8. Hukuk Dairesi 2014/23331 E. , 2015/4765 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve yıkım
Hazine ile ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve yıkım davasının kabulüne dair ... Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 24.05.2012 gün ve 197/329 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı Hazine vekili ile davalılar vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre yerinde olmayan temyiz itirazlarının reddi ile Usul ve Kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, taraflarca HUMK"nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK"nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve 3402 sayılı Kanunun 36/A maddesi gereğince harç alınmasına mahal olmadığına, 23.02.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Davacı ... tarafından açılan dava ile, davalıya ait bir parça taşınmazın bir bölümünün, 3621 sayılı Kıyı Kanunu kapsamında kalan Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden kamu malı niteliğinde olduğu ve kişilerin mülkiyetinde kalamayacağını ileri sürerek; bu bölümün daha sonra birleştirilen dava ile tamamının davalılar adına mevcut tapu kaydının iptaliyle kıyı olarak tapu sicilinden terkinine, üzerindeki yapıların yıkımına karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkemece yapılan araştırma ve inceleme sonucu verilen 16.02.2010 tarihli kararla; 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 12/3. maddesi uyarınca (10) yıllık hak düşürücü süre geçirilmek suretiyle dava açılmış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı ... tarafından temyiz edilmiştir. O tarihte bu nitelikteki davalarla ilgili mahkeme kararlarının temyiz incelemesini yapmakla görevli olan Yargıtay 1.Hukuk Dairesi, temyiz edilen hükmü 05.05.2010 tarihli kararla “…davanın hak düşürücü süre yönünden reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı, bu yöne değinen ...nin temyiz itirazlarının yerinde olmadığından reddine; ancak bu durumun yargılama sırasında Kadastro Kanunu"nun 12/3. maddesinde yapılan değişiklikten kaynaklandığı, davanın açıldığı sırada davacı ... dava açmada haklı durumda olduğundan, davalının yapılan tüm yargılama gideri ve avukatlık ücretinden sorumlu olacağı gözetilmeden karar verilmesinin isabetli olmadığı…” gerekçesiyle, hükmü sadece yargılama gideri ve vekalet ücreti yönünden bozmuş; davanın esasına ilişkin ret hükmü bozma sebebi yapılmayarak karar düzeltme aşamasından da geçmek suretiyle kesinleşmiştir.
Bozmadan sonra devam eden dava sadece yargılama gideri ve vekalet ücretine ilişkindir. Yerel mahkeme bozmaya uyma kararı vermiş, verdiği 17.02.2011 tarihli gerekçeli kararında "...-gerekmediği halde davanın esasıyla ilgili olarak- davanın hak düşürücü sürenin geçirilmesi nedeniyle reddine, davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına ve davacı yararına vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına..." karar vermiş; hükmü davacı ... temyiz etmiştir. Bu temyizi inceleyen Y.1.HD. verdiği 13.10.2011 tarihli kararında “ …3402 S.K.nun 12/3.maddesindeki on yıllık hak düşürücü sürenin ... tarafından açılan davalarda da uygulanacağına ilişkin hükmün... tarafından iptal edildiği, iptal kararının 23.07.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girdiği, derdest davalarda da bu durumun gözetilmesi gerektiği, bu iptalin kesin şekilde çözümlenmemiş uyuşmazlıkları etkilemeyeceği, kamu düzeni ilkesi gereğince, daha önce hak düşürücü süreden verilen ret kararının doğruluğundan söz edilemeyeceği ve bu sebeple davanın esasının incelenerek bir karar verilmesi gerektiği..." gerektiği gerekçesiyle hükmü bozmuştur. Yerel mahkeme bu bozma kararına uyarak verdiği 24.05.2012 tarihli kararla, bu kez "..taşınmazın tamamının teknik bilirkişiler tarafından verilen rapor ve krokiye göre kıyı kapsamında kaldığı bu sebeple mevcut tapu kaydı hakkında iptal/terkinine ve üzerindeki yapıların yıkımına, 3402 SK.36/A maddesi uyarınca davacının yaptığı yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına ve aynı nedenle avukatlık ücreti verilmesine yer olmadığına.." karar vermiş;bu hükmü bu kez davalı taraf temyiz etmiştir. Temyiz incelemesi bu hükme yöneliktir.
