ettiği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Mahkemece uyulmasına karar verilen Dairemiz bozma ilamında ise, şirketin haklı sebeple fesih ve tasfiye edilmesine ilişkin davalarda, hakimin, somut olayın özelliklerine göre, şirketin feshi yerine ortağı şirketten çıkarmaya veya başka bir çözüme karar verebileceği, şirketin fesih ve tasfiyesine de karar verilebilir ise de takdir hakkının ne suretle kullanıldığının tartışılması gerektiği belirtilerek hüküm davalı şirket yararına bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak, davacı ortağın şirket ortaklığından ayrılma yönünde bir iradesi bulunmadığı, nihai talebin şirketin fesih ve tasfiyesine ilişkin olduğu, şirket ana sözleşmesinin 5. maddesiyle şirketin 10 yıl süreyle kurulduğu, bu sürenin hali hazırda dolmuş olduğu ve davacının ortaklığın devamına muvafakati bulunmadığı gerekçesiyle, davalı şirketin süresinin dolduğundan bahisle TTK’nın 636/1. maddesine göre fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir. Ancak, mahkemece bozmaya uyulduğu halde bozma ilamının gerekleri yerine getirilmeden hüküm tesisi yoluna gidildiği anlaşılmaktadır. Zira davacının şirket ortaklığından ayrılma yönünde bir iradesi olmadığı belirtilmişse de, TTK’nın 636/3. maddesiyle hakime tanınan takdir hakkının kullanılması bakımından şirket ortağının, ortaklıktan ayrılma yönünde bir irade ortaya koyup koymamasının önemi bulunmamaktadır. Somut olayın özelliklerine göre, bu yönde bir irade bulunmasa da şirketin fesih ve tasfiyesi yerine davacı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına karar verilebilir. Bu itibarla, mahkemece, bozma ilamında işaret edildiği şekilde, şirketin feshini gerektirecek bir haklı sebep bulunup bulunmadığının belirlenmesi, haklı sebeplerin bulunduğunun tespiti halinde ise, somut olayın özelliklerine göre, şirketin feshi yerine davacı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına veya başka bir alternatif çözüme karar verilip verilemeyeceğinin gerekçeleri ortaya konulmak suretiyle tartışılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, uyulan bozma ilamının gerekleri yerine getirilmeden dava tarihinden sonra gerçekleşen ve ıslaha da konu edilmeyen maddi vakıaya dayalı olarak şirket süresinin dolduğundan bahisle eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir" gerekçeleri ile mahkememiz kararının bozulmasına karar vermiştir.Bozma sonrası dosya iş bu esası almıştır.
Mahkememizce bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
Mahkememizin 03/11/2020 tarihli duruşmasında alınan ara karar uyarınca, davacının, davalı şirket adına tescilli "..." markasının ...' den terkini kendi adına tescili yönündeki talebi iş bu davadan tefrik edilmiş ve mahkememizin 2020/629 esasına kaydedilmiştir. Mahkememizin, 2020/629 esas, 2020/645 karar sayılı ve 06/11/2020 tarihli kararı ile; davacının davalı şirket adına tescilli "..." markasının TPE'den terkini, kendi adına tescili talepli davasının, mahkememizin görevsiz olduğu anlaşılmakla HMK'nun 115/2.maddasi uyarınca aynı kanunun 114/1-(c) maddesinde belirtilen dava şartı noksanlığı nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.
Davalı şirketin bağlı bulunduğu vergi dairesinden, son üç yıllık kurumlar vergisi beyannameleri ve bilançoları ile son yoklama tespit tutanağı celbedilmiş, ... Vergi Dairesi'nden gelen yazı cevabı kapsamından, 30/06/2021 son yoklama tarihinde davalı şirket adresine gidildiği, mükellefin adresten ayrılmış olduğunun, adreste faaliyetin bulunmadığının tespit ediliği, son üç yıllık kurumlar vergisi beyannamelerinin ve bildirilen bilançolarının gönderildiği görülmüştür.
