
Esas No: 2021/5191
Karar No: 2022/2009
Karar Tarihi: 12.04.2022
Danıştay 10. Daire 2021/5191 Esas 2022/2009 Karar Sayılı İlamı
Danıştay 10. Daire Başkanlığı 2021/5191 E. , 2022/2009 K."İçtihat Metni"
T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No : 2021/5191
Karar No : 2022/2009
TEMYİZ EDEN (DAVALILAR) : 1- … Büyükşehir Belediye Başkanlığı
VEKİLİ : Av. …
2- … Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVACILAR) : Kendi adına asaleten, … ve …
adlarına velayeten …
VEKİLLERİ : Av. …
İSTEMLERİN_KONUSU : … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, yakınları olan ...'nın, 17/08/2014 tarihinde piknik yapmak için gittiği Şanlıurfa ili, Bozova ilçesi, … Mesire Alanı Sosyal Tesisleri'nde girdiği baraj gölünde boğularak hayatını kaybetmesinde davalı idarelerin hizmet kusurlarının bulunduğundan bahisle, uğranıldığı ileri sürülen zararlara karşılık eş … için 2.000,00 TL (miktar artırımı sonrası 124.742,19 TL) maddi ve 50.000,00 TL manevi, çocuk … için 1.500,00 TL (miktar artırımı sonrası 9.557,72 TL) maddi ve 50.000,00 TL manevi, çocuk … için 1.500,00 TL (miktar artırımı sonrası 15.732,58 TL) maddi ve 50.000,00 TL manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; meydana gelen olayda, göle girmeyi engelleyecek yeteli önlemleri almayan davalı idarelerin hizmet kusurlarının bulunduğu gerekçesiyle davacıların maddi tazminat istemlerinin kısmen kabulü ile davacı …'ya 124.063,55 TL'nin davalı idarelerce (2.000,00 TL'sinin merciine tevdi kararının davalı idarelere tebliğinin tamamlandığı 12/11/2015 tarihinden, 122.063,55 TL'sinin ise miktar artırım dilekçesinin davalı idarelere tebliğinin tamamlandığı 19/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte) ödenmesine, davacı …'ya 9.557,72 TL'nin davalı idarelerce (1.500,00 TL'sinin 12/11/2015 tarihinden, 8.057,72 TL'sinin ise 19/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte) ödenmesine, …'ya 15.732,58 TL'nin davalı idarelerce (1.500,00 TL'sinin 12/11/2015 tarihinden, 14.232,58 TL'sinin ise 19/10/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte) ödenmesine, miktar artırım dilekçesinde davacı … için talep edilen 124.742,19 TL maddi tazminatın, 124.063,55 TL dışındaki kısmı yönünden davanın reddine, davacıların manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulüne, davalı idarelerce her bir davacıya 17.500,00 TL olmak üzere toplam 52.500,00 TL manevi tazminatın, 12/11/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine, fazlaya ilişkin manevi tazminat istemi yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
Bölge İdare Mahkemesi kararının özeti: … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesince; istinaf başvurularına konu İdare Mahkemesi kararı ve dayandığı gerekçenin hukuka ve usule uygun olduğu ve davalılar tarafından ileri sürülen iddiaların söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediği gerekçesiyle istinaf başvurularının reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ_EDENLERİN_İDDİALARI :
1) Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından, davaya konu olayın meydana geldiği … Mesire Alanı Sosyal Tesisleri'nin işletmesinin … tarihli ve …. sayılı Büyükşehir Belediyesi Meclis kararıyla beş yıllığına … Sanayi ve Ticaret A.Ş.'ye devredildiği, bu kapsamda Belediyeleri ile anılan şirket arasında 20/06/2014 tarihinde protokol imzalandığından, meydana gelen olayda Belediyelerine herhangi bir kusur atfedilmesinin mümkün olmadığı, ayrıca hükme esas alınan bilirkişi raporunda müteveffanın olayın meydana gelmesinde %65 oranında kusurlu olduğu mütaala edilmiş ise de, olay tarihinde ergin ve sezgin olan müteveffanın olayın meydana geldiği yerdeki uyarıları dikkate almayıp özel çaba göstermek suretiyle suya girmiş olması sonucu olayın meydana geldiği, bu sebeple müteveffanın söz konusu bilirkişi raporunda tayin edilenden daha fazla oranda kusurlu olduğu, öte yandan, dava konusu olayın meydana geldiği baraj gölünde gerekli güvenlik önlemlerini almanın Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün sorumluluğunda olmasına rağmen Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğüne idarelerinden daha az oranda kusur atfedilmesinin hukuken kabul edilebilir bir tarafının olmadığı, diğer taraftan, Mahkemece davacılar lehine hükmedilen tazminat tutarının kusur oranları dikkate alınmaksızın davalı idarelerce ödenmesine karar verildiği belirtilerek temyize konu kararda hukuka uygunluk bulunmadığı ileri sürülmektedir.
2) Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından, 6200 sayılı Kanun uyarınca idarelerinin baraj, taşkın koruma, kanal vb. sulama tesislerinin inşaasından sorumlu olduğu, işletmeye açılan tesislerde, yerleşim alanından geçen bölümlerde gerekli koruyucu ve önleyici tedbirlerin alınmasının ise 5216 sayılı Büyükşehir Belediye Kanunu ve 5393 sayılı Belediye Kanunu hükümleri uyarınca il ve ilçe belediyelerine ait olduğu, ayrıca müteveffanın yaşı dikkate alındığında, yapmış olduğu fiilin anlam ve sonuçlarını idrak edebilecek yaşta olduğu, bu sebeple kendi ağır kusuru söz konusu olduğundan illiyet bağının kesildiği, öte yandan, Şanlıurfa Valiliği'nin 05/03/2013 tarihli Genelgesinde 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu'nun 11/c maddesine göre, sulama kanallarına, göletlere girmenin, buralarda (bir metreden fazla yaklaşmak suretiyle) gezinmenin, balık avlamanın vb. yasaklandığı belirtilerek, meydana gelen olayda idarelerinin hizmet kusurunun bulunmadığı ileri sürülmektedir.
KARŞI_TARAFIN_SAVUNMASI : Davacılar tarafından savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HAKİMİ : …
DÜŞÜNCESİ : Temyiz istemlerinin kabulü gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren, 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun Ek 1. maddesi uyarınca Danıştay Sekizinci ve Onuncu Dairelerinden oluşan Müşterek Kurulca; Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, dosya tekemmül ettiğinden yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca bir karar verilmeksizin gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacılar yakını …, ailesi ile birlikte piknik yapmak amacıyla 17/08/2014 tarihinde … Mesire Alanı Sosyal Tesisleri'ne gitmiş ve yüzmek amacıyla girdiği baraj gölünde boğularak vefat etmiştir.
Bu olayla ilgili olarak düzenlenen 17/08/2014 tarihli olay yeri inceleme raporunda, olayın meydana geldiği Çatak Mesire Alanı Sosyal Tesisleri içerisinde belirli noktalarda "Suya girmek kesinlikle yasaktır.", "Dikkat tesisimizde can kurtaran hizmeti verilmemektedir." şeklinde yazılı tabelaların olduğuna, mesire alanı ve su kenarlarında yüzmekte olan çocuk ve yetişkinlerin bulunduğuna, suya girmek isteyen ve suda yüzenlerin güvenlik görevlileri ve polis memurları tarafından sık sık ikaz edildiklerinin görüldüğüne ilişkin tespitlere yer verilmiştir.
Ayrıca meydana gelen olayla ilgili olarak Şanlıurfa Adli Tıp Şube Müdürlüğü'nce düzenlenen … tarih ve … sayılı raporda, davacılar yakınının ölümünün suda boğulma sonucunda meydana geldiği kanaatine varıldığı belirtilmiştir.