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının (sebeplerinin) kapsamı dışında kalmış olan kısımları (bölümleri) kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme bozma kararının kapsamı dışında kalması nedeniyle kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Yani kesinleşmiş olan bu bölümler, o bölümler lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur (Baki Kuru:Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, Cilt V, İstanbul 2001, sh.4762). Bu sonuç, aynı zamanda Yargıtay’ın 04.02.1959 tarih ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın da bir gereğidir. Yargıtay’ın bu konuda pek çok emsal kararı bulunmaktadır (bkz.Y.HGK.nun 22.04.1999 tarih, 11/290-296 sayılı kararı). Yargıtay, tarafların bildirdiği temyiz sebepleriyle bağlı değilse de (HUMK.m.439/2), tarafların temyiz talebiyle bağlıdır. Yargıtay hükmün temyiz edilmeyen (ve bu nedenle de kesinleşen) bölümü hakkında temyiz incelemesi yapamaz ve hükmün temyiz edilmeyen bölümünü bozamaz. HUMK.439/2. Maddesi hükmü, hükmün yalnız temyiz edilen bölümü hakkında uygulanır (Baki Kuru, age.Cilt V, Sh.4626). Bu bakımdan, temyiz edilen hükmün, daha önce Yargıtay denetiminden geçerek, bozma konusu yapılmış bölümleri, onama hükmünde olduğu ve varsayımsal onama kararı kesinleştiği
takdirde; kısmi temyiz gibi sonuç doğurur ve hükmün onanmış sayılan bölümleri kesinleşir ve bu nedenle HUMK.439/2.maddesi uyarınca, Yargıtay’ın tarafların gösterdiği temyiz sebepleriyle bağlı olmadığı gerekçesiyle yeniden temyiz denetime tabi tutulamaz.
”Kamu düzeni ilkesi” atlanmış veya gündeme gelmiş olsa bile, yerel mahkeme kararlarının kesinleşen bölümleri hakkında,hükmün kesinleşmeyen bölümleriyle ilgili temyiz incelemesi sırasında, kesinleşen bölümlerine yönelik yeniden temyiz incelemesi yapılamaz. Böyle bir durumda “kamu düzeni ilkesi” bir istisna teşkil etmez. Hükmün kesinleşen bölümleriyle ilgili olarak, Yargıtay’ın temyiz inceleme aşaması için yukarda açıklanan biçimde inceleme yapma yükümlülüğü, yerel mahkemelerin elindeki davaları sonuçlandırması bakımından da geçerlidir. Yerel mahkeme, temyiz süresinin geçirilmesi veya hükmün kısmen temyizi ya da Yargıtay tarafından yapılan temyiz incelemesi sonucu hükmün bir bölümünün bozmaya konu edilmemesi ve bu nedenlerle kesinleşmesine rağmen hükmün o bölümü hakkında kendiliğinden önceki hükme aykırı karar verir, ya da Yargıtay hükmün o bölümü kesinleştiği halde, o bölümü yeniden temyiz incelemesine tabi tutup o bölüm hakkında kesinleşme sonucuna aykırı olarak yeni bir karar verirse; bu kararların hukuki sonucu ne olacaktır? Kuşkusuz, bu şekildeki yerel mahkeme kararlarının temyiz edilmeleri üzerine Yargıtay tarafından düzeltilmesi olanaklıdır. Ancak Yargıtay bu şekilde hatalı bir bozma kararı verip,yerel mahkeme bu bozma kararına direnmezse ne olacaktır? Yargıtay uygulaması ve öğreti görüşü, bu gibi kararların “yokluk” hükmüyle sakat olacağı ve Yargıtay’ın haber aldığı böyle bir yanlışlığı düzeltilebileceği şeklindedir (Baki Kuru; age. Cilt V. sh. 4565; Y. 7. HD. 18.19.1985 t. 371/11115 Esas ve Karar-YKD 1985/12, sh.1795; Y. 9. HD. 13.12.1967 t.1057/1095- ...-İş Mahkemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 1969, sh. 205). Varılan bu sonuçlar, aynı zamanda Medeni Usul Hukuku’nun temel ilkelerinden “hukuki güvenlik ilkesi”nin de bir gereğidir.
Hukuki güvenlik ve yargıya güven kesin hüküm ilkesi ile sağlanır. Hukuki güvenlik ilkesi; Hukuk Devleti ilkesinin olmazsa olmaz koşulu olup, mevcut emredici hukuk kurallarının herkese eşit şekilde ve düzgün bir şekilde uygulanmasını da içeren bir ilkedir. T.C. Anayasa’sının 2. maddesi’nde Cumhuriyetin nitelikleri sayılırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Hukuk Devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk Devleti kişilerin hukuki güvenliğini sağlayan bir devlettir. Hukuki güvenlik ilkesi, herkesin bağlı olacağı hukuk kurallarını önceden bilmesi, tutum ve davranışlarını buna göre güvenle düzene sokabilmesi anlamına gelir. Hukuk devleti hukuk kurallarının onu koyanlar da dahil olmak üzere, her kişi ve kuruluşu bağlamasını ifade eder. Hukuk devleti kavramının özünü devlet organlarının hukuka bağlılığı yani, yönetimin eylem ve işlemlerini hukukun içinde kalarak yerine getirmesi oluşturmaktadır. T.C. Anayasa"sının 36. maddesi; “Herkes… adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmünü içerir. Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin adil yargılanma başlığı taşıyan 6. maddesinde; “Herkes … davasının …. hakkaniyete uygun …… olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir.” denilmektedir.Adil yargılanma hakkının en önemli alt kavramlarından birisi, “silahların eşitliği ilkesi”dir. Yargılamada taraflar arasında adil, hakkaniyete uygun bir denge kurulması gerekir. Anayasa’nın 2. maddesiyle benimsenen hukuk devletinde, hukuki güvenliği sağlayan bir düzen kurulması asıldır. Böyle bir düzende devlete güven ilkesi vazgeçilmez temel unsurlardandır. Hukuk Devletinde yasama, yürütme ve yargının hukuka bağlı olması gerekir. Yargısı hukuka bağlı olmayan bir Devlette vatandaşların kendilerini güvencede hissedebileceklerini söylemek mümkün değildir. Hukuk Devletinde bireyler devlete güven duyabilmeli aynı şekilde Devlet de bu güveni vatandaşa verebilmelidir. Kesin hükme saygı uluslar arası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul görmektedir. Eğer bir hukuk sistemi içerisinde yargının verdiği ve bağlayıcı olan bir kesin hüküm işlevsiz bir duruma getirilmiş ise adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden söz edemeyiz.