Davalı şirket merkezinin bulunduğu kolluk birimine yazı yazılarak şirketin bulunduğu adreste faal olup olmadığının sorulmuş, ... İlçe Emniyet Müdürlüğü'nden gelen yazı cevabı kapsamından, davalı şirketin adreste faal olmadığının tespit edildiği anlaşılmıştır.
Tarafların iddia ve savunmaları ile tüm dosya kapsamına göre , haklı neden hususunda takdir mahkemeye ait olmak üzere ; davalı şirketin hali hazırda ticari faaliyetine devam edip etmediğinin muhasebesel yönden tespiti ile davacının rapor tarihi itibariyle çıkma payının hesaplanması amacıyla davalı şirket Ticari Defter ve belgeleri ile dosya üzerinde bilirkişi incelemesi yapılarak bilirkişi raporu tanzim edilmiştir.
20/09/2021 havale tarihli bilirkişi raporunda özetle; Davacı şirketin 2018 - 2019 ve 2020 yıllarına ait envanter defteri, yevmiye defteri ile defteri kebirine ait açılış ve kapanış tasdiklerinin zamanında yapılmış olduğu, ticari defteler davalı şirket lehine delil olma vasfını haiz olduğu, davalı şirketin ana sözleşmesinin şirketin müddeti başlıklı 5. maddesine göre; şirketin süresinin tescil ve ilan tarihinden başlamak üzere 10 yıl olduğu, bu müddettin sonunda şirketin feshine veya tasfiyesine karar verilmediği takdirde şirket süresinin10 yıl daha uzatılmış sayılacağı, davalı şirketin 2017 - 2018 - 2019 ve 2020 yıllarına ait kar zarar tablolarında görüleceği dönem zararı nedeniyle bu yıllarda kar dağıtımı yapılmadığı, davalı şirketin dava dosyalarında bulunan Kurumlar Vergisi beyannamelerine göre 2017 yılında 72.500,00.-TL net satış geliri elde ettiği 2018, 2019 ve 2020 yıllarında herhangi bir gelir elde etmediği için şirketin gayri faal olduğu, davalı şirkette herhangi bir elemanın istihdam edilmediği ve şirket gayri faal olduğu için yasal beyannamelerin boş olarak verildiği, davalı şirketin kaydi değerlere göre borca batık olmadığı görüş ve kanaati bildirilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının %50 ortağı olduğu davalı şirketin TTK'nın 636/3-1.cümle maddesi hükmü kapsamında haklı sebeple feshi koşullarının oluşup oluşmadığı, haklı sebebin varlığı halinde fesih veya tasfiye yerine TTK'nun 636/3fıkrasının ikinci cümlesi hükmü uyarınca davacının çıkma payının ödenerek ortaklıktan çıkmasına veya makul ve kabul edilebilir başkaca bir çözüme hükmedilip hükmedilemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.
6102 sayılı TTK'nun 636. Maddesinde Limited şirketi sona erdiren maddeler sıralanmış ve TTK'nun 636/3. Bendinde haklı sebeplerin varlığı halinde her ortağın mahkemeden şirketin feshini isteyebileceği belirtilmiştir.
Dayanağını TMK'nun 2. Maddesinde bulan haklı sebebin ne olduğu ve unsurları kanunda tanımlanmamış olup, her olayın somut koşul ve özelliklerine göre haklı sebeplerin varlığı mahkemece değerlendirilmek gerekir.
Davacı tarafça; davalı şirketin diğer ortağı ve müdürü olan ...'nın müdürlük ve hissedarlık görev ve sorumluluklarını ihlal ettiği, özen ve bağlılık borcuna aykırı davrandığı, eşit işlem ilkesine aykırı davrandığı, davacının bilgi edinme hakkının engellendiği ve davalı şirket tarafından uzun süredir kar payı dağıtımı yapılmadığı, davacının, davalı şirket bilgisayarlarına yüklediği yazılıma erişiminin engellendiği, davacı tarafından web sunucusundan temin edilen şirket kullanımındaki e-mail adreslerinin, davalı şirket tarafından davacının bilgisi dışında değiştirildiği, 2008 yılından itibaren davacının şirket kazançlarına dahil edilmediği, şirket genel kurul toplantılarının yapılmadığı iddia olunarak şirketin haklı nedenle fesih ve tasfiyesine karar verilmesi talep edilmiştir.