Davacılar tarafından 29/07/2015 tarihinde … Belediye Başkanlığı, … Büyükşehir Belediye Başkanlığı ve … Genel Müdürlüğü'ne karşı maddi ve manevi tazminat istemiyle ... İdare Mahkemesinin E:… sayılı dosyasında dava açılmış, anılan Mahkemenin … tarih ve K:… sayılı kararıyla dava dilekçesinin davalı idarelere tevdiine karar verilmiş, bu karar üzerine dava dilekçesi söz konusu idarelere tebliğ edilmiş, … Genel Müdürlüğü'nün … tarih ve … sayılı yazısıyla, diğer idareler tarafından ise cevap verilmemek suretiyle davacıların tazminat istemlerinin reddedilmesi üzerine de işbu dava açılmıştır.
Bakılan davada, İdare Mahkemesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi üzerine düzenlenen 21/08/2017 tarihli bilirkişi raporunda, davaya konu olayın meydana geldiği tesis alanının bazı yerlerinde birtakım uyarı tabelalarının mevcut olduğu, bunların; piknik alanı girişinde, yaklaşık 100X60 cm ebatlarında "Tesisimizde Can Kurtaran Hizmeti Verilmemektedir" ibareli tabela, piknik mekanlarının yanında yaklaşık 80X80 cm ölçülerinde "Dikkat Suya Girmek Ölümcüldür Yasaktır" ibareli tabela ve bazı elektrik direklerinde yaklaşık 40X70 cm ebatlarında Türkçe, İngilizce ve Arapça "Yüzmek Yasaktır" ibare ve sembolü içeren tabelalar olduğu, keşif esnasında tesis görevlileri tarafından, baraj gölü suyunun su seviyesinde mevsimsel değişikliklerden dolayı göle girişleri engellemek amacıyla fiziksel bariyerlerin (tel çit, fens vb.) kurulamadığının, ancak pikniğe gelen vatandaşların suya girmemesi konusunda birtakım uyarı tabelaları ve anonslarla, bazen de sözlü olarak uyarıldığının beyan edildiği tespitlerine yer verildikten sonra, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi'nin sorumluluğunda olan tesiste kişilerin baraj gölüne girmesini engellemek adına uyarı levhaları ve bilgi notları aracılığıyla kişilerin uyarılmaya çalışıldığı, ancak göl kenarında kurulan piknik mekanlarında konaklayan vatandaşların suya yaklaşmalarını ve girişlerini engellemek adına fiziksel bariyer vb. sistemlerin yapılmadığı, piknik mekanları ile göl kıyısı arasına (mesafe 20-30 mt) bariyer vb. güvenlik tedbirlerinin kurulabileceği, su seviyesinin yükselmesi nedeniyle fiziksel bariyerlerin kurulmasının mümkün olmadığı gibi sebeplerin yetersiz olduğu, iş yerlerinde, tehlikeli durumlara karşı bir takım emniyet tedbirleri almanın yanı sıra tehlikeli hareketlerin önlenmesi amacıyla da eğitim, ikaz ve uyarı gibi metotlar ile tehlikeli hareketlerin önüne geçip bu tür istenmeyen olayların meydana gelmesini engellemek üzere sistemli çalışmalar yapılmasının zorunlu olduğu, 01/03/1989 doğumlu Maktul Hayri Sarı'nın yaşı, eğitimi, bilgi ve beceri durumu dikkate alındığında kendi hayatını tehlikeye atarak suda boğulmasına neden olduğu ve kendi ölümüne neden olan tehlikeli davranışı ile bu olayın meydana gelmesinde % 65 oranında kusurlu olduğu, davalı Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi'nin vatandaşların suya yaklaşmasının ve girmesinin önüne geçmek üzere uyarı ve ikaz levhalarıyla almış olduğu güvenlik tedbirlerinin yanında tesiste alması gereken diğer güvenlik tedbirlerinin (riskleri belirleme, risklere karşı tedbir alma, alınan tedbirleri kontrol etme, göl kenarına fiziksel bariyer sistemleri kurma, ilk yardımcı bulundurma, acil eylem planları hazırlama ve tatbikatlarını düzenleme) alınmasını sağlayamadığından hizmet kusurunun olduğu ve olayın meydana gelmesinde % 25 oranında kusurlu olduğu, davalı … Genel Müdürlüğü'nün de uhdesinde bulunan gölet kenarına kurulan sosyal tesislerde konaklayan vatandaşların göle girmelerini engellemek üzere gerekli güvenlik tedbirlerinin (riskleri belirleme, risklere karşı tedbir alma, alınan tedbirleri kontrol etme, göl kenarına fiziksel bariyer sistemleri kurma) alınmasını sağlayamadığından hizmet kusurunun olduğu ve bu olayın meydana gelmesinde % 10 oranında kusurlu olduğu belirtilmiş; İdare Mahkemesince, bu kusur raporu dayanak alınan hesap bilirkişisi raporu hükme esas alınmak suretiyle karar verildiği anlaşılmıştır.
İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
İdare, kural olarak yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır.
İdarenin hukuki sorumluluğundan söz edebilmek için, ortada bir zararın bulunmasının yanında, bunun idareye yüklenebilen bir işlem veya eylemden doğması; başka bir anlatımla, zararla idari faaliyet arasında nedensellik bağının kurulabilmesi gerekir. Zararın oluşmasında zarara uğrayanın veya üçüncü kişinin kusurunun bulunması halinde ise, idarenin tazmin sorumluluğunun ortadan kalkacağı ya da kusur ölçüsünde azalacağı açıktır.
Olay tarihinde yürürlükte bulunan, 6200 sayılı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un "Vazife ve Salahiyetler" başlıklı 2. maddesinde, taşkın sular ve sellere karşı koruyucu tesisler meydana getirmek, sulama tesislerini kurmak, sulama sahalarında mevcut parsellerin tamamını veya aksamını gösterir harita ve planları yapmak veya yaptırmak ve icabı halinde kadastrosunu yaptırmak, anılan tesislerin çalıştırma, bakım ve onarım dahil işletmelerini sağlamak Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileri arasında sayılmıştır.
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu'nun "Büyükşehir ve ilçe belediyelerinin görev ve sorumlulukları" başlıklı 7. maddesi, 1. fıkrası, (m) bendinde, "Büyükşehirin bütünlüğüne hizmet eden sosyal donatılar, bölge parkları, hayvanat bahçeleri, hayvan barınakları, kütüphane, müze, spor, dinlence, eğlence ve benzeri yerleri yapmak, yaptırmak, işletmek veya işlettirmek; ..." hükmü;
(n) bendinde, "Gerektiğinde mabetler ile sağlık, eğitim ve kültür hizmetleri için bina ve tesisler yapmak, kamu kurum ve kuruluşlarına ait bu hizmetlerle ilgili bina ve tesislerin her türlü bakımını, onarımını yapmak ve gerekli malzeme desteğini sağlamak." hükmü yer almaktadır.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 31. maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 266. maddesinde, "Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar verir." kuralına yer verilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Bilirkişiye başvurulmasındaki amacın, hukuka uygun karar verebilmek için gerekli verilere ulaşmak olduğu göz önünde tutulduğunda, özel ve teknik bilgiyi gerektiren uyuşmazlıklarda, İdare Mahkemelerince bilirkişilik kurumuna başvurulması veya mevcut bilirkişi raporunun değerlendirilmesi zorunlu ise de; bilirkişilerce düzenlenen rapora her durumda uyulması zorunluluğu bulunmamaktadır. Diğer bir anlatımla, Mahkemece, raporun yetersiz ya da çelişkili görülmesi üzerine, aynı bilirkişilerden ek rapor istenilebileceği veya başka bilirkişilere yeni bir inceleme yaptırılabileceği gibi; teknik bilgiye sahip bilirkişilerce ortaya konulan tespit ve veriler doğrultusunda (bu tespitler esas alınmak ve bu tespitlerle uyumlu olmak kaydıyla) re’sen bir sonuca varılabileceğinin de kabulü gerekmektedir.