Mevcut bir tapu kaydı iptal edilmediği sürece, tapu kaydı kural olarak kayıt malikine mülkiyet hakkına dayalı tam bir koruma ve tekel hakkı sağlar (TMK m.683). Bu nedenlerle iptal/terkin kararı kesinleşmeden davalının tapu kaydının (mülkiyet hakkının) kendisine sağladığı korumaya dayalı olarak taşınmazı kullanmaya devam etmesi hakkı olduğu gibi, aynı nedenle üzerindeki muhtesatın yıkımına da karar verilemez Diğer yandan; davacı arazi (arsa) üzerinde mevcut tapu kaydına göre muhtesat inşa ettiğine göre iyiniyetli (TMK.md.3) sayılması gerekir. TMK.723. maddesine göre iyiniyetli malzeme sahibi olarak, tapuyu iptal ettiren...nin “uygun bir tazminat” ödemesi gereklidir. 04..03.1953 t. ve 1952/10 E. 1953/2 K. sayılı Y.İBK.da da işaret edildiği gibi, karşı dava açılması bile gerekmeksizin, arazi maliki bu uygun tazminatı depo etmediği takdirde yıkım kararı verilemez. Öyleyse, mahkemece iptal/terkin kararı verilebilir; ancak bu karar kesinleşmeden el atmanın önlenmesi ve yıkım kararı da verilemez. En azından yıkım talebi hakkındaki davanın tapu iptal/terkin davasından ayrılmasına karar verilip, tapu iptal tescil davasının sonucunun bekletici sorun (HMK.m.167,165/1) yapılması düşünülmelidir. Açıklanan nedenlerle yıkım talebi hakkındaki talep için ayırma kararı verilmese bile; “usul ekonomisi ilkesi” (HMK.m.30) gereğince; davalı taraf muhtesat meydana getirmekte iyiniyetli olduğu ve kendisine bir kusur yüklenemeyeceğinden; mahkemece yıkımı istenen muhtesatların dava tarihi itibariyle rayiç bedelinin mahkemece uygun bilirkişi veya bilirkişiler vasıtasıyla tespit ettirilmesi, davacı...ne belirlenecek bu toplam bedeli depo etmesi için uygun süre verilmesi, bedel depo edilmediği takdirde yıkım talebinin reddi; depo edildiği takdirde ise, bu bedel davalıya ödenmek suretiyle kıyı kalan bölümün tapu kaydının iptal/terkini, el atmanın önlenmesi ve yıkım kararı verilmesinin düşünülmesi gerekirdi. Mahkeme hükmü bu kabul yönünden de hatılıdır. Kaldı ki; açıklandığı gibi, davanın esası hakkındaki davanın reddi kararı kesinleşmiş olduğundan yıkım talebinin bir konusu kalmamış ve bu talep hakkında da talebin reddine karar verilmesi gerekecektir.
Somut olayda, Mahkemece esas yönünden verilen davanın reddine ilişkin karar, Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nin yukarda belirtilen 05.05.2010 tarihli bozma ilamıyla bozmaya konu edilmeyerek kesinleşmiştir. Kesin hüküm gücü kazanan bir kararın, Yargıtayca yeniden bozmaya konu edilmesi, yerel mahkemenin bozmanın kapsamı dışına çıkarak yeniden karar vermesi;kamu düzenini bozacak ve hukuki güvenlik ilkesini çiğneyecek bir sonuç yaratır. Bu bakımdan, davanın esasına ilişkin olarak sonradan verilen Yargıtay 1. HD.nin 13.10.2011tarihli ve yerel mahkemenin 24.05.2012 tarihli kararları yoklukla sakattır. Temyiz edilen yerel mahkemenin 24.05.2012 tarihli kararının yukarda açıkladığım sebeplerle “davanın esası hakkında daha önce verilen davanın reddi kararının kesinleştiği ve bu sebeple davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığı şeklinde bir karar verilmesi gerekirken; esas hakkında kesinleşmeye aykırı olacak şekilde yeniden karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu gibi, tapu kaydı iptal edilmediğine göre, yıkım talebinin de reddi yerine kabulüne karar verilmesinin de doğru olmadığı gerekçesiyle bozulmasına karar verilmesi gerektiğini düşünüyor; Değerli çoğunluğun davanın esasına ve yıkım kararına ilişkin onama kararına katılmıyorum. 23.02.2015