Limited ortaklık, hem kişi ortaklıklarına, hem de anonim ortaklığa özgü özellikleri bünyesinde barındıran bir ortaklık türü olduğundan, kişi ortaklıklarına has özellikler, haklı sebebin araştırılmasında uygun düştükleri ölçüde limited ortaklıklar yönünden de değerlendirmeye alınabilir. Kişi ortaklıklarında, ortaklar arasındaki güven ilişkisi ve yoğun işbirliği sebebiyle, haklı sebeple feshi dava hakkı, anonim ortaklıkan farklı olarak, ortaksal bir haktır. Kişi ortaklıklarında, salt ortaklar arası güven ilişkisinin ve işbirliğinin bozulması, ortağa haklı sebele feshi dava hakkı verebilir. Kişi ortaklığına has özellikler barındıran limited ortaklıklar açısından da, somut durumun şartlarına göre, ortaklar arası güven ve işbirliğinin bozulması haklı sebep olarak değerlendirilebilir. Ancak haklı sebebin ortaya çıkmasında ağır kusurlu olan tarafın haklı sebebe dayalı fesih davası dinlenmez. Somut olayda iki ortaklı olarak kurulan davalı şirket, kişi ortaklıklarına has özellikleri bünyesinde barındırmaktadır. Şirketin kurulduğu dönemden önce tanıştıkları ve arkadaş oldukları anlaşılan ortaklar arasında, şirketin kuruluşu aşamasında mevcut olan güven ilişkisi ve işbirliğinin bozulduğu, gerek tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, gerekse taraflarca dosyaya mübrez çoğunlukla 2014 yılında yapılmış e-mail yazışmalarından anlaşılmaktadır. Yazışmalar kapsamından, yurt dışında yaşayan davacı tarafça, davalı şirket ortaklığından doğan mali haklarının tespiti için, yurt dışındaki boşanma süreci gerekçe gösterilerek, davalı şirket müdürü olan diğer ortaktan yardım istenildiği, şirket müdürünce, davacıya, davalı şirket ile hiç ilgilenmediği, şirketin tüm işleri ile kendisinin ilgilenmek zorunda kaldığı, durum böyle iken boşanma sürecinin şirketin mali yapısına zarar vermemesi gerektiği yönünde cevaplar verildiği, tarafların davacının ortaklıktan çıkması konusunda müzakere ettikleri; ancak davacının diğer ortaktan, ayrılma durumunda şirketin "..." markasını kullanmayı bırakması gerektiğini bildirdiği, davalı şirket müdürünce markanın şirket adına tescilli olduğunun beyan edildiği, ortaklar arasındaki asıl anlaşmazlığın bu olaylar nedeniyle başladığı anlaşılmıştır. Ortakların karşılıklı olarak ve birbirleri hakkında ileri sürdükleri iddialar(davacının, davalı şirket rızası dışında rekabet yasağına aykırı şekilde iş yaptığı, şirket müdürü olan ortağın davacının iradesini sakatlayarak imzasını aldığı, davacının kendisine ait olduğunu ettiği ve davalı şirket bilgisayarlarına yüklediğini iddia ettiği yazılıma erişiminin engellendiği, davacının bizzat aldığını iddia ettiği şirket kullanımındaki e-mail adreslerinin değiştirildiği vb) ispatlanabilmiş değildir. Yine dosya kapsamı deliller ve e mail yazışmalarından, davalı şirket adına TPE'de tescilli ve Türkiye sınırları