Uyuşmazlığa konu zarara neden olduğu iddia edilen baraj ve sulama tesislerine yönelik olarak işletme, bakım ve onarım çerçevesinde idarelerce gerekli tedbirlerin alınması gerekmekle birlikte, bu tedbirlerin tesisin ve hizmetin kapsam ile sınırları da gözetilerek idarelere aşırı külfet yükleyecek şekilde değerlendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Başka bir deyişle, idarelere yüklenebilecek sorumluluğun, ancak hak ihlallerinin önlenebilmesi amacıyla makul ölçüler çerçevesinde önleyici tedbir almakla sınırlı olabileceği açıktır. Bu itibarla, söz konusu yerlerde meydana gelen ölüm ve yaralanma olaylarından kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde, idarelerce bu olayların önlenmesinde gerekli önlemlerin alınıp alınmadığı hususunun ortaya konulması gerekmektedir.
Bölge İdare Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda, piknik mekanları ile göl kıyısı arasına fiziksel bariyer sistemleri konulmamasında idarelerin hizmet kusurları bulunduğu belirtilmiş ise de; davaya konu olayın, müteveffanın kendi isteğiyle suya girmesi ve bu duruma ailesinin engel olmaması sonucu gerçekleştiği, dolayısıyla olayın, fiziksel engel içermeyen bölgede istem dışı meydana gelen kayma ya da düşme gibi bir nedenle meydana gelmediği, başka bir ifadeyle, olayın fiziksel engel yokluğuna bağlı olarak gelişmediği, ayrıca olayın meydana geldiği Atatürk Barajı Gölünün 817 km2'lik yüzölçümüyle Van Gölü (3713 km2) ve Tuz Gölü'nün (1300 km2) ardından Türkiye'nin üçüncü büyük gölü olduğu dikkate alındığında, söz konusu yere fiziksel bariyer sistemleri konulmasının, davalı idarelerden beklenemeyecek düzeyde, ölçüsüz ve aşırı külfet yükleyecek bir önlem olacağı, kaldı ki olayın meydana geldiği yere ilişkin dosyadaki fotoğraflar incelendiğinde, bu şekildeki bir önlemin (davalı idareler tarafından söz konusu yere bariyer sistemleri konulmasının) suya girmeyi tam olarak engelleyemeyeceğinden bir tedbir niteliğini de taşımayacağı, bu nedenle uyuşmazlığa konu olayda belirtilen önlemin alınmamış olmasının hizmet kusuru olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varılmaktadır.
Diğer taraftan, dava dosyasında bulunan bilgi ve belgeler ile hükme esas alınan bilirkişi raporu birlikte incelendiğinde, davaya konu olayın meydana geldiği tesis alanında yüzmenin tehlikeli ve yasak olduğuna yönelik gerekli uyarı levhalarının bulunduğu, ayrıca tesis görevlilerince de kişilerin suya girmemeleri konusunda uyarıldığı hususlarına yönelik tespitlere yer verildiği anlaşılmaktadır.
Bu haliyle, baraj gölüne girilmemesi hususunda gerek uyarı levhaları, gerekse de sözlü uyarılarla kişilerin ikaz edildiği, dolayısıyla davaya konu olayın önlenmesi hususunda davalı idarelerce makul düzeyde önlemlerin alındığı anlaşıldığından, ortada davalı idarelere atfedilebilecek bir kusurdan kaynaklanan zarar bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla, davaya konu zararın oluşmasında, davalı idarelerin hizmet kusurunun bulunmadığı ve dolayısıyla tazminat sorumluluğunun da doğmadığı anlaşıldığından, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, davacıların maddi ve manevi tazminat istemlerinin kısmen kabulü yolundaki kararda hukuki isabet bulunmamakta olup, İdare Mahkemesi kararının bu kısmına yönelik istinaf başvurularının reddi yolundaki temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararında hukuka uygunluk görülmemiştir.
KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalı idarelerin temyiz istemlerinin KABULÜNE,
2. … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının BOZULMASINA,
3. Kullanılmayan … TL yürütmenin durdurulması harcının istemi hâlinde davalı … Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na iadesine,
4. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın … Bölge İdare Mahkemesi ... İdari Dava Dairesine gönderilmesine, 12/04/2022 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
(X) - KARŞI OY :
Bölge idare mahkemelerinin nihai kararlarının temyizen bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan sebeplerden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçelerde ileri sürülen temyiz nedenleri kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediğinden Bölge İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği oyuyla Daire kararına katılmıyoruz.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.