içerisinde korunan "..." markasının, davacı tarafından şirket kurulmadan önce ...'da "..." adı ile kullanıldığı ve bu hususun tarafların bilgisi dahilinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Davalı şirketin 100.000,00-TL sermaye ile kurulduğu ve her iki ortağın sermaye taahhütlerini yerine getirdikleri görülmektedir. Şu halde her iki tarafın eşit sermaye koydukları davalı şirkete, davacının "..." markasının Türkiye'de şirket adına tescilini ve "..." ibaresinin şirket ünvanında kullanılmasını sağlayarak, Türkiye'de yaşayan diğer ortağın ise şirket müdürlüğü görevini üstlenip, yönetim organı sıfatıyla şirketin işleyişini sağlayarak katkıda bulundukları tespit edilmiştir. Davalı şirket genel kurulu toplanmadığı için kar dağıtımı kararı alınmadığı, şirketin kuruluşundan itibaren dava tarihine dek, 2008 yılı haricinde şirket karda olmasına rağmen kar dağıtımı yapılmadığı anlaşılmıştır. Bozma öncesi alınan bilirkişi raporunun 6 ve 7. Sayfalarında detaylandırıldığı üzere 2008, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013 yılları hesaplarında ortaklardan olan alacaklar ve ortaklara olan borçlar hesaplarının düzenli tutulmadığı, sonraki yıllara devirlerde uyumsuzluk bulunduğu, şirket ortaklarına "kar dağıtımı" adı altında olmamakla birlikte, başkaca ödemeler yapılmış ise bunun tutarının ne olduğunun, yine şirket ortaklarından olan borçların dayanağının ne olduğunun anlaşılamadığı görülmüştür. Davalı şirket müdürünce TTK'nun 617/1 ve 625/1-g hükümleri uyarınca şirket genel kurulu toplantıya çağrılmamıştır. Davalı şirket tarafından, davacı yurt dışında yaşadığı için genel kurulun toplanamadığı savunulmuştur. Ancak şirket müdürünce genel kurulun toplantıya çağrıldığına; davalının yurt dışında olması nedeniyle toplantının yapılamadığına yahut ertelendiğine dair delil sunulamamıştır. Öte yandan davacı tarafından da şirketin kuruluş tarihinden itibaren 07/08/2014 tarihine kadar TTK'nun 614 maddesi kapsamında bilgi edinme hakkının kullanılması, TTK'nun 617/3 maddesi atfı ile TTK 412 maddesi uyarınca genel kurulun toplantıya çağrılmasına izin verilmesi amacıyla mahkemeye başvuru hakkının kullanılması için herhangi bir girişimde bulunulmadığı anlaşılmıştır. 07/08/2014 tarihi ise eldeki dava tarihinden bir ay önceye denk düşmektedir. Gerek bozma öncesi, gerekse bozma sonra sonrası dosyaya kazandırılan kurumlar vergisi beyannameleri ile bozma öncesi ve sonrası alınan bilirkişi raporlarından davalı şirketin kuruluşundan itibaren ilk kez 2008 yılında zarar ettiği, 31/12/2013 yılı itibariyle dağıtılabilir 131.499,79-TL karının bulunduğu, şirketin en son 2017 yılında 72.500,00.-TL net satış geliri elde ettiği, devam eden yıllarda gelir elde etmediği, şirketin kuruluşundan itibaren genel kurulun toplanmadığı dolayısıyla hiç kar dağıtımı yapılmadığı anlaşılmıştır.
Yapılan tüm açıklamalar çerçevesinde, davalı şirket ortakları arasındaki güven ilişkisinin telafi edilemez şekilde bozulduğu, işbirliğinin yeniden tesis edilmesine olanak kalmadığı, şirket ortaklarının aralarındaki güven ilişkisinin bozulması nedeniyle bir araya gelemedikleri, bu anlaşmazlıklar nedeniyle şirketin kuruluşundan bugüne değin genel kurulunu toplayamadığı, kar dağıtımına yönelik karar alınamadığı, halihazırda şirketin gayrıfaal durumuna geldiği anlaşılmıştır. Şirket ortakları arasındaki güven ilişkisinin ve işbirliğinin telafi edilemeyecek şekilde bozulmuş olması karşısında, davacı için ortaklığa bu şekilde devam etmenin çekilmez hale geldiğinin kabulü gerekmektedir. Yukarı da da izah edildiği üzere haklı sebebin ortaya çıkmasında ağır kusurlu olan ortağın haklı sebebe dayalı fesih davası dinlenemez. Somut olayda ortaklar arasındaki güven ilişkisinin ve işbirliğinin telafi edilmez şekilde bozulmuş olmasında her iki ortağın da kusuru bulunmakla birlikte, davacının daha ağır kusurlu olduğu tespit edilemediğinden davanın kabulünün gerektiği sonucuna varılmıştır.
Mahkememizce son bozma ilamından sonra davalı şirketin bağlı bulunduğu vergi dairesine, SGK müdürlüğüne, şirket merkezinin bağlı bulunduğu kolluk birimine yazılan yazı cevaplarından ve şirket defter ve kayıtları üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesinden, şirketin hali hazırda faal olmadığı, çalışanı bulunmadığı, son yoklama fişinde de gayrıfaal göründüğü tespit edilmiştir. Tüm bu saptamalar karşısında; 2018 yılından itibaren ticari faaliyeti ve çalışanı bulunmayan, devamında ekonomik ve sosyal fayda mevcut olmayan davalı şirket yönünden TTK 636/3-2.cümle hükmü kapsamında alternatif çözüm yolunun uygulanma imkanı bulunmadığı anlaşılmış, davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar vermek gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
Mahkememizin 16/10/2018 tarih ve 2018/326 Esas, 2018/1014 sayılı ilamında davalılar ... ve ... haklarındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş, bu karara karşı taraflarca temyiz yoluna başvurulmamış ve hüküm kesinleşmiş olduğundan, yeniden hüküm kurulmasına yer olmadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle;
H Ü K Ü M /
1-Davanın KABULÜNE, ... Ticaret Sicil Memurluğunun ... sicil numarasında kayıtlı bulunan Davalı ...LTD.ŞTİ.'nin TTK'nun 636/3 maddesi uyarınca haklı nedenlerle FESİH VE TASFİYESİNE,
2-Tasfiye Memuru olarak ayda 3.500,00-TL ücretle Mali Müşavir ...'nun seçilmesine ve karar kesinleştiğinde tebligat yapılmasına, ücretin ileride haksız çıkacak taraftan alınmak üzere şimdilik davacı taraftan alınmasına,
3- Mahkememizin 16/10/2018 tarih ve 2018/326 Esas, 2018/1014 sayılı ilamında davalılar ... ve ... haklarındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verildiği, bu karara karşı taraflarca temyiz yoluna başvurulmadığı ve hükmün kesinleşmiş olduğu anlaşılmakla, bu davalılar yönünden yeni,den hüküm kurulmasına yer olmadığına,
4-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesap olunan 59,30-TL nispi karar ve ilam harcından 25,20-TL peşin alınan harcın mahsubuna, bakiye 34,10-TL nispi karar ve ilam harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Ücret Tarifesi gereğince hesap olunan 4.080,00-TL maktu vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından yapılan 25,20-TL peşin harç, 4.500,00-TL bilirkişi ücreti, 2.108,80-TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-HMK.nun 333.maddesi gereğince davacı tarafından yatırılan 2.055,00-TL gider avansından geriye kalan 8,90-TL'nin hüküm kesinleştiğinde davacıya iadesine,
Taraf vekillerinin huzurunda, kararın tebliğ tarihinden itibaren 2 hafta içinde mahkememize verilecek dilekçe ile Yargıtay Temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. Açıklandı. 12/10/2021
Başkan ...
¸e-imzalıdır
Üye ...
¸e-imzalıdır
Üye ...
¸e-imzalıdır
Katip ...
¸e-imzalıdır